Deprem vurdu, taş ocağı göç ettirecek: Zeytini maskeyle topladık

Deprem vurdu, taş ocağı göç ettirecek: Zeytini maskeyle topladık
Samandağlı çiftçi Ata Durgun ise tarlasını Asi’den suluyor ama su temiz mi bilmiyor. MKÜ Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Berkant Ödemiş, enkaz depolama alanlarından yeraltı sularına asbesti karışma ihtimalinin yüksek olduğuna dikkat çekti.

BURCU ÖZKAYA GÜNAYDIN

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan depremde merkez üssü olmamasına rağmen Hatay’da yıkımın boyutu çok büyük oldu. AFAD verilerine göre Hatay’da 13 bin 889 bina yıkıldı. Ağır hasarlı 56 bin binanın çoğunluğunun yıkılmasının ardından enkazı kalktı. Fakat mahkemelik olan binalardan da kaynaklı hala yıkımlar devam ediyor.

16 Eylül 2024 tarihinde İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya Hatay’a yaptığı ziyarette, “Teslim edilen konutlarla birlikte 2024 yılı sonuna kadar Hatay'da toplam 42 bin 330 konut inşallah teslim edilmiş olacaktır. 2025 yılı sonuna kadar ise Hatay'da 139 bin konutun tamamlanarak hak sahiplerine teslim edilmesi hedefleniyor” dedi.

Büyük yıkımın üzerinden iki yıl geçti. İlk bölümde yıkma ve enkaz depolama süreçlerinde yayılan asbest ve silikanın halk sağlığına etkisini ele aldık. İlk bölümü besleyen ve devamı niteliğindeki bu bölümde beton santralleri ve taş ocaklarının Hataylının doğasını, toprağını, hayvanını nasıl etkilediğini anlatacağız.

Hatay halkı, yaşam alanlarında beton santrali, taş ocakları istemediğini dile getirdiğinde yetkililer, ‘ev lazım’ gerekçesini sundu. İki yılın sonunda Hatay’da vatandaşlar ev için sağlıklarını kaybetmek, geçim ve yaşam kaynaklarının yok olmasını istemiyor.

img-20250124-wa0023.jpg

Taş ocağından dolayı evini bıraktı

Yayladağı ilçesine bağlı Yukarıokçular mahallesi, dağlık kesime kurulu dağınık bir mahalle. Hatay’ın kırsal mahallesi olan bölgede yaşayanlar hayvancılık ve tarımla geçiniyor. Cezvet Topal ve Nuriye Topal da tarımla hayatını sürdüren bir aile. Evlerinin dibine taş ocağı kurulunca tüm hayatları alt üst oldu. Taş ocağından yayılan toz ve dinamitle patlatmalardan dolayı evlerinde oturamaz hale geldiler ve çareyi mahallenin daha aşağısındaki başka bir yere taşınmada buldular. O da sorunu çözmedi. Devasa bir alana yayılan taş ocağı tüm köyü toz duman içinde bıraktı.

‘Zeytinin verimi düştü, üzümü hiç yiyemedik’

Yetiştirdiği üzümü, kayısıyı, şeftaliyi tüketemeyen Nuriye Topal, bu yıl zeytinleri maskeyle topladıklarını söyledi. Bu yıl zeytin toplama için işçi tuttuğunu, işçileri bir gün geldiğini tozdan dolayı toplamaya gelmediklerini altını çizen Topal, “Tozlar boğazımıza yapışıyor. Yağmur yağdı da toz biraz aşağı indi, zar zor toparladık. Geçen sene 700 kilo bir ton zeytin geliyordu bu sene 500 kilo zeytin oldu. Bademim benim 40 çuval geldi. Asmalarım var, tozdan üzüm yiyemedik, kuşlar yedi hep. Hayvanlarım ölecek korkudan, tozdan. Bana hayvanlarını sat git yoksa ölürler burada diyorlar. Ben hayvanımı satarsam ne ile geçineceğim. 30 kilo süt satıyorum hem ineğimi besliyorum hem biraz ihtiyacımı görüyorum. Bir buzağı oluyor onu da satıyorum, elimde param olunca kimseye muhtaç olmuyorum. Taş ocakları bunu da elimizden aldı, ne besleyeceğiz burada. Bir tavuk beslemezsem bir köpek beslemezsem ben nasıl köylüyüm. Ben şehirde yaşayamam ki…” ifadelerini kullandı.

img-20250124-wa0006.jpg

Taş ocağı için tapuda evinin konumu değiştirildi

Nuriye Topal’ın eşi Cezvet Topal, evinin köyün daha yukarısında olduğunu beton santrali yapılınca aşağıya taşınmak zorunda kaldıklarını belirtti. Yukarıda beton santraline yakın olan evinin ise haberi olmadan kâğıt üzerinde karayollarına taşındığını vurgulayan Topal, şu sözlerle anlattı:

“Benim evim daha yukarıdaydı. Oraya beton santrali yapılınca ben de aşağıya geldim. Evimin deprem sigortası vardı, yenilemeye gittim. Bana dediler ki ‘eviniz karayollarına taşınmış’ şaşırdım. Çevre Şehircilik Müdürlüğü’ne gittim mahkemeye vermem için bana bir evrak verdiler. Ben de mahkemeye verdim. Evim taş ocağının dibindeydi. Onlar için de sorun olacaktı. Bunu resmiyette karayollarına taşımışlar. İstediğiniz kadar taşıyın, evim hala orada. Evimi kurtarmak için 8 ay çabaladım, sorunu çözdük. Ürünlerim taş ocağından dolayı zarar gördü. 140 tane badem ağacına, 130 tane zeytin ağacına 30 bin TL zarar bedeli biçtiler. Olacak iş mi? Buna da itiraz ettik ama elden bir şey gelmiyor.”

