Enflasyon altın günlerini nasıl etkiledi?
Kısa Dalga - Ev yapımı börek ve poğaçalarla dolu tepsiler ile taze demlenmiş çay eşliğinde arkadaşlarının evinde toplanan kadınların sohbetleri, Türkiye’de dostluk ve beraberliğin sembollerinden biri. Birçok kuşak için bu sahne yalnızca huzuru değil, kadınların maddi, manevi ve sosyal dayanışmasını temsil ediyor.
Kocaeli sakini bir grup kadının Şubat ayında yoğun kar yağışına rağmen Altın Gününe gitmesi sosyal medyada geniş çaplı yer bulmuş ve kullanıcıları güldürmüştü. Ancak bir çok kişi de kadınlara hak vermişti, hatta “Kısır, ıslak kek, peynirli börek, sarma, dolma, sınırsız çay… Bence haklılar” yorumu yapılmıştı.
Inside Turkey'de yer alan habere göre, ev yapımı börek ve poğaçalarla dolu tepsiler ile taze demlenmiş çay eşliğinde arkadaşlarının evinde toplanan kadınların sohbetleri, Türkiye’de dostluk ve beraberliğin sembollerinden biri. Birçok kuşak için bu sahne yalnızca huzuru değil, kadınların maddi, manevi ve sosyal dayanışmasını temsil ediyor.
Altın günleri aynı zamanda gelenek ile pratik düşüncenin kesiştiği alanlar. O ayın ev sahibesi tuzlu ve tatlılar hazırlıyor, diğer kadınlar da ona para ve altın veriyor. Her kadın hem ev sahibesi hem de katılımcı olduğu için hem sosyal bir ritüel, hem de dönüşümlü bir birikim fonu oluşuyor.
Bu gelenek, Türkiye’nin 20. yüzyılın ortasında kentselleşmesi sırasında köylerinden veya kasabalarından kentlere taşınan ev kadınlarının yeni sosyalleşme biçimleri arayışına girmesiyle yaygınlaşıyor. Ancak günümüzde Altın Günü ikramları da, birikimleri de zora girmiş durumda. Türkiye’deki ekonomik sorunlar ile değişen yaşam tarzları, onyıllardır süregelen bu geleneği yeniden şekillendiriyor.
Gıda enflasyonu küresel çapta düşüş eğilimi gösterse de Türkiye’de artmaya devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mart 2025’te resmi yıllık enflasyonun yüzde 38.1 arttığını söyledi. Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre ise bu rakam yüzde 75.2. Un, yağ ve peynir gibi temel gıdaların fiyatındaki artış, bir zamanlar bolluk gösterisi olan Altın Günü ikramlarını da maddi bir yük haline getirdi.
Ekonomist Serap Durusoy bu baskının artık yalnızca günlük beslenmeyi değil, misafir ağırlama geleneklerini de değiştirdiğini söylüyor. “Ülkemizde nüfusun neredeyse yarıdan fazlasının açlık sınırının altında ücret alırken, gıda enflasyonunun derinden hissetmesine yol açıyor,” diyor Durusoy.

Sosyolog Gökben Demirbaş’a göre Altın Günü konsepti, cumhuriyetin ilk zamanlarında orta ve üst sınıf kadınların düzenlediği Kabul Günü geleneğine dayanıyor. “Köyden kente göç eden işçi sınıfından kadınlar da gün düzenlemeye başladılar,” diyor Demirbaş. “Kadınlar bir yandan hünerlerini ve yaşam alanlarını sergiliyor, bir yandan eğleniyor ve aynı zamanda para biriktiriyorlar.”
Ancak bu demokratikleşme bugünlerde ters yönde ilerliyor. Demirbaş’a göre artık işçi sınıfı aileler bu günlere katılmıyor.
“Sebebi belli: maddi imkansızlıklar ve çalışma yaşamına katılma.”
Demirbaş, 2015 yılında doktora tezi için yaptığı araştırmada yoksul kadınların küçük miktarlarda lira toplanan günler düzenlediklerini ama bu günlerdeki ikramlara eskisi kadar özenilmediğini kaydediyor.
Orta sınıf ise birden fazla güne katılmaya ve zengin gün tabakları servis etmeye devam ediyor. Bu durumda ideal gün tabağı yeni bir statü simgesi olarak karşımıza çıkıyor.
Birçok kadın ise bu gelenekten tamamen vazgeçmek yerine onu günlük koşullarına adapte ediyor. 68 yaşındaki ev kadını Döne Kapılar çevresinde eskisi kadar sık altın günü düzenlenmediğini söylüyor.

