Gazeteci Ercüment Akdeniz'in tutukluluğuna devam kararı
Kısa Dalga - DİSK Basın İş Sendikası üyeleri, HDK operasyonu kapsamında 22 Şubat'ta tutuklanan ve bugün İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkan gazeteci Ercüment Akdeniz için adliye önünde basın açıklaması yaptı. "Tutuklu gazetecilere özgürlük" pankartı açan sendika üyeleri, "Özgür basın susturulamaz", "Özgür basın özgür ülke" , "Ercüment Akdeniz yalnız değildir" sloganları attı.
Mahkeme, gazeteci Akdeniz'in tutukluluk halinin devamına karar verdi. Duruşma 23 Ekim'e ertelendi.
Duruşmada neler yaşandı?
Jandarma eşliğinde kelepçesiz bir şekilde salona getirilen Ercüment Akdeniz, alkışlarla karşılandı. Duruşma başlamadan avukatlar tarafından usule ilişkin itirazlar oldu. Avukat Özcan Karakuş, “Salon küçük. Uluslararası heyetler, milletvekilleri, gazeteciler dışarda bekliyor. Siz de uygun görürseniz 15 dakika içinde daha büyük bir salona geçebiliriz. Adli tatildeyiz bütün büyük salonlar boş. Duruşmanın aleniliğini ihlal etmiş olmazsınız. İsteyen kişi duruşmaya giremiyor. Savunma makamını 3 kişi ile sınırladınız. 4’üncü avukat arkadaşımız burada, müsaade buyurun” dedi. Mahkeme, avukatların talebini reddetti.
'Bütün suçlamaları reddediyorum. Hesap vermem gereken hiçbir şey yoktur'
Kimlik tespiti ile saat 11:51’de başlayan duruşmada ilk olarak Akdeniz’in savunması alındı. Akdeniz savunmasında şunları söyledi:
“2010 yılında gazeteciliğe başladım. Evrensel Gazetesi’nde haber müdürlüğü yaptım. Halen İlke TV’de çalışmaktayım. 2012 yılından itibaren göç gazeteciliği alanında çalışıyorum. 1996 yılında Emek Partisi’ne üye oldum ve daha sonra parti genel başkanlığına seçildim. Şu anda gazeteci ve yazar olarak mesleğimi sürdürüyorum. Herhangi bir başka partiye üyeliğim bulunmamaktadır. 160 gündür tutukluyum. Hakkımdaki iddianame tamamen kurgusal suçlamalarla doludur. Temel haklarım suç çemberine alınmak istenmektedir. Bütün suçlamaları reddediyorum. Hesap vermem gereken hiçbir şey yoktur. Biz, hakikatin peşinden giden gazetecileriz.
'İddianame, ‘marjinal sol partiler’ şeklinde, hukukta yeri olmayan bir kavramla suçlama yöneltmektedir'
18 Şubat günü evimden çıkarken gözaltına alındım. Bana, ‘zamanı gelince eviniz basılacaktı’ dediler. Çantamda evin anahtarı olmasına rağmen, kapıyı kendim açmama izin verilmedi. Kamera eşliğinde, bağırarak ve zorla içeri girdiler. İddianamenin yaklaşımı da aynı şekilde keyfi ve baskıcıdır.
İddianameye göre HDK, ‘terör yapılanmasının sivil alanı’ olarak tanımlanıyor. Üyesi bulunduğum Emek Partisi, 2015 yılında HDK’dan ayrılma kararı almış ve bu kararı kamuoyuna duyurmuştur. Bugün hâlâ sosyal medya hesapları açık olan, faaliyetlerini şeffaf şekilde sürdüren bir yapıdan söz ediyoruz. İddianame, ‘marjinal sol partiler’ şeklinde, hukukta yeri olmayan bir kavramla suçlama yöneltmektedir. Bu yaklaşım, siyasi tercihleri sorgulamakta ve ‘merkez partiler seçilmelidir’ gibi açıkça taraflı bir tutum içermektedir.
18 Şubat operasyonu ve ardından gelen iddianame, neden 14 yıl boyunca bekletilmiştir? Bu iddianame, zamanın akışına ters düşen bir paradoksla hazırlanmıştır. Bu durum, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda vicdani bir sorundur.
Akdeniz’in savunmasında süreç vurgusu…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde, ‘Terörsüz Türkiye’ süreci başlatıldı. Peki 18 Şubat’tan sonra ne oldu? Gözaltına alınmamdan 9 gün sonra 27 Şubat günü İmralı’dan gelen bir mesaj, bir heyet tarafından kamuoyuna okundu. Bu heyetin içinde Cengiz Çiçek de yer alıyordu. Kendisi, DEM Parti milletvekiliydi ve bir dönem HDK’nın eş sözcülüğünü yapmıştı. O dönemde gerçekleşen silah bırakma seremonisini yerinden izleyenler arasında HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş da vardı. Beştaş, sonrasında merkez medyada çeşitli açıklamalarda bulundu.
