Adım adım Mısır modeline mi gidiyoruz?

Adım adım Mısır modeline mi gidiyoruz?
Gazeteci İbrahim Ekinci, seçim sonrası piyasanın durumunu ve bir haftanın ekonomi gündemini analiz ediyor.

Birinci tur seçim sonuçları piyasaları yangın yerine çevirdi. “Kemal Kılıçdaroğlu kazanacak” beklentisiyle kredi risk primi (CDS) uzun zaman sonra 500’ün altına gerilemiş, yabancı yatırım kuruluşlarından, kredi derecelendirme kuruluşlarından iyimser raporlar gelmişti. Ancak 1. Tur sonuçlarıyla birlikte Erdoğan’ın kazanabileceği ihtimali ortaya çıkınca beklentiler bozuldu, hava bir anda tersine döndü.

PODCASTİMİZİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ

Borsa’da seçimler sonrası ilk işlem gününde devre kesiciler çalıştı. CDS puanı 700’e tırmandı. Seçim öncesinde hızlanan döviz talebi daha da yükselince ekonomi yönetiminden panik kararlar geldi. TL kredi ile döviz ve altın alımını önlemek için kredi kartlarında nakit avansa sınırlandırıldı. Bazı ticari kredi türleri ile tüketici kredilerine büyüme sınırı getirildi. TL kredi piyasasında, zaten devam etmekte olan “finansmana erişim” sorunu, son kararlarla piyasayı tamamen durması noktasına taşıdı. Ancak piyasada yarattığı deprem ortaya çıkınca, karar apartopar geri alındı. (Bu arada uygulama MB’nin yazılı talimatıyla getirilmiş olmasına rağmen, AKP algı aygıtı, olayı, her zamanki gibi, iki tur arası Erdoğan’a karşı komplo olarak sundu. Gelelim piyasada temelde neler olup bittiğine…

  1. Ekonomi yönetimi TL kıtlığı yaratarak, TL’ye erişimi zorlaştırarak döviz – altın alımını sınırlama çabaları nakit avans kararı geri alınsa da devam ediyor. Bu yüzden de rezerv satarak kuru tutma çabaları da tabir uygunsa dolu dizgin devam ediyor. MB’nin net uluslararası rezervleri 2.3 milyar dolar gibi çok çok düşük bir seviye geriledi, tabir uygunsa dibe vurdu. Bilanço dışı yükümlülükleri de düşünce MB’nin toplamda 75 milyar dolar açıkta olduğu anlaşılıyor. Prof. Hakan Kara’nın hesaplamasına göre kamunun toplam döviz açığı 300 milyar dolar civarında. Her bir liralık kur artışı 300 milyar yük getirecek.
  2. Dış ticaretten, ihracatçıdan gelen dövizden daha fazlası ithalatla çıkıyor. Bankaların dövizleri swapla alınıp satıldı. MB, döviz dönüşümlü KKM’den gelen, yani vatandaştan aldığı dövizi vatandaşa satarak durumu idare etmeye çalışıyor. Dışarıdan swap, borç, mevduat bulma olanakları da önemli ölçüde tüketilmiş durumda.
  3. Piyasa faizleri, MB’nin politika faizinin (%8.5) yaklaşık beş katını aşarak enflasyona yaklaştı. Ancak depreşen kur artışı beklentisi enflasyon beklentilerini de bozmuş durumda. Bankalar kaynak – maliyet dengesi kurmakta zorlanıyor. MB’nin ticari krediler ile ilgili olarak dayattığı faiz tavanı uygulamasında, bankalar, zarar edeceklerinden kredi kullandırmaktan kaçınıyor. Piyasadaki finansmana erişim de bu dayatmadan kaynaklanıyor.
  4. Birçok analiste göre Türkiye ekonomisi bir kur krizine, bir ödemeler dengesi krizine adım adım yaklaşıyor. Erdoğan’ın kazanması halinde bu ihtimalin yaklaşacağı düşünülüyor. “Kriz kahini” Roubini de sosyal medya hesabından kısa bir Türkiye değerlendirmesi paylaştı ve şöyle dedi: “Erdoğan CB kazanırsa; Türkiye tam teşekküllü para ve mali kriz yaşayacak. Net MB rezervleri şimdiden 60 milyar dolar ekside. Cari açık ve enflasyon hızla artıyor. Sermaye kontrolü bu tren kazasını geciktirebilir ama engelleyemez.”

Prof. Dr. Daron Acemoğlu, sosyal medya hesabından paylaştığı değerlendirmesinde şunları söyledi: “Ekonomi paramparça. AKP, himaye şebekesini güçlendirmek için rezervleri tüketti ve vaatleri ile harcamalarını büyük ölçüde genişletti. Ülkenin ekonomik çöküşe nasıl dayanacağını bilmiyorum. (…) Maalesef AKP’nin krizle başa çıkabileceğine dair bir işaret görmüyorum. Bu görevi üstlenecek çok az kalifiye insan var ve yolsuzluk ile kötü yönetim muhtemelen devam edecek. Ekonominin ve demokrasinin geleceği için endişeleniyorum.”

Prof. Selva Demiralp de BBC Türkçe’deki yazısında Mısır örneğini hatırlattı. Demiralp şöyle dedi: “Çifte kur sisteminin hakim olduğu ve serbest piyasa ile resmi kur farkının yüzde 20’lere çıktığı Mısır’da, eldeki kıt döviz en zaruri ihtiyaçlar için kullanılıyor ve hane halkının döviz talebi büyük ölçüde sınırlandırılıyor. Bu tür bir uygulamaya geçilirse, Mısır’da olduğu gibi döviz yetersizliği nedeniyle yurt dışı seyahat ya da ithal tüketimin kısıtlanması gibi günlük hayata doğrudan yansıyacak sonuçlar doğabilir. Şu anda çok da uzak olmadığımız bu örneğin sadece alım gücümüzde bir erime anlamına gelmediğini, yaşam şeklimizde de önemli sınırlamalar getirebileceğini, dış dünyaya açılan kapıları önemli ölçüde kapatabilecek sonuçları olduğunu göz önünde bulundurmakta fayda var.”

Türkiye, tek adam rejiminden çıkamazsa, döviz kıtlığı Türkiye ekonomisini çok ciddi krizlerle yüz yüze getirecek gibi görünüyor.

(Okuma tavsiyesi: Kısa Dalga’da “Prof. Dr. Hakan Kara, KKM'yı hem ponziye hem 'saatli bomba'ya benzetti, temmuzu işaret etti” başlıklı haber)

Podcast