‘Taş ocağına karşı hukuki mücadele başlatacağız’

Yukarıokçular Mahalle Muhtarı Mehmet Tuzsuz, köyün tam tepesinde kurulan taş ocaklarına karşı geçen sene tüm mahallelinin katılımıyla eylem yaptıklarını ama kimsenin seslerini duymadığını söyledi. Antakya Çevre Derneği’yle beraber hukuki süreç başlatacaklarını, ocağın durdurulması için mücadele edeceklerini kaydetti. Tuzsuz, eğer taş ocağını durduramazlarsa koskoca bir mahallenin hem sağlığı hem de geçim kaynağı elinden alınacağı için göç etmek zorunda kalacaklarını kaydetti.

Çiftçi Ata Durgun: Deprem sonrası sudaki tuz ve kireç oranı arttı

Taş taş üstünde bırakmayan deprem, yer altı su yollarını da değiştirdi. Yer altı pompalarında özellikle dalgıç pompalarında kırılmalar oldu. Bu kırılan yerler yaz ayına kadar onarılamadı. Samandağ’ın Tekebaşı mahallesinde çiftçilik yapan Ata Durgun, deprem sonrası sudaki tuz ve kireç oranının çok yüksek olduğunu söyledi. Sudaki tuz ve kireç yüksekliğinin bitkiyi öldürdüğünü belirten Durgun, “Depremle beraber su yolları değişti. Su yeni yollar bulunca ne kadar tuz, kireç varsa toprağa da getirdi. Hem su hem kireç oranı yüksek olunca sebze yetiştirmede ciddi sıkıntılar yaşadık” dedi.

‘Allah’a emanet çiftçilik yapıyoruz’

Deprem sonrası molozlarla beraber yer altı sularına sızıntılar olduğunu belirten çiftçi Durgun, tarımda kullandıkları suyun kullanılır olup olmadığını bilmediklerini, Asi Nehri’nde sulama yaptıklarını ama suyun durumunu bilmediklerini belirtti. Ata Durgun, “Bu çiftçinin bilgi ve becerisine bırakılacak bir durum değil, bir bakanlık sorunudur. Allah'a emanet bir çiftçilik yapıyoruz” diye konuştu.

Narenciyenin merkezi Hatay’da bu sene verimin düştüğü çokça konuşulan bir konu. Çiftçi Durgun da bu sene Samandağ’da mandalinanın tutmadığına dikkat çekti.

img-20250124-wa0025.jpg

MKÜ Öğretim Üyesi Berkant Ödemiş: Laboratuvar yok, sağlıklı çalışma yapılamıyor

Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Berkant Ödemiş, deprem sonrası kentte bir çalışma yapmadıklarını söyledi. Mustafa Kemal Üniversitesi’nde merkezi laboratuvar yanı sıra bölümlere ait konteynerden laboratuvar oluşturulduğunu fakat laboratuvarda kullanım için malzeme eksiğinin olduğunu vurguladı. Malzeme eksiğinin yanında çalışma yapacak kişilerin de eksik olduğuna dikkat çeken Ödemiş, bu şartlar göz önünde bulundurulunca çok sağlıklı çalışma yapılamadığını kaydetti.

Böylesi büyük bir depremden sonra fay hareketleri ile yeraltı sularının kaydığını ya da kuruduğunu Hatay Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin bununla ilgili bir raporu olduğunu söyleyen Berkant Ödemiş, “Antakya'da su ihtiyacı çoğunluğu kuyulardan sağlanıyor. İçme suyu ihtiyacı için 250 civarında kuyu var. Amik ovasında tarımsal faaliyet için ise 6000-6500 civarı kuyu var. Depremde kuyuların bir kısmı çöktü bir kısmı ise kurudu. İçme suyu anlamında hali hazırda bu problem var. Kuyu suları risk altında. Bununla ilgili bir çalışma da yapılmadı ama kullanılabilir halde olduğunu düşünmüyorum” diye konuştu.

Hatay’da asbest yeraltı sularına karıştı

Asbestle ilgili çok kapsamlı bir çalışma yapılmadığını ama moloz döküm alanlarından başlayan süreçte asbestin yeraltı sularını karıştığını düşündüklerini söyleyen Ödemiş, beş yıl sonra Hatay’da kanser vakalarında artış olma ihtimalinin yüksek olduğuna dikkat çekti.

Birçok tarım alanına konteyner kent yapıldığı için tarım alanlarının azaldığını fakat bunun il dışı tarımı bitirecek, gıda krizine neden olacak bir duruma neden olacağını düşünmediğini aktaran Öğretim Üyesi Berkant Ödemiş, devamla şunları söyledi:

“Hatay’da çoğu insanın küçük de olsa bir bahçesi var. Bu bahçede kendi gıdasının üretimini yapıyor. Moloz döküm alanları insan yaşamının, tarımın olduğu bölgelere yakın yerlere yapıldı. Bu bahçeler asbest ve tozdan çok etkilendi ve bunun etkisi hemen geçmeyecek. Kendi gıdasını üreten çifti asıl bu durumdan çok fazla etkilenecek. Bu kirlilik yeraltı suyundan toprağa topraktan bitkiye, bitkiden insana uzanan bir silsile halinde insan sağlığına kadar geliyor.”

Kaynak:Haber Merkezi

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.

Özel Haber