Yazı Dizisi: Orta Doğu'nun Casusları 6/ Kızıl Prens: Ali Hasan Salameh

Yazı Dizisi: Orta Doğu'nun Casusları 6/ Kızıl Prens: Ali Hasan Salameh
Hediye Levent, tarih yazan ve tarihe geçen casusları ve hikayelerini anlatıyor.

Kızıl Prensi ve hikayesini duydunuz mu? Ya da gerçek adıyla Ali Hasan Salameh’i? Muhtemelen Orta Doğu’nun ve Filistin direnişinin gördüğü en çarpıcı, zıtlıkları bünyesinde barındıran isim!
Salameh 1940 yılında zengin bir ailenin çocuğu olarak Filistin’de doğdu. Babası 1930’ların sonunda İngilizlere karşı mücadele eden devrimci güçlere katılmıştı. Kutsal Cihat ordusunun komutanlarındandı ve Yahudi karşıtlığı sebebiyle Nazilerle ilişkisi vardı.
Bir grup Alman ve Filistinli Filistin’in Arapça adıyla Ariha ya da Jericho bölgesine paraşütle indirme yapacaktı ancak grubun çoğu bölgeyi bilmiyordu ve farklı yerlere indiler. Yanlarında silah ve altın olanları bedevi çobanlar bölgedeki İngilizlere haber verdiler. Amaçları adamları yakalatıp yanlarındaki altınlara ve silahlara el koymaktı. Salameh’nin babası yaralı olarak kurtuldu ve Kudüs dağlarına kaçtı. 1947’ye kadar da Filistin’e dönmedi. Hala Filistin direnişinin komutanlarındandı ve bir çatışmada öldü.
Babası öldüğünde Ali Hasan Salameh hem çok küçüktü hem de babasını doğru düzgün tanımıyordu. Babasına dair başkalarının anlattığı hikayelerle büyüdü.

Gününü gün eden pervasız bir genç!


Salameh’yi tanıyanlar onu “gençti, yakışıklıydı, etkileyiciydi” ifadeleri ile anlatıyor. Eğitim için önce İsveç’e oradan Almanya’ya gitti. Ardından Kahire’ye döndü.
Aslında gününü gün eden, hayattan keyif alan bir gençti. Siyasetle ya da direnişle alakası yoktu.
Ali Hasan Salameh’nin eğitim için Avrupa’nın yolunu tuttuğu yıllarda, Filistinli lider Yaser Arafat ve birkaç önemli isim Kuveyt’te ilk direniş örgütünü kurmakla meşguldü.
Salameh örgütle 1960 yılında tanıştı ancak El Fetih tarafından görevlendirildiği tarih 1963 oldu. Bir yıl sonra da Kuveyt’e gitti.
Bu arada El Fetih ile Mısır’ın ve Arap dünyasının efsanevi lideri Cemal Abdulnasır’ın yıldızı ilk başta barışmamıştı. Ancak 1967 yılındaki Arap-İsrail savaşından sonra durum değişmişti. Mısır yenilmişti, bununla da kalmamış Sina’nın bir kısmını kaybetmişti. El Fetih ise kendini yenilemiş, yeni silahlar ve dostlar edinmişti. Yaser Arafat Cemal Abdul Nasır ile tekrar iletişim kurdu. Nasır, kim olursa olsun İsrail ile savaşacak ve ona zarar verecek herkese açıktı.
Nasır El Fetih’e silah, eğitim, siyasi destek; neye ihtiyacı varsa vermeye hazırdı. Ancak Mısır’a göre El Fetih’in askeri eğitimden çok istihbarat eğitimine ihtiyacı vardı. Bu eğitim hem Filistin direnişi hem de Ali Hasan Salameh için dönüm noktalarından biri oldu.
El Fetih eğitimden sonra Ürdün’de espiyonaj-karşı espiyonaj faaliyetlerine başladı. Hatta bunun için özel bir ekip kurdular.
1968’de İsrail El Fetih’in Ürdün’deki Karameh adlı kampını havadan vurup yok etti. 1967 savaşındaki yenilginin de etkisiyle Irak’tan, Ürdün’den, Suriye’den, Lübnan’dan çok sayıda genç Fetih’e katıldı. Ancak Fetih’in ve Arafat’ın her açıdan güçlenmesi Ürdün’ü endişelendirmeye başlamıştı.
İşler öyle bir noktaya geldi ki Filistinliler, Filistin politikasını zayıf buldukları kralın tahttan indirilmesi için gösteriler yaptılar. Ürdün kralı Filistin direniş örgütünün Ürdün topraklarından çıkarılması için kolları sıvadı. Başkent Amman gibi Fetih’in güçlü olduğu şehirler kuşatıldı, direniş örgütündeki savaşçılara saldırılar başladı. Bu süreç 3 yıl sürdü ve El Fetih Ürdün’den çıkarıldı. Filistinli direnişçiler bunu ihanet olarak gördü.

