ANNELİK TEKNOLOJİLERİ 1 / NEYİN BAŞLANGICI, NEYİN BİTİŞİ?
Annelik, 1970’li yıllardan bu yana feministlerin yakın merceği altında. Ama annelik kavramı, ve anneliğe ithaf edilen “kutsallık” her ne kadar didik didik edilse de, yeni teknolojilerle birlikte tekrar ve tekrar bir çıkmaza giriyor. Bugün ‘instamom’lar, yani instagram anneleri, belki de yüz binlerce anneyi bir “ideal annelik” peşinden sürüklüyor.
"BÜTÜN HAYATI DEĞİŞTİREN BİR ŞEY"
Peki, annelik dediğimiz şey ne gerçekten?
Sıradan insanların her gün takip ettikleri güzel, bakımlı, sportif, organik ve duyarlı anne modelleri gibi olması ne kadar mümkün?
Bugün ebeveynlikten, ve daha ziyade annelikten neler bekleniyor? Çocuksuz kadınlar, kadınlar kulübünün dışına mı itiliyor?
Podcast serimizin ilk bölümünde annelik, çocuk sahibi olmak ve çocuksuzluğu ele alacağız.
Annelik nedir? Annelerimizden, etrafımızdaki diğer annelerden duyduğumuz klişelerin ötesinde bir yanıt arıyorum bu soruya. Annelik, her şeyden önce çok uzun süreli bir emek demek. Nitekim üreme teknolojileri, infertilite yani kısırlık, ve taşıyıcı annelik çalışan akademisyen Özlem Türkdoğan da anneliği bu şekilde tanımlıyor:
“ Döllenmeyle başlıyor ve çocuğun yetişmesine kadar devam eden o süreçten söz ediyoruz. Yumurtanın döllenmesiyle başlayıp doğuma kadar devam eden bir gebelik süreci ve gebelikten sonra da bakım süreci şeklinde işliyor. ve bu ikili işleyişte anneliğin oldukça ciddi bir emek olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. “
Çocuk sahibi olma kararı, zaman zaman ciddi medikal tedaviler ve 9 ay 10 gün boyunca çocuğu bedeninde taşımak. Peki anneler, annelikten ne umuyorlar ve neyle karşılaşıyorlar? 8 yaşında bir kız çocuğu olan, aynı zamanda da bekar bir anne olan Ruhat’a soruyorum.
Ruhat, anneliğin, tabir-i caizse başına gelmeden tahayyül edilemeyecek bir şey olduğu fikrinde:
“Bütün hayatını değiştiren bir şey. İstediğin kadar hani kendine bir alan yaratmaya çalış, ne yaparsan yap, sonuçta bütün hayatını kontrol altına alan bir şey annelik ve bütün hayatını ona göre planlamak zorunda kalıyorsun. Bütün hayatını değiştiren bir şey bu kadar değiştireceğini tahmin etmiyordum açıkçası. Destek bekleyen, sürekli 24 saat bakım bekleyen, ilgi bekleyen bir şey ve ve bütün hayatını ona göre sen şekillendirmek zorundasın.
Feyza, hem üç çocuk annesi hem de sosyolog. Feyza için annelik, verilen emek ve zamanın da ötesine geçmiş, bedensel bir sürece dönüşmüş:
“Bedenin geçirdiği dönüşüm hamilelikle birlikte. Yani bedeninde bir canlı büyütüyor olmak benim için inanılmazdı. Yani bir insanın başına böyle bir şey nasıl gelebilir diye inanamayarak hamileliğimi geçirdim. Benim bedenim hikayesi benim için çok karmaşıklaştı. Çocuk doğurduğum andan itibaren yani hala fiziksel olarak benim vücudum aynı zamanda onların da vücudu. Yani gelip birisi kolunuzdan teklifsizce kim çekebilir ki? Yani sadece çocuk çekebilir. Benim kızlar çok uzunca bir süre sağ kolum onun için kavga ettiler. İkisi de sağ tarafıma yatmak istiyor, ikisi de sağ elimden tutmak istiyor. Sağ tarafımın mülkiyete tamamen onlara ait. Üstelik de çatışmalı bir bölge yani. Yani kime ait olduğu da tam belli değil. Ama kesinlikle benim değil. Yani o kesin.”
