ÖZGÜR DUYGU DURGUN | Çin Hakkında Bilmek İstemedikleriniz
ÖZGÜR DUYGU DURGUN
Çin. Türkiye'den bakıldığında 'anlaşılmaz' hatta 'garip' görünen, dünyaya yeniden şekil verme iddiasında olan bin bir yüzlü ülke. Çin siyaseti, Doğu Asya, Soğuk Savaş tarihi, propaganda ve medya çalışmaları üzerine yoğunlaşan siyaset bilimci, akademisyen Prof. Dr. Çağdaş Üngör, İletişim Yayınları'ndan çıkan yeni kitabında uzun yıllar Çin üzerine biriktirdiği araştırmalarını bir araya getiriyor.
Üngör, kitabında Çin'in küresel güç olarak yeniden yükselişinin ardındaki nedenleri ekonomik ve politik nedenlerle açıklamakla yetinmiyor; tarihi ve sosyal arka planı da irdeliyor. Çin kültürü, Çin mutfağı, gündelik yaşam ve inançlar, Mao'dan Şi Çinping'e, 'Kuşak ve Yol' inisiyatifinden Çin Rüyası'na pek çok başlık ''Çin Hakkında Bilmek İstemedikleriniz''de.
Marmara Üniversitesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Çağdaş Üngör ile bundan 23 yıl önce, genç bir akademisyen adayı olarak tanıştığı ve farklı araştırma alanları ve deneyimlerle yıllar içinde zenginleştirdiği Çin serüvenini konuştuk.
Üngör, yeni kitabı ''Çin Hakkında Bilmek İstemedikleriniz'' de yirmi yıl boyunca çeşitli dergi ve gazetelerde yazdığı yazıların elden geçirilmiş ve güncellenmiş halini sunuyor. Bu yazıların bir kısmı, 'sokaktaki insan'ın da anlayacağı diliyle “Çin’i anlamaya giriş” niteliğinde, bir kısmı ise aslında okurun hiç merak etmediği ancak Üngör'ün akademik ilgi alanının ürünleri olarak kaleme aldığı yazılar. 2000'lerin başında Türkiye'den bir akademisyenin Çin üzerine çalışmasının garip karşılandığını anlatan Üngör, yıllar içinde bu algının önemli ölçüde değiştiğini; Çin'in özellikle Türkiye'deki akademik çevrede artık daha fazla ciddiye alındığını belirtiyor.
Çin neden dünya genelinde olumsuz imaja sahip, bu değişebilir mi? Çin'in ekonomik yükselişi devam eder mi? Dünya ekonomisinin lider ülkesi ancak İfade özgürlüğü ve demokrasi karnesi neden bu kadar zayıf? Türkiye-Çin ilişkileri ne yönde seyredecek?
Tüm bu başlıklara değinen yeni kitabı üzerine Çağdaş Üngör ile konuştuk.

2002'ye dönelim ve Çin yolculuğuna çıkarken Türkiye'deki yakınlarınızın size sorduğu şu soruyla başlayalım; ''Nereden aklınıza geldi Çin?''
Çağdaş Üngör- Tamamen tesadüf diyebiliriz. Ekonomik kriz ortamının belirsizliğinde, “yüksek lisans tezimi nerede olsa yazarım” diye düşünerek alınmış bir karar. Türkiye’den uzaklaşmak ve biraz nefes almak için baktığım yurtdışı seçenekleri arasında karşıma Çin Halk Cumhuriyeti devlet bursu çıkıyor. O dönem bu karar birçoklarına “çılgınca” gözükse de üniversitedeki hocalarım tarafından desteklenmişti. Çünkü 2000’lerin başında, Çin, üzerine çok konuşulan ama pek bilinmeyen bir ülkeydi. En azından Türkiye akademisinde…
Çince yazılı ve sözlü dil farklılıkları, bölgelere göre farklılık göstermesi gibi nedenlerle son derece karmaşık ve zor öğrenilen bir dil. Çince öğrenirken zorlandınız mı, nasıl öğrendiniz?
Üngör- Çince öğrenirken olağanüstü zorlandım. Başladığımda 26 yaşındaydım; bu başlı başına bir dezavantaj. Bence ne kadar erken başlanırsa o kadar iyi çünkü hem karakterleri yazmak ve okumak, hem de konuşurken doğru tonlamaları yapmak çok zor. Fırsat varsa mutlaka Çin’de ya da Tayvan’da öğrenilmeli. Elbette Çin’de ithalat-ihracat yapmak isteyen biri ile Konfüçyüs klasiklerini aslından okumak isteyen insanın öğreneceği Çince birbirinden çok farklı. Benim Çincem araştırma odaklı, daha ziyade akademik metinleri okumaya yarayan bir dil yetisi olarak kaldı. Geçtiğimiz yıllarda üzerine çok eğilemediğim için, artık elimde hep sözlük var.
