Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı: Avukatlık bunalımının yeni açmazı
UTKU CAN AKYOL
Nihayet dün, Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı'nın üçüncüsü (HMGS-2025/2) düzenlendi.
Sınav, ara verdiğimiz “avukatlık bunalımı” tartışmasına geri dönmemiz açısından olumluydu. Ne yazık ki sınavın başkaca bir olumlu yönü de yok. Tartışılacak onlarca şeye, dün yapılan sınavın kendisinden başlayalım.
Ceza hukuku alanında iki sorunun, “fahiş” hatalar içermesi oldukça dikkat çekici. Özellikle (87). soruda, seri muhakeme usulüyle ilgili Anayasa Mahkemesinin 05/11/2024’te kısmen iptal ettiği bir hükmün şıklardan birine konu edilmesi sınavın kimler tarafından hazırlandığı sorusunu akla getiriyor. Gerçekten, sağırlık ve dilsizlik hallerinde kişilerin seri muhakeme usulünden yararlanamayacağı hükmü, objektif olarak da hukuka aykırıydı ve nihayet iptal edildi. Soruları hazırlayan kimselerin Anayasa Mahkemesinin bu “kapı gibi kararından” haberdar olmamaları ilginç, halbuki bunun için bırakın ceza hukuku akademisyeni ya da ceza hukukuyla ilgilenen bir avukat olmayı, sosyal medyada birkaç hukukçuyu takip eden, ortalama bir uygulayıcı olmak yeterliydi.
(90). sorudaki hata, bir Anayasa Mahkemesi kararını kaçırmaya kıyasla daha ciddi bir hata. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri̇ İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri̇ Hakkında Kanun’un (12). maddesinde, açıkça resmi belgede sahtecilik suçunun yalnızca ikinci fıkrasına ilişkin yargılamaların ağır ceza mahkemelerinde görüleceği hüküm altına alınmıştır. Bu iki hata, böyle ciddi bir sınav için “kabul edilemez” hatalar.
Bunun yanı sıra, bir hukukçunun avukatlık mesleğine kabul edilmesi için, avukatlık stajını yapan bir memura “kaç kademe ilerlemesi uygulanacağını” bilmesine gerek var mı? Ya da fikrimizce ancak otuz yaş üzeri bir kimsenin edinebileceği entelektüel bilgilerin, “mesleğe kabul edilme” sınavında uygulanması, sınavı “seçici” kılacak mı?
Başarı oranları
Son birkaç yılda ÖSYM’nin hatasız gerçekleştirdiği hukuk sınavına rastlamak zor. Bir önceki sınavda da, (30). sorunun hatalı olduğu tespit edilmiş, Ankara 16. İdare Mahkemesinin kararıyla sorunun yürütmesi durdurulmuş ve yeni sınav sonuçları hesaplanmış, yeni hesaplamada baraj altında kalan adaylar olmuştu. ÖSYM Adalet Bakanlığı’na neyse ki, “iptal kararlarının adaylar için yalnızca lehe sonuç doğuracağını” hatırlatır bir yazı gönderdi. 2022 Arabuluculuk Sınavında da benzer bir senaryo yaşanmış, sonuçlar yeniden ilan edilmişti.
İlk sınavdaki başarı oranının yüzde 42 olması şaşkınlık yaratmışken, ikinci sınavda başarı oranı yüzde 23’lere kadar geriledi. Bu sınavın başarı oranının da bu ikisinden yüksek olmayacağı aşikar. Sıralamada devlet üniversitelerinin vakıf üniversitelerine üstünlük kurduğu doğru. Ancak bu “olağanüstü” bir üstünlük olmadığı gibi, bizi Türkiye’de avukatlığı bunalımdan kurtaracak pratik bir sonuca da götürmüyor.
Diğer bir soru ise şu an Türkiye’de avukatlık ve akademisyenlik yapan hukukçuların yüzde kaçının bu sınavda başarılı olabileceği? Sanıyorum hiçbir hukukçu, bu soruya yüzde 42 cevabını veremeyecektir.
Bu gözle görünür sorunları tartışmak, ileride yaşanacak “daha büyük sorunları” göz ardı etmemize neden olmamalı. Başarısız olan adayların yaşayacağı psikolojik çöküntünün kimsenin umrunda olmadığı açık. Öyle ki sınavla hedeflenen, zaten bir kısım mezunun “pes etmesi” ve başkaca işlere yönelmesi. Peki, avukat olamayan hukuk mezunlarıyla ne yapacağız? Bunun için bir planımız var mı?
Hukuk teknisyenleri
İstanbul Barosu Genç Avukatlar Meclisi’nin genç hukukçuların “hukuk teknisyeni olarak çalıştırılacağı bir ara katman” inşa edildiği çıkarımı kısmen doğru. Ancak bizde, bu katman zaten halihazırda karın tokluğuna çalışan avukatlarla dolu. Bahsedilen muhtemel katman, bunun çok daha ağırı.
Bir kısım avukatların adliye içinde, bir kısım avukatlarınsa adliye dışı işlerde çalışabileceği bir hukuk sistemimiz yok. Başarısız adayları mevcut sistem içerisinde “avukat katipliğine” veya “diğer evrak işlerine” yönlendireceğimiz bir çözüm için ise avukatların hali hazırda refah içinde olması gerekirdi. Sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek kartelleşmiş büroların, adliye işleri dışında bu adayları tercih etmesi hiçbir zaman olmadığı gibi, şimdi de beklenebilir değil.
Avukatlığın sınava tabi olduğu ülkelerdeki “sınavların”, bizimki gibi bir sorunu çözmek için yapılmadığı da açık. Bu haliyle sınav, üniversite mezunu işsizler kervanına hukukçuları da eklemek dışında pratik bir çözüm getirmiyor. Başka bir deyişle bu, zaten sıtmaya razı yaşayacak hukukçuları ruhsatsız bırakarak “daha beterine terk etmek”.
Çoğu hukukçunun benimsediği gibi, mezunları ve ailelerini “suya götürüp susuz getirmekten” daha makul tek bir çözüm var; onları “suya hiç götürmemek”.
Kaynak:Haber Merkezi
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.