"KULAK ASMAYINCA DAHA MUTLU OLUYORUM"
Ama annelik deneyimleri her ne kadar kişisel olsa da, toplumun anneler üzerindeki baskıları çok benzer ve genel. Konuştuğum anneler, bu baskılardan sıyrılmaya ve çocuğuyla kendisi için en iyi olanı bulmaya çalıştıklarını söylüyor. Ruhat örneğin, ideal anne, iyi anne baskısından kaçmanın çaresini söylenenlere “kulak asmamakta” bulmuş.
“Ben son zamanlarda o mesajlara çok kulak asmamayı öğrenmeye çalışıyorum. Çok kulak asmayınca daha mutlu ve daha iyi bir anne olduğumu düşünüyorum. O gelen mesajlara. O gelen mesajlar ne? Hayatını ona adamak gerekiyor gibi bir mesaj veriliyor sürekli olarak toplumdan. O mesajları biraz o ideal annelik mesajlarına biraz kulak asmamayı…”
Feyza da, benzer şekilde, o ideal anneliğin hep düşüncelerini kemirdiğini, feminist bir kadın olarak bile bazen bu düşüncelere teslim olduğunu söylüyor.
“Hiçbir zaman yardım almadan çocuklara bakamadım. Bu bende bir miktar eksiklik duygusu yarattı. Yani bunu hala hayatımda hissediyorum. Hala çocuklarına tek başına bakamıyor olmanın bir eksiklik olduğunu içten içe hissettiğim bir tarafım var Yani bununla bir feminist bir kadın olarak bazen mücadele ediyorum. Hayır yapıyorsun, yaptığın kadarı yeterli vesaire. Yani hiçbir zaman böyle çocuklarım ve ben diye o idealize edilen yani her şeye gücü neden yeten, kolu kanadı çocuklarına yeten bir anne olamadığımı hissettim…”
"ÇOCUK DOĞUYOR AMA O SORULAR YİNE BİTMİYOR"
Çocuk sahibi olunca toplum baskılarının azalacağını uman Feyza, aslında durumun hiç de öyle olmadığını, çocuk sahibi olduktan sonra da anneler üzerinde ciddi bir baskının devam ettiğini görmüş:
“Çocuğum yokken de aynı sağdan soldan işte çocuk düşünmüyor musunuz? Ne zaman düşünüyorsunuz yoksa olmuyor mu Bilirsiniz işte çocuğu olmayan bir kadının sürekli sorulan sorular bunlar. Sürekli bunları işte geri çevir, geri çevir, gibi çevir. Sonra diyorsunuz ki çocuk doğurunca tamam herhalde. Yani toplum beni bir daha rahatsız etmez ama öyle olmuyormuş. Yani bu sefer sürekli içinize ekilen bir ben acaba bu annelik tam yapamıyor muyum ki? sorusuyla yaşıyor musunuz? Genel olarak toplumsal normların sizi yönelttiği, size bir oryantasyon verdiği bir annelik var ve o anneliğe yöneldiğiniz zaman, o anneliğin ileriye doğru bir yönelimin az olduğu zaman belki kendinizi daha iyi… O da iyi hissettirmiyor, hayır, yani bir iyi anne tarifi var ve anneler ona oryante olsun, ona da ona yönelsin, ona doğru gitsin istiyor toplum. Ama ona doğru gitmeyen bir kadın kendini daha da eksik ve yalnız hissediyor. Onu diyeceksin ki ona doğru, oraya doğru yönelen, onu yapmaya başarmaya çalışan kadınlar eksik hissetmiyor mu? Hayır, onlar daha da eksik hissediyorlar.”
