Yazı dizisi 1: Ayrılık da hayata dahil
FİLİZ YURTSEVEN*
Bağlanmak, aşık olmak, sevmek, bir ilişki sürdürmek, hayal kırıklığı yaşamak, terk etmek, terk edilmek temel insan deneyimlerindendir. Bizi kimi zaman zorlayabilecek bu tarz evrensel deneyimlerden ve zorluklardan kaçınmak imkansızdır. Kaçınıldığında ise sonuç, gerçek hayatı sahte ve derinliksiz bir noktaya taşıyabilir. Yaşamımız akarken, olumlu ve olumsuz yaşanmışlıklarla birlikte bir “ben” şekillenir ve bir hikayemiz olur.
Bu yazı dizisinde ayrılık; ayrılığın kökenleri, etkileri, yaşattığı duygular ve günlük yaşam kalitesini bozabilecek hale gelen duygularla nasıl baş edebileceğimiz ele alınacak. Bir probleme karşı baş etme mekanizmalarını yürütebilmemizin ön koşulu; durumu anlamak, o duruma karşı farkındalık kazanabilmektir. Sonuçta anladığımız ve geliştiğimiz zaman, zor olan duygu ve deneyimlerden kaçmak yerine onları kapsayabiliriz ve sonrasında çözüm konusunda yol alabiliriz. Deneyimin yarattığı farkındalıkları içselleştirirsek bize pusula olacak bilgilere ulaşabiliriz. Ancak mantık çerçevesinde olanları ne kadar yorumlayabilsek de her insan gibi biz de bazen acı çekebiliriz, zorlanabiliriz. Yaşadığımız güzel deneyimler ve sancılarla harmanlanıp büyürüz, gelişiriz.
Ayrılık başlığı ile ilgili yazı dizisinin alt başlıkları şu şekilde olacak:
Öncelikle bugün ayrılık kavramı üzerine bir giriş yapacağım. Devamında, büyüme sürecinde ilişkilenme ve ayrılık deneyimlerinin gelişimi; ötekilerin, anne babaların tutum ve davranışlarının, büyüme sürecindeki etkilerinin ayrılık deneyimine yansıması; ayrılığın günlük yaşam kalitesini bozduğu ve sağlıksız hale geldiği durumlar; zor deneyimlerimizle baş etme konusunda neler yapılabileceğimiz gibi gündemler yer alacak. Son iki durakta, ayrılık deneyiminin mitoloji ve sanat ile birbirini besleyen dinamiğini ele alacağım. Bu alt başlıklarla birlikte ayrılık deneyimine olabildiğince çıplak gözlerimizle bakmaya ve deneyimlerimizi anlamaya çalışacağız. Şimdi bavulumuz hazırsa giriş niteliğindeki ilk gündemimize doğru yolculuğa çıkabiliriz.
Ayrılık; bireyin yatırım yaptığı, yoğun duygular hissettiği, deneyimler biriktirdiği şeylerle, kişilerle arasında oluşan mesafedir. Ayrılık; bireyin birinden ya da bir topluluktan, bir yerden, bir değerden, bir ideolojiden, bir şeyden uzak düşmesi, ayrı kalmasıdır. Ayrılık deneyiminde kaybedilen sadece dış dünyadan bir şey değildir. Kaybedilen kişi ya da şeyle birlikte bir dönemi, gelecekle ilgili hayallerimizi ve o deneyim ile ortaya çıkan varoluşumuzu da kaybetmiş hissedebiliriz. Birinden ayrıldığımızda hem kişiler arası hem de benlik içi bir kopuş yaşarız. İçimizdeki ve hayatımızdaki o kişiden kalma boşlukla baş etmeye çalışırız. Aşk, hayatı daha anlamlı hale getiren önemli bir mutluluk kaynağıdır. Aşk ve bağlanma bize adeta bir cennet vaat ederken, ayrılıkla birlikte cennetten yine kovuluruz.
Bir gelişim sürecinden bahsedebilmek için ötekinin varlığına, zihnine, iç dünyasına ihtiyacımız var. İki zihnin yarattığı bir ortak alanda sağlıklı büyümek mümkün olabilir. Ancak, sağlıklı bir büyüme süreci ve sağlıklı bir kimlik geliştirebilmek için bir yandan ihtiyaç duyduğumuz ötekinin varlığı ile sınırlarımızı nasıl belirleyeceğimiz temel bir sorundur. İlişkilerimizde öteki ile yakınlığa olan ihtiyacımız nedeniyle birinden vazgeçmek, vazgeçilen olmak, ayrılmak zorlayıcı deneyimler olabilmektedir.
Annemizle bir bütün gibi hissettiğimiz bir dünyaya doğuyoruz. Büyürken, başka kişiler ve şeylerle bağlanıp geliştikçe, ayrılmaya da gebe bir hayat yaşıyoruz. İlişkilenirken bir kişiye, bir duruma ya da bir yere, bitebileceğini aslında derinde hep biliyoruz. Her birey bebekliğe özgü bütünleşmeden, büyüme sürecinin parçası olan ayrılmaya salınan deneyimlerle büyüyor. Yaşamdan ölüme kadar nice ayrılık deneyimi yaşıyoruz. Bazı ayrılık deneyimlerini daha rahat onarırken, bazı deneyimlerin içinde paramparça hissedebiliyoruz. Sağlıklı baş etme yöntemlerini kullanamıyoruz ve bu deneyimin kırılmalarını onarmakta zorlanabiliyoruz.
