İsrail-Hamas çatışmasında hangi Arap ülkesi nerede duruyor?
Cathrin Schaer
Ürdün: Hassas denge politikası
Anayasal monarşiyle yönetilen Ürdün, hassas bir denge politikası izliyor. Ülkede kraliçe de dahil, her beş kişiden biri Filistin kökenli. Dolayısıyla Filistin devleti kurulmasına ve eşit haklar kazanılmasına yönelik arzu birçok Ürdünlünün kalbinde derin bir yer tutuyor. Ülkenin yöneticileri de bu konuyu sık sık gündeme getiriyor.
Ancak Ürdün, uzmanlara göre İsrail ve müttefiği ABD'yle pek çok Ürdünlünün düşündüğünden çok daha yakın ilişkiler içinde. 1994'te Ürdün, İsrail'le bir barış anlaşması imzaladı ve perde arkasında iki ülke Mescid-i Aksa bölgesinin güvenliği gibi pek çok güvenlik konusunda işbirliği içinde hareket ediyor.
2021 yılında ABD ve Ürdün, Amerikan birliklerinin, askeri araçlarının ve hava araçlarının Ürdün'de serbestçe girişine ve ülkede hareket edebilmesine imkan tanıyan bir savunma işbirliği anlaşması imzaladı.
Bu yılın Nisan ayında Ürdün'ün kendi hava sahasından geçerek İsrail'i hedef alan İran roketlerini vurmaya yardım ettiği iddia edildi. Birçok Ürdünlü bunu bir "ihanet" olarak değerlendirdi.
Ülkenin İran'la diplomatik ilişkileri bulunsa da bu ilişkiler gerilimlerden azade değil. Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi'nin Pazartesi günü bölgede yükselen tansiyonu görüşmek üzere gerçekleştirdiği İran ziyareti ise nadir olarak değerlendirilebilecek bir ziyaretti.
Mısır: Ulusal çıkarlar ve diplomasi
İsrail'in komşusu, Abdulfettah es-Sisi yönetimindeki Mısır da Ürdün gibi hassas bir İsrail politikası izliyor. Uluslararası Kriz Grubu'nun geçen Mayıs ayında yayımlanan raporunda 1979'da İsrail'le barış anlaşmasına imza attığından bu yana "Mısır'ın özellikle Sina'daki güvensizlikle alakalı ulusal çıkarlarını Filistin davasına verdiği destekle dengelemeye çalıştığı" belirtildi. Düşünce kuruluşunun raporunda, "Somut olarak, bu çaba, Gazze halkının kötü durumuyla ilgili doğrudan sorumluluğu reddederken diğer yandan iki devletli çözüm temelinde diplomatik bir uzlaşmaya ulaşma girişimlerini desteklemek anlamına geliyor" denildi.
Mısır'ın İsrail'le ekonomik ve güvenlik alanlarındaki işbirliği ise yaygın bir pratik ve Gazze savaşı başlamadan önce Mısır, Gazze sınırındaki Refah sınır kapısının kontrolünden sorumluydu. Halihazırda İsrail'in bu bölgeyi kontrol etme talepleri ve Gazze'de giderek derinleşen insani krizin Mısır torpaklarına taşınma ihtimali Kahire için sorun teşkil ediyor.
Diğer yandan Mısır hükümeti, Hamas'ı kendi iktidarına tehdit olarak gördüğü için örgüte karşı çıkıyordu. Ancak son dönemde bu tavırda bir yumuşama gözlendi ve Kahire ateşkese yönelik müzakerelerde önemli rol oynadı.
Ülkenin İran'la ilişkileri ise 2023'ten bu yana ilerleme kaydetmiş olsa da hâlâ soğuk olma eğiliminde.
Lübnan: Hizbullah çıkmazı
Parlamenter demokrasiyle yönetilen ve stabil zamanlarında ülkenin dini ve etnik açıdan zengin çeşitliliğinin meclise yansıdığı Lübnan ise özellikle son dönemde ivedilik arz eden ekonomik ve siyasi sorunlarıyla boğuşuyor. Ülkede 2020 yılından bu yana seçilmiş bir hükümet bulunmuyor ve Beyrut dünyanın en derin ekonomik krizlerinden birini yaşıyor.
Şii Müslümanları temsil eden Hizbullah'ın siyasi kanadı ülke yönetiminde önemli rol oynuyor. Ancak bu grup, kendi çıkarlarını Lübnanlı Hristiyanlar, Sünni Müslümanlar ve Dürzilerin de aralarında olduğu diğer güçlü grupların çıkarlarıyla dengelemek zorunda. Hizbullah'ın askeri kolu ise farklı bir durum teşkil ediyor. Bu grup, ABD ve bazı Avrupa ülkeleri tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılıyor ve bu oluşumun Lübnan ordusundan daha donanımlı ve organize olduğu düşünülüyor.
