Veli Ağbaba: CHP’ye savaşı da çözüm sürecini de dünyadaki üst akıl yönetiyor
KEMAL GÖKTAŞ
Veli Ağbaba, Malatya’da tanınmış bir ailenin çocuğu. Ticaretle uğraşan, hali vakti yerinde Alevi bir aileden geliyor. Deniz Baykallı CHP döneminde, önce genel merkeze karşı yarışarak il başkanlığını kazandı, ardından Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduğu 2011 seçimlerinde Malatya milletvekili olarak seçilmeyi başardı.
CHP içinde de kısa sürede yükselen Ağbaba, istikrarlı biçimde PM’ye seçildi ve 2014-2023 yılları arasında da genel başkan yardımcılığı yaptı. Kılıçdaroğlu döneminde genel merkezin önemli isimlerinden olan Ağbaba, parti içi tartışmalar nedeniyle Özgür Özel’in genel başkan seçildiği kongrede bir tür kızak görevine alındı. Genel Merkez’de resmi bir görevi olmamasına rağmen hem genel başkana yakınlığı hem de örgütteki gücü nedeniyle hala CHP’nin en etkin isimlerinden biri.

Malatya'da AKP ve CHP arasındaki oy farkı düştü
Siyasetteki ve Malatya’daki gücünü artıran bir başka etken de 2024 belediye başkanlığı seçimlerindeki performansı. Ağbaba, deprem dönemindeki çabaları ile Malatya’da öne çıkan bir isim oldu. Depremde ağır darbe alan ancak sesi pek duyulmayan Malatya’da bir muhalefet milletvekilinin yapabileceği her şeyi yaptığı inancı hakim. Buna belediye başkanlığı adaylığındaki etkili kampanyası eklenince Malatya’yı tanıyanlar açısından büyük bir sürpriz olan bir seçim başarısı elde etti. Bir önceki seçimde AKP yüzde 68 oyla belediye başkanlığını kazanmış, CHP ise yüzde 23 oy alabilmişti. Ağbaba yüzde 43’lük farkı yüzde 11’e düşürdü ve AKP’nin yüzde 48 oyuna karşılık yüzde 37 aldı. Seçimin en önemli sonucu ise CHP’nin, Malatya’da ağırlıklı olarak Alevilerin kerhen oy verdiği parti kimliğinden çıkması oldu.
Veli Ağbaba ile Barış Yıldız başkanlığındaki CHP Malatya il örgütünün düzenlediği aşure etkinliğinden sonra konuştuk. Ticaret odası başkanından Alevi derneklerinin temsilcilerine, AKP’li Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili, AKP’li Yeşilyurt Belediye Başkanı’nın yanı sıra Yeniden Refah, Saadet, Zafer Partisi, Vatan Partisi temsilcilerinin de katıldığı etkinlik; hem yerel siyasetin dinamiklerinin farklı işlediğinin hem de CHP’nin Malatya’da artan etkisinin göstergesiydi.
'Önce beni dinle sorularını sonra sor'
Ağbaba, söyleşinin başında önce yeni çözüm süreci ile ilgili anlatacaklarını dinlememi, soruları sonra yöneltmemi istedi ve şunları söyledi:
“Şimdi 1 Ekim'de başlayan bir süreç var. 1 Ekim'de Devlet Bahçeli'nin DEM Partisi’nin elini sıkması ile başlayan bir süreç var. Tabii öncesini unutmamak lazım. Öncesinde 2023'te seçim kampanyası tamamen 'CHP eşittir DEM, CHP eşittir PKK' üzerinde yürümüştü.
Burada bir samimiyet sorunu var. 2023 yılının 29 Mayıs'ına kadar DEM’i terörize ettiler.
DEM'de siyaseti yapan herkesi cezaevine attılar. Hatta eski milletvekillerinin bir çoğu yurt dışına kaçtı. Bu süreç tamamen terörize edilerek geldi ve bir seçim kazanıldı. ‘CHP Öcalan'ı bırakacak, Kandil'i bırakacak…’ Hatta o sahte videolarla bir kampanya yapıldı.
Yine 2024 yerel seçimlerinde de hatırlarsanız Recep Tayyip Erdoğan ‘DEM, DEM’ dedi..
Genel Başkanımız da Sayın Özgür Özel de ‘zam zam’ diyerek, hiç onların tuzağına düşmeden bir seçim kampanyası yaptık.
'Emrah Şahan, Mehmet Ali Çalışkan'ın suçu ne?'