Kara Eylül Ve Münih


Filistinlilere göre Filistin’e İsrail değil Araplar ihanet etmişti ve El Fetih içindeki bazı isimler intikam istiyordu. Bunu dile getiren ilk kişi de Ali Hasan Salameh oldu. Kara Eylül adında gizli bir hücre kuruldu. İlk hedef Filistinlilerin Arapların ihaneti dediği politikalarla sembolleşmiş isim olan Vasfi El Tal’dı. Tal, Ürdün başbakanıydı ve örgüt tarafından Kahire’de öldürüldü.
El Fetih Lübnan’da da siyasi açıdan hızla güçleniyordu. Suikastler ve bombalamalar devam etti.
Ali Hasan 1972’de 11 sporcunun öldürüldüğü Münih olimpiyatlarına saldırıyı planlayan ekibin içindeydi. Sahada değildi ama eylemi yapan Kara Eylül’ün içindeydi hatta kimilerine göre bu gizli örgütün başındaydı.
Olimpiyatların yapıldığı kompleksin inşaatında çalışmış olan ve her şeyi bilen bir mühendis Libya’da tatildeyken kaçıldı.
Örgütün hedefi rehinler alarak bir uçakla Mısır’a ulaşabilmekti. İsrail karşıtı bütün eylemlerin temel amacı öldürmek değil İsrail hapishanelerindeki tutuklulara karşı rehin almaktı. Saldırı sırasında 2 sporcu öldü, 9’u rehin alındı ve bir helikopterle Almanya’dan ayrılmaya hazırlanıyordu.
İsrail Başbakanı Golda Meier esir pazarlığı dahil hiçbir pazarlık yapmayacaklarını söyledi. Meier’e göre, bütün sorumluluk Almanya güvenlik birimlerinindi. Aslında Meier haksız da sayılmazdı, Almanlar Kara Eylül mensuplarını öldürdü ancak helikopterdeki 9 İsrailli sporcu da operasyonda öldürüldü. Rehinelerin de olduğu helikopter makineli tüfeklerle taranmıştı.
Ali Hasan artık İsrail’in arananlar listesindeydi ve bu arama yıllar sürecekti.

Playboy bir direnişçi


Ali Hasan Salameh direniş örgütleri açısından da oldukça farklı biriydi. Hem bir direnişçiydi hem de playboy, gece hayatını çok severdi.
İsrailliler ona Kızıl Prens adını takmıştı.
İsrail Münih saldırısına karşılık olarak bir dizi operasyon başlattı. Bir gece botlarla denizden Beyrut’a çıktılar. Hedefleri El Fetih’in önde gelen isimleriydi. Yaser Arafat elbette ilk hedefti ancak çok iyi korunuyordu, ona ulaşamadılar. Bir gecede El Fetih’in 3 önemli ismini kendi evlerinde infaz ettiler. Salameh’yi de arıyorlardı. Nihayet Salameh’nin Norveç’te olduğu istihbaratını aldılar. Ancak istihbarat yanlıştı ve MOSSAD’ın Salameh diye başka birini öldürmesi diplomatik krize sebep oldu.
İsrail Salameh’yi aramaya devam ediyordu ancak 1979’a kadar bir şey yapamadı çünkü Avrupa’da önceki gibi rahatça hareket edemiyordu.
Mossad açısından Kara Eylül örgütü yıllarca gizemini korudu ve yıllarca örgüt şemasını ve bağlantılarını çözmeye çalıştı. Diğer taraftan Salameh Avrupa dillerini akıcı derecede iyi konuşuyordu. İyi giyiniyordu, sık sık Avrupa’ya gidiyordu ve saklanmıyordu. Avrupa’da da ona hayran olan insanlar vardı hatta kimileri Yahudiler arasında Salameh’ye yardım edenler olduğunu söylüyor.
Salameh kendisi gibi sürekli göz önünde olan bir isimle, Lübnan’ın kainat güzeli Georgina Rızk ile evlendi. Frank Sinatra ve Elvis Presley dinlerdi. Karate yapar düzenli yüzer ve ata binerdi.

