Uçar: Öcalan devreye girdiği andan itibaren bu iktidar ve bu savaş meşruiyetini yitirecektir

Uçar: Öcalan devreye girdiği andan itibaren bu iktidar ve bu savaş meşruiyetini yitirecektir
Tecrit kelimesinden korkan bir iktidar olduğunu söyleyen YSP Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Peki, niye korkuyorlar? Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yollarla çözümü, toplumsal barışın tesis edilmesi için en önemli aktör Sayın Abdullah Öcalan’dır. Devreye girdiği andan itibaren bu iktidar ve bu savaş meşruiyetini yitirecektir” dedi.

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, partisinin Meclis grup toplantısında konuştu.

Yeşil Sol Parti’nin grup toplantısına, Akbelen Ormanlarını savunan İkizköylüler ile Hatay Dikmece’de topraklarını savunun köylüler de katıldı.

Uçar, yaptığı konuşmada, bugün Meclis Genel Kurulu’nun olağanüstü gündemle toplandığını hatırlatarak, “Hem Dikmece’de hem Akbelen’de hem de Cûdi’de ve ismini sayamadığımız alanlarımızın birçoğunda yaşanan doğa katliamına karşı ciddi bir direniş var ve bu doğa katliamlarına karşı Meclis bugün olağanüstü toplanmış oldu. Acil kamulaştırma kapsamında Dikmece, Karaali başta olmak üzere birçok yer kamulaştırılıyor ve orada yaşayan halklar uzun süredir direniyor. Bu direnişi selamlıyoruz. Zeytinlikleri Koruma Yasası çiğneniyor. Deprem konutları gerekçe gösterilerek adrese teslim bir kanun çıkarıldı. Tabii ki deprem konutları bir an önce yapılmalı ve ücretsiz bir şekilde depremzedelere verilmelidir. Ancak bu yapılırken halk ile iletişim kurulmak zorundadır. Çünkü yandaş şirketlere zeytinliklerin peşkeş çekildiği bir durumla karşı karşıyayız. Halkın geçim kaynağı olan zeytinliklerin kesilmesine izin vermedik, vermeyeceğiz, vermemeliyiz. Şu an halk mağdur. Zeytinliklere sadece ekonomik nedenlerle de bakmıyoruz. Zeytin Hatay’ın çok önemli bir kültürel varlığı. Sadece Dikmece halkı değil hep birlikte direnmeye devam edeceğiz” dedi.

“Talanın sahibi Cumhurbaşkanı’dır”

Akbelen Ormanı’nda da doğa talanına karşı bir direniş sürdüğünü ifade eden Uçar, “Meclis bugün Akbelen için toplandı, bu toplantının bir sonuca ulaşması gerekir. Kazdağları’nda Cengiz Holding, Cudi’de devletin kendisi, Akbelen’de ise yandaş şirketlerin eliyle kıyım yapılıyor. Bu talanın sahibi bugün mücadeleyi marjinal kesimlerin mücadelesi olarak tanımlayan Cumhurbaşkanının kendisidir” diye konuştu.

“Orada mesele ağaç ve Türkiye’nin geleceği”

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Akleben’le ilgili açıklamasına işaret eden Uçar, “Ülkenin zararına her şeyi yapmayı göze alan bir iktidar ve zamanın gerisinde kalan siyasetçilerle karşı karşıyayız. Akbelen’deki direniş için, ‘Orada mesele ağaç değil’ diye buyuruyor zamanın gerisinde kalan siyasetçiler. Orada dayak yiyen köylüden, ağaca sarılan 88 yaşındaki Zehra anneden de ağaçlar kesileceğine ayağım bacağım kesilsin diyen anneden de utanmıyorlar. Direnen köylülerden utanmıyorlar. Tam tersine orada mesele ağaç ve Türkiye’nin geleceğidir. Bu geleceği savunan herkesle direnmeye devam edeceğiz. Akbelen’deki mücadelenin ortağıyız ve oradaki talana izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

“Cudi’de yangının sönmesini engelleyen devletin kendisidir”

Cudi’deki yangınlara da değinen Uçar, “Cudi’yle ilgili bir özel savaş ve devlet politikası olduğunu ısrarla vurgulamak gerekiyor. Bu yangınları bölgede kurulan kalekollardan, her dağa yapılan askeri tesislerden bağımsız ele alamayız. Yangının sönmesini engelleyen devletin kendisidir. Asıl hedef ormansızlaştırmak, insansızlaştırmaktır. Buna Akbelen’deki mücadele kadar ses çıkaracağız ve geçit vermeyeceğiz” diye konuştu.

