İhale zengini olma ipuçları
Yağız Alp Tekin
Ömer Özgen
Kısa Dalga - Bundan önceki ilk üç yazıda ihalelerin nasıl kamu harcamalarında verimsizlikler yaratabileceğini örnekleriyle inceledik. Bunu yaparken en sık problemle karşılaşılan üç konuyu derlemiştik:
İlk yazıda Pazarlık usulü ihalelere sadece istenen isteklilerin davet edilebileceğini ve sözleşme fiyatının bu isteklilerle kapalı kapılar ardında yapılan pazarlık sonucunda belirlenebileceğini gördük.
İkinci yazıda şartnamelerin sadece belirli isteklilerin ihaleye başvurabilmesini sağlamak adına kayırmacı şekilde yazılabildiğini ve müfrit detaylarla adrese teslim hale getirebildiğini inceledik.
Üçüncü yazıda ise yerel idarelerin doğrudan teminler yoluyla temel ihale gerekliliklerinden kaçınarak kendi belirledikleri şirket ya da kişilere kaynak transfer edebildiklerini vurguladık.
Bu son yazımızda ise, hepimizin dişinden tırnağından arttırarak ödediği vergilerin harcandığı ihalelerin nasıl daha adil, daha kapsayıcı ve en önemlisi daha verimli yapılabileceğini masaya yatıracağız. Kamuda verimsiz harcanmış her kuruş, devletin yapmadığı bir yol ya da burs sağlayamadığı bir öğrenci anlamına gelir. Vatandaş kendi parasının derdine düşmezse kimse bunu onun için yapmayacaktır.
O halde elimizdeki büyük soru şu: İhalelerin adil yapılmasını sağlamak için vatandaş olarak bizler neler yapabiliriz?
- Daha net ve idarelere daha az insiyatif kullanma şansı tanıyan bir Kamu İhale Kanunu konusunda kamuoyu oluşturmak
İlk üç yazıda belirttiğimiz sorunların yadsınamayacak bir kısmı 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun idarelere tanıdığı insiyatif alanından, muğlak maddelerden ve yetersiz detaylandırmadan kaynaklıdır. Örneğin, ilk yazıda bahsettiğimiz üzere kanunda pazarlık usulü ihalelerin tercih kriterlerinin muğlak olması idarelerin bu usulün sebebini saptırmasına ve aslında aciliyet için konmuş bu maddeleri ihale yükümlülüklerinden kaçınmak için kullanmasına sebebiyet verebiliyor. Benzer şekilde, ikinci yazı konusu olan teknik ve idari şartnamelerin ne şekilde yazılması gerektiğinin yasada tam olarak detaylandırılmaması ve idare insiyatifine bırakılması ise idarelerin giriş kuralları belirleyerek kişiye özgü ihale dağıtabilmelerine imkan tanımakta. Üçüncü yazının odak noktası olan doğrudan teminin yasaya eklenmesi idarelere ihale yapmadan harcama yapabilecekleri geniş bir alan tanımlarken ihaledeki rekabetin kasıtlı olarak saf dışı bırakılmasına sebebiyet verebiliyor.
Şu anki yasanın uluslararası ihale ilkelerini yansıtacak şekilde genişletilmesi ve daha şeffaf ihale metodlarının kullanımını zorunlu hale getirilmesi için bir kamuoyu baskısı oluşturmak çözüm yolu olarak karşımıza çıkıyor. En az bunun kadar önemli olan ise, bu yeni yasanın idarelere alan açacak istisna maddelerle tahribatını önlemek olacaktır. Zira, şu an yürürlükte olan yasa da AB ile uyum kapsamında oradaki şeffaflık kanunlarının bize uyarlanması ile yapılmış idi ama tarihimizin en çok değişen kanunu olarak kayıtlara geçti. Bunun en çarpıcı örneklerine istisnaların yer aldığı 3. maddede şahit olduk. Aslen beş tane olan istina madde sayısının, son yapılan değişiklerle otuza yaklaşması ve artık alfabenin harflerinin istisnaları isimlendirmeye yeterli gelmemesi değişikliklerin ne kadar büyük boyutta olduğuna işaret eder.
