Onur Yaser Can davası: Dokuz yıl süren ilk yargılamanın bir kısmı sil baştan

Onur Yaser Can davası: Dokuz yıl süren ilk yargılamanın bir kısmı sil baştan
Mahkeme, Onur Yaser Can’ın intihara sürüklenmesine yol açan ve evrak tahrifatından yargılanan polisler hakkında önceki hükmünden dönüp aynı suçtan yeniden suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.

CANAN COŞKUN

Onur Yaser Can’ın intihara sürüklenmesi olayında iki polisin gözaltı tutanaklarında değişiklik ve tahrifat yapan iki polisin yargılandığı dava Yargıtay’ın kısmi bozma kararından sonra bugün yeniden görülmeye başlandı. Mahkeme, Yargıtay’ın bozma kararına uyarak 2019’da iki polise “resmi belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek” suçundan verdiği cezadan geri döndü ve aynı suçtan polisler hakkında suç duyurusunda bulunmaya karar verdi.

İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can ve avukatları katıldı. Tutuksuz olarak yargılanan iki sanık polis ise duruşmaya katılmadı. Sanık polisleri, avukat Ulaş Alagöz temsil etti.

Ezgi Sevgi Can’ın konuşması

Duruşmada ilk söz bozma ilamına karşı beyanı için Ezgi Sevgi Can’a verildi. Can, sözlerine şöyle başladı:

“Ben Onur Yaser Can’ın kız kardeşiyim. Öncelikle bu davanın konusunun, sanıkların iddia ettigi ve mahkemenizi yıllarca kandırmaya çalıştığı gibi basit tarih ve saat hatası düzeltme amaçlı bir evrakta sahtecilik davası olmadığını, olay tarihinde henüz 28 yaşında başarılı genç bir mimar olan abim Onur Yaser’i intihara sürükleyerek ölümüne sebep olan ve ifadesi dahil 11 adet resmi evrağın içeriğini bozmaya ve gercege aykırı yeniden düzenlemeye yönelik yoğun kast içeren bir sahtecilik sucu olduğunu ve örgütlü bir şekilde işlenen işkence ve onur kırıcı muamele suçlarının da devamı niteliğinde oldugunu hatırlatarak başlamak istiyorum.”

4da7f2e5-bb12-4bc6-ba51-ed0b46472278.jpg
Ezgi Sevgi Can (Çizim: Nazım Dikbaş)

“Annem ve babam birer avukat gibi çalıştı”

Mahkeme başkanı, Ezgi Sevgi Can konuşmaya devam ederken sözlerini böldü ve Yargıtay ilamına karşı diyecekleriyle sınırlı kalmasıyla ilgili uyardı. Ezgi Sevgi Can da ailesini bu olayla ilgili olarak kaybettiğini, bu sebeple konuşmasına izin verilmesini talep etti. Sözlerine devam eden Can, “Annem ve babam hayatta oldukları sürece, mahkemeniz huzurunda birer avukat gibi insanüstü bir çabayla oğullarına yaşatılan ve onu intihara sürükleyen suç zincirini bir bir ortaya çıkardılar” dedi.

Ezgi Sevgi Can, dokuz yıl süren ilk yargılama sonucunda mahkemenin sanıkların sadece resmi evrakta sahtecilik değil, resmi belgeyi bozmaya ve icerigini değiştirmeye yönelik kasti eylem birliği içinde oldukları yönünde hüküm kurduğunu hatırlattı.

FETÖ’nün narkotik imamının emri altındaki polisler

Can, konuşmasında tutuksuz yargılanan polisler Salih Bahar ve Soner Gündoğdu’nun olay tarihinde o sirada Narkotik’teki Fethullahçı imam olarak bilinen ve daha sonra örgüt üyeliğinde hapsedilen ve görevden ihraç edilen dönemin teknik takip kısım amiri Hakan Aydın ve ekibinin emri altında görev yaptığını anımsattı.