2024 31 Mart'ta Türkiye İttifakı'nı kurduğumuz o seçimlerde aslında bir kutuplaşmayı yapmaya çalıştı.
DEM’i, Kürtleri terörize etmeye çalıştı. Hatta tüm Kürtleri bu işin içerisinde kattı.
Ve bunun sonuçlarını yaşıyoruz.
Şimdi bir çözüm sürecinde bir barışa karşı mıyız biz? Silahların bırakılmasına karşı mıyız?
Asla karşı değiliz. Silahların bırakılması Türkiye'nin hayrına olur. Bir barışın gelmesi Türkiye'nin hayrına olur. Bir demokratikleşmenin gelmesi hayrına olur ama bu demokratikleşme konusunda bizim soru işaretlerimiz var.
Bakın çok basit örnekler. Emrah Şahan, Mehmet Ali Çalışkan'ın suçu ne?
Suçları, kent uzlaşmasında bulunmak. Yani Kürt kökenli, kimi DEM’de siyaset yapmış, kimi yapmamış, kimi sendikacı ama Kürt kimliğiyle bilinen insanları belediye meclis üyesi yapmışız. Kimle konuşulmuş? DEM'in eş genel başkan yardımcısı Azad Barış'la görüşerek yapılmış.
'Öcalan'la barışıyorsun, Özgür Özel’e savaş açıyorsun. Kandil'le barışıyorsun, Ekrem İmamoğlu'na savaş açıyorsun.'

'Öcalan'la barışıyorsun, Özgür Özel'e savaş açıyorsun'
Şimdi Emrah Şahan'ın cezaevinde olduğu bir süreçte böyle bir çözüm masası olur mu? Müzakere olur mu? Süreç olur mu? Ya da DEM kontenjanından seçildiği iddia edilen belediye başkan yardımcılarımız var, belediye meclis üyelerimiz var. Şimdi bir taraftan bunları cezaevinde tut, diğer taraftan barış yap.
Yani şunu net olarak söyleyelim. Bir taraftan Öcalan'la barışıyorsun, Özgür Özel’e savaş açıyorsun. Bir taraftan Kandil'le barışıyorsun, Ekrem İmamoğlu'na savaş açıyorsun. Belediye başkanlarımıza savaş açıyorsun. Zeydan Karalar'a savaş açıyorsun. Abdurrahman Tutdere’ye savaş açıyorsun. Topyekûn Cumhuriyet Halk Partisi'ne karşı bir açılmış savaş var.
‘Barışın sağlanmasının tek yolu adalettir’
Genel başkanımızın ifadesiydi. Bir tarafta demokrasi, bir tarafta otokrasi olmaz. Yani demokrasi olacaksa Türkiye'nin her yanında olması lazım.
Toplumsal barışın sağlanmasının, toplumsal uzlaşma sağlanmasının tek yolu adalettir.
Adalet sağlanmadığı sürece, yargı bağımsızlığı sağlanmadığı sürece bu süreç çok zor bir süreçtir.
Yani hatırlayın, biz 2012 yılının 31 Aralık'ta başlayan bir süreç vardı. Ne dedi Recep Tayyip Erdoğan, ‘biz İmralı'yla görüşüyoruz’ dedi. Biz de o dönem 4 Ocak 2013'te Parti Meclisi toplantısı yaptık, ortak karar aldık. Dedik ki, 'biz bu süreci destekliyoruz, 4 tane şartımız var.'
Sana kredi veriyoruz. Gizli bir iş yapma, mecliste komisyon kurulsun, toplumun kabul edemeyeceği anlaşmalara, angajmanlara girme diye 4 tane şartımız vardı.
Başbakan ne dedi? Recep Tayyip Erdoğan, ‘benim sizin kredinize ihtiyacım yok’ dedi.
Süreç zaman zaman HDP'yi katarak, zaman zaman akil adamları katarak, zaman zaman gizli görüşmelerle yürütüldü. Bir masa kuruldu, Dolmabahçe masası kuruldu, anketler yapıldı. Dolmabahçe masası kurulduktan 10 gün sonra Recep Tayyip Erdoğan ‘bu masa benim içime sinmiyor’ diye masayı dağıttı.
Efkan Ala, Mahir Ünal, Yalçın Akdoğan, Recep Tayyip Erdoğan'dan habersiz tuvalete gitmez.
Peki o masanın diğer yandaki olan insanlar ne oldu?
