Tayfun Kahraman'dan Kanal İstanbul tepkisi: Bu rant hırsı ülkenin geleceğini karartacak

Tayfun Kahraman'dan Kanal İstanbul tepkisi: Bu rant hırsı ülkenin geleceğini karartacak
İstanbul depremlerle sarsılırken, iktidar Kanal İstanbul projesini sürdürme derdinde. Silivri Cezaevi'nde bulunan Tayfun Kahraman, "Bilim ve hukuk dinlemeyen bir çılgın yapılaşma, bu rant hırsı yalnız İstanbul’un değil, tüm Türkiye’nin geleceğini karartacak" dedi.

Söyleşi: Meltem Akyol

Kanal İstanbul yeniden gündemde. Bu defa Kanal’ıyla değil, “Kanal manzaralı” diye pazarlanan konutlarıyla… Kanal İstanbul ilk kez 2011’de, dönemin başbakanı Erdoğan’ın “çılgın proje”si olarak gündeme geldi. “Panama Kanalı, Süveyş Kanalı ve Yunanistan'daki Corinth Kanalı ile kıyas dahi kabul etmeyecek yüzyılın en büyük projelerinden biri için kolları sıvıyoruz” diyordu açıklamayı yaparken. Gerçekten kollar sıvandı, İstanbul Boğazı’na alternatif bir geçiş güzergâhı olarak planlanan proje için önce İmar Kanunu’nda değişiklik yapıldı. Davalar, mücadele, kazanım, sonra yeniden değişen planlar… Tam 14 yıl oldu, ara ara gündemden düşse de sürekli bir biçimde tekrar gündeme geldi. Şimdi -Ekrem İmamoğlu’nun “Yokluğumu fırsat bildiler” dediği gelişme ile- yeniden gündemde. Avrupa yakasının en önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı’nın etrafında 24 bin konutun inşaatı başladı. Üstelik, yine İmamoğlu’nun paylaşımına göre, “İBB’nin ve İSKİ’nin resmi uyarılarını dikkate almadıkları gibi, Cumhurbaşkanlığı kararıyla, Sazlıdere Barajı’nın içme suyu kullanım oranını yüzde 100’den yüzde 0’a indirerek.” Ve bunu İSKİ’den saklayarak…

Peki, neden Kanal’ı bırakıp yine imarı konuşmaya başladık? Bu soru için meslek hayatını İstanbul’u tahrip eden projelerle mücadeleye adayan şehir plancısı Tayfun Kahraman’a bağlanıyoruz. 25 Nisan 2022’de Gezi Davası’ndan 18 yıl hapse mahkûm edilen, o günden beri Silivri Cezaevi’nde tutulan Kahraman, sorularımızı avukatları aracılığıyla yanıtladı.

‘Bakanlık yapı yasaklı alanları işgale devam ediyor’

-Kanal İstanbul güzergâhında, Arnavutköy - Sazlıbosna Barajı’nın yanı başındaki 1 milyon 935 bin metrekarelik tarla vasıflı arazi, Çevre Bakanlığı tarafından yapılaşmaya açıldı. TOKİ 24,874 konutun yapılacağını duyurdu. Çok sayıda ihale devrede. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Neden Kanal’ı bırakıp imarı konuşmaya başladık?

Kanal İstanbul projesinde asıl hedefin alternatif bir su yolu açmak değil, bu bahane ile imara açılacak alanlarda yaratılacak ranta el koymak olduğunu söylüyorduk. Bu nedenle bu devasa alanların konut alanına ayrılması beklenmedik bir gelişme değil.

Kanal İstanbul’un en önemli amacı, iktidarın bildiği en iyi iş olan yeni kentsel arsalar yaratarak bu alanları yapılaşmaya açmaktı. Bu yüzden Kanal İstanbul projesi açıklandığında, proje alanı ve çevresi rezerv konut alanı olarak ilan edildi ve tüm yetki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden (İBB) alınarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na devredildi. Bugün bakanlık bu yetkilerini pervasızca kullanarak, Kanal İstanbul yapılamasa da en az onun kadar çevreye zarar veren ve İstanbul’un kaynaklarını tahrip eden konut projeleri ile yapı yasaklı alanları işgale devam ediyor.

Yapılan şu aslında: Kent merkezinde artık kentsel arsa yaratmak imkânsız hale gelirken, bu korunması şart olan alanlar yapılaşmaya açılarak yeni inşaat alanları yaratılıyor. İktidar sadece Kanal inşaatını değil, bunun yanında 3. Köprü, 3. Havalimanı gibi büyük projeler ile İstanbul’un geleceği için korunması gereken ve bugüne kadar yapılaşmaya kapalı olan Kuzey Ormanları Bölgesi’ni yeni kentsel arsalar açmak üzere gözüne kestirdi. Yıllardır bu amaçla bölgede plan değişiklikleri yapılarak korunması gerekli tarım arazileri yapılaşmaya, özellikle de konut alanlarına açılarak buralar işgal edildi, ediliyor.