Ezgi Sevgi Can, Hakan Aydın ve ekibinin, önce teknik takibe takılan Onur Yaser’i yakaladığını ve aranan kişi olmadığından savcının kısa sürede salıverme emri verdiğini söyledi. Buna rağmen ağabeyinin keyfi bir şekilde saatlerce emniyette alıkonulduğu söyleyen Can, Onur Yaser Can'a çıplak arama adı altında cinsel saldırı, onur kırıcı muamele ve psikolojik iskence uygulandığını, ifadesinin bu şartlar altında alındığını anlattı.

Hakan Aydın ve ekibinin ertesi gün bu baskı ve işkenceye rağmen ifadeye ekleyemediği ve o sırada yürüttükleri uyuşturucu operasyonuna yönelik kendi çıkarlarına uygun olarak satıcı isimlerinin eklenmesiyle ilgili bu davada yargılanan iki polisi “taşeron ekip” olarak görevlendirdiğini aktardı.

İki polisin amirlerinin emrine istinaden savcıya haber vermeden ağabeyi Onur Yaser’i ertesi gün emniyete çağırdığını aktaran Ezgi Sevgi Can, ifadesi dahil 11 adet belgeyi baskı ve tehdit altında, loş bir ortamda okumasına izin vermeden imzalattıklarını söyledi. Ağabeyinin yoğun baskı ve tehditle imza atmak zorunda bırakıldığı belgelerden birer suret verilmeden gönderildiğini ve 20 gün içinde sanıklar tarafından usulsüz bir şekilde üçüncü kez ifadeye çağrıldığı günün akşamında canına kıydığını aktardı.

Sanıkların ilk savcılık ifadesinde Onur Yaser Can’a ait ilk ifade ve tutanakları yırtıp imha ettiklerini ifade ettiğini anlatan Can, bu durumun resmi belgeyi yok etmeye yönelik en önemli dellilerden biri olduğunu belirtti.

Ezgi Sevgi Can'ın sözünü ettiği Hakan Aydın ve ekibi, aynı olayla bağlantılı olarak İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor.

Anne ve baba Can’ın bulduğu diğer delil

Ezgi Sevgi Can, diğer önemli delili de yine anne ve babasının kamera kayıtlarını tek tek izleyerek çıkardığını söyledi ve şöyle devam etti:

“Bu kamera kayıtlarına göre, sanıkların Onur Yaser’i yakaladıklarına dair yalan beyanda bulundukları ve sahte olarak hazırladıkları belgelerin de bu yalan senaryoya hizmet ettigi ortaya çıkmıştı. ‘Onur Yaser’in yakalanması ve narkotik büroya getirilmesi için görevlendirildim’ diye ifade veren sanıklar kamera kayıtlarına göre Onur Yaser’i emniyete getiren ekipte bulunmamaktadır. Nitekim, sonradan imzalattıkları sahte belgelere göre, sanıklar ‘Seyir halindeyken hareketlerinden şüphelenip yakaladık’ demiş, ancak teknik takipten hiç bahsetmemişlerdir. Bu da yine yapılan sahteciliğin, belgenin içeriğini bozmaya yönelik olduğunu ve gerçeğe aykırı değişiklikler yapmaya yönelik olduğunu ortaya koymuştur.”

Sanıklara teslim edilen deliller

Ezgi Sevgi Can, yargılama sürecinde mahkemenin ek araştırma için ilk bilirkişi raporuna dayanak oluşturan narkotik büro bilgisayar imaj kayıtlarını emniyetten istediğini anımsattı ve şöyle devam etti:

“Emniyet yıllarca hem mahkemenizi hem bizi oyaladıktan sonra nihayet bu imajları gönderdiğinde yeniden yapılan iki ayrı bilirkişi raporuna göre, bu kayıtlar içerisinde Onur Yaser Can’ın adının geçtiği ve ilk bilirkişinin ulaştığı belgelerin büyük bir kısmına ulaşılamadığı ortaya çıkmıştır. Ve ne tesadüftür ki imaj kayıtlarının emniyet tarafından teslim alındığına dair belgede bu sanıkların, Soner Gündoğdu’nun ve Salih Bahar’ın imzaları var. Tüm bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkmıştır ki bilgisayar imaj kayıtları kendilerine teslim edildiği imzalarıyla sabit olan ve yargılama süreci boyunca hala narkotik büroda görevine devam eden sanıklar, bu bilgisayar serverlarında bulunan Onur Yaser’e ait olan birtakım belgeleri yok etmiş, yani sadece evrakta sahtecilik değil aynı zamanda resmi belgeleri bozma, yok etme gizleme ve ayrıca delil imhası suçunu da işlemişlerdir.”

Ezgi Sevgi Can, sözlerine son verirken mahkemeden Yargıtay’ın vicdani olmayan kararına karşı direnmesini, ayrıca sanıklar hakkında işkence, eziyet, cinsel saldırı ve intihara sürükleme suçlarından da suç duyurusunda bulunmasını talep etti.

Ezgi Sevgi Can’ın avukatları da mahkemeden önceki kararında direnmesini, Yargıtay’ın kararının iddianameyi yanlış okumasından kaynaklandığını söyledi.

9bd2df81-7e63-4dc6-92db-7cc774da84b9.jpg
Ezgi Sevgi Can'ın avukatları (Çizim: Nazım Dikbaş)

Sanık polislerin avukatı da müvekkilleri hakkında beraat kararı verilmesini talep etti. Beyanların tamamlanmasından sonra görüşü sorulan duruşma savcısı, Yargıtay’ın kararına uyulmasını talep etti.

Mahkemenin kararı

Mahkeme de, Yargıtay kararına uyulmasına hükmetti. “Resmi belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek” iddiasıyla ilgili suç duyurusunda bulunulmasına karar veren mahkeme, işkence ve intihara sürükleme iddialarından ise suç duyurusunda bulunulması talebini reddetti.

Ne olmuştu?

1982 doğumlu Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010’da, narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. İfadesi alınırken ne ailesine ne de avukata haber verildi. Gözaltında usule aykırı çıplak aramaya maruz bırakıldı, ifadeleri işkence ve baskı altında alındı. İfade sonrasında doktor muayenesine götürüldüğünde polisler onu doktorla yalnız bırakmadı. Serbest bırakıldıktan bir gün sonra yeniden emniyete çağrıldı. Polisler, daha önce düzenlenen ifade tutanaklarını iptal etti ve Can’ın aleyhinde ifadeler içeren yeni ifade ve tutanakları okumasına izin vermeyerek imzalattı.

Can, ifadesinin bir kopyasını almak icin avukatı aracılığıyla emniyete başvurduğunda avukat dosyada gizlilik kararı olduğu gerekçesiyle saatlerce bekletildi ve ısrarlı talepleri sonucu kendisine verilen ifadede, Can’in ifadesini aldığı iddia edilen polisin imzası yoktu. Can, emniyete üçüncü kez tekrar ifade vermek icin çağrıldı. Emniyete gitmesi gereken günün akşamı yaşamına son verdi.

Onur Yaser Can, mektubunda çırılçıplak soyularak uzun sure duvara donuk bekletildiğini, bu sırada sozlu hakarete uğradığını, kendisine polise yalvaran gençlerin sesleri dinletilerek muhbirlik yapmasının istendiğini anlatıyordu.

Can’ın ölümünden sonra anne Hatice Can da 2014’te oğlu gibi yaşamına son verdi, baba Mevlüt Can da sağlık sorunları sebebiyle 2019’da yaşamını yitirdi. Aileden geriye yalnızca Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can kaldı.

Yargılama süreci

Can ailesi, Onur Yaser Can’ı intihara sürükleyen süreçten sonra tüm hukuki yollara başvurdu ancak sorumlu polis ve amirleri hakkında “işkence ve kötü muamele” ile “cinsel saldırı” suçlarından takipsizlik kararı verildi. Sadece iki polis hakkında resmi belgede sahtecilikten dava açıldı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın sonucunda polislere Ekim 2019'da “sahte resmi belge düzenleme” ve “resmi belgeyi bozmak veya yok etmek” suçlarından toplamda 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezası verildi.