Sırrı Süreyya Önder cezaevine girdi. İdris Baluken cezaevine girdi, sonra yıllarca yurt dışında kaldı. O dönemdeki Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım'ından eski Diyarbakır Belediye Başkanı’na kadar hepsi yurt dışına kaçtı. Niye?
Çünkü o süreç samimi değildi, o süreç AK Parti'nin iktidarını sürdürmeye yönelik bir süreçti ve maalesef seçimlerde tek başına iktidarı sağlayamayacağını görünce masayı dağıttı ama bedeli Türkiye ödedi.
'HDP’li siyasetçilerin rehin olduğu ortamda nasıl barışılacak?'
Hatırlayın o hendekleri, Diyarbakır yerle bir edildi, Şırnak yerle bir edildi. Yüzlerce şehit verdi bu ülke. Sonra işin içinden sıyrıldı. İşte Kobane olaylarını bahane etti ve bütün Kürt siyasetçileri, 2018 cumhurbaşkanı adayı, 2015'te 90 milletvekili çıkarmış iki eş genel başkan şu anda rehin tutuluyor.
Şimdi onların rehin tutulduğu bir ortamda nasıl barışılacak, nasıl kardeşlik olacak, nasıl huzur olacak?
Hükümet bence ikircikli bir yapıda. Yani bir taraftan 'DEM’le barışayım diyor, diğer taraftan işte demokrasi ittifakını, bu Türkiye İttifakı'nı darmadağın edeyim' diyor. CHP'ye savaş açıyor.
'CHP’ye savaş da yeni çözüm süreci de 'üst aklın' ürünü'
Buradaki amaç muhalefeti parçalamak mı? Yani niye bu yola girdi peki sizce? Çünkü Bahçeli bunu yaptığında herkes bir şaşırdı, herkes şok oldu. Sonra 'İsrail denildi, Türkiye'nin beka sorunu denildi, yeni anayasa' denildi. Sizce niye girdi AKP bu yola?
AK Parti'nin deyimiyle, sadece Türkiye'de olan bir şey değil, dünyada bir üst aklın müdahale ettiğini düşünüyorum. Yani birdenbire olacak bir şey değil. Recep Tayyip Erdoğan'a, AK Parti'ye ‘iktidarını bir müddet daha sürdüreceksin’ denildi. Savaş açmasının sebebi de o. Yoksa dünyada bu çılgınlığı yapacak kimse olamaz. 15.5 milyon oyla seçilmiş bir partinin cumhurbaşkanı adayını, kendi rakibini cezaevine attı. Yani bunu yapacağını kimse tahmin edemezdi. Bu bizim demokrasideki ligimizi de düşürdü. Hukuka olan inanç da kalmadı.
Yani ikisi de tek merkezden desteklenen ya da yönetilen süreçler mi?
Öyle gözüküyor. Şimdi Amerika ne dedi? ‘Üçüncü sınıf ülkelerde siyasetçiler birbirlerinin rakiplerini cezaevine atabilir’ dedi. Şimdi bu süreçte Avrupa Birliği'nin sesinin çıkmaması da çok önemli. Eskiden düşünün, bir hak ihlalinde Avrupa Birliği hemen açıklama yapardı.
Erdoğan bu Suriye mülteci meselesini koz olarak hala kullanıyor Avrupa'ya karşı.
Biraz da şunu görmek lazım: Dünyada iki ülke fiil olarak savaştaydı İsrail ile. Birisi Suriye, birisi İran'dı. İkisi gitti şimdi. Yani Suriye paramparça oldu, şimdi İsrail işgal ediyor. İran'ın hali ortada.
Başka güçler vardı, Lübnan Hizbullahı yerle bir edildi, işte Hamas yerle bir edildi.
Bu Hamas'la başlayan operasyona biraz dikkat çekmek lazım, altını çizmek lazım. Hamas'ın yapmış olduğu sivillerin katledilmesi olayına bir bakmak lazım. İsrail istihbaratı o kadar gelişmiş ki İran'da genelkurmay başkanını evinde yatağında vuruyor, bitişindeki evin elektriği kesilmiyor. Bunu gören İsrail, Hamas saldırısını nasıl göremedi?