'Süreç gösteriyor ki HDK, devletin en üst katlarında da tanınmakta muhatap alınmaktadır'
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un koordinasyonunda bir çözüm komisyonu kuruldu. Her partinin bu komisyona isim bildirmesi istendi ve bu talebin son saati olarak aynı gün saat 17.00 belirlendi. DEM Parti, komisyona şu dört ismi bildirdi: Saruhan Oluç, Cengiz Çiçek, Meral Danış Beştaş ve Gülistan Koçyiğit Kılıç. Bu durum şunu açıkça göstermektedir: HDK, devletin en üst katlarında da tanınmakta, bilinmekte ve muhatap alınmaktadır.”
'Memleketin böylesi iddianamelere ihtiyacı yoktur'
İddianamede, hakkında yapılan tespitler kısmında dört ayrı suçlama yer aldığını ancak bu suçlamaların hiçbirinin somut bir temeli bulunmadığını belirten Akdeniz, şöyle devam etti:
"Gezi Parkı sürecinde yönlendirici bir rolüm olmamıştır. O günlerde, bir Emek Partisi üyesi olarak oradaydım. Zaten Gezi Direnişi, herhangi bir örgütlü yapının yönettiği bir hareket değil; halkın kendi iradesiyle sokağa çıktığı bir toplumsal tepkiydi. Fatih Aksaray’da kurulan ‘demokratik çözüm çadırı’ önünde yapılan basın açıklamasına ilişkin iddialarda ise, söz konusu alan BDP’nin öncülüğünde organize edilmiştir. Orada atıldığı iddia edilen sloganlar ve taşındığı ileri sürülen pankartlarla ne şahsımın ne de Emek Partisi’nin herhangi bir ilgisi ya da dahli söz konusudur. Ayrıca, o etkinlikte konuşma yaptığıma dair iddia bulunmaktadır; fakat bu iddiayı destekleyen herhangi bir görüntü, belge ya da somut delil sunulmamıştır. Memleketin böylesi iddianamelere ihtiyacı yoktur.”
'HDK’yla bir bağ kurulmaya çalışılıyor ama görüştüğüm kişiler arasında HDK mensubu yok'
İddianamede yer alan 11 ayrı suçlamanın tamamına yanıt veren Akdeniz, şunları söyledi:
“Hakkımda ‘HDK yapılanmasında faaliyet yürüttüğüm’ iddia ediliyor. Bu iddiayıp dayandırabilecekleri somut bir delil bulunmamaktadır. Zaten cezaevindeyken iddianameyi özel olarak inceledim. Günlerce, defalarca okudum. Her satırına çalıştım. Ve şunu net olarak gördüm: 14 kişiyle doğrudan görüşmem olduğu söyleniyor. Bu kişilerden 13’ü Emek Partisi üyesi. HDK’yla bir bağ kurulmaya çalışılıyor ama görüştüğüm kişiler arasında HDK mensubu yok.
BDP ile de herhangi bir görüşmem yok. Olsaydı da bu tek başına bir suç unsuru oluşturmazdı. Ancak somut gerçeği söylüyorum: Böyle bir temas da yok. Tüm bu veriler göstermektedir ki, hakkımdaki suçlamalar kurgusaldır. İddianame, siyasî ve toplumsal faaliyetlerimi kriminalize etme çabasından öteye geçmemektedir.
'Örgüte yönetici yetiştirdiğim yönündeki iddia ise tamamen hayal ürünüdür'
PKK/KCK ya da herhangi bir silahlı örgüte üyeliğim yoktur. Örgüte yönetici yetiştirdiğim yönündeki iddia ise tamamen hayal ürünüdür. Bu, gerçekle en ufak bir bağı olmayan, dayanaksız bir suçlamadır.
İddianamede, Kürt vatandaşları yasadışı örgüt talimatıyla ‘vergilendirdiğim’ ileri sürülmektedir. Bu iddia, akıl dışı ve ciddiyetten uzaktır. Hangi telefon görüşmesinde, karşımdaki kişinin etnik kimliğini nasıl bilebilirim? Kimseyle böyle bir içerikte konuşmam olmadı; bu tarz bir yönlendirme, talimat ya da örgütsel eylem söz konusu değildir.
Ayrıca, KCK sözleşmesini hayatımda ilk kez bu iddianamede gördüm. Ne içeriğine hâkimim, ne de herhangi bir temasım olmuştur. Tüm bu suçlamalar, kişisel geçmişim, gazetecilik faaliyetlerim ve siyasi kimliğim üzerinden oluşturulmuş kurgulardır. Hiçbir somut delile dayanmamaktadır.”
'Bu maddi hatalar ya ciddiyet yoksunluğunsan ya da başıma bir çorap örülsün diye…'
Akdeniz, iddianamede yer alan tape çözümlemelerindeki maddi hatalara ve yazım yanlışlarına dikkat çekti. Akdeniz, söz konusu hatalara ilişkin “Ya ciddiyet yoksunluğundan ya da başıma bir çorap örülsün diye. Bütün bu tapeler içerisinde HDK ile ilgili tek tapem var. Bahsi geçen toplantı HDK toplantısı eğil. Onu takip eden EMEP’lilerin toplantısıdır. Hep zorlama yorumlar var burada. Savcılık makamı bu dosyayı başkasıyla mı karıştırdı acaba? Çok ciddi maddi hatalar var.” ifadelerini kullandı.