‘Bilim ve hukuk dinlemeyen bu rant hırsı yalnız İstanbul’un değil, tüm Türkiye’nin geleceğini karartacak’

İktidar, yıllardır yaptığı gibi, ekonomik bir rahatlama ve faaliyet alanı yaratmaya çalışıyor, ama bu yaklaşımın ülkemize nasıl çok boyutlu zararlar verdiğini, betona gömülen kaynakların bizi nasıl bir çıkmaza soktuğunu ekonomik krizlerle beraber gördük. Bu ezber sadece ekonomiye değil, İstanbul’un korunması gereken doğal alanlarına, toplumsal yapıya ve halk sağlığına da büyük zararlar veriyor.

Üstelik, İstanbul büyük bir deprem yaşaması kaçınılmaz olan bir kent. Zamanını kimse söyleyemez ama yakın bir zamanda mutlaka olacak. Bu afet şu anda içinde olduğumuz koşullarda gerçekleşirse sonuçları da çok ağır olacak. Kahramanmaraş depremleri ve diğer depremlerden artık ders çıkarmalıyız. Yapılan yanlışlardan, sonuçlarından hareketle sadece İstanbul’a değil, deprem karşısında kırılgan olan tüm şehirlerimize bir an önce müdahale etmeliyiz. Artık hiçbirimiz yeni acıları kaldıracak güçte değiliz. Zorunda da değiliz. Yapılması gerekenler çok açık. Çevre Bakanlığı ne kadar pervasızca bu alanlara saldırısını sürdürüyorsa bizler de İstanbul’u korumak üzere aynı kararlılıkla aklı, bilimi ve planlamayı savunacağız. Aksi halde bilim ve hukuk dinlemeyen bir çılgın yapılaşma, bu rant hırsı yalnız İstanbul’un değil, tüm Türkiye’nin geleceğini karartacak.

‘Bakanlık suç işliyor’

-Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 100 binlik Çevre Düzeni Planı değişikliği kararları, İstanbul 5. İdare Mahkemesi tarafından hukuka aykırı bulunarak 23 Aralık 2024’te iptal edilmişti. Böylece Arnavutköy’ün Sazlıbosna ve Hacımaşlı mahallelerinde Yenişehir Rezerv Yapı Alanı sınırları içindeki toplam 8 milyon 200 bin metrekarelik arazi plansız kalmış oldu. İBB’nin açtığı dava sonucu iptal edilen Kanal İstanbul’un çevresine kurulacak Yenişehir’in bir bölümünün imar planları TOKİ tarafından tekrar yapıldı ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından onaylandı. Nasıl oluyor bu?

Kanal İstanbul Projesi’nin ve çevresinin Rezerv Konut Alanı olarak ilan edilmesi ve bu işlemin 100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planları’nda değişiklik yapılarak işlenmesi hem planlama tekniği hem de şehircilik ilke ve esasları açısından sorunlu ve hatalı bir işlem. Bu nedenle İdare Mahkemesi de bu değerlendirmeyi yaparak bu işlemleri iptal etti. Yani mahkeme teknik ve hukuki olarak, yapılan rezerv alan ilanının ve Çevre Düzeni Planları’ndaki değişikliğin yerinde olmadığını söyledi.

Mahkemelerde bu kararların alınması yıllar sürse de bakanlık tarafından hiçbir değişiklik yapılmadan bu işlemlerin yeniden yapılması ise sadece birkaç gün sürüyor. Bakanlık keyfi olarak mahkeme tarafından iptal edilen işlemleri hukuka aykırı biçimde yeniden onaylayarak aslında suç işliyor, ama bir soruşturmaya konu eden olmadığı için bu keyfi işlemler rahatlıkla yapılabiliyor.

Evet, planlar ve işlemler iptal edildi ve belki yeniden iptal edilecek, ama hiç kimse bu yapılanları, mahkeme kararlarını geçersiz kılmaya yönelik, görevi kötüye kullanma olarak tespit ederek ilgililer hakkında soruşturma başlatmadığından bu hukuksuzluk da sürüyor.

Bu zincirleme hukuksuzluklar ile mahkeme kararları hükümsüz kılınarak İstanbul’un korunması gereken alanları, ekolojik hassasiyeti çok yüksek olan kuzey bölgeleri yapılaşmaya açılarak İstanbul’a karşı da suç işleniyor.

‘Bu insanların mükafatı cezaevi oldu’

-Sizinle birlikte Silivri Cezaevi’nde beş şehir plancısı var. İBB operasyonunda tutuklanan Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Akgün, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık ve İstanbul Planlama Ajansı Başkanı Buğra Gökçe. Silivri’de neden bu kadar çok şehir plancısı var?