Ama buradan bizim savunduğumuz şey şu, barış gelsin, silahlar sussun. Türkiye'deki demokratikleşmenin öndeki en büyük bahanelerden biri, AK Parti'nin bahanesi, terör sorunuydu. Terör sorunu ortadan kalksın mı? Vallahi kalksın. Ama terör sorunu ortadan kalkarken, bir tarafta demokrasiyi inşa ederken, İstanbul'da otokrasiyi kurarsanız…
'Bu süreç bir ittifakın iktidarını sürdürmeye yönelik olursa, Türkiye bunun bedelini ağır öder'
Özgür Özel’in ‘İstanbul'da otokrasi, Diyarbakır'da demokrasi olmaz’ sözlerine karşı Tuncer Bakırhan dedi ki ‘Diyarbakır'da eşbaşkanlar tutuklu, siyasetçiler tutuklu. Diyarbakır'a da demokrasi gelmedi.’
Tabii ki henüz gelmedi. Aynen onu söylüyoruz. Bakın Osman Kavala niye cezaevinde?
Bir taraftan en meşru eylem, Gezi eylemlerine savaş açıyorsun, Ayşe Barım gibi apolitik bir kadını cezaevinde tutuyorsun. Hatay milletvekilini Gezi’den dolayı cezaevinde tutuyorsun, Tayfun Kahraman'ı cezaevinde tutuyorsun Gezi’den dolayı… Ya adamlar şiddet kullanmamış, silah eline almamış, diğer taraftan barış diyorsun. Bu sorgulanır.
Tekrar söylüyoruz. Diyarbakır'da da aynı standart uygulanmalı, İstanbul'da da uygulanmalı.
Hakkari'de de aynı standart olmalı, demokrasi standardı, Edirne’de de olmalı.
Yani bu sağlanırsa, Türkiye'ye demokrasi gelirse, barış da olur, kardeşlik de, huzur da olur.
Ama bu süreç bir ittifakın iktidarını sürdürmeye yönelik bir süreç olursa, Türkiye bunun bedellerini ağır öder.
2013 sürecini hatırlayın, 2015 Temmuz’u hatırlayın. Aynı hataları burada yaparsanız, Allah korusun, Türkiye bir daha ayağa kalkamaz. Yani bunu da görmek lazım. Hem Kürtler için, hem Türkler için.
Yani Kürt şehirleri bombalanmadı mı? Diyarbakır'ı, Şırnak'ı. Hatırlayın, Şırnak yerle bir oldu. Ben Şırnak’ta CHP il binasına gittim 2 ay önce. Gittim, resim çektirdim, İl binası yok.
Yani bunu yaşadık. O nedenle bu işin samimi bir şekilde yürütmek lazım.
Cumhuriyet Halk Partisi en başından beri ne söylüyorsa başından beri 2013'te ne söylüyorsa bugün de aynı şeyi söylüyor. 'Mecliste komisyon kurulsun, Türkiye'de demokrasi olsun, yargı bağımsızlığı olsun, hukuk olsun' diyoruz ve bunu söylemeye devam edeceğiz.
'Açık, şeffaf, tüm partilerin içinde olduğu bir sürecin olması lazım'
Meclis’te kurulacak komisyona ikircikli yaklaşımı var CHP'nin. Komisyonda sayılar belirlenmiş; 21 AKP, 4 MHP, 4 DEM, 10 CHP diye… Burada herhalde CHP üye bildirecek..
Tabii üye bildirip bildirmemesine Merkez Yürütme Kurulu karar verecek ama bu tür komisyonlarda eşit bir temsil olmalı. 2011'de kurulan anayasa masası gibi eşit temsil olsun.
Öyle olmasını gönül ister, bence çok daha sağlıklı olur. Bu iş Türkiye'nin meselesiyse, tüm Türkiye'deki tüm siyasi partilerin meselesiyse, herkesin sorumluluğunun olması lazım.
Herkesin o yükü kaldırması lazım. Cumhuriyet Halk Partisi de, MHP de, diğer partiler de beraber olması lazım. Ayrıca buradaki dikkat çekilmesi gereken şey açık, şeffaf ve tüm siyasi partilerin içinde olduğu bir sürecin olması lazım.
'Herkes barış olsun istiyor ama herkes kuşkuyla bakıyor'
Malatya'da biraz önce aşure programı vardı. Türkiye profilinin dışında bir manzara gördük. Neredeyse, MHP dışında bütün partilerin temsilcileri gelmişti. Ülke genelinden farklı bir hava vardı yani… Malatya Alevi, Kürt, Türk, Sünni nüfusun iç içe yaşadığı bir kent. Tüm bu gerilimleri siz hissediyorsunuz ve seçmen tabanında da hissediyorsunuz. Bahçeli'nin “Kürt ve Alevi Cumhurbaşkanı yardımcıları” sözüne ne diyorsunuz? Taban ne diyor? Hem de çözüm sürecine Malatyalı, özellikle CHP seçmeni ne diyor?
