Çocuğun adı yok-2: 'Anne beni dışarıya karşı değil, içeriye karşı koru'
MEHVEŞ EVİN
Kısa Dalga - Meslek hayatının çoğunluğunu Anadolu’da geçiren emekli çocuk polisi Ömer Altan, Adli Tıp yüksek lisansını yaptığı üniversitede buluşuyoruz. Cıvıl cıvıl üniversite kantininde onu dinlerken sesler uzaklaşıyor, sanki başka bir dünyaya ışınlanıyorum. İyilerin, organize kötülüğe karşı çocukları kurtarmaya çalıştığı karanlık bir dünya bu.
“Toplumun en büyük hastalıklarından bir tanesi şu: Kol kırılır, yen içinde kalır anlayışını aşmadığımız sürece aile içi istismar ve ensest vakalarıyla mücadele etmemiz imkânsız” diye söze başlayan Altan, karşılaştığı bir vakadan örnek veriyor:
“12 yaşında bir kız çocuğu... Pek çok yaşıtı gibi makyaja, giyim kuşama özenmeye başlıyor. Annesi ‘kızım yaşın küçük, böyle giyinme’ diye uyarınca birden şu cevabı veriyor: Sen beni dışarıya değil, içeriye karşı koru… Anne, ısrarla kızına sorunca beş yıldır babasının istismarına uğradığı ortaya çıkıyor. Baba işsiz ve devamlı evde, anne işçi olarak çalışıyor ve durumdan habersiz.
Ne yapacağını bilemeyen anne, önce kızının öğretmenine durumu anlatıyor. O öğretmenin cesaretlendirmesiyle bize geldiler… Çocuğun ifadesini aldık. Bir yandan sürekli ‘ben bunları anlatıyorum ama babama bir şey olmayacak di mi?’ diyordu. Şimdi bu çok acı bir şey. Bir tarafta istismarcısı, bir tarafta babası. ‘Babana bir şey olacak’ deseniz ki olmalı, çocuk anlatmaktan vazgeçebilir. ‘Baban rahatsız tedavi olacak diyerek’ diye ikna edebildik. Sonunda baba tutuklandı tabii. “
Ancak olay burada kalmıyor. Polis, anneyle iletişimi koparmadığı için şunu öğreniyor: “Amcası çocuğu pizza yemeğe götürüp baskı yapmış. ‘Baban senin yüzüne cezaevine gitti. Şimdi ses kaydını alacağım. Söylediklerinin hepsinin yalan olduğunu, baban seni kısıtladığı için iftira attığını söyleyeceksin’ diye. Normalde bunu yapan benim kardeşim olsa bile gitsin cezasını çeksin, dersin… Ama ‘çocuk anlattı bizim ailemizin adı kirlendi’ deniyor. Bu yaklaşımla çok fazla karşılaşıyoruz.”
Hükümet politikalarıyla yüceltilen aile kurumu ve dini-kültürel bahaneler, ne yazık ki toplumun istismarı görmezden gelmesi ve normalleştirmesine katkıda bulunuyor. Mağdurlar, küçücük yaştan itibaren gördükleri cinsel şiddet yetmezmiş gibi tekrar tekrar travmatize oluyor. Çoğu durumda istismarcısıyla aynı evde yaşamaya, dışarıdan birisiyse evlendirilmeye zorlanıyorlar.
Kadın derneğine üye avukat, çocuğun ifadesini değiştirtti
Ömer Altan, koruma tedbiri alındığında bile ailelerin şu yolu izlediklerini gözlemlemiş: Çocuğun güvendiği birini kullan ve ikna et.
Örneğin ağabeyinin tecavüzüne maruz kalan 16 yaşındaki bir kız çocuğu, sonunda polise gidip şikayetçi oluyor. Çocuk rapor alındıktan sonra koruma altına alınırken ağabey tutuklanıyor. Bu vakada kızın güvendiği, sevdiği yengesi (diğer ağabeyinin karısı) bir şekilde yurda gidip onunla görüşüyor. ‘’Aile dağıldı, çok kötü durumdayız. Kimsenin yüzüne bakamıyoruz, dışarı çıkamıyoruz. Bu ifadeden vazgeç” sözleriyle onu ikna ediyor.
Baskıya dayanamayan mağdur çocuk, babasının avukatının yönlendirmesiyle savcılıkta şu minvalde bir ifade veriyor: “Erkek arkadaşım vardı. Ama ailem çok baskıcıydı, polise gittim. Beni yurda verin dedim. Yurda gitmen için istismar mağduru olman gerekiyor, dediler. Ben de yanlış ifade verdim.”
