Akademisyen Gürer: Süreci gündemine getiren Ortadoğu'daki uluslararası aktörlerdir
ALTAN SANCAR
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin fitili ateşlediği ve ‘terörsüz Türkiye’ adı verilen süreç devam ediyor. Gözler Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan sürecin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile ne zaman noktalanacağına çevrilmişken, sürecin tetikleyici gerekçesine dair de farklı fikirler ortaya çıkıyor.
Akademisyen Çetin Gürer, sürecin hedefinin Kürt meselesini çözmek olmadığını ve tetikleyici gücün ise Ortadoğu’daki yapılar olduğunu dile getiriyor. Gürer, “Ortadoğu'nun yeniden inşasının artık aciliyet kazandığı bir dönemde özellikle Suriye'deki devlet inşasının devam ettirilebilmesi açısından bu meselenin şiddet boyutunun bir an önce çözülmesi gerekli” diyor. Sürecin ikinci bir aşamasının olacağını ve bu aşamada Türkiye’nin AB serüveni gibi çeşitli fasılalar halinde ilerlenebileceğini düşünüyor.
PKK’nın dönüşümüne dair de fikirlerini paylaşan Gürer, dönüşümü ‘örgütün askeri ve örgütsel yapısının değişip dönüşmesi’ olarak tanımlıyor ve yöneticilerinin üçüncü ülkelere gidebileceğini söylüyor. Gürer, Öcalan’dan çağrının gelmesi halinde örgüt Öcalan’ı dinleyeceğine inanıyor ve geçmişte yaşananları hatırlatıyor.
‘Gündeme getiren Ortadoğu'daki uluslararası aktörlerdir’
-Türkiye’de 1 Ekim’de başlayan bir dönem var. Adına süreç diyen de var başka isimler kullanan da var. İsimden ziyade, nedenini arayacak olursak; buraya nasıl ve neden gelindi?
Açıkçası bu süreci ne Ortadoğu'da bir tehlike ya da tehdit tanımı yaparak devlet aklının başlatmış olduğu bir süreç olarak görüyorum ve değerlendiriyorum ne de Türkiye'deki iç politik nedenlerden kaynaklı yani Erdoğan’ın başlatmış olduğu bir politik manevra olarak değerlendiriyorum. Bence bunların ötesinde bu süreci Türkiye'nin, Öcalan'ın, PKK‘nin gündemine getiren Ortadoğu'daki uluslararası aktörlerdir. Uluslararası aktörler Türkiye'ye, Öcalan'a ve PKK‘ye aslında şu telkinde bulundu: 100 yıllık bir meseleyi siz hukuki, anayasal temelde çözmeyi zaten başaramadınız. 50 yıllık bir süreçte de silahla bu mesele yaşanmaya devam ediyor ve bu şiddet boyutuyla da karşılıklı olarak bir sonuç elde edemediniz. Dolayısıyla Ortadoğu'nun yeniden inşasının artık aciliyet kazandığı bir dönemde özellikle Suriye'deki devlet inşasının devam ettirilebilmesi açısından bu meselenin şiddet boyutunun bir an önce çözülmesi gerekli. Onların inisiyatifi ve iradesiyle bu süreç başlamış oldu. Zaten sürecin kendisine ilişkin yapılan tartışmalara da baktığımızda iki tane temel nokta var. Birincisi, PKK’nin silahları bırakması ya da örgütün kendini lağvetmesi, ikincisi de Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması.

‘Kısa zaman diliminde bütün yönleri bu boyutlarıyla çözülebilmesi açıkçası çok mümkün görünmüyor’
-Yani meselenin özüne dair bir şey konuşulmamış mıdır?
Kürt meselesinin çözümüne ilişkin herhangi bir şey şu ana kadar konuşulmuş değil. Eğer konuşulan şeyler varsa kapalı kapılar arkasında, bunu da biz elbette bilmiyoruz. Şu andaki durumdan hareketle baktığımızda Kürt meselesinin çözümü aslında bir anlamda şiddet meselesinin devreden çıkmasıyla birlikte bir uzun süre müzakere edilebilecek olan bir zaman dilimine yayılıyor gibi görünüyor. Aslında yöntem olarak da bunun doğru olduğunu söylemek gerekiyor. Çünkü Kürt meselesi gibi bir meselenin bugünden yarına çok kısa bir zaman dilimi içerisinde bütün yönleri bu boyutlarıyla çözülebilmesi açıkçası çok mümkün görünmüyor.