"Türkiye'de 10 kişiden 4'ü Çin'e olumlu bakıyor"
Çin, neden hep 'merak edilen ülke' olarak etiketlenir?
Üngör- Çin’in merak edilmesinin çok nedeni var. Tüketici olarak kullandığımız telefonlar, bilgisayarlar, elektrikli araçlar artık Çin’den geliyor. İmalat sanayiinin zaten çok uzun süredir Çin’le kurduğu sıkı bir bağ var. Gençler iş imkanı, gelecek kaygıları için Çince öğrenmek istiyor. Devlet erkanı Çinli yatırımcıları çekmeye çalışıyor. COVID bunlarda kısa süreli bir kesintiye neden oldu.
Ancak Batıdaki Çin imajının olumsuz olması jeopolitik rekabet, siyasi rejim tipi, sansür vs. birçok nedene bağlıyken Türkiye’deki esas neden kültürel önyargılar. Uygur sorunu hariç siyasi bir mesele yok gibi; daha ziyade tarihten beslenen bir husumet hissi var. PEW araştırma şirketinin anketlerine göre Türkiye’de ortalama 10 kişiden sadece 4’ü Çin’e olumlu hisler besliyor. Ama bu 4 kişi içinde AKP’li de var, CHP’li de var. Çin’in ABD karşısında yeni bir güç odağı olması sağda da solda da heyecan yaratıyor. İkili ilişkiler olumlu seyretmeye devam ederse ben bu algının daha da iyileşeceğini düşünüyorum.
Çin'in Batılı ülkelerin aksine tarihinde hiç bir dönem sömürgecilik emelleri olmamış. Konfüçyüs öğretisine bakıldığında barışı yücelten bir dünyayı savunuyor. Ancak Batılı algıya göre Çin dünya için tehdit.. Bu gerçekten böyle mi?
Üngör- Çin genel itibarıyla statükocu bir ülke ama aynı zamanda dünyanın ikinci büyük ordusuna sahip. Çin’in Konfüçyüsçü bir geçmişten gelmesi, Pekin’deki resmi odakların sık sık başvurduğu ve onlar açısından elverişli bir diskur. Ancak Tibet ya da Sincan bölgesinden birileriyle konuşursanız onları Çin’in tarihte sömürgeci/işgalci bir güç olmadığına ikna etmek zordur. Soğuk Savaş döneminde Vietnam ve Hindistan’la da çatışmalar oldu. Bugün de Tayvan başta olmak üzere, Güney Çin Denizi ve Japonya ile olan gerilim, bu ezeli barış ve uyum toplumu diskurunun gerçek hayata tekabül etmediğini gösteriyor. Çin askerinin bir gün Amerikan ordusu ile karşı karşıya gelmesi bile olası. Çin’in Asya’da sorun yaşadığı bir dizi ülke Amerikan müttefiki ve Pasifik’te suların ne kadar ısınacağını öngörmek zor.
Çin Modeli Türkiye'de benimsenir mi?
Kitapta diyorsunuz ki ''Türkiye dış politikasında Çin'i ABD, Avrupa ve Rusya kadar önemsemek zorunda kalacak .Türkiye'nin geleceğini etkileyecek en önemli faktör Çin modelinin içeride ne kadar benimseneceği''. Biraz daha açabilir misiniz bu öngörüyü?
Üngör- Çin daha iddialı bir güç oldukça, dünyaya olan etkisi de, Türkiye’ye olan etkisi de artacak. Dolayısıyla Türk dış politikası karar-alıcıları açısından “Çin ne der? Çin nasıl bakar?” sorusu giderek önem kazanacak. Ayrıca Çin modelini devlet ve özel sektörün birlikte çalıştığı bir düzen olarak düşünürsek, Türkiye’deki “büyük devlet” geleneğiyle uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Neoliberal paradigma 2008 ekonomik krizinden sonra bunalıma girerken Çin Modeli küresel ölçekte daha çekici hale geldi. Türk siyasetçiler uzun zamandır Çin’in kalkınma hızından gıptayla bahsediyor. Ayrıca devlet müdahalesi hem sağda hem de solda önemli bir çekim unsuru. Bunlar Çin modelini dolaylı olarak popüler kılabilir. Demokratik değerlerden uzaklaşılması da tabii, Türkiye’yi Çin’in temsil ettiği otoriter “dirlik düzenlik” hissine yaklaştırıyor. İktidar çevrelerinin Çin’in yerli ve milli sosyal medyasından övgüyle bahsettiğini hatırlamak lazım.