"İDEAL ANNELİK DAYATMASI"
Akademisyen Özlem Türkdoğan da kadınların bedeni üzerindeki “doğurma” baskısının, üreme teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla başka bir boyuta ulaştığını söylüyor:
“Bu annelik kutsallaştırmasının altında da başka türlü patriyarkal tahakkümler söz konusu. Annelik o kadar ciddi bir baskı aracına dönüşmüş durumda ki. Doğurabilir olabilen, yani bir rahim taşıyan bedenin doğurmak zorunda olduğu gibi bir kabul ile bir baskı aracına dönüşüyor bu. Şöyle açayım: her kadın anne olmak zorundaymış ya da rahim taşıyan her beden doğurmak zorundaymış gibi bir baskıdan söz ediyorum.” yumurta üretemediğiniz elverişli bir rahme sahip olmadığınız durumlarda, işte sizi mutlaka çocuk doğurma yönelten bir tıbbi otoriteye başvurmak zorundaymışsınız gibi işleyen bir patriarkal sistem bu.”
“İdeal annelik” dayatmasının en somutlaştığı yerlerden biri de insta mom’lar yani instagram anneleri. Beyaz ve düzenli evler; işine, sporuna, eşine ve çocuğuna fazlasıyla yetişen anneler. Organik mamalar, yüzde yüz pamuk oyuncaklar, piyano dersleri, tenis kursları. Bir başka tabirle “proje çocuklar” yetiştiren anneler. Kısa süre önce çocuk sahibi olan arkadaşım Tuğçe, insta mom’lardan bazı şeyler de öğrendiğini, ama oradaki anneliğin “çok fazla” olduğunu düşünüyor.
“Takip ediyorum birçok insanı ve yani bilmediğim şeyler de öğreniyorum sonuçta. bu da çok başka bir sektör. bir sürü işte detayı var ama hani bunları takip edip onların yaptığının hepsini almamak bence konu, yapmamız gereken şey. Ama etrafımdaki annelerin hepsi bundan çok etkileniyor. Özellikle binbir parçaya bölünmüş haldeler bence. Hani iyi bir eş olmalıyım, iyi bir iş kadını olmalıyım. iyi bir anne olmalıyım. Mükemmel olmalıyım. Hani kitaba göre yetiştirmeliyim ama hayat öyle değil aslında. Daha geçen gün bir instamom’da gördüm 15 aylık çocuğunu psikoloğa götürmüş, mesela bunlar bence çok fazla. Hani birazcık eski, doğal içgüdülerimize dönüp anneliği ve çocuk yetiştirmeyi o şekilde yapmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Tabii kaynaklardan yararlanmak lazım. Hani taş devrinde yaşamıyoruz sonuçta ama böyle herkes bir şey yapıyor diye o trene binip onların peşinden gitmek saçma geliyor bana.”