Ben bunu birazcık Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme serüvenindeki bu fasıllar, başlıkların açılması, bir takım yasal reformların yapılması yöntemine benzetiyorum. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte Abdullah Öcalan'dan gelecek olan bir açıklama ile örgütün aslında Türkiye'ye karşı silahları susturduğunu, Türkiye'ye karşı savaşı bitirdiğini ilan etmesine paralel olarak ben Öcalan'ın PKK'yı ve YPG'yi, PYD'yi yeni duruma ve koşullara uygun bir biçimde yeniden dönüştüreceğini, yeniden yapılandıracağını düşünüyorum. Çünkü hali hazırda mevcut duruma da baktığımızda silah bırakmaya ilişkin herhangi bir ön hazırlık da bulunmuyor.
Yani böyle bir durum söz konusu olsaydı en azından bunun yasası olması gerekirdi. Bu silahların nereye ve kime teslim edileceğine dair bir hazırlık olması gerekirdi. Bu hazırlıklar da olmadığına göre öyleyse örgütün dönüşmesi ve dönüştürülmesi en güçlü ihtimallerden bir tanesidir diye düşünüyorum.
‘Örgütün silah bırakmasına dair hükümette hiçbir hazırlık yok’
-Siz örgütün dönüşmesinden bahsediyorsunuz? Burada kastınız nedir? Ben açıkçası örgütün siyasi parti halini alması veya DEM altında söylemlerini dile getirmesi ihtimalini anladım.
Türkiye’de siyasal iktidar yoğun biçimde örgütün lağvedilmesini ve silahların bırakılmasını talep ediyor. Kamuoyundaki tartışmalar da bu yönde. Örgütün silah bırakıp bırakmayacağı en önemli sorulardan bir tanesi. Fakat bu tartışmada eksik olan bir boyut var. Örgütün silah bırakmasına dair, hükümet ne tür bir hazırlık içinde? Gördüğümüz kadarıyla bu yönde hükümet kanadında hiçbir hazırlık yok. Hazırlıktan kastım, yasal, hukuki ve yöntemsel hiçbir hazırlık yok. Örgüt silahları kime bırakacak, nereye bırakacak, silahları bırakanlar daha sonra ne yapacak sorularına dair herhangi bir cevap yok. Öyleyse ya bu konuda bir ‘samimiyet’ yok dememiz ya da silah bırakma olmayacak, başka bir şey olacak dememiz gerekiyor. Yani üçüncü bir seçenek daha var dememiz gerekiyor. Ben bu seçeneğe, örgütün askeri ve örgütsel yapısının değişip dönüşmesi diyorum.
Öcalan ve örgüt açısından yeniden yapılanma yeni bir durum sayılmaz. Öcalan 1999’da Türkiye’ye teslim edildikten sonraki süreçte de benzer bir girişimde bulunmuştu. Bu dönüşümün şimdi teknik olarak nasıl yürüyeceğini bilemem. Fakat kademeli bir dönüşüm süreciyle örgütün adı değişebilir; silahlı güçlerinin bir kısmı Ortadoğu’daki mevcut Kürt askeri güçlerine dahil olabilir; örgüt yöneticileri başka ülkelere gidebilir vb. Bu dönüşümle Kürt meselesinde silah ve şiddet boyutu büyük oranda gündemden çıkar ve Kürt meselesinin çözümünde demokratik mücadele ve müzakere için yeni yapılar, kurumlar ve hatta partiler ortaya çıkabilir.
‘Türkiye ile YPG arasındaki gerilim çözülmeden Suriye’de istikrara kavuşmak mümkün görünmüyor’
-Sizce bahsettiğiniz bu aktörler neden Türkiye ve örgüte dönüşümü dayattı? Bunun temelindeki gerekçe nedir?