Barışın olmasını hepimiz istiyoruz. Belki buradaki kritik rol, Sayın Bahçeli'nin. Yani 1 Ekim'deki kritik rol Bahçeli'nin. Yani 29-30 Eylül'e gidin, bu sözü Veli Ağbaba’nın söylediğini düşünün. Ya da Bahçeli’nin PKK'nın kurucu önderi lafı. Bunu hiç kimse söyleyemezdi, Bahçeli dışında. Bahçeli'nin bir koruma alanı var, doğal koruma alanı var. Bahçeli'nin bu konudaki rolünü dikkate almak lazım.
Bence bu süreçteki AK Parti'nin açmazlarını, eksikliklerini Bahçeli tamamlıyor.
Ancak burada bizim tabanımızda da bir samimiyet sorgulaması var. Yani AK Parti onlarca Alevi açılımı yaptı, onlarca Kürt açılımı yaptı. Hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Hiçbirinde samimiyet yoktu çünkü. 'Her şeyi ben bilirim' demekle, 'ben yaparım' demekle olmuyor.
Ya da yandaş derneklerle, yandaş vakıflara, yandaş siyasetçilere bu olmuyor.
Eğer böyle bir şey istiyorsa toplumun tüm kesimlerini işine katacak işler yapmak lazım.
Herkes barışın olması istiyor ama herkes kuşkuyla yaklaşıyor.
'Bahçeli'nin cumhurbaşkanı yardımcıları önerisi ülkenin kuruluş değerlerine bir saldırı'
Bahçeli’nin Kürt ve Alevi Cumhurbaşkanı yardımcıları önerisine nasıl bakılıyor? Biraz önce iki üyenizle konuştum. İkisi de Alevilerin çocuklarının işe girememelerinden yakınıyor. Biri iş yerinde terfi verilmediği için süresi dolar dolmaz emekli olduğunu söyledi. Bahçeli'nin bu Alevi ve Kürt cumhurbaşkanı yardımcısı olsun fikrini siz nasıl değdirdiniz?
Ben çok olumlu değerlendirmiyorum. Bakın bu başka ülkelerin modellerine benziyor. Irak'a benziyor, Lübnan'a benziyor. Ben kuşkuyla yaklaşıyorum.
Cumhurbaşkanı'nın Kızılcahamam'daki Kürt-Türk-Arap vurgusunu da ben sorunlu görüyorum. Bu ülkenin kimyasını bozmaya, ülkenin kuruluş değerlerine karşı bir saldırı olarak düşünüyorum.
Alevi ve Kürt çocukları devlet dairesinde işe almazsan, Cumhurbaşkanı yardımcısı olsalar ne olur, olmasalar ne olur?
'Sen önce kamuda Alevilere ayrımcılığı kaldır'
Ama Kürtlere ve Alevilere yönelik bir ayrımcılık varsa, Bahçeli’nin önerisi bir pozitif ayrımcılık olmaz mı?
Şimdi sen Kürt olduğu için, Kürt kimliğinde olduğu için, DEM’li olduğu için hakim yapmıyorsun, Alevi olduğu için hakim sınavından eliyorsun, öğretmeni mülakatta eliyorsun. Cumhurbaşkanı yardımcısı yapacaksın. Ya olacak iş mi Allah aşkına?
Önce, Alevilere kamudaki ayrımcılığı kaldır, onların önünü aç. Yani bir Alevi, Alevi kimliğine işe girebiliyor mu?
Bunu topluma sorun. Çok nadirdir maalesef. Bakın, sınavda birinci olan, ikinci olan, üçüncü olan Alevi çocuklar, Kürt çocuklar hala eleniyor bugün. Sen bu liyakatsızlığı ortadan kaldır, bu torpil düzenini ortadan kaldır. Herkes hakkıyla gelir zaten o makama. Bir Alevi general bulamıyorsun, bir Alevi vali bulamıyorsun, bir Alevi emniyet müdürü bulamıyorsun, bu Alevilerin hepsi mi geri zekalı?
Önünü aç bakalım…. Ama maalesef insanların önünü açmıyor mezhebinden dolayı, etnik kimliğinden dolayı, doğum yerinden dolayı. Bizim partiden istifa ediyorlar bu yüzden.