Mahkeme, bu kararla birlikte, Can’in ifade ve evraklarını değiştiren beş polis ve amirleri ile ilgili suç duyurusunda bulunmuşsa da valilik polislerin soruşturulmasına izin vermemişti. Can ailesinin avukatının karara itiraz etmesi üzerine istinaf mahkemesi talebi kabul etti ve 11 yıl sonra polislerin yargılanmasının yolunu açtı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da, Can’ın gözaltına alınması sırasında görev yapan, ölümünün ardından belgeleri değiştiren dört polis ve bu konudaki belgeleri yok etmekle suçlanan bilirkişi hakkında iddianame düzenledi. İddianamede, şüpheli polislerin Onur Yaser Can’ın gözaltına alınması ve salıverilmesi ile ilgili belgelerde değişiklik yaptıklarının saptandığı, bilirkişinin de imaj kayıtlarını yok ederek aynı suçu işlediği belirtildi. Dört polis ile bir bilirkişiye “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği”, “resmi belgeyi bozma yok etme veya gizleme” suçlamaları yöneltildi.

İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bu davanın sonucunda ise 5 Haziran 2023’te hüküm açıklandı ve tutuksuz olarak yargılanan dört polise “resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek” suçundan altı yıl hapis cezası verildi. İşkenceyle ilgili polisler hakkında suç duyurusunda bulunmayan ve hüküm kurmayan heyet, topu başsavcılığa attı.

Sanıklar hakkındaki mahkumiyet kararının ardından 22 Temmuz 2024’te İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği, Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının şüpheli polisler hakkında “işkence”, “cinsel saldırı” ve “intihara sürükleme” ve “evrakta sahtecilik” suçlarından verilen takipsizlik kararını kaldırdı. Hakimlik, İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını yeni delil olarak kabul etmişti. Bu sayede polis ve amirlerin bu suçlardan yargılanmasının önü açıldı.

Takipsizlik kararının kaldırılmasından dört ay sonra 7 Kasım 2024’te bu defa istinaf mahkemesi ağır ceza mahkemesinin hükmüyle ilgili itirazları değerlendirdi. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesi, kararında sanık polis Zafer Kökdemir hakkındaki beraat kararının hukuka uygun olduğunu belirtti. Sanık polisler Hakan Aydın, Muhammet Ongun, Onur Ülker ve Yunus Başay hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığı kararının usule uygun olmadığını, “yeni delil bulunmaması” sebebiyle düşme kararı verilmesi gerektiğini aktardı. Daire’nin bir diğer dikkat çekici kararı da polisler hakkında takdiri indirim sebeplerinin uygulanmamış olmasını bozma sebebi yapmasıydı. Bu da polislere verilen cezada altıda bir oranda indirime gidilmesinin yolunu açtı.

İstinaf incelenmesinden sonra dosya ilk derece mahkemesine yani İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. İstinafın bozma kararından sonra yeniden görülen davanın ilk duruşması 20 Haziran 2025’te yapıldı. Mahkeme, bu duruşmadan sonra verdiği ara kararda, polis memuru Onur Ülker'in savunmasının alınması için talimat yazılmasına, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yargılayıp mahkum ettiği iki polisle ilgili dosyanın Yargıtay’dan dönüp dönmediğinin sorulmasına hükmetti. Bu davanın bir sonraki duruşması ise 9 Ocak 2026'da görülecek.

Onur Yaser Can'ın ölümüyle ilgili "işkence" suçlamasıyla derdest halde bulunan soruşturmaya, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin son suç duyurusuyla birlikte "resmi belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek” soruşturması da eklenmiş oldu.

Kaynak:Haber Merkezi

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.