"PROJE ÇOCUKLAR"
Ruhat ise bu “proje çocuklar”ın hayatın gerçekliğinden kopuk olduğu fikrinde: “Tamamen hem kendi hayatında ideal ve mükemmel bir şekilde olmaya devam edip aynı zamanda ben onlara birazcık şey diyorum bazen. Yani böyle bir laboratuvar ortamında çocukları hani bir deneymiş bir projeymiş gibi geliyor bana o kadar idealize etmek. Hem kendi hayatını çok muazzam şekilde devam ettirebilen hem de çocukların hayatını dört dörtlük her şekilde kontrol edip düzenleyebilen program diyebilen anneler olabilirmiş gibi gösteriliyor. Bence orada verilen mesajı o ama gerçek hayat öyle bir şey değil. O yüzden çok da takip etmiyorum, takip etmiyorum ve dikkate de almıyorum açıkçası. Çünkü kendimi kötü hissettiriyor. Çocuğa proje olarak bakmaktansa, hakikaten çok özel, kaç yaşında olursa olsun, bir karakteri olan, kişiliği olan, kendi zevkleri, hobileri, ilgi alanları olan, kendine çok özgü bir canlı gibi düşünüp, ona saygı duyarak yaşadığın zaman hayat her zaman daha kolay hale geliyor senin için. Çünkü böyle bir durumda sende kendini olduğu gibi kabul ettirebiliyorsun. Onu da olduğu gibi kabul ediyorsun ve birlikte bir hayat kuruyorsunuz. "
Feyza, hem kendi deneyimlerinde hem de evlilik, aile kurma, hamilelik sonlandırma ve şiddet üzerine yürüttüğü araştırmalarda hep aynı şeyi görmüş: Anneler, iyi anne olabilmek için durmaksızın çabalamaları gerektiğine inanıyorlar.
“Anneliğin böyle doğal olarak kadınların üstüne gelen anne olmakla birlikte kadınların üstüne gelen bir şey olmadığı ve iyi anne olmak için çabalamak gerektiğine dair bir kanaatin oldukça yüksek sesli kadınlar tarafından dile getirildiğini gördüm, bu benim için çok ilginçti. Bir yandan doğal bir rol olarak annelik tarif edilirken, diğer taraftan anneliğin eğitimi alınması gereken, bilinçli bir noktada yapılması gereken, karar verilmesi gereken bir durum, bir pozisyon. Bu çok baskın bir düşünce.
Türkiye toplumunda neyin eğitimi alınacak? nasıl bir annelik eğitimi, nasıl bir annelik kalıbı var derseniz o biraz çeşitli. Yani çocuğunu daha başarılı, daha lider, daha güçlü, daha dirençli yapan anne olabilir. Daha doğal olan, doğalına ve akışına bırakan ve o doğalına ve akışına bırakmak için gerçekten çok büyük bir çaba sarf ediyor. Dini eğitim vermek iyi bir müslüman olarak yetiştirmek. Mesela bütün bunlar böyle bir paket var yabancı dil bilsin, piyano çalsın, sporunu da yapsın, onu da yapsın.
O proje çocuk yetiştirme hali var. Sadece annen olan bir anne olmanız da bu toplumda makbul değil. Tamam ben o zaman anneliği mükemmel yapayım, başka da bir şey yapmayayım, ama sonuçta 3-5 sene sonra, 10 sene sonra, o çocuk okula başladıktan sonra toplumda hiçbir değerimiz yok. Yani mesleğinizi bırakmışsınız, paranız yok, başkalarına muhtaçsınız maddi olarak. Toplum da sizi öyle makul bir insan olarak falan görmüyor. Bir süre sonra niye mesleğini yapmadın diye kendi çocuğunuz bile size soracak yani."
"VELİ WHATSAPP GRUPLARI..."
İdeal anneliğin somutlaştığı diğer bir yer de veli whatsapp grupları. Feyza’dan dinleyelim.
“Benim için de whatsapp grupları biraz travmatik oldu. Hiç tanımadığım bir ilişkilenme biçimi dünyayla ve eğitimle ve çocukla orada gördüm. Çünkü sosyal medya ne kadar da olsa algoritmaları ile sizi size benzeyenleri yöneltiyor. Ama bir sınıfın velisi olduğunuz zaman hiç birbirinize benzemediğiniz insanlarla bir anda karşılaşıyorsunuz ve onların işte öğretmenlere yaklaşımları, çocuklara yaklaşımları… inanamadım yani çok bocaladım. Bir süre mücadele ettim bana ters gelen şeylerle. Sonra baktım burası benim boyum çok aşıyor. En sonunda, belki benim gibi bir çok annenin yaptığı gibi sustum.”