Lübnan İç Savaşı…


Salamehh, Lübnan iç savaşında çoğunlukla Beyrut’taydı. Zaten Filistinliler de savaşın taraflarından biriydi.
İddiaya göre, Salameh’nin CIA ile ilk teması da bu dönemde başladı. ABD’nin Beyrut elçiliğindeki CIA sorumlusu ile birçok kez görüşmüştü. Salameh ABD’ye elçiliğinin ya da personelinin asla saldırıya uğramayacağı garantisi vermişti.
Filistinliler günümüzde bu ilişkiyi “ABD’nin onayı olmadan Filistin devleti kurulamazdı bu nedenle bu ilişki gerekliydi” diye açıklıyor. Ancak İsrail Salameh-CIA ilişkisine çok sert tepki gösterdi.

Gizemli ressam


Hiç kimse fark etmeden Beyrut’a kendi halinde ressam bir İngiliz taşınmıştı. Erica Maria Chambers adlı bu ressam Ali Hasan Salameh’nin tam karşısındaki daireyi kiralamıştı. Balkonda resim yaparken Ali Hasan’ın günlük alışkanlıklarını, eve gidiş geliş saatlerini, korumaların durumunu; Salameh’ye dair birçok şeyi öğrenmişti.
Salameh’nin yakın bir arkadaşı Salameh’yi “en azından günlük rutinlerini değiştir” diye uyardı. Ali Hasan Salameh, “umurumda değil, olacak varsa olur” diye cevap verdi
Bu arada Lübnanlı siyasetçi Beşir Cemayel’in İsraillilerle ilişkisi vardı ve o da Salameh’nin yakın arkadaşlarını arayıp dikkatli olmasını söyledi.
Hatta Cemayel Salameh’ye “bugün seni öldürecekler” yazan bir not gönderdi. Salameh’nin korumaları mektubu vermek için onun uyanmasını beklediler.
Salameh uyandı ve her zamanki gibi korumalarının ve zırhlı araçların olduğu konvoydaki arabasına bindi.
İsrail yaklaşık 100 kilo patlayıcı ile konvoyun tamamını havaya uçurmayı planlamıştı.
Salameh arabasının içinde Cemayel’in “seni bugün öldürecekler” yazan notunu okumak için öne eğilmişti. Tam da bu sırada çok şiddetli bir patlama oldu. Patlama o kadar şiddetliydi ki, Salameh’nin korumaları parçalandı. Salameh ise mektubu okurken öne eğildiği için patlamadan çok az etkilenmişti ancak bir gözüne bir şarapnel parçası isabet etmişti. Aslında tek yarası buydu ancak ölümcüldü.
Salameh’nin dostluk kurduğu ABD’nin Beyrut elçiliğindeki CIA görevlisi Robert Ames de 4 yıl sonra elçiliğe yönelik bombalı saldırıda hayatını kaybetti. Filistinliler “Salameh ve Ames yaşasaydı ABD’nin bölge politikaları farklı olurdu” diyor


