Yanlış tarım politikalarının sonucu: Yetersiz beslenme ve obezite
Burak ALTINOK
Kısa Dalga - Türk Tabipler Birliği’nin Ocak 2024 tarihinde yayınladığı “Deprem Bölgesindeki Beş Yaş Altı Çocukların Beslenme Durumları: Hatay Örneği” raporunda çocukların yetersiz beslendiğini ortaya koydu. Kasım 2024 tarihinde yayınlanan başka bir rapor ise bu durumu pekiştirdi.
Peki, yeterli beslenememek sadece deprem bölgesinde mi görülüyor? Yetişkinler nasıl besleniyor? Uzman Diyetisyen ve Araştırmacı Dicle Dilan Salman Türkiye’nin nasıl beslendiğini Kısa Dalga okurlarına anlattı.
“Türkiye beslenemiyor”
Uzman Diyetisyen ve Araştırmacı Dicle Dilan Salman Türkiye’nin beslenemediği açıkladı. Salman, “Karnı tok olan birçok insanın dahi dengeli beslendiğini söyleyemeyiz, dengeli beslenme bir yana birçok insan açlıkla mücadele ediyor. İçinde bulunduğum çalışmaların birçoğu çocukların malnütrisyon durumu ile ilgili oluyor. Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) ile Adıyaman ve Hatay çalışmasında beş yaş altı çocukların malnütrisyon durumunu inceledik. Hatay çalışmasını sırasında depremin üzerinden 6 ay, Adıyaman çalışmasında ise bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen ilerleme kat edilmesi gerektiği yerde çocukların malnütrisyon oranı iki katı kadar çıktı. Bu bize deprem bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin resmini ortaya çıkarmış oluyor” derken, sokak röportajlarından bilimsel çalışma sonuçlarına kadar her şeyin yoksulluğun mutfakları etkilediğini ekledi.
“Obezite oranı artıyor”
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) ve Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı araştırmaların sonuçlarına göre Türkiye’de obezite oranının arttığını belirten Salman, bu durumun önemli bir halk sorunu olduğunu şu sözlerle açıklıyor:
“Besin değeri yetersiz beslenmek, hastalıklardan şiddete kadar birçok soruna neden oluyor. Makro ve mikro besin ögeleri alımının besin çeşitliliği sebebiyle yetersiz olması, obezite gibi birçok sorun ortaya çıkıyor. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar gibi gruplar başta olmak üzere bu durumdan çok daha fazla etkileniyor. Çocuklarda ve kadınlarda kan değeri düşüklükleri, demir eksikliği anemisi, diyabet obezite gibi birçok kronik hastalığın artışı yetersiz beslenmeden kaynaklanabiliyor. TÜİK ve Sağlık Bakanlığı verilerine göre, hem yetişkinlerde hem de çocuklarda obezite oranı artıyor. Obezite sadece bireysel davranışlardan kaynaklanmıyor, önemli bir halk sağlığı sorunu olarak karşımızda duruyor. Toplumsal tahammülsüzlüğün sebeplerinden biri de yine açlık oluyor.”
“Türkiye’nin yeme alışkanlıkları değişiyor”
Türkiye’deki insanların ekmek, pirinç, bulgur gibi tahıl ürünlerinin ve ucuz olduğu için işlenmiş, besin değeri düşük gıdaların tüketiminin son yıllarda arttığını bildiren Salman, yumurtanın haftalık tüketime giremediğini açıkladı. Salman, “Tahıl gruplarının bu denli tüketimi protein vitamin mineral yetersizliklerine yol açıyor. Ekonomik koşullar sebze, meyve, et ve süt ürünleri alımını birçok hane için imkansız hale getiriyor. Et ve et ürünlerinin ayda yılda bir sofraya gelen bir şey haline geldi. Yaptığımız görüşmelerde bazı anneler salçayı suyla karıştırıp çorba yaptıklarını ve başka bir şey veremedikleri dahi söylediler. Yumurta birçok çocuğun haftalık tüketimine dahi giremiyor. Gelişim çağındaki bu çocukların bu kadar besin öğesi eksikliği yaşaması bilişsel yeteneklerini de bedensel sağlıklarını da etkiliyor. Ekonomik koşulların kötü olması ucuz, işlenmiş, besin değeri düşük gıdaların tüketimini de artırıyor. Bu durum yüksek tuz, şeker ve trans yağı tüketimini de artırmış oluyor” dedi.