Bunun birkaç nedeni olabilir. Birincisi ve en önemlisi ABD ve İsrail öncülüğünde Ortadoğu’nun politik, askeri ve ekonomik olarak yeniden inşasında PKK ve Türkiye arasındaki silahlı çatışmalar, engelleyici bir faktör. Bu faktörün bir biçimde hallolması gerekiyor. Örneğin, Suriye’de Esad’ın devrilmesinden sonra yeni bir devlet inşa süreci yaşanıyor. Fakat bu sürecin başarıyla tamamlanması ve Suriye’de istikrarın oluşması için Türkiye ile PKK, YPG/PYD arasındaki gerilimler önemli bir engel ve bu gerilim çözülmeden Suriye’de istikrara kavuşmak mümkün görünmüyor.
İkincisi, ikinci Trump yönetimiyle birlikte dünyada yeni çatışma ve kriz bölgeleri ortaya çıkıyor. Ortadoğu gibi kadim sorunların yaşandığı bölgeyi yeniden inşa etmek isterken, eski sorun ve çatışmaları sonlandırmadan yeni bir düzen inşa etmek zor görünüyor. Ve buradaki temel unsur PKK ve Kürt sorunu. Üçüncüsü Ortadoğu’da bir yandan rejimler dönüşürken diğer yandan soğuk savaş döneminden kalma örgüt ve yapıların varlığını sürdürmesi, yeni Ortadoğu düzenine tam olarak uymuyor. Bu yapıların da yeni duruma uygun biçimde dönüşmesi ve yeniden yapılandırılması gerekiyor. Öcalan’dan beklenen çağrıda örneğin bu yönde vurguların olabileceğini düşünüyorum. Yani örgütü yeni duruma ve koşullara uygun olarak kendini dönüştürmesi yönünde çağrı ve vurgu gelebilir İmralı’dan.
‘Kürtler, devlet inşasının başat aktörlerinden biri konumuna gelebilir’
-Ben ayrıca Suriye başlığını açacağım. Orada da bir dönüşme bekliyor musunuz? Örneğin Mazlum Abdi’nin askeri üniformayı çıkarması, siyasete girmesi. Hatta bir Irak modelinin doğması?
Evet, hem Rojava’nın mevcut kantonal yapısında hem de askeri ve politik yapısında benzer biçimde bir dönüşüm olacağını düşünüyorum. Bu dönüşümle birlikte Suriye’deki devlet inşa süreci, başarıya ulaşabilir. Öyle ki bu başarının temel anahtarı iddia edildiği gibi HTŞ ve Colani değil, daha çok Kürtler olacak. Zira Suriye’deki Kürt hareketi, cihadist örgütlerden farklı olarak, daha seküler, batı ile daha uyumlu, daha çoğulcu ve demokratik sayılabilecek bir anlayış ve dünya görüşüne sahip. Kürtler askeri olarak da tüm dünyada gücünü, kararlılığını ve güvenilir bir partner olduğunu ispatladı.
Bence yakın zamanda Suriye’de çok önemli değişimler baş gösterebilir. Kürtler, devlet inşasının başat aktörlerinden biri konumuna gelebilir. Zaten mevcut durumda Kürtler ile HTŞ ve Colani arasında yürütülen görüşmelerde hem ideolojik hem idari hem askeri pek çok görüş ayrılıkları ortaya çıktı ve bu görüşmeler tıkandı. Ve Kürt siyasetçiler, HTŞ ve Colani gibi islamcı, cihadist bir yapı ile kadın özgürlüğü, demokratik konfederalizm anlayışının ortak bir gelecek kurmasının güç olduğunu dile getirdi.
‘Öcalan’a karşı bir karşı çıkış olabileceğini düşünmüyorum’
-Çok konuşuluyor ve siz bu alanı yakından takip ediyorsunuz. PKK Öcalan’ı dinler mi?