Mecburen Ajan Olanlar; Rıfat El Hajjan


Orta Doğu’da çok sayıda istihbarat-karşı istihbarat faaliyeti olduğu biliniyor ancak bütün istihbaratçıların hikayesi gönüllü başlamıyor.
Mısırlı Rıfat El Hajjan “ya hapis ya da istihbarat” seçeneklerinden birini seçmek zorunda kalanlardan. Yani ajanlık kariyerine mecburen başlayanlardan…
Oldukça karmaşık ve hareketli bir hayat hikayesi olan El Hajjan 1927’de Mısır, Dimyat’ta doğdu. Babası dönemin kömür tüccarı zenginlerindendi. Annesi ev hanımıydı ancak İngilizce, Fransızca ve Arapça konuşuyordu.
El Hajjan babasının ölümüne kadar özel okula gitti, İngilizce ve Fransızca öğrendi.
İngilizlerin Nazilere karşı verdiği mücadeleye hayran olan El Hajjan İngilizceyi akıcı ve British aksanıyla konuşacak kadar ilerletti.
Okulunu bitirdikten sonra Kızıl Deniz’de bir petrol şirketinde çalışmaya başlayan El Hajjan para çaldığı gerekçesiyle kovuldu. Kendi ismiyle iş bulması artık çok zordu ve böylece El Hajjan’ın isimden isime, sahte kimlikten pasaporta yeni evraklarla yaşamaya başladığı bir dönem başladı.
Ardından başka bir isime düzenlenmiş bir kimlikle bir gemide iş buldu ve dünyayı gezmeye başladı.


Sahte kimliklerle yeni hayatlar


İyi derecede İngilizce bilmesinin avantajıyla İngiltere Liverpool’a kadar giden El Hajjan bir süre bir turizm firmasında çalıştı. Oradan Amerika’ya kaçak yollarla gitti ancak Kanada’ya gönderildi.
El Hajjan Kanada’da da kalmadı ve Almanya’ya geçti ancak yeni bir kimliğe ihtiyacı vardı.
Almanya’daki Mısır elçiliğine giderek pasaportunu kaybettiğini anlattı. Ancak elçilik bu hikayeye inanmadığı gibi El Hajjan’ı kimliğini ve pasaportunu satmakla suçladı.
Pasaport alamayan ve Almanya’ya giderken kullandığı belgelerin de sahte olduğu anlaşılan El Hajjan Mısır’a sınır dışı edildi.
Mısır El Hajjan’ın anavatanıydı ve nereden sahte kimlikler ve evraklar edineceğini çok iyi biliyordu. Kara borsaya baş vuran El Hajjan Ali Mustafa adına düzenlenmiş yeni evraklar aldı ve Süveyş Kanalı’ndaki bir şirkette çalışmaya başladı.

İngiliz polisini bile şaşırttı


1952’de Mısır’da 1952’de krala yönelik darbe yapıldı. Süveyş Kanalı başta olmak üzere bütün ülkede çok sıkı güvenlik tedbirleri başlamıştı, her yerde polis ve kimlik kontrolleri vardı.
El Hajjan sahte evraklarla dolaştığı için yakalanacağından korkuyordu. Önce işinden ayrıldı ardından sürekli isim değiştirdi. Nihayet Mısır’daki İngiliz polislerinden biri tarafından yakalandı.
İngiliz polisi El Hajjan’ı önce İsrail’e çalışan bir ajan zannetti. İngiliz polisini bile hayrete düşürecek derecede aksansız, hatasız İngilizce konuşuyordu. Üstelik üstünde de hem bir Yahudi ismine hem de bir İngiliz ismine düzenlenmiş evraklar vardı.
İngiliz polisi işin içinden çıkamayınca El Hajjan’ı Mısır istihbaratına teslim etti.