Ruhat da veli whatsapp gruplarındaki “adanmış annelik” mesajıyla bir süre mücadele ettiğini ancak sonra bu mesaja kulaklarını tıkamayı öğrendiğini söylüyor.
“Bir rekabet alanına dönüşüyor. Ve en iyi anneliğin sergilendiği, en iyi anneliğin sergilenmek zorunda olduğu bir alan orası eğer çok kendini kaptırıp yani orası benim için bir bilgi alma alanı. ve ötesine çok geçmemeye çalışıyorum bilgi alma alanından. Çünkü çıkıp onun için de çok anlamlı olursam çok adapte olursan o gruba ve oradaki gibi davranmaya çalışırsam çok fazla eksiklik hissedeceğimi düşünüyorum kendimde. Bekar anne olarak da aynı şekilde bir yani. çünkü tek bir ama hem çalışıp hem çocuğumla ilgilenmek durumundayım. Benim oradaki hayatın temposuna ayak uydurma bir şey sözkonusu değil. Adanmış annelik ler 24 saat tek gündemin çocuk olduğu hayatlar gibi bir mesaj var orada da. Dolayısıyla onu oraya, oraya da çok fazla angaje olmamaya özen gösteriyorum. Çünkü bana şey olarak psikolojik olarak zarar veren şey o oradaki o ideal annelik mesajını sürekli onu o mesaja maruz kalmak insana kendini kötü hissettiriyor yani ona yetişmek mümkün değil. O iki kişilik hayatı yaşamak demek oluyor. Ve bir insan iki kişilik bir hayatı yaşayamıyor. çocuğa bakıyor olmak demek, onun hayatını yaşıyor olmak demek anlamına gelmemeli bence. Çünkü eğer onu yapmaya çalışırsan kendin olmaktan vazgeçiyorsun ve artık onun ucu yani başka birinin hayatını yaşıyormuşsun gibi oluyor ve o yapılabilecek bir şey değil.”
Peki tüm bu annelik baskısının dışında kalabilmek, çocuk yapmamayı tercih edebilmek mümkün mü? İşin enteresan tarafı, bir kadın ne kadar başarılı olursa olsun, ne kadar para kazanırsa kazansın, illa ki “anne” olması gerektiğini, yoksa çok şey kaçıracağını, hatta eksik kalacağını duymaya devam ediyor. Ruhat da etrafındaki arkadaşlarının bu baskıdan nasibini aldığını söylüyor:
“İstediğin kadar hani farklı sosyo kültürel background’lardan gel, nereden gelirsen gel, bunun hala bir baskı olarak yaşandığını görüyorum ben arkadaşlarımda. yani kendi duygusal ilişkilerinde de böyle. Işte aile ilişkilerinde de böyle. Bu bu mesajı sürekli olarak alıyorlar..”
Akademisyen Özlem Türkdoğan’a göreyse, kadınların anne olurken bile ne kadar özgür karar verdikleri meçhul.
“Bu baskı öyle bir baskı yani her kadının doğurabilir olması ve her kadının üreme teknolojileri de tam buraya girip evet siz kaç yaşında olursanız olun en dişli birine sahip olmasanız ya da yumurta üretemezsiniz de, biz sizi bir şekilde çocuk sahibi, tırnak içinde söylüyorum, sahibi yapabiliriz diyen bir de topla karşı karşıya kalıyor kadınlar ve bu sefer de gerçekten bu baskı onları anne olmak zorunda almış gibi bir duruma sokuyor. İşte artık şu yaşa geldin yumurtaların dondurman lazım. Yani belki hakikaten yumurtanın dondurmadan da o yaşta çocuk sahibi olmak isteyebilir, deneyebilir ama başarısız olabilirim. Burada biraz anahtar kelime böyle başarı, bu günümüz şeyin dilinin başarı, başarısızlık, işte kalite falan gibi.”“Neden başarısız olduğumuzu ben maalesef anlayabilmiş değilim.”
