İLKAY NADİR yazdı | 2025'de bir kadın mücadelesi zaferi: Serap Avcı kararı
İlkay Nadir
Serap Avcı, yedi buçuk yıllık evliliği boyunca eşi Yasin Avcı’nın sistematik şiddetine uğradı. Şiddet ve tehditler, boşanma isteği üzerine giderek arttı. Yine şiddete uğradığı bir gece, eşi tarafından öldürülmemek için kendini savunarak onu öldürmek zorunda kaldı. Savcı, tanık beyanlarını, adli tıp raporunu, Mor Çatı’nın yazdığı raporu görmeden yazdığı mütalaasında Serap Avcı’nın uğradığı sistematik şiddeti görmezden gelerek haksız tahrik altında kasten öldürmeden ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılmasını istedi. Küçükçekmece 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davayı kadın dernekleri, feminist avukatlar ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi takip etti. Mahkeme heyeti, meşru savunma kapsamında ceza verilmesine yer olmadığına hükmetti ve altıncı duruşma sonunda, 9 Aralık'ta, Serap Avcı tahliye edildi.
Savcı, mütalaasında ceza istemine gerekçe olarak Serap Avcı’nın polise şikayette bulunmamasını gösterdi. Bu bakış açısı, Serap Avcı’nın davasına özel değil. Yargı, sistematik şiddet gören kadınları neden kaçıp gitmedi, neden şiddet gördüğünü kimseyle paylaşmadı, neden boşanmadı, neden polise şikayet etmedi, neden bu ilişkiye devam etti diye suçlar. Sanki bütün bunlar mümkünmüş de kadın bile isteye şiddet gördüğü bir evde gönüllü olarak yaşamaya devam ediyormuş gibi…
Kadınlar bilir...
Kadının niçin polise gitmediğini sorgulayanlar, polise başvurduğu veya yakınlarına söylediği için daha fazla şiddet gören, çocukları ve yakınlarının canıyla tehdit edilen kadınların yaşadıklarına kulaklarını tıkarlar. Polisin şiddet olaylarına aile içi mesele diyerek karışmadığını, kimi zaman şiddet gören kadını kocasıyla barıştırıp eve gönderdiğini, uzaklaştırma kararı almaya çalışan kadınların çabalarının sonuçsuz kaldığını, boşanmak isteyen kadınların daha ağır bir şiddet sarmalının içinde kapana kısıldığını, ekonomik özgürlükten yoksun olmanın onları çaresiz bıraktığını görmek istemezler. Yıllarca şiddet gören, örselenen kadınlar için ölümle yaşam arasındaki çizginin ne kadar ince olduğunu düşünmezler bile. Ama kadınlar bilir… Kendilerini savundukları, ölmemek için öldürdükleri gecelerin sonunda kocalarını, sevgililerini öldürmeselerdi o gece, o gece değilse de er geç bir gün öldürüleceklerini bilirler.
Canına tak eden kadınlar
Canına tak eden kadınlar (Sibel Hürtaş, Canına Tak Eden Kadınlar, İletişim Yayınları, B. 4, İstanbul 2021) hayatta kalmak için son çareye başvurduklarında ataerkil bir anlayışla düzenlenmiş ve yine ataerkil bakış açısıyla yorumlanan bir meşru savunma yasası karşısında eylemlerinin haklılığını anlatmaya çalışırlar. İçinde bulundukları şiddet döngüsü, aralıksız devam eden bir psikolojik şiddet ve ataklar halinde ancak sürekli devam eden fiziksel ve cinsel şiddetle kendini gösterir. Uzun bir sürece yayılan sistematik şiddet sürecini; polise, savcıya veya hakime taşınan o son olay özelinde değil, bir bütün olarak görmek gerekir. Ancak bu sürekli şiddet hâli, meşru savunma yasası karşısında görünmezdir. Bu noktada örselenmiş kadın sendromu gündeme gelmektedir. (İlkay Nadir, Örselenmiş Kadın Sendromu: Geleneksel Meşru Savunma Doktrini Karşısında Sürekli Şiddet Hâli, Adalet Yayınevi, Ankara 2024.)