“Gıda enflasyonu açıklananın üstünde”
Gıda enflasyon oranının TÜİK tarafından açıklanan verilerin üstünde olduğunu yaşadığımız hayattan anlayabildiğimizi belirten Salman, “Gelir seviyesi düşerken gıda fiyatları artıyor. Gıda fiyatlarının artışı ile birlikte nitelik de düşmeye devam ediyor. İçerik açısından kötü besinleri çok daha pahalıya satın alıyoruz. Buna bütünsel olarak bakmak gerekiyor; şehirleşmenin artışı, tarımın tamamen bağımlı hale getirilmiş olması gibi birçok sebepten dolayı gıda enflasyonu önlenemez bir şekilde yükseliyor. Eskiden haneler bir şekilde köyden mevsimlik gıdalar getiriyordu ancak şu an köylerde de üretimin yetersiz olması birçok hanenin beslenememesini artırıyor” ifadelerinde bulundu.
Rakamlar doğruluyor: Avrupa’nın en obez ülkesi Türkiye
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2022 yılında yayımladığı ‘Avrupa Bölgesel Obezite Raporu’na göre Türkiye, Avrupa bölgesinde en yüksek obezite oranına sahip olan ülke olarak belirlendi. Rapora göre Türkiye’deki yetişkinlerin %66,8’i fazla kilolu, %32,1’inin ise obez olduğu açıklandı.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) obezite verilerinde ise 38 üyesi bulan OECD ülkeleri arasında Türkiye %32,1 ile ikinci sırada yer alıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in ‘Türkiye Sağlık Araştırması, 2022’ raporuna göre Türkiye’deki obez bireylerin oranının %20,2. Rapor, Türkiye’deki kadınların %23,6’sının obez, %30,9’unun obez öncesi durumda olduğunu, erkeklerin ise %16,8’inin obez, %40,4’ünün obez öncesi durumda olduğunu doğruluyor.
Hukuksal düzlemde tarım politikaları
Uzman Diyetisyen ve Araştırmacı Dicle Dilan Salman’ın yaptığı açıklamalar Türkiye’nin tarım politikalarına yönelik soru işaretleri yöneltirken, Ardahan Üniversitesi İktisat Teorisi anabilim dalı öğretim üyelerinden Doç. Dr. Özlem Eştürk de Türkiye’nin tarım ve gıda güvenliği politikalarını Kısa Dalga’ya değerlendirdi.
“Gıda güvenliği hukuksal olarak korunuyor”
Türkiye’nin gıda güvenliği ve sağlıklı beslenme konusundaki mevcut durumunu yorumlayan Doç. Dr. Özlem Eştürk, Anayasa’nın 56. maddesi çerçevesinde çevre sağlığının ve dolaylı olarak gıda güvenliğinin koruma altında olduğunu açıkladı. Eştürk, “Anayasa’nın 56. maddesi çerçevesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” ifadesiyle çevre sağlığı ve gıda güvenliği koruma altına alıyor. Ayrıca 17. madde bireylerin yaşama ve maddi-manevi varlığını koruma hakkını düzenler ki bu da sağlıklı gıdaya erişimi kapsayabilir. Yine gıda güvenliğinin sağlanması 5996 sayılı kanun ile düzenleniyor. Bu kanun gıda üretimi, işlenmesi, dağıtımı ve satışını düzenler. Güvenilir gıda temini için üreticilere, dağıtımcılara ve tüketicilere yönelik sorumluluklar yükler” dedi.