İstihbaratın kafası karıştı


El Hajjan’ın üstündekiler sadece farklı isimlere düzenlenmiş evraklarla sınırlı değildi. Rıfaat Cemal adıyla imzaladığı çekler de bulunmuştu.
Mısır istihbaratı El Hajjan’ı ajanlık suçlaması ile sorguya aldı. Arapçayı da çok iyi konuşan El Hajjan suçlamaların ağırlığını fark edip bütün hikayesini anlatmaya karar verdi.
Bu çarpıcı ve ülkeden ülkeye uzanan hikayeye inanmakta zorlanan Mısır istihbaratı bir süre El Hajjan’ı ne ile suçlayacağına, ona nasıl davranacağına karar veremedi.
Nihayetinde soruşturmadan sorumlu Hasan Hüsni adlı istihbaratçı El Hajjan’a iki seçenek sundu; ya istihbarat ya da hapis…
El Hajjan istihbaratı seçti.

Jack Betton İle Yeniden Doğdu


Hajjan sahte kimliklerle yaşadığı dönemde yakalanmamak için yeni hayat hikayeleri de yazıyordu. Bu defa hikayeyi Mısır istihbaratı yazdı. O artık Fransız baba ve İtalyan anneden 1919 yılında dünyaya gelen bir Eşkanazi Yahudisi Jack Betton’du.
El Hajjan Mısır istihbaratından Yahudilerin adetlerinden ve geleneklerinden bomba yapımına kadar birçok konuda eğitim aldı. Yahudilerin yoğun olduğu İskenderiye’ye gitti ve bir işe girerek çevre edinmeye başladı.
Eli Cohen’in katıldığı ve başarısız olan operasyonda El Hajjan da vardı. 1967 savaşında İsrail saldırısının ne zaman başlayacağını Mısır’a haber vermişti. Moşe Dayan, David Ben Gurion gibi isimlerle yakın ilişkiler kurmuştu. Tam 17 yıl İsrail’de turizm ajansı olan bir iş adamı olarak yaşadı.


Çift taraflı mı çalıştı?


İsrail tarafı El Hajjan’ın çift taraflı ajan olduğunu ve MOSSAD’a da çalıştığını söylüyor.
Mısır tarafı bunun doğru olmadığını ve İsrail’in propaganda amaçlı yanlış bilgi yaydığını söylüyor.
Mesela, Mısır’ın eski üst düzey istihbaratçılarından biri, “Onun verdiği bilgiler sayesinde hava savunma sistemimizi geliştirdik” diyor.
El Hajjan İsrail’den döndükten sonra Almanya’ya yerleşti. Hayatını kaybettiği 1982 yılına kadar hem İsrail kimliğini sakladı hem de Mısır istihbaratına çalışmaya devam etti


Süper Ajan Eşref Mervan!


Çift taraflı çalışan ajanlar bilinir ancak süper ajanlar pek konuşulmaz. Zaten onlara çok sık da rastlanmaz. Üstelik bu yazı dizisine konu olan süper ajan Eşref Mervan sıradan biri değil; Mısır’ın efsanevi lideri, Arap milliyetçiliği rüzgarları estiren Cemal Abdul Nasır’ın damadı…
Gerçi zamanında Cemal Abdul Nasır kızının Eşref Mervan ile evlenmesini istememiş hatta Mervan’ı uzunca bir süre izletmiş ancak nihayetinde evlilik gerçekleşmiş.
Aslında Mervan’ın adını istihbarat örgütleri elbette biliyordu ancak bizim gibi sıradan insanlar onun adını ölümü ile duydu.
Londra’nın lüks mahallelerinden birinde yaşıyordu. 2007’de cesedi gündüz vakti binanın önünde bulundu. 5.inci kattaki dairesinin balkonundan düştü mü, atladı mı, itildi mi; hala belirsiz.