Ayrılık, yaşamla ölüm arasındaki yolculukta birçok deneyimin içinde farklı biçimlerde yaşanır aslında. Her güne yarının başka bir gün olacağını bilerek başlarız. Anneler bir gün doğuracaklarını bildikleri bir hamilelik süreci yaşarlar. Ebeveynler, çocuklarının kendilerinden ayrışarak kendi hayatlarını kurabilmelerini isterler. Çocuklar da bir gün yuvadan uçabilmek isterler. Çocuksu bedenden yaşlı bedene doğru her gün bir önceki günkü bedenimizden ayrılırız. Okula gitmeye başlarız, evin konforlu ve güvenli alanından ayrılırız. Okul hayatımızın ilk günleri bir gün mezun olacağımızı biliriz. İş hayatı ile birlikte öğrencilik rolümüzden ayrılırız. Bazılarımız doğduğu yerden ayrılır, başka bir yere taşınır. Eski alışkanlıklardan ve aşina olduğumuz çevreden ayrılırız. Ve elbette hayatın kendisini bir gün öleceğimiz gerçekliği üzerine inşa ederiz. Tekrar tekrar yeni başlangıçlar ve ayrılıklar deneyimleriz. Bir sürü yakınlaşma ve ayrılık deneyimleriyle dolar bagajımız…
Ayrılık sonrası hissedilebilecek yalnızlık, kaygı, keder, suçluluk, öfke, boşluk hissi, çaresizlik ve umutsuzluk gibi duygular bu süreçte yaşadığımız deneyime karşı verdiğimiz mücadelenin getirileridir. Gitmeyi tercih eden biz de olsak, mantıksal açıdan ilişkinin bitmesinin bizim için daha iyi olacağını bilsek de ayrılıkla birlikte bazı zorluklar hissedebiliriz. Giden olmak ya da terk edilen olmak başka dinamikler olsa da ayrılık ayrılıktır. Ayrılık deneyimini daha kolay atlatan kişiler bile kendilerini kandırılmış, reddedilmiş ve yalnız hissedebilir; hayal kırıklığı yaşayabilir. Değer verdiğimiz birinin yokluğu kolay değildir ve bu duyguların dönüşmesi için zamana ihtiyaç duyulması çok normaldir.
Temel olarak özne olma deneyimi; ayrılmanın katlanılır olduğu ve ne kadar zor yönleri olsa da yok olmayla ya da yıkılmayla aynı anlama gelmediği gerçeğine yaslanır. Belki de asıl sorun ayrılığın getirdiği yüklerde değil, öteki ile kaynaşma arzumuzdadır. İçimizdeki boşluğu, eksiklik hissini diğerinin tamamlaması değil, ancak bizim tamamlamamız ile sağlıklı kimlikler, sınırlar ve ilişkiler mümkün olacaktır.
Sancıları ve yarattığı onca ağırlığı yanında ayrılık deneyimlerimiz kimlik gelişimimizin, gelişim sürecimizin önemli kavşaklarıdır da. Her ne kadar anksiyete, depresyon ve derin acılar yaşatması olası olsa da ayrılık aynı zamanda büyümemize, yere daha sağlam basabilmemize de yol açar. Ayrılabilmek, ayrışabilmek; entelektüel ve duygusal becerilerimizin gelişebilmesine olanak verir. Kişi bütün deneyimlerini, duygularını kapsayabileceğini ve bazen zor olsa da yaşadıklarıyla baş edebileceğini biliyorsa, hayatın akışında gelişmeye ve büyümeye devam ettiği gerçeğinin iyimserliğini ve umudunu her daim hissedebilir.
Köklerini anlayamadığımız, farkındalık geliştiremediğimiz deneyimler sonraki hayatımızda farklı deneyimlerin içinde benzer kısır döngüler oluşturabilirler. Bir sonraki yazıda gelişim süreci ve kök ilişkilerimizin ayrılık deneyimini nasıl etkilediğini anlamaya çalışacağız. Bu bilgilerle beslenirken, kendi iç dünyamıza da bir yolculuğa çıkmış olacağız.
YARIN: Gelişimsel süreçte ilişkilenmek ve ayrılmak üzerine
---------------------
* Uzm. Klinik Psikolog Filiz Yurtseven
İstanbul Bilgi Üniversitesi YL Klinik Psikoloji ve İstanbul Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Felsefe bölümü mezunudur. Aynı zamanda Psikodrama Grup Terapileri eğitimini tamamlamıştır. Yetişkinlerle psikoterapi yapmakta, Kurumlara Danışmanlık Hizmeti vermekte ve grup çalışmaları yürütmektedir. Aynı zamanda “Anne, Baba ve Eğitimciler İçin Büyüme Sürecinde Sorunlar ve Çözüm Yolları, Üniversitede Psikolojik Danışmanlık El Kitabı, Bir Anda Yüreğim Sana Emanet” kitaplarının da yazarıdır.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.