“O kadar çeşit pasta börek yapmak çok uğraştırıcı,” diyor Kapılar. “Bir de bunun ev temizliği, misafirler gittikten sonraki bulaşığı, yine temizliği, bin tane yorgunluğu var. Paramız varsa kafede oturuyoruz, hava güzelse parklarda toplanıyoruz. Şahsen ben açık havada toplanmayı daha çok seviyorum. Evden çıkmaya vesile oluyor, hem de para da harcamamış oluyoruz.”
Bazı ev sahibeleri de menülerini yalınlaştırmış. “Öğle yemeği gibi sofra hazırlanıyor,” diyor Kapılar. “çorba, tavuk-pilav, sulu yemek… Bazı arkadaşlarım ise kahvaltılık bir şeyler çıkarıyor, bir de simit, yanına çay… Hem daha az uğraştırıcı hem de masrafı az.”

İkramlar daha basit ve hatta sembolik hale gelse de, Altın Günü’nün maddi boyutu sürüyor. 67 yaşındaki ev kadını Hatice Er gençliğinden beri Altın Günü geleneğinin parçası olmuş. Bugünlerde “Dolar Günü”ne katılıyor, 12 katılımcının her biri aylık 50 dolar katkıda bulunuyor. Ancak geleneğin aksine bu günlerde bir buluşma da olmuyor, ikram da. “Ben birikim olsun diye giriyorum artık günlere,” diyor Er. “Mesela ben en son dolar gününe kendim, eşim ve iki torunum için girdim. Topladığım dolarları da torunlara veriyorum zaten.”
Altın fiyatları erişilmez seviyelere tırmanırken, birikimler de artık şekil değiştiriyor. Birçok Altın Günü grubu artık Türk Lirası veya küçük miktarda dolar topluyor. Bu sistemde miktarları çok daha küçük olsa da birikim yapıldığına dikkat çeken Durusoy, geleneğin sosyal boyutunun büyük ölçüde ortadan kalktığını ekliyor.

Kadınlar hala birikim temelli etkinlikler düzenlese de bu paraya erişim çoğunlukla kısıtlı kalıyor. Demirbaş kadınların birikimlerini “dikkatli” harcamaları ve çocuklarının ihtiyaçlarını öncelemeleri yönündeki beklentiye dikkat çekiyor.
“Birikimi oluştuysa da bunu kendi zevkleri, hobileri ve serbest zaman faaliyetleri için harcaması bencillik olarak görülebiliyor,” diyor Demirbaş ve bazı kadınların, aile içi dinamiklerine bağlı olarak, biriktirdikleri parayı kontrol dahi edemediklerini ekliyor.
“Bu da kadının aile içerisinde karşılaştığı ekonomik şiddetin bir bileşenini oluşturuyor,” diye ekliyor Demirbaş. “Sonuç itibariyle kadının emeğine ve yarattığı değere el konulması.”
Feminist akademisyen Elif Özlem Özçatal da bu kısıtlamalara rağmen bu geleneğin kadınlar için bir fırsat oluşturduğunu söylüyor.
“Altın günleri kadınlara birikim yapma ve mikro ölçekte finansal yönetim sağlama fırsatı veriyor,” diyor Özçatal. “Geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinde kadınlar daha çok harcayan ve tüketen bireyler olarak konumlandırılırken bu, kadınların ekonomik alan üzerindeki kontrolünü artırarak güçlenmelerine katkı sunabilir.”
Altın Günü kadınlara bir birliktelik imkanı yaratsa da, kadınların erişebildikleri alanlar kısıtlı. İstanbul Planlama Ajansı’nın ev kadınlarının sosyalleşme pratikleri üzerine yaptığı araştırmada ev kadınlarının en sık yaptığı sosyalleşme faaliyetinin yüzde 51 oranla parka gitmek olduğu görülüyor. Çoğunlukla parkların çocuklar için oyun parkı olması da etkinlikleri sosyalleşmeden çok, kadının bakım görevini yerine getirmesi haline getiriyor.
Sosyolog Ezgi Karmaz da Altın Günü pratiğinin kadının ataerkil kültür ile girmiş olduğu bir pazarlık biçimi olarak da değerlendirilebileceğini söylüyor. “Kadınlar aslında kendilerine atfedilen ev içi üretim işlerine dayalı bir sosyalleşme inşa ediyorlar. Kadınlar gün etkinlikleriyle sosyalleşiyor ancak bunu yine ataerkil kültürün söylemleriyle, onu yeniden üreterek yapıyorlar,” diyor.
Özçatal da kadınlar ile erkeklerin erişebildiği imkanlar arasındaki farka dikkat çekiyor.
“Erkeklerin kahvehane, lokal ya da spor kulüpleri varken kadınların bu tür alanlara erişiminin sınırlı olması toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren bir durum yaratıyor,” diyor Özçatal.
Türkiye’deki ekonomik sorunlar günlük yaşamı yeniden şekillendirirken Altın Günü gibi gelenekler de değişiyor. İkramlar daha basit, buluşmalar daha nadir olsa kadınların da bir arada olma, dayanışma ve beraber biriktirme arzuları baki kalıyor.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.