“Camilere bu kadar önem veren Diyanet, cami yıktırmak için fetva veriyor”

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Uçar, Diyanet’in Kobane davasına gönderdiği müdahillik dilekçesine de tepki gösterdi. “Devletin bu davada tekrar bir acizliğine tanıklık ettik. Nereye el atsa elinde kalan bu iktidar yeni bir şeye sarıldı. Diyanet’e sarıldı” diyen Uçar, şöyle devam etti:

“Biz bundan ne anlıyoruz? Devletin ve AKP'leşen yargının Kobane Kumpas Davasında ilerlemek için yeni bir aparata ihtiyaç duyduğunu anlıyoruz. Bu aparat da bugün Türkiye’nin çoğulcu yapısı karşısında, çoğulcu gerçekliği karşısında toplumlar, halklar ve inançlar nezdinde hiçbir gerçekliği olmayan Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Camilere bu kadar önem veren Diyanet İşler Başkanlığının bir cümlesini paylaşmak istiyorum. Yandaş şirketler cami yıktırmak için bir fetva alıyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı da diyor ki ‘Cemaati olmayan caminin yıkılması caizdir.’ Yandaş şirkete verdiği caizlik karşısında Kobane Kumpas Davasında aldığı konumu da uzun uzun anlatmaya gerek yok. Diyanet’in tek yapmak istediği dini alet ederek Kobane Kumpas Davasına meşruluk kazandırmaktır.”

“Diyanet, tarikat yurtlarındaki tecavüz davalarında müdahillik istemedi”

Uçar, Diyanet’in a-Ankara Gar ve Suruç katliamları davalarında müdahillik istemediğine de dikkat çekerek, “Tarikat yurtlarında meydana gelen taciz ve tecavüzler karşısında bir müdahillik istemedi. Diyanet’in ırkçılık, ayrımcılık, yolsuzluk ve rüşvet vakalarıyla ilgili bırakın müdahilliği tek bir laf ettiğini dahi duymadık” diye konuştu.

Uçar, sessiz kalan bütün kesimleri, geleceği AKP-MHP iktidarına ve IŞİD zihniyetine bırakmamak için davayı sahiplenmeye çağırdı.

“Öcalan devreye girdiği andan itibaren bu iktidar ve bu savaş meşruiyetini yitirecektir”

Uçar, İmralı’daki tecrite de dikkat çekti:

“Bu ülkede tecrit var, mutlak bir tecrit var. İmralı’da mutlak tecrit ve iletişimsizlik hali var. Sayın Öcalan ile ilgili olarak Asrın Hukuk Bürosu dün bir açıklama yaptı. Hukuk devleti olduğunu iddia eden mevut iktidar ve yandaşları, 12 yılda sadece 5 defa görüşmenin yapıldığı İmralı’daki hukuk katliamı ile ilgili hiçbir şey söylemiyor. Son 30 aydır Sayın Öcalan ve yanındakilerle hiçbir görüşme gerçekleşmedi, tek bir haber alınamadı. Yüzlerce avukat binlerce defa başvuruda bulundu. Sadece aile ve avukatlar değil tecridin hem insani hem de hukuki açıdan ne kadar tehlikeli olduğunu bilenler dünya çapında başvuruda bulundu. Dünya genelinde 35 avukat Türkiye’de 29 baroya, 775 avukat Adalet Bakanlığına başvurdu. Haziran ve Eylül 2022 tarihlerinde tecrit ile ilgili bilgi almak istediler, İmralı’ya giderek yerinde inceleme yapmak istediler. Bununla ilgili yıllardır yapılan tek bir açıklama yok.

“Tecrit kelimesinden korkan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Ortadoğu ve bölgeyi ilgilendiren bu durumla ilgili açıklama yapmıyorlar, açık söyleyelim korkuyorlar. Peki, niye korkuyorlar? Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yollarla çözümü, toplumsal barışın tesis edilmesi için en önemli aktör Sayın Abdullah Öcalan’dır. Devreye girdiği andan itibaren bu iktidar ve bu savaş meşruiyetini yitirecektir. 2013- 2015’te deneyimlediğimiz şey bu sürecin kendisidir. Devlet ve iktidar bir acziyet yaşıyor ama hiçbir işkence ile bu acziyeti gizleyemezler. Tecridin sona erdirilmesi, aile ve avukat görüşlerine izin verilmesi ve durumun açığa kavuşturulması gerekmektedir. Bununla ilgili bugüne kadar yürüttüğümüz mücadeleyi bundan sonra da yürütmeye devam edeceğiz.”

Bakan Şimşek’e Kürtçe seslendi

Türkiye’nin kötü ekonomik tablosuna da değinen Uçar, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e Kürtçe seslendi:

“Bugün yaşadığımız kriz AKP’nin ekonomik tercihleridir. Savaş ve ranta dayalı krizin yükünü emekçiler ve bizler çekiyoruz. Türkçe söyledik anlaşılmadı. O halde biz Hazine ve Maliye Bakanına buradan en iyi anladığını düşündüğümüz dilden Kürtçe söyleyeyim. Rojek nan heye dew tuneye, rojek dew heye nan tûneye. Êdî Bese, êdî naçe, êdî nameşe. (Birgün ekmek var ayran yok, bir gün ayran var ekmek yok. Artık yeter, artık gitmiyor, artık yürümüyor) Hun çi dibêjin acaba anlamış mıdır? (Ne dersiniz anlamış mıdır?)” (Kısa Dalga)

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.

Politika