Karanlık bir hikaye


Eşref Mervan 1944’te varlıklı bir ailenin çocuğu olarak Mısır’da doğmuştu. Cemal Abdul Nasır’ın kızı Mona ile evliydi.
Ailesi Mervan’ın intihar etmiş olabileceğine ihtimal vermedi. Hatta Mona Hanım eşinin ölümünün arkasında MOSSAD’ın olduğunu söyledi.
Peki MOSSAD 63 yaşındaki bir adamı neden öldürsün?
Eşref Mervan’ın kendisinin de hikayesinin de oldukça karanlık olduğu söylenebilir.
2016 yılında Bar Joseph adlı İsrailli eski istihbaratçı bir kitap yazdı. Kitapta Melek kod adlı bir ajandan bahsediyordu ve ona İsrail’i kurtaran Mısırlı ajan diyordu. Joseph’in bahsettiği Melek Eşref Mervan’dı. Kitaba göre, Mervan Londra’daki İsrail elçiliğini arayıp “size yardım edebilirim” demişti.
Ancak MOSSAD Mervan’a güvenmiyordu çünkü sonuçta Mervan Cemal Abdulnasır’ın damadıydı.
Mervan kayınpederi Abdulnasır’ın 1970 yılında kalp krizi sonucu hayatını kaybetmesinin ardından cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Enver Sedat’a cephe açmak yerine onu destekledi. Hatta Enver Sedat’ı siyasi rakiplerine karşı korudu.
Dolayısıyla MOSSAD’ın Mervan’dan şüphelenmesi oldukça anlaşılabilirdi. Mervan hem Nasır’ın damadıydı hem de yeni cumhurbaşkanının yakınındaki isimlerden biriydi.
MOSSAD’ın kendisine güvenmediğini bilen Mervan daha ilk görüşmede MOSSAD ajanına kapalı bir zarf verdi. Zarfta ne olduğu hala meçhul ancak zarfı alan MOSSAD ajanı “böyle bir kaynaktan böyle bir bilgi bin yılda bir ancak gelebilir” demişti. Bu görüşmeden sonra Mervan, İsrail’e Mısır’ın askeri durumuna ve saldırı hazırlıklarına dair bilgiler sızdırmaya başladı. Ayrıca kayınpederi zamanında sağlanan Sovyet silah ticaretinin detaylarını da verdiği öne sürülüyor.

73 Arap İsrail Savaşı Ve Mervan


Eşref Mervan, İsrail’i 1973’te Yom Kipur’da ‘şafak vakti saldırı’ olacak diye uyardı. Daha önce de benzer bir uyarı yapmıştı ama bir şey olmamıştı. Bu nedenle İsrail tarafı istihbaratı ciddiye almasa da hazırlık yaptı. Tam da bu sebeple Bar Joseph ona İsrail’i kurtaran adam diyordu. Mısır, 1973’te İsrail’e yaptığı saldırı ile 1967 savaşında kaybettiği Sina’yı geri aldı ancak Mervan’ın uyarısı sayesinde İsrail daha büyük kayıp vermekten kurtuldu.

Silah tüccarı


Mervan’ın on yıllardır Suudi Arabistan, Libya, çeşitli Afrika ülkeleri dahil savaşan taraflara silah sattığı biliniyor. Ancak onu tanıyanlara göre, sözünü tutmamak gibi bir huyu da vardı. Mervan’ı öldürenin silah satışı için anlaştığı, parasını aldığı halde söz verdiği silahları göndermediği bir grup olabileceği de söyleniyor.
Mervan, Mısır cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın bir suikastle öldürülmesinin ardından yerleştiği Londra’da karanlık iş ilişkilerini sürdürüyordu.
Karşı karşıya geldiği isimlerden biri de Muhammed El Fayed’di, Prenses Diana’nın sevgilisi Dodi El Fayed’in babası. Mervan ve El Fayed özel dedektifler tutmuşlardı ve birbirlerini sürekli izletiyordu

Anılarını yazıyordu


Öldürüldüğü yıllarda sağlık sorunları yaşamaya başlayan Mervan iyice yalnızlaşmıştı, eski gücü de kalmamıştı. Yakınları hatıratlarını yazmaya başladığını söylüyor. Ayrıca muhtemelen birçok kişiyi ve örgütü rahatsız edecek bilgileri ses kayıtları olarak arşivlemeye başladığı belirtiliyor.
Ne yazmaya başladığı hatıraları ne de ses kayıtları bulunabildi.
Ona süper ajan diyorlar MOSSAD için de çalıştı Mısır istihbaratı için de ancak başka istihbarat örgütleri için çalıştığı da biliniyor.

Özel Haber