Bunun üzerine polisler soruşturuluyor, ağabey ise serbest kalıyor. Ve o çocuk, ağabeyiyle aynı evde yaşamaya devam ediyor.
Özellikle küçük şehirlerde, siyasi veya ekonomik nüfuz sahibi olanlara dokunmak zor.
Yıllar evvel bir Doğu ilinde yaşananlardan örnek veriyor Altan:
12 yaşında fuhuşa zorlanan bir çocuğun polise verdiği ayrıntılı ifade üzerine, şehrin tanınan iş adamları hatta bir milletvekili aday adayı gözaltına alınıyor. Şüphelilerin avukatı, araya bir yakınını sokarak çocuğu kendi ofisine getirtiyor. İfadesini geri çekmesi için okuma yazması dahi olmayan çocuğa bir kağıt imzalatıyor. Üstelik bu avukat, şehirdeki bir kadın derneği ve bir siyasi partinin yönetiminde, baroda da çocuk hakları komitesinde.
Ne oluyor? Yenilenen ifadeyle dava düşüyor, failler serbest kalıyor.
Siyasi kararların çocuk istismarı vakalarına etkisi
Adalet istatistikleri gibi kolluk birimlerine gelen çocuk istismarı vakalarına dair bilgiler de kısıtlı… TÜİK’e göre 2023’te toplam 242 bin 875 çocuk, mağdur olarak güvenlik birimlerine başvurdu.
Basında mağdur çocukların yüzde 11,8’inin “cinsel suçlar”dan, yüzde 8.6’sının ise “aile düzenine karşı suçlar”dan (aile içi şiddet, ihmal, kötü muamele) mağdur olduğu yer almıştı.
Yani istismar edildiği için karakola götürülen veya giden çocuk sayısı en az 44 bin 358 olmuş. Kaç çocuğun küçük yaşta evlendirildiği, yaralama, şiddet, tehdit hadiseleriyle istismarın bağlantısının olup olmadığı ise yoruma açık.
TÜİK verilere dair pek konuşulmayan bir başka unsur 2019-2023 yılları arasında mağdur olan çocuk sayısındaki dramatik artış: Mağdur çocuk sayısındaki en belirgin düşüş 2020’de (171 bin). Bunun pandemi dönemiyle bağlantılı olduğunu düşünmek mümkün.
Ancak 2021 itibariyle yükseliş başlıyor: AKP-MHP’nin İstanbul Sözleşmesi’ni elinin tersiyle ittiği ve çocuk istismarında “somut delil” şartını getirdiği 2021’de, mağdur çocuk başvuruları 208 bine çıkıyor. 2023’teyse 242 bin olarak kaydedilmiş.
CHP Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, Türkiye’nin imzacısı olduğu Lanzarote Sözleşmesi’ni (Çocukların Cinsel Sömürü ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) uygulamadığı gibi tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi “çıkılmasından yana” söylemlerin yaygınlaşmasının çocuk dosyalarına da olumsuz etkisinin altını çiziyor.
Sadece rakamlardan ibaret gördüğünüz bu tablonun ardı karanlık: Polise gitme, ifade verme, koruma kararı aldırma, hele ki dava süreci çok çetrefilli ve trajik olabiliyor… BM’nin Türkiye’ye yönelik eleştirilerden biri de bu: Çocuk istismarında bildirim mekanizmalarının yeterince gizli, çocuk dostu ve güvenli olmaması.
“Çocukların yaşadıkları bir şeyi mercilere yansıtabilmesi, bir yetişkine kıyasla çok daha zor. Her şeyi çocuktan beklemek büyük bir haksızlık. Mutlaka bu çocuğun etrafında ne yaşadığını anlamlandıran, farkında olan yetişkinler var. Ancak aileyi, kurumları karşısına almaları çok zor. İstismarın yüzde 80, 90 civarı aile içinde, yakın çevresinden geliyor. Yani yabancılardan gelen çok daha az. Dolayısıyla aile bireylerinin devreye girmesi önemli olduğu gibi, kamu hizmeti yürüten kişilerin, muhtar, öğretmen, aile hekimi, herkesin harekete geçmesi gerekiyor,” diyor Avukat Selmin Cansu Demir.
Tedbir süreleri neden 1 aya düşürüldü?
Siyasetin çocuk hak ihlallerine etkisini daha iyi anlamak için tedbir kararlarından örnek verelim.