“Denetim faktörleri yeterli, uygulama sorunlu”
Gıda ve tarım ürünleri denetiminin Tarım ve Orman Bakanlığı sorumluluğunda olduğunu hatırlatan Eştürk, mevzuat olarak denetim faktörleri yeterli olsa da uygulama aşamasında sorunlar çıkabileceğini şu sözlerle ifade etti:
“Gıda güvenliği ve hijyen konusunda Türkiye, Avrupa Birliği standartlarına uyum amacıyla birçok mevzuat geliştirdi. Ayrıca bakanlık tarafından yapılan teknolojik yatırımlarla, gıda analiz laboratuvarlarının modernleştirilmesi ve elektronik izlenebilirlik sistemlerinin uygulanması, denetim süreçlerinin etkinliğinin artırılması noktasında ilerlemeler kaydedildi. Gıda denetimlerinin son yıllarda arttığını açıklanan denetim raporlarında da görmek mümkün. Bu gelişmeler olumlu olarak değerlendirilmekle birlikte personel ve kaynaklardaki yetersizlikler denetimlerin yoğunluğunu azaltmakta ve gıda güvenliğinin aksatılmasına yönelik sorunları karşımıza çıkarıyor. Özellikle kırsal bölgelerde yeterli sayıda denetimin yapılamadığı, bu nedenle bazı üreticilerin düşük maliyetle ürün elde etmek için yasadışı veya etik dışı yöntemlere başvurabildiği ve bunların her zaman tespit edilememesi ciddi sorun teşkil ediyor. Bu kapsamda denetim yoğunluğunun artırılması ve bilinçlendirme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi büyük önem taşıyor.”
“Gıda güvenliği bütünsel olarak ele alınmalı”
Gıda güvenliğini çok boyutlu bir konu olarak tanımlayan Eştürk, gıda güvenliğinde “çiftlikten sofraya” yaklaşımı yaygın olarak benimsenirken, gıda zincirinin tüm halkalarını kapsayan bir denetim ve kontrol süreci gerektiğini açıkladı. Eştürk, “Türkiye’de artan gıda talebini karşılamak için tarım politikaları ve organik tarım uygulamaları gibi stratejiler geliştiriliyor ancak bu politikaların uygulama aşamasında çeşitli sorunlar yaşanıyor. Özellikle üreticilerin eğitim eksiklikleri, yüksek maliyetler ve verimlilik sorunları gıda güvenliğini riske atıyor. Genetiği değiştirilmiş tohumlar, bilinçsiz tarım ilaçları kullanımı ve yetersiz depolama gibi unsurlar da gıda güvenliğini tehdit ediyor. Bu nedenle, gıda güvenliği yalnızca tarımsal politikalarla değil; ekonomik, çevresel ve sosyal politikalarla da bütüncül bir şekilde ele alınmalı, gıda güvenliğinin iyileştirilmesi için çiftçiler, gıda sanayicileri, kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları birlikte çalışmalıdır” ifadesinde bulundu.
“Tarım ve gıda politikalarında şeffaf olunmalı”
Türkiye’nin ihraç ettiği gıda ürünlerinde yaşanan sorunların, denetimlerin yetersizliğinden ve eğitim eksikliğinden kaynaklandığını bildiren Eştürk, tarım ve gıda politikalarının gözden geçirilmesi ve daha şeffaf olunması gerektiğini vurguladı. Eştürk, “Gıda ürünlerinin üretiminden tüketiciye kadar tüm süreçlerinin dijital platformlarda izlenebilir hale getirilmesi, QR kodlar veya benzeri teknolojilerle tüketicilerin ürünlerin menşei ve üretim koşulları hakkında bilgiye kolayca ulaşabilmesi sağlanabilir. Diğer yandan, laboratuvar altyapılarının geliştirilmesi ve bölgesel düzeyde yaygınlaştırılması analiz sürelerini oldukça kısaltabilir ve daha düşük maliyetli sistemlerin uygulanmasıyla birçok sorunun önüne geçilebilir. Bunun yanı sıra gıda güvenliği bilincini artırmaya yönelik kampanyalar düzenlenebilir ve okul müfredatlarına bu konuda dersler eklenebilir. Özellikle yapay zekanın tarım sektörüne entegrasyonu ile çok daha düşük maliyetlerle etkin ve hızlı kontrol süreci gerçekleştirilebilir. Bu bağlamda “Akıllı Tarım Uygulamaları” ile hem gençlerin tarım sektörüne ilgisinin artması sağlanırken hem de gıda güvenliği bilincinin ülke genelinde yaygınlaşması ile kısa zamanda çok yol kat edilebiliriz” dedi.
Kaynak:Haber Merkezi
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.