"ÇOCUK SAHİBİ OLMAYI DÜŞÜNMÜYORUM"
Seçil, 34 yaşında genç bir kadın. Ve çocuk sahibi olmayı düşünmüyor.
“Ben bekarım, hiç evlenmedim. Evli olsaydım durum değişir miydi, bilmiyorum. Hani bir aşamada düşünür müydüm ama, geçmişe dönüp baktığımda hayatımın hiçbir aşamasında bunu ciddi olarak planlarım arasına almadım. Yani taşınacaksam taşındım, bir yere gideceksen gittim, bir şehre gideceksem gittim. çocuk hiçbir zaman planlarım arasında olmadı. Erkek arkadaşımın olduğu dönemde, olmadığı dönemde öyle bir planım olmadı Dönem dönem hani bir bebeğin böyle pembe ayakları falan çok çekici geliyor. Hani her kadında bu böyle midir bilmiyorum ama benim hayatımın bir döneminde gerçekten bebekler çok albenili ve hani yapılması, edinilmesi gereken, böyle bir sahiplenme olayı var ya çocukla ilgili, varlıklar ve benim olsun, mıncırayım şeklinde bir psikolojiye giriyor insan. Bunun hem toplum baskısı nedeniyle giriyor olabilir hem işte kimisi diyor hormonel, kimisi başka bir şey diyor. Benim de böyle bir dönemim oldu.”
Seçil’in çocuk sahibi olma fikrini derinden etkileyen şey, annesiyle ilişkisi olmuş.
“Ben annemi kanserden kaybettim. Dolayısıyla yirmili yaşlarını hastanede geçti Annemle birlikte onun mücadelesini verdik ve böyle anneliği, anne ile çocuk arasındaki ilişkileri bir çok sorguladım sadece bir annenin çocuğuna, bir çocuğun annesine karşı hissedebileceği şeyler var böyle, ne bileyim işte o yine ona bakmasını istiyorsunuz, size baksın istiyorsunuz ama yani elinizden birşey gelmiyor, o böyle elden kayıp gidiyor ve onu tutamıyorsun. Dolayısıyla bu beni bir çocuk sahibi olmak konusunda hep caydıran bir şey oldu Yani çocuğa da çünkü aynı bağı hissedeceğimi düşündüm ve işte bir insan bir çocuğa ya da bir anne bir çocuğa x düzeyde bir bağlılık hissediyorsa, ben onu x çarpı 5 gibi hissederim diye geliyor ve bu bende hep bir korku yaratıyor. Hem böyle düşünüyorum hem de öte yandan diyorum ki yok ben işte hiçbir şeye bağlanamam, yapamam vesaire vesaire. Ama sonuçta hep aynı kapıya çıkıyor. Bu benim hani hayatımda vermek istemediğim bir karar.
Seçil için annelik tek başına taşınamayacak kadar ağır bir yük. Ve ileride fikri değişirse diye annelik teknolojilerine başvurmak yerine evlat edinmeyi tercih edeceğini söylüyor.
“Çocuk bakımı benim psikolojik olarak ya da o bilim maddi olarak da belki tek başıma geçirebileceğim bir şey değil. Hani arkada da yapabileceğim bir şey yok. Maddi ya da psikolojik bir dayanak yok. dolayısıyla benim durumunda baba çok önemli.
Babanın belli olmadığı koşullarda da böyle bir işe girmek istemiyorum. Babanın olduğu koşullarda da şöyle yani eğer ki oldu, ki ben ne bileyim işte 40 yaşında 45 yaşında evlendim ve işte çocuk yapmak istedim, bir çocuğum olsun istedim. Evlat evlat edinirim. Hani çok yakın arkadaşım var bu yumurta. tek yumurta dondurma teknolojileri üzerine çalışan. Hani merak edip fiyatını bile sormadı, ne kadar yaptırım yaptırayıım diye. Merakım bile olmadı. çünkü ben dünyada yeterince fazla bakılmayan bakıma ihtiyacı olan çocuk olduğunu düşünüyorum. Eğer böyle bir durumda kalırsa evlat edinmeyi tercih ederim.”