Örselenmiş kadın sendromu, uzun yıllar fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet gören kadınların içinde bulundukları şiddet döngüsünün özel dinamiklerinin yargılamalarda açıklanması açısından önem arz eder. Özellikle anlık bir saldırının olmadığı davalarda, ancak şiddetin sistematik yapısının vurgulanmasıyla hukuki engellerin aşılması mümkündür. Çünkü meşru savunma hükümlerinin dar ve teknik yorumu kadın deneyimlerini göz ardı eder. Nötr gibi görünen hukuk normları, toplumsal eşitsizlikleri yeniden üretir ve perçinler. Feminist avukatlar ve hak savunucuları da sistematik şiddeti mahkeme salonlarında hakimlere anlatmak, kadın deneyimlerini dava dosyasına sokmak ve hukuka hakim olan eril anlayışı ifşalamak için mücadele ederler.
Kadınların başarısı
“Karının sırtını sopasız, karnını sıpasız bırakmamak gerekir” diyen hakimlerin olduğu bir yargı düzeninde; kırmızı ruj sürdüğü, beyaz pantolon giydiği veya izlediği filmdeki oyuncuya benzediği için kadınları öldüren erkeklere haksız tahrik indirimi uygulamasını engellemek; meşru savunma hükümlerini örselenmiş kadın sendromu lehine genişletmek, kadınların cinsel yaşamına dair davayla ilgisiz beyanların itibarsızlaştırılmasını sağlamak hiç de kolay değildir. Feminist avukatlar ve hak savunucuları, sistematik ve kolektif bir mücadele yürüterek erkek egemen yargı düzenini alt üst etmek için mahkeme salonlarını ve adliye koridorlarını savaş meydanına çevirirler. Yargılamanın gidişatıyla ilgili kamuoyunu bilgilendirip davaları hep birlikte takip ederek, duruşmalarda şiddet gören kadınları yalnız bırakmayarak, kadınlara gözlerini ve kulaklarını kapatan adalet sistemine karşı onların hikayelerini herkese haykırarak çok boyutlu bir mücadele yürütürler; birbirlerinin sesi olurlar.
Bu mücadele elbette yalnızca adliyelerde hakimlere, savcılara karşı yürütülmüyor. Mahkemeler, ev içi emeğini görünmez kılan, kadınları aileye ve eve hapsetmek isteyen kapitalizm ve patriyarka işbirliğinin sadece bir yüzü. İstanbul Sözleşmesi’ni kriminalize eden, 6284 no’lu Yasaya veya nafakaya ilişkin hükümlerle ilgili yanlış bilgiler yayarak hukuki güvenceleri ortadan kaldırmayı hedefleyen, kürtajı hukuken ve fiilen engellemek isteyen iktidar da bir yandan patriyarkal düzeni sürdürmek için tüm gücüyle seferber oluyor. Ancak, dayanışma ve kolektif mücadele var oldu, hep var olacak.
9 Aralık'ta verilen bu karar, kadınların başarısı… Hayatını savunan kadınlar ve onlarla el ele yürüyen feminist avukatlar ve hak savunucularının başarısı… Yıllardır mahkeme salonlarından yükselen kadın seslerinin ve uzun bir yolculuğun emeğinin karşılığı… Ancak, daha bitmedi! Kadınlar özgürleşene, canına tak eden her kadın rahat bir nefes alana kadar bu mücadele devam edecek… Serap Avcı’yı özgürleştiren bu gibi kararların çoğalması dileğiyle…
İlkay Nadir
Erasmus Rotterdam Üniversitesi’nde International Social Studies Enstitüsü’nde Legal Mobilization projesinde doktora yapıyor. Türkiye’de feminist avukat ve hak savunucularının kadına karşı şiddet davalarında yürüttükleri hukuki seferberlik süreçlerini inceliyor.
Kaynak:Haber Merkezi
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.