IŞİD davasındaki tahliyeleri yazan Alican Uludağ: Bir devlet kurumu yalan söyler mi?
Kısa Dalga - Gazeteci Alican Uludağ, Atatürk Havalimanı'nda 28 Haziran 2016'da 45 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyla ilgili davadaki tahliyelere ilişkin haberi NOW Haber’de yayınlanmıştı.
Haberin ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi açıklama yapmıştı. Uludağ açıklamaya tepki gösterdi. X hesabından açıklama yaptı.
Saldırıdaki istihbarat ve güvenlik zafiyetine dikkat çeken Uludağ şunları kaydetti:
“Teröristler, yaz günü ellerinde uzun namlulu silahlar, üzerlerinde mizan adı verilen canlı bomba yelekleriyle Dış Hatlar Terminaline gelene kadar kimse dur demedi. Ortada büyük bir istihbarat ve güvenlik zafiyeti vardı. Birileri yine IŞİD'e yol vermiş görünüyordu. İki ay sonra 15 Temmuz yaşandı. Aynısını, 7 Haziran 2015'te AKP'nin tek başına iktidarını kaybetmesinden sonra yaşanan terör olaylarında yaşadık. Ancak tek bir kamu görevlisi bundan dolayı görevden alınmadığı gibi sorumlu İçişleri Bakanı da istifa etmedi.”
Davanın detayları
Uludağ davaya ilişkin şu detayları verdi:
“Atatürk Havalimanı saldırısında canlı bombalar ölünce iktidar, belki de toplumun gazını almak için torbaya kim varsa atmaya başladı. 14 Şubat 2017'de, 42'si tutuklu 4'ü firari 46 sanık hakkında 262 iddianame hazırlandı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 16 Kasım 2018'de son kararınıaçıkladı.Tutuklu sanıklar Rıza Coşkun, Levent Uysal, Ahmet Kaplan, Eyüp Demir, Ahmet Dizlek ve Djamel Slimani'yi "Anayasayı ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptıran mahkeme, aynı sanıkları, 45 kişiyi "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan 45 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırdı. Bu sanıklar ayrıca 142 kişiyi "tasarlayarak kasten öldürmeye teşebbüs" suçundan toplam 2 bin 202 yıl, 45 kez "mala zarar verme" suçundan da 402 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu sanıklar, bombacılarla irtibatlı olmak ve olaya iştirak etmekle suçlandı. Bir canlı bombanın Şanlıurfa'dan getirildiği iddia edildi. Yani Türkiye'nin de tarafı olduğu Suriye içsavaşındaki cihatçılardan biriydi belki de. Sınırdan geçip İstanbul'a kadar rahatça geldiler. Diğer 6 sanık ise örgüt üyeliğinden cezalandırıldı. 26 sanık ise beraat etti.”
Mahkemenin en üst sınırdan ceza vermesin “mağdurlara "bakın adalet yerini buldu" mesajı verdi, toplumun "gazı" alındı” diye nitelendiren Uludağ, tahliyeye ilişkin şunları kaydetti:
“7 tutuklu sanık, 8 yıl 5 aydır cezaevindeydi. Ve 12 Aralık’ta Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 46'şar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen 6 sanık ile, örgüt üyeliğinden 12 yıl alan bir sanığın cezasını bozdu. 6 sanık tahliye edildi. Yargıtay, 46'şar kez müebbet alan 3 sanığın örgüt üyeliğinden, bir sanığın teröre finans sağlamaktan, bir sanığın ise saldırıya yardımdan cezalandırılmasını istedi. 8 yıl 5 aydır cezaevinde olan bir sanık hakkında ise beraat talep edildi. Yani Yargıtay bu sanık yönünden "pardon" dedi. Yargıtay özellikle canlı bombalar ile bu sanıklar arasındaki irtibata ilişkin delilleri zayıf buldu. Belki Yargıtay haklı olabilir. Gerekçede göreceğiz.”
Tahliyelerin zamanlaması
Tahliyelerin zamanlamasına dikkat çeken Uludağ “Suriye'de Esad'ın devrilmesi, Türkiye'nin HTŞ'yi terör listesinden çıkarmaya hazırlandığı bir döneme denk gelmesi oldukça şüpheli” diye kaydetti.
“Hukuk öngörülebilir değilse orada adalet değil zulüm vardır” diyen Uludağ, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin açıklamalarına ilişkin de şunları ifade etti:
“Ancak bu dava, yargıdaki çürümenin de özeti. Öyle bir adalet sistemi düşünün ki, makasın ucu öngörülemez şekilde açık. Bir mahkeme 46 kez ağırlaştırılmış müebbet verirken, üst mahkeme maksimum 12 yıl öngören örgüt üyeliği dışında bir suç yok diyor. Oysa, hukuk devletinde mahkemeler arasında bu kadar fazla ceza makası olamaz. Hukuk öngörülebilir değilse orada adalet değil zulüm vardır. Bu olay, hiçbirimizin hukuk güvenliğinin olmadığının da kanıtı.
Devlet kurumu yalan söyler mi?
Ya İletişim Başkanlığı'na ne demeli? Kararı manipüle etmek için Dezenformasyonla Mücadele Merkezi çıkıp dedi ki "onlar 45 kişiyi öldürmek ve Anayasayı ihlalden değil, örgüt üyeliğinden yargılanıyor." Bir devlet kurumu yalan söyler mi, söylüyor işte.
Çünkü AKP tarafından MHP'nin desteğiyle yönetilen devletin düzeni ve işleyişi bozuldu. Devlete partizan bir akıl egemen oldu. Bu akıl, devleti de yargıyı da halkın değil, yalnızca kendi çıkarları için kullanır oldu. Sonuçta adalet çöktü.”
(Haber Merkezi)
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.