Sen liyakatı hakim kıl önce, Kürt mü oluyor, Türk mü oluyor, Alevi mi oluyor, kim oluyorsa olsun. Muhafazakar mı oluyor, solcu mu oluyor, milliyetçi mi oluyor… Bunu sadece bizim taban da yaşamıyor bu liyakatsizliği. Dayın yoksa Ankara'da, amcan yoksa, fakir AK Partili çocuk da işe giremiyor. MHP'li fakir ailenin çocuğu da işe giremiyor. Dün önemli biriyle görüştüm, milliyetçi kimliğiyle bilinen birisi. O anlattı, 98 puan alıyor, hakimliğe atanmıyor. Milliyetçi. Bu düzeni yıkmak lazım. Bu torpil düzenini yıkmak lazım, dayı düzenini yıkmak lazım.
Ama torpil düzeninin dışında bir de Alevilere ve Kürtlere bir ayrımcılık var. Bunu dünyada bilmeyen yok. Recep Tayyip Erdoğan bilmiyor mu bunu? Kültür Bakanlığına Alevi Daire Başkanlığı yaparak Alevi sorunu çözülür mü?
Sen Alevi çocukları işe almazsan, sen Alevi çocuklarını hala cezaevinde tutarsan, sen Alevi çocukları, Kürt çocukları babalarının kimliğinden dolayı devlet dairelerine yaklaştırmazsan Cumhurbaşkanı yardımcısı Alevi olsa ne olur, Kürt olsa ne olur… Sen önce Alevilerin önünü aç. Alevilerin, Kürtlerin liyakat esasına göre önünü aç. Başka bir şey ama..
'Erdoğan anketleri görüyor, daha fazla devam ettiremez'
Zaten öyle diyerek Cumhurbaşkanı da Türk ve Sünni olsun demek istiyor.
Aynen… Bu da tehlikeli bir durum. Yani olacak iş değil bu. Bakın bu ülkeyi böler, parçalar.
Bu Kürt'ün de lehine değil, Alevi'nin de lehine değil, Sünni'nin de lehine değil.
O zaman yarın mecliste de şu kadar Alevi milletvekili olacak, bu kadar Kürt milletvekili olacak, bunu devamı oraya gider.
Erdoğan anketleri görüyor, daha fazla devam ettiremez.
'İmamoğlu'nun yolsuzluk nedeniyle içeri alındığına kimse inanmıyor'
Bütün gündem CHP'ye yönelik bu baskılarla şekilleniyor. Siz ne görüyorsunuz? Biraz önce değindiniz, Erdoğan bunu çıldırmış olmalı ama yaptı. Nereye kadar gidecek? Ne yapacak?
Ben bunu çok uzun sürdüreceklerine inanmıyorum. Onlar da görüyor, onların önüne de anket geliyor. Ekrem İmamoğlu'nun bir yolsuzluk operasyonundan içeri alındığına kimse inanmıyor.
Herkes diyor ki, 'bu siyasi operasyon.' Cumhurbaşkanı adayı oldu, 15.5 milyon oy aldı.
En büyük rakipti. Ankette de o görülüyor. Onun için içeri alındığını düşünüyor.
(Bülent Arınç’ın Murat Çalık ziyareti ve açıklamaları) Bülent Arınç, vicdanlı bir davranışta bulunmuş. Helal olsun Bülent Arınç'a. Bir hasta mahpusu ziyarete gitmiş. Helal olsun diyorum. Son derece doğru.
Abdurrahman Tutdere 1 yıllık belediye başkanı, 24 bin 400 lira için ev hapsinde tutuluyordu.
Yani onların da vicdanını kanatıyor. AK Partililerin de, MHP'lerin de vicdanını kanadıyor.
Ben bu işi uzunca sürdüreceklerini düşünmüyorum. Çünkü tüm anketlerde yargıya olan güven hala düşüyor. Ve Ekrem İmamoğlu'nun ve bizim diğer belediye başkanlarının haklarının ihlal edildiği görülüyor.
Şimdi Zeyden Karalar’ı 2014'teki para ödemesinden dolayı cezaevine atıyorsun. Buna MHP'li inanır mı, AK Parti'li inanır mı? Belki Tayyip Erdoğan inanabilir. Ama o da bizi büyütüyor. O da farkında. O nedenle çok uzun süreceğini düşünmüyorum ben.
Kaynak:Haber Merkezi
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.