Şu net gerçeğin altını çizelim: Birileri rant, devşirmek için korunması gereken alanları kentsel arsaya çevirme hırsıyla İstanbul’a ihanet ederken, meslek etiği gereği kamu yararını önceleyen, planlı, sağlıklı ve güvenli şehirler için mücadele eden şehir plancıları tutsak ediliyor. İstanbul’a karşı işlenen bu suç ve failleri ortadayken bu kentin Büyükşehir Belediye Başkanı, Büyükşehir Belediyesi’nde yönetici olan ve ilçe belediye başkanlığı yapan şehir plancıları Silivri’de. İstanbul’un korunması gereken alanlarını yapılaşmaya açarak tarım arazilerini ve su havzalarını tehdit eden, hatta ortadan kaldıran bu yapılaşma baskısına karşı mesleki değerleri doğrultusunda mücadele eden bu insanların mükafatı cezaevi oldu ne yazık ki.

İstanbul’un korunması gereken alanlarında yapılaşma baskısını ve yapılaşma faaliyetini artıran işlemleri men eden mahkeme kararlarına rağmen, suç işleyenler ısrarla faaliyetlerine devam ederken, İstanbul’un muhafızları, Büyükşehir Belediye Başkanı ve çalışma arkadaşı beş şehir plancısı bu şartlarda dahi itirazlarını seslendirmeye devam ediyorlar. Ve bunun herhangi bir tutukluluk sebebi değil, bir demokrasi hizmeti olduğunun farkındalar. Başta Ekrem Başkan herkese kılavuz olarak buradaki direnci yüksek tutuyor.

‘Yeni hukuksuzlukların kurbanı dostlarımı aynı koşullarda görmek büyük acı veriyor’

-Bunu biraz daha açalım. Zira siz, Resul Emrah Şahan ve Gürkan Akgün ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden sıra arkadaşısınız. Hatta iki isim sizin ziyaretçilerinizdi. Gelinen noktada Silivri’deki bu zorunlu buluşma için ne dersiniz?

Emrah Şahan ve Gürkan Akgün ile dostluğumuz 17-18 yaşlarımızda başladı. Elbette onlarla farklı bir ilişkimiz var. Tutuklanıncaya kadar, mevzuata göre beni arkadaş olarak ziyaret edebilen üç kişinin içindeydiler. Onlar tutuklanınca bir görüşçü arkadaşım kaldı ve iki yeni isim belirlemek durumunda kaldım. Onlarla da ancak avukat kabininde görüşme yaparken karşılaşıyor ve selamlaşıyoruz sadece. Burası tam bir tecrit yeri. Bırakın insanların yan yana gelmesini, birbirini görmesini bile engellemek üzerine kurulu buradaki sistem. Ama Emrah ve Gürkan son üç yıldır sık sık beni ziyarete geldikleri için buranın koşullarını az çok biliyorlardı.

Doğrusu yaşanan hukuksuzluklarla baş etmeye çabalarken, yeni hukuksuzlukların kurbanı dostlarımı aynı koşullarda görmek büyük acı veriyor. Tutuklanmadan önce, birlikte çalıştığımız birçok yol arkadaşım ile yıllar sonra burada karşılaşmak… İlk başta Ekrem Başkan ve diğer dostlarımı aynı zindanda yan kabinde görmek gerçekten çok zor geldi. Sonra avukat kabininde denk geldikçe zamanla alıştık bu duruma. Aynı mekânda olamasak da avukat görüşleri sırasında yan kabinlerde olanları görebiliyor, en azından selam verip hâl hatır sorabiliyorsunuz. Herkes çok iyi ve moralleri yüksek.

gurkan-akgun.webp
Vera Kahraman, Gürkan Akgün, Tayfun Kahraman ve Resul Emrah Şahan

‘Silivri 9 No’lu Cezaevi hiç olmadığı kadar simgesel bir mekân artık’

-Bazı mekânlar bazı dönemleri anlatmak için tek başına yeterli olabiliyor. Diyarbakır Cezaevi örneğin, 12 Eylül’ün işkence üssü olarak hafızalara kazındı. Silivri Cezaevi de bu dönemin simge mekânlarından biri olacak gibi…

Silivri 9 No’lu Cezaevi hiç olmadığı kadar simgesel bir mekân artık. Daha önce de tanınmış misafirleri nedeniyle çok gündem oldu, ama hiç bu kadar göz önünde ve siyasetin odağında yer almadı. Türkiye siyasetinin geleceğine dair yön, rota burada belirlenecek.

Tüm bu zulme, hukuksuzluklara rağmen, bugün Silivri’de zorunlu misafir olan bizler çok güçlüyüz ve bu duvarlar milletin iradesine katılan irademizi hapsedemiyor. Bu hukuksuzluğa karşı ses yükselten milyonlar kararlılığımızı her geçen gün yükselterek Türkiye İttifakı’na güç veriyor.

Kaynak:Haber Merkezi

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.