Son sözleri olarak ise Akdeniz, “Hakkımdaki suçlamalar delilsiz, temelsiz, dayanıksız, kurgusaldır. HDK’nın davetlisi olduğum bir göç paneli dışında bağım yok. Çok kritik haberleri kaçırdım. Yapamadım. Beraatime ve tahliyemi talep ediyorum.” dedi.
Daha sonra ise 2 tanık dinlendi. Ardından Akdeniz’in avukatları savunma yaptı. Hem oğlu hem de avukatı olan Umut Akdeniz, “Hiçbir somut delil yok. Çok ciddi maddi hatalar mevcuttur. Aynı evde yaşıyoruz. Arama olunca ‘Acaba dosyada nasıl bir somut delil var da arama yapıyorlar’ demiştim. Ayrıca iddianameye giren tape kayıtlarının tamamı imha edilmiş.”
Bir sonraki celse 23 Ekim'de
Avukatların savunmalarının ardından savcılık, dinlenemeyen tanıklar nedeniyle Akdeniz’in tutukluluk halinin devamına karar verilmesi yönünde görüş bildirdi. Mahkeme heyeti aynı nedenle Akdeniz’in tutukluluk halinin devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma 23 Ekim’de görülecek.
Duruşmadan önce açıklamayı aynı soruşturmada tutuklu kalan Elif Akgül yaptı
Duruşmadan önce, aynı soruşturma kapsamında bir süre tutuklu kalan DİSK Basın İş Sendikası'ndan Elif Akgül yaptığı açıklamada Ercüment Akdeniz'in 160 gün sonra bugün ilk kez hakim karşısına çıktığını belirterek şöyle konuştu:
"Ercüment yürüttüğü gazetecilik faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklandı. İddianamede haber kaynaklarıyla yaptığı görüşmeler katıldığı paneller ve toplantılar suç olarak gösterildi. Ercüment Akdeniz'in karşı karşıya olduğu durum ülkede gazeteciliğin içinde bulunduğu karanlık tabloyu bir kez daha gözler önüne seriyor. İçinde bulunduğumuz dönemde yürütülen barış arayışı ile Ercüment'in tutukluluk sebebi, baştan sona çelişmektedir. Bir yandan barış mesajları verilirken, bir yandan gazetecilere, siyasetçilere yargı eliyle sopa gösterilmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Her şeyden öte basın emekçilerinin haber verme, gerçekleri yazma görevi ve halkın haber alma hakkı siyasal iktidarın baskısıyla adım adım yok edilmek isteniyor. Bunun karşısında hakikati ve mesleki dayanışmayı sürdüreceğiz. Gazetecilik suç değildir. Gazetecilik hakikati savunmaktır. Gazetecilik halkın haber alma hakkı için yapılır. Bugün sadece Ercüment Akdeniz'i değil birçok gazeteci benzer gerekçelerle yargılanıyor ya da cezaevinde tutuluyor. Yine sendikamızın üyesi gazeteci Furkan Karabay, hiçbir somut gerekçe gösterilmeden tutuklandı ve aradan aylar geçmesine rağmen hakkında hala daha bir iddianame hazırlanmış değil."
'Yaşanan durum bir susturma operasyonudur'
Yaşanan durumun bir susturma operasyonu olduğunu belirten Akgül, "DİSK Basın İş olarak şunu açıkça söylüyoruz; Ercüment Akdeniz yalnız değildir. Furkan Karabay yalnız değildir. Hiçbir gazeteci yalnız değildir. Basın emekçileri gerçekleri yazmaktan, sormaktan, sorgulamaktan kamuoyunu bilgilendirmekten vazgeçmeyecek. Çünkü hakikat susturulamaz. Duruşmada bir gazeteci değil aynı zamanda basın özgürlüğünün yargılandığının farkındayız. Bu nedenle sadece bir dayanışma için değil, demokrasi ve özgürlük talebiyle de buradayız. Burada hem Ercüment'e hem Furkan'a ses olan bizimle dayanışmak için aramızda bulunan herkese teşekkür ediyoruz. Danışmayı büyüterek bu karanlığı parçalayacağımızı çok iyi biliyoruz. Bu memlekette basın emekçileri çaresiz ve yalnız değildir. Biz güçlüyüz. Ercüment Akdeniz serbest bırakılsın. Furkan Karabay serbest bırakılsın. Gazetecilik suç değildir. Tutuklu tüm gazeteciler serbest bırakılsın" dedi.
Basın açıklamasına DİSK Basın İş Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu, Ercüment Akdeniz'in avukat oğlu Umut Akdeniz, basın örgütü temsilcileri, TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ve DEM Parti Erzurum Milletvekili, HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş da katıldı.
Kaynak:ANKA
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.