PKK, bir lider ve kadro hareketidir. Bu en başta PKK’nin kurulduğu yıllardan bu yana devam eden bir özelliği ve PKK’yi Türkiye’deki sol, sosyalist örgütlerden da ayıran temel bir yan. PKK bir kitle hareketi haline dönüşmeden önce, Öcalan örgüt için tek tek kadrolar seçmiş ve bunları örgüte katmıştır. Bu yöntem, Öcalan yakalanmadan önce de devam etmiştir. Örgüt bu kadroların bulunması, eğitilmesi ve örgütlenmesi ile temel omurgasını oluşturmuştur. PKK’nin bu yapısının hala güçlü olduğunu söylemek gerekir. Öcalan, 26 yıldır tutuklu olmasına rağmen örgütün kadroları için sözü geçerli bir lider. 26 yıllık süre boyunca örgütün Öcalan’ı dinlemediği, boşa çıkardığı bir örnek yaşanmadı. En keşmekeş zamanlarda, yani 1999 ve sonrası süreçte Öcalan örgütü ideolojik olarak yeniden yapılandırmak istediğinde buna örgüt içinde güçlü itirazlar yükselmişti, fakat itiraz edenler daha sonra örgütten ayrılmak zorunda bırakıldı. Öcalan’ın önerilerini kabul etmeyenler koptu, PKK ise varlığını korumayı sürdürdü, kendini dönüştürdü.
Bu yeni çözüm süreciyle birlikte, PKK de yeni bir ayrışma veya bölünme olacağını düşünmüyorum. Zaten şimdiye kadar örgüt cephesinden gelen açıklamalara da baktığımızda, Öcalan’ın değişim ve dönüşüm yönünde alacağı karara bağlı olacaklarını dile getirdiler. Dolayısıyla örgütün iç karar alma mekanizmalarını çalıştıracak imkanlar yaratılırsa, Öcalan’a karşı bir karşı çıkış olabileceğini düşünmüyorum. Fakat sadece tek bir çağrı ile tüm bunların olması bekleniyorsa, bu pek gerçekçi gelmiyor bana.
Demirtaş’ın geleceği nasıl olacak?
-İçeride Demirtaş gibi bir aktör var. Sizce onun akıbeti ne olacak?
Demirtaş, demokratik Kürt siyasetinin içinden çıkmış en etkili siyasetçilerden biri. Ve Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda da güçlü muhataplardan biri. Öcalan ve Demirtaş siyasal liderlikleri açısından birbiriyle karşılaştırılamayacak ve birbirlerinin yerine geçemeyecek konumlara sahip. Yani her ikisinin toplumda ve siyasetteki fonksiyon, anlam ve karşılıkları oldukça farklı. Demirtaş da zeki bir siyasetçi olarak bu ayrımın oldukça farkında ve Öcalan’ın yerine talip olamayacak kadar Kürt siyasetini yakından bilen bir isim. Demirtaş, yeni sürece ilişkin olarak da Öcalan’ın vereceği kararın arkasında olacağını zaten dile getirdi. Bu sürecin sonunda Demirtaş ve benzer durumdaki siyasi tutsaklar özgürlüğüne hemen kavuşur mu sorusuna maalesef evet cevabını veremiyorum. Sürecin çelişkilerle dolu karakteri ve uluslararası güçlerin isteği olan şiddet ve silah meselesinin çözümü, otomatik olarak beraberinde Kürt meselesinin çözümünü ve demokratik atılımları hemen getirmeyecek. İlk olarak örgütün dönüşümü gerçekleştikten sonra, ceza kanununda bir takım düzenlemelerin yapılmasına sıra geldiğinde Demirtaş ve diğer siyasi tutsakların serbest kalması gündeme gelebilir diye düşünüyorum.
Çetin Gürer kimdir?
2002 yılında Dumlupınar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra Almanya’da Hamburg Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde ‘Küreselleşme sürecinde yüksek kalifiyeli emek göçü’ başlıklı teziyle master derecesi aldı. Doktorasını 2015’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi anabilim dalında tamamladı. 2008-2015 arasında Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora bursiyeri araştırma görevlisi olarak çalıştı.
2016 yılında Barış için Akademisyenlerin hazırladığı Barış Bildirisini imzaladığı gerekçesiyle Nişantaşı Üniversitesi’ndeki işine son verildi ve Almanya’nın Bremen kentine göç etti. Değişik üniversitelerde siyaset bilimi, sosyoloji dersleri verdi. 2024 yılında Kürt Sorununun Çözümü kitabını kaleme aldı.
Çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmış yazı, değerlendirme ve çevirisi bulunmaktadır.
Kaynak:Haber Merkezi
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.