Pek çok Lübnanlı siyasi ve vatandaş, Hizbullah'ın İsrail'le geniş çaplı bir çatışmaya girmesini arzu etmiyor. Washington Arap Merkezi kısa süre önce yayımlanan bir yazıda "Lübnanlıların Hizbullah'ı yenmenin güvenlik duygularını yeniden tesis edeceğine giderek daha fazla inanan İsraillilerin kurbanı olmaktan korktuğunu" ifade etti.
Diğer yandan Lübnanlı politikacılar, İsrail ve ABD'ye karşı İran tarafından desteklenen militan gruplardan oluşan "direniş eksenindeki" en güçlü aktör konumunda olan Hizbullah üzerinde hatırı sayılır bir kontrolleri olmadığının farkında.
Suriye: İran'a bağımlılık
İsrail, 1948'de kurulduğundan bu yana Suriye, kendisini komşusuyla savaşta sayıyor. Ancak iki ülke arasında sık sık çatışmalar yaşansa da bunlar çoğunlukla sembolik olarak değerlendiriliyor.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, kendisine 13 yıllık iç savaş boyunca askeri destek sağlamış olan İran'a bağımlı konumda. Bu da Iraklı grupların ve Hizbullah'ın da aralarında olduğu İran yanlısı militan grupların Suriye'de artan varlığını açıklıyor.
Bu nedenle de İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırıları 2017'den bu yana artış gösterdi; 7 Ekim'deki Hamas saldırısından bu yana da gerilim iyice arttı. Geçen Nisan ayında İsrail'in Şam'daki İran diplomatik yerleşkesine düzenlediği ve İranlı üst düzey bir komutanın öldürülmesiyle sonuçlanan saldırı, Tahran'ın şiddetli tepkisine ve misillemede bulunmasına neden olmuştu.
Irak: Mezhepsel bölünmeleri aşan Filistin meselesi
Irak, İsrail devletini tanımıyor. Şii siyasilerin söz sahibi olduğu mevcut Irak hükümeti, İran'la son on yılda giderek yakınlaşmış olsa da uzmanlara göre Filistin meselesi Bağdat için mezhepsel bölünmelerin üstünde bir konu. Irak'ta, İran'ın "direniş ekseni"ne ait bir dizi militan grup bulunmakta. Bu gruplar, daha önce Irak'taki ABD üslerine roket saldırıları düzenledi. Ayrıca İsrail'i vurmayı denediler ancak çoğunlukla başarısız oldular. Irak hükümeti ve güvenlik güçleri ise ABD'nin misilleme yaptığı bu grupları ya tolere etme ya da onlarla çok az temas kurma eğiliminde.
Washington merkezli Brooking Enstitüsü'nde misafir araştırmacı olan Marsin al-Shamary, "Irak her zaman ABD ve İran arasındaki ilişkilerini dengelemek durumunda oldu" diyor. Al-Shamary sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bu, Iraklı liderler için yeni bir durum değil. Bağdat'ın Washington'la ilişkileri özellikle de Irak'ın İsrail'e karşı tavrı açısından net çizgilere sahip. Irak ısrarla Filistin davasını destekledi ve mevcut çatışmadaki pozisyonunu şekillendiren de İran'ın Hamas desteği değil."
Yemen: Husilerin Hamas desteği
Yemen, uluslararası alanda tanınan hükümet ile ayrılıkçı grup Husiler arasında bölünmüş durumda. Her iki grup da İsrail'i tanımıyor.
Yemen'in komşusu Suudi Arabistan, daha önce Husilere karşı bir koalisyonu destekliyordu ancak 2022'de imzalanan ateşkes anlaşmasından bu yana bölgede sular nispeten duruldu.
Husiler de İran tarafından desteklenen "direniş ekseni"nin parçası sayılıyor. Hamas'ı destekleyen grup, İsrail'i Ortadoğu'yu istikrarsızlaştıran bir güç olarak görüyor ve bölgede Amerikan varlığına karşı çıkıyor. Husiler, geçen yıl Kasım ayında İsrail'e roket saldırıları düzenlemeye ve Hamas'a destek olmak için deniz trafiğini de bloke etmeye başladı.
Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri: Pragmatik ve zengin
Körfez Arap devletlerinin otokratik monarşileri, mevcut çatışmaya yönelik daha pragmatik bir yaklaşım benimsiyor. İran'ı bir düşman olarak gören bu devletler bir süredir İsrail ile ilişkileri normalleştirme çabası içindeydi.
2020'de Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, İsrail'le diplomatik ilişkilerin kurulmasına yönelik "İbrahim Anlaşmaları"nı imzaladı. Suudi Arabistan'ın da bu iki devleti takip edeceği öngörülüyordu. Ancak 7 Ekim'deki Hamas saldırısı, süreci karmaşık hale getirdi. Diğer yandan Husilerin saldırıları da Suudi Arabistan'la Yemen arasındaki çatışma riskini artırdı.
Katar ise arabulucu rolünü benimsiyor. İsrail'le normalleşmeden kaçınsa da aslında bu ülkeyle ekonomik bağları 1990'lara uzanıyor. Hamas'ın siyasi kanadına ev sahipliği yapan Katar, ateşkes müzakerelerinde önemli rol oynadı.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.