Avukat Demir, kanunda “Altı ay verilebilir” yazmasına rağmen artık her dosyada bir aylık tedbir kararı verildiğini belirtiyor:
“İstanbul Sözleşmesi ve 6284 üzerinde dönen tartışmalar üzerine bir anda tedbir süreleri kısaldı. Bunun kadın düşmanı iklimle alakalı olduğunu düşünüyorum. Keşke Adalet Bakanlığı 6284 sayılı kanunda yapılan başvurularda kaç aylık tedbirler verildiğini açıklasa… Kaç kere uzatmaya gidiyor? Adalete erişim bakımından zaten kadınlar ve çocuklar en büyük zorluğu yaşayanlar. Tedbir için tekrar tekrar başvurmak ciddi bir yorgunluk ve şiddete karşı bu kişileri savunmasız bırakmak demek.”
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın AB veya UNICEF desteğiyle yürüttüğü bazı projeler var. Bakanlığın “aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele” denince en çok duyurulan proje, KADES. Önemli ve faydalı bir dijital uygulama. Narin cinayetinden sonra, kolluk güçlerinin bu konuda deneyiminin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmıştı. Şu sıralar hemen her ilde kolluğa KADES eğitimi veriliyor.
İçişleri Bakanlığı’nın son verilerine göre KADES (Kadın Acil Destek İhbar Sistemi) uygulaması üzerinden 7 yılda 1 milyon 480 bin ihbar yapıldı.
KADES üzerinden şiddet mağduru 920 bin kadına yardım edildiği açıklansa yardımın niteliği belirsiz. Zira İçişleri Bakanlığı, toplamda 193 bin koruma kararı alındığını ve 15 bin elektronik kelepçe takıldığından başka bilgi paylaşmıyor.
Ayrıca bu ihbarların kaçının çocuk istismarı ve çocuğa şiddetle alakalı olduğu, ne kadarının davaya dönüştüğü gibi bilgiler yine karanlıkta.
KADES, mobil bir uygulama olduğu için mağdurun şiddet gördüğü zaman yer belirtmesi için konum atması lazım. Telefonun iyi çekmediği köyler, mezralar ne olacak? Sosyo ekonomik seviyesi düşük bir ailede kadının veya çocuğun elinde akıllı telefon bulunur mu? Kadın nüfusunun yüzde 4’ü okuma yazma bilmezken okul çağına gelmeyen çocuklar ne yapacak? Bu sorular da yanıtsız.
Avukat Demir, KADES aracılığıyla polise ulaşan bir vakasından örnek veriyor:
“Çocuk bir fırsatını buluyor ve tuvalete girip, KADES’e basarak yardım istiyor. Polis, yerini tespit edemediği için defalarca arıyor. Teyit için fotoğraf dahil, mesajlaşma trafiği saatlerce sürüyor. Çocuk, istismarcıyı şüphelendirmemek için çok çaba harcıyor. Günün sonunda karakola getirildiğinde ‘şikayetçi misin, değil misin’ deniyor, çocuğun ifadesi avukat ve bir uzman olmadan alınırken ikincil travmaya maruz kalıyor.”
Polisten yargıya devamlı sirkülasyon sıkıntısı
Çocukları koruma konusunda İçişleri Bakanlığı, MEB ve Sağlık Bakanlığı’nın üzerine ciddi sorumluklar düşüyor. Fakat bakanlıklar arasındaki koordinasyonsuzluk en önemli sorun. Görüştüğüm uzmanlar, bakanlıklar arası koordinasyonu sağlayacak bir yapılanmaya ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor.
Ayrıca personel sirkülasyonu ciddi bir problem. Çocuk hakimlerinin, savcıların, polis amirlerinin yeri, tepeden gelen kararlarla değiştiriliyor. Çocuk ceza infaz kurumlarında da aynı durum söz konusu. Bu alanda deneyim edinmiş görevlilerin altı ay içerisinde başka bir yere gönderilmesi, gelenin kendi dünya görüşlerine göre çocuk konusuna yaklaştırması, her şeyi zorlaştırıyor.
Özellikle çocukların kayıp olduğu durumlarda okulların denetimi çok önemli. İlkokullarda iyi kötü bir denetim var, sınıf öğretmeni aileye bilgi veriyor. Ancak çocuk ortaokula geldiğinde iş değişiyor: Her branşın ayrı öğretmeni var ve çocuğun devamsızlığı, haftalarca atlanabiliyor. “Okulla aile arasında sağlıklı iletişim sistemi kurulmazsa çocuklar okula gidiyor derken çok denetimsiz bir alanda kalıyor” diyor Altan.
Yarın: Meclis Çocuk Hakları Alt Komisyonu’nda neler konuşuldu? Eski SHÇEK Başkanı Bülent İlik ile yoksulluğun çocuk şiddetine etkisi
Kaynak:Haber Merkezi
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.