"Çin'de muhalif medyanın işi zor"
Bir propaganda devleti olarak Çin'in medya ortamına da değindiğiniz kitapta, denetim ve gözetim teknolojileriyle zapturapt altına alınan bir geleneksel medyadan söz ediyorsunuz. Öte yandan kültürel diplomasi yoluyla dünyadaki algısını pozitif yönde geliştiren bir Çin de var. Böyle paradoksal bir ortamda Çin'deki muhalif medya hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Üngör- Çin’deki muhalif medyanın durumu çok sıkıntılı. Radarın altında seyretmek durumundalar; yani metaforlarla, ironilerle konuşarak eleştiriyi çok dolaylı yoldan yapacaklar; ya da işi yerel, mikro ölçekte tutup Politbüro’ya, Çin siyasi sistemine, devlet başkanı Xi Jinping’e halel getirmeden yazıp çizecekler. Aksi halde, hapis, sansür, işten el çektirme veya başka yaptırımlar sözkonusu. Çin yurtdışındaki imajını ekonomik büyüme, teknolojideki ilerleme vs. nedenlerle iyileştirebilir ama basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, hukuk devleti hiçbir zaman Çin yumuşak gücünün bir parçası olmadı. O yüzden de Çin’in imajı Batı’da kötüden iyiye doğru evrilmiyor; Küresel Güney’de ise daha iyi.
Bugünden baktığınızda geçen 20 yılda Çin'le ilgili sizi en çok şaşırtan adımlar, başarı veya başarısızlıklar neler?
Üngör- Çin devletinin 21. yüzyıldaki en şaşırtıcı hamlelerinden biri sosyal medyayı ve interneti kontrol altında tutabilmesi oldu. Çin Komünist Partisi, gerek Batılı şirketleri piyasadan silerek, gerek sofistike sansür mekanizmaları uygulayarak her gün sosyal medyaya giren 1 milyar insanı denetleyebiliyor. Buna başarı demek biraz tuhaf olur ama rejimin bekası açısından öyle sayılabilir. Başarısızlık ise Pekin’in nüfus politikalarında görülebilir. Çin, zengin olmadan yaşlanmaya başlayan ilk ülke olarak adlandırılıyor. On yıllar süren tek çocuk politikası, hem kadın-erkek cinsleri arasında demografik bir eşitsizlik, hem de başka sosyo-kültürel açmazlar yarattı. Göçmen işçilerin kentlere yerleşememesi ve eğitim-sağlık gibi alanlarda ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeye devam etmesi de ciddi bir toplumsal gerilim yaratıyor.
Çin devlet bursuyla bu ülkeye giden bir akademisyensiniz. Günümüzde Çin'in Türkiye'ye sunduğu eğitim fırsatları artık lise çağındaki öğrencileri kapsıyor. Çin, yurtdışında çıkış arayan Türkiye'deki 'umutsuz' gençler için bir fırsat olabilir mi?
Üngör- Çin, eğitim öğretim anlamında kesinlikle çok şey vaat eden bir ülke. Bunu sansür iklimi yüzünden sosyal bilimler için söyleyemeyiz ama bilim-teknoloji alanında çalışan gençler için ABD’den sonraki en büyük çekim alanı haline gelebilir. Çin yapay zeka, elektrikli araçlar, batarya ve yenilenebilir enerji konusundaki atılımlarıyla mühendislik alanında sınırları zorladı. Elbette yol uzun, gitmek gelmek de pahalı. Ama dediğiniz gibi birçok farklı burs olanağı var. Türkiye’deki Konfüçyüs enstitüleri Çince dil kursları ve Çin anakarasındaki üniversitelerde eğitim anlamında yol gösterici olabiliyor. Derece programları için Çin devlet bursları da var. Eğitim ve kültür diplomasisi Çin’in 1960’lardan beri yatırım yaptığı, hemen her ülkeye değen, küresel ölçekte bir faaliyet. Türkiye’yi de bu çok büyük ölçekli işin küçük bir şubesi olarak düşünmek gerekir.
21. yüzyılda Türkiye akademisinde Çin ve Asya Pasifik bölgesine ilgi ne durumda, ileride bu alanda daha fazla uzman yetişecek mi dersiniz?
Üngör- Kesinlikle. Çünkü siz Çin’le ilgilenmeseniz bile Çin sizinle ilgileniyor. Dünyada siyasetten ekonomiye, yatırımdan teknolojiye birçok konu Çin’e değiyor ya da o olmadan tartışılamıyor. Bugün Türkiye’nin Çin’de ve Asya-Pasifik bölgesinde belirgin bir siyasi ağırlığı yok; ekonomik etkisi ve yumuşak gücü de çok sınırlı. Ancak ikili ilişkilerin ötesinde, Çin dünyadaki güç dengelerini etkileyen, Orta Asya gibi Türkiye’ye komşu coğrafyalarda giderek daha fazla iz bırakan bir güç odağı. Bu bölgenin küresel boyuttaki etkisi Türk uzmanları da Asya’ya giderek daha fazla yoğunlaşmaya itiyor. Asyacılar Türkiye’de bir zamanlar AB uzmanlarının gördüğü kadar rağbet görebilir.
Kaynak:Haber Merkezi
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.