- İhale verilerini toplayıp risklerini analiz edebilen ve bunları kullanarak erken uyarı verebilen bir sivil denetim mekanizması kurgulamak
Türkiye’de 2000’lerin başında hayatımıza giren Kamu İhale Kanunu sadece şeffaflığı ve hesap verilebilirliği merkeze alan bir kanun olarak kurgulanmamış, aynı zamanda bu kanunun uygulanmasındaki sorunları giderebilecek yeni ve bağımsız bir kurumla hayatımıza girmişti: Kamu İhale Kurumu (KİK). İtirazen şikayet üzerinde yapılan incelemelerin yanında re’sen yani kendiliğinden de ihalelerdeki sorunları ortaya çıkarabilen bir yapı olarak kurulan Kamu İhale Kurumu, özellikle kamuoyunda Ali Dibo Olayı olarak bilinen ihale usulsüzlüklerini Resmi Gazete’de yayınlatması sonucu iktidarın tepkisini çekmişti. Bu tepki 2007’de KİK’in re’sen denetim yetkilerinin törpülenmesi ile sonuçlanmış ve kurum sadece itirazlar üzerine denetim yapabilecek bir yapıya dönüştürülmüştü.
Aynı sürecin sonunda KİK’e yapılan itirazen şikayet başvuru bedelleri de 301 YTL’den ihale tutarlarına göre 1.000 YTL’den başlayıp 10.000 YTL’ye çıkabilen miktarlara yükseltilmiş, ve her sene yeniden değerlendirilmesi kararı yasalaşmıştı. Böylece itiraz sayıları azaltılmış ve incelenebilen aktif ihale miktarı sınırlandırılmıştı.
Bir örnek vermek gerekirse, dönemin KİK başkanı Hasan Gül, bir gazetecinin “Ali Dibo benzeri ihale yolsuzluğu haberlerini artık siz görmezden mi geleceksiniz?” sorusuna “Evet” karşılığını vermiş ve yetki verilse bile “kendilerinin 60 uzman, 30 uzman yardımcısı ile” bu işi çözemeyeceklerini belirtmişti.
KİK benzeri yapıları desteklemek üzere dünyada kitlesel şekilde ihale kontratlarını tek bir veri havuzunda bir araya getiren, ihaleleri uygunsuzluk risklerine göre skorlandıran ve bu skorlarla hangi idarelerin daha riskli ihaleler düzenlediğini ortaya koyan yapılar mevcut. Güney Amerika’dan Kazakistan’a sivil toplum kuruluşlarının hayata geçirdiği projelerin yanında, Dünya Bankası (PRO ACT) ve Avrupa Birliği (Open Tender EU) de bu tür sivil ihale denetimi insiyatiflerine ciddi kaynak aktarımında bulunabiliyor. Benzer bir insiyatifin Türk ihale verileri ile kurulup, bizim mevzuatımıza göre skorlandırma yapıp sonuçlarını kamuoyu ile günlük olarak paylaşması hepimizin ihaleler konusunda daha bilinçli olmasının yolunu açabilir.
- İhalelelerinin adil olmayabileceği raporlanan idare ve şirketlerin üzerinde kamusal baskı oluşturmak
Eğer üstte bahsedilen kamu ihale analiz platformunun çıktıları, bir kamuoyu bilinci yardımıyla idare ve şirketler üzerinde bir baskı mekanizmasına dönüşmez ise kalıcı bir değişim sağlamamız mümkün olmaz. Sitedeki veri ve içgörüleri istatistik olmaktan çıkaran şey hepimizin ihalelerin daha açık yapılmasını önceliklendiren dirayeti ve bu konuda koyduğu tepkidir. Sosyal medya kitlesel şikayetlerin politikacılar tarafından daha kolay duyulmasını sağlarken hepimizin cebinden çıkan kamu harcama verimsizliklerini dillendirmemek bir seçenek olmamalı. Bu kamuoyu tepkisinin öncelikli hedefi ise sivil ve kamusal (Sayıştay) denetimleri sonucu problemli olabilecek idareler olmalı.
Atalarımızın söylediği gibi “Kabahat samur kürk olsa kimse üstüne almaz”, ama en azından ihale ekosistemimizdeki sorunun çözümünün başlıca yolu denetim ve baskıyı kamuoyunun üstüne almak.
Ezcümle, kanunda ilk üç yazıda bahsettiğimiz defoların kapatılarak ihalelerin insiyatif alanlarının daraltılması, sivil bir ihale ağının kurulması ve buradan elde edilen çıktılarla idarelere kamuoyu baskının oluşturulması ihale sistemimizdeki sorunları azaltmaya yardımcı olacaktır.
Kaynak:Haber Merkezi
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.