Peki annelik, çocuklu kadınlarla çocuksuz kadınları ayırıyor mu? Çoğu zaman, maalesef ayırıyor. Ayırmadığı durumlarda ise, anne olan kadının büyük bir çaba göstermesi, çocuksuz kadınların da dayanışma sağlaması gerekiyor. Seçil’den dinleyelim.
“Evlilikten sonra bir evet oluyor. O çocuktan sonra da evet, araya mesafe gidiyor çünkü hani bir yerde ben diyorum Iron Maiden, o diyor çocuğun bezi. Ortaklaşacağımız konular kalmıyor ve ben onların beni çok iyi anladığını düşünüyorum. Onlar kendi sorunlarının benim tarafımdan yeterince algılanamadığını düşünüyor. Evet araya mesafe gidiyor zaten. Ve birbirimize ayıracağımız mesai de azalıyor. Bunu başarabilen. hani çocuğu olmasına rağmen hala görüşmeye devam ettiğim arkadaşlarım da var. Ama onlar da bunu hani bir dirençle elde ediyorlar. Yani normal, çocuklu olmadan önceki hayatlarına devam edebilmeleri için bir direnç göstermeleri gerekiyor. Bu da kadın yoran bir şey. Feyza, anne olduktan sonra da çocuğu olmayan arkadaşlarıyla ilişkisini sürdürebilmiş. Ama bunun yardım ve çabayla olduğunu çünkü anneliğin insanın ritmini altüst ettiğini söylüyor.
“Yani çocuk çok zaman alıyor. çok basit bir bilgi ama gerçekten böyle. Yani böyle bir iki saat 3 saat falan değil. Yani günde 8 saat 10 saat 12 saat uyku haricinde çocuğunuza veriyorsunuz. Eğer bir işiniz de varsa zaten kafanız da arka planda sürekli çalışan bir harddisk var. Orada böyle dönüyor çocuk harddiski. Ve siz o ritme çok ayak uydurmak, sonra çocuğun sizin hayatınıza getirdiği ritme ve doldurduğu zamana göre kendinizi ayarlamak zorundasınız. Şimdi çocuğu olan insanı çocuğu olmayan insanın böyle bir ritim farkı var. Çocuk sosyal hayatın bir parçası olarak görülebilir ama öyle görülmüyor. Yani ister istemez bir fazlalık olarak hep hayatınızda oluyor. Ya çocuğunuzla görüşeceksiniz, ya çocuğu birisine kitleyip görüşeceksiniz. Ve ikisi de sizin için zor oluyor. “
Ruhat da çocuksuz arkadaşlarıyla bu ilişkiyi sürdürebilmek için çaba göstermiş. Ve nihayetinde, çocuğuyla ve arkadaşlarıyla sürdürdüğü bu ilişkiyi “kolektif” bir forma dönüştürebilmiş.
“Çocuklu olmanın, çocuksuz insanlarla, çocuk sahibi olmayan insanlarla görüşmenin önünde ne bir engel olduğunu düşünüyorum ne de bunun olmaması gerektiğini, olamayacağını düşünüyorum çünkü olabileceğinin en güzel örneği benim hayatım, yani gayet bunun yapılabilir bir şey olduğunu düşünüyorum. Belki ekstra çaba sarf etmek gerekiyor bunun için. Biz de kendi aramızda konuştuğumuz zaman bazen hatta şey falan diyoruz. Yani benim çocuğumun bir sürü teyzesi var ve o teyzelerinin çoğunun çocuğu yok. Web benim çocuğum aslında. onların da bir anlamda çocuğu o kolektif şey yaşıyoruz. bir anlamda “
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.