ANNELİK TEKNOLOJİLERİ· 4 / "NELER YAŞAYACAĞIMI BİLSEYDİM TÜP BEBEK YAPMAZDIM"

ANNELİK TEKNOLOJİLERİ· 4 / "NELER YAŞAYACAĞIMI BİLSEYDİM TÜP BEBEK YAPMAZDIM"
Tüp bebek, Türkiye’de sıklıkla başvurulan bir ebeveynlik teknolojisi. Bir zamanlar ahlaki ve tıbbi eleştirilerin odağında olan bu teknoloji, hızla normalleşerek yaygınlaştı ve ciddi bir pazara dönüştü. Peki ebeveynler neden tüp bebek tedavisine başvuruyor? Bu tedavi, fiziki ve psikolojik olarak nasıl bir süreci beraberinde getiriyor? Beril Eski, "Annelik Teknolojileri" serisinin 4. bölümünde tüp bebek tedavisini ele alıyor.

Kısa Dalga Podcast · ANNELİK TEKNOLOJİLERİ 4 / "NELER YAŞAYACAĞIMI BİLSEYDİM TÜP BEBEK YAPMAZDIM"

Tüp bebek, Türkiye’de sıklıkla başvurulan bir ebeveynlik teknolojisi. Bir zamanlar ahlaki ve tıbbi eleştirilerin odağında olan bu teknoloji, hızla normalleşerek yaygınlaştı ve ciddi bir pazara dönüştü. Peki ebeveynler neden tüp bebek tedavisine başvuruyor? Bu tedavi, fiziki ve psikolojik olarak nasıl bir süreci beraberinde getiriyor? 

Yumurta dondurma ve bağışlama durumunda ya da doğal yollardan gebelik sağlanamayan hallerde kapılar tüp bebeğe çıkıyor. Bu da, kadından toplanan yumurta ile erkekten alınan spermin döllenerek bir embriyo oluşturulması, daha sonra da kadına yerleştirilmesiyle sağlanıyor. Türkiye’de tüp bebek yöntemini denemenin tek koşulu, çiftlerin evli olması. Başka bir sağlık sorunu veya yaş sınırı gibi kısıtlamalar bulunmuyor. Ancak doktorlar, özellikle ileri yaş anne adaylarında tüp bebek şansının azaldığını söylüyor.

Arkadaşım Tuğçe de tüp bebek yöntemiyle bebek sahibi olanlardan biri. Tuğçe, doğal yollarla hamile kalmaya çalışırken art arda dış gebelik yaşamış ve o zaman farklı teknolojileri düşünmeye başlamış:

“Biz denedik denedik olmuyor, uzun süre olmadı. Böyle 6 ay falan geçti. Sonra işte iyi yaz tatili sonrasında bir baktım hani işte reglim gecikmiş falan. Ondan sonra test yaptım pozitif çıktı. Sonra ertesi gün kanama başladı. Yani böyle regl kanaması gibi. Ben de Allah Allah, nasıl bir şey acaba falan dedim ve bitmiyor. Yani benim reglim, her kadın biliyor kendi reglinin kaç gün olduğunu. Ve bitmiyor bitmiyor ve şiddeti de çok fazla hani kanın tipi de fazla hani şeyi de farklıydı. Ondan sonra doktora gittim. kan testi yaptılar. Kan testinde de yine gebelik şeyi çıktı. Sonra, 2-3 gün sonra tekrar yaptılar. Normal bir gebelikte o değerin her 2 günde bir iki katına çıkması gerekirmiş. Benimki aşağı düştü, yukarı çıktı, aşağı düştü, yukarı çıktı. Bu şey demekmiş. Dış gebelik demekmiş. Dış gebelik de, embriyonun rahim dışında bir yerde tutulmuş olup, orada büyümeye başlaması demekmiş. Ve doğal ortamında olmadığı için, bir süre sonra eğer fark edilmezse iç kanamaya ve annenin ölümüne kadar gidiyor. “

Ancak doktorun “doğal yollarla deneyin” ısrarı nedeniyle Tuğçe dış gebelik yaşamaya devam etmiş:

“Bu başlangıç seviyesinde olduğu için bana bir iğne yardımıyla düşük yaptırdılar. Sonra o dönemdeki doktorum “denemeye devam” dedi. Ondan sonra 2- 3 ay sonra tekrar aynı şey oldu. 2-3 ay sonra tekrar aynı şey oldu. Sonra tekrar aynı şey oldu. Biz bu üçüncü dış gebelikte falan artık doktor değiştirmeye karar verdik. Bu gibi durumlarda aslında doktor değişikliği çok önemli bir şeymiş, onu anladım ben bu süreçte. Aslında doktorların okudukları her şey aynı olmasına rağmen yaklaşımları hep farklı oluyor. Ilk doktorum doğal yolla denemeye devam dediği halde her seferinde dış gebelik olmaya devam etti. Dış gebelik de  şöyle zararlı bir şey, her seferinde düşürebilmek için çok düşük dozda bir kemoterapi iğnesi oluyorsun. Aslında hücrelerin ölüyor filan falan. Ve çok ağır geçiyor o düşüğü yapmak. ve sonra vücudunu dinlendirmen gerekiyor. Yaş itibariyle ve yumurtası rezervim de düşüktü benim. Bunun sebebiyle de zaman kaybetmiş olan Aslan bir sene öyle kaybetmiş oldum o doktordan dolayı. “

Tuğçe, yeni bir doktorla sürece devam etmeye karar vermiş:

“İkinci doktorum kesinlikle doğal yolla yöntemle olmaması gerektiğini söyledi ve benim tek çaremin tüp bebek olması gerektiğini söyledi. Ve literatürde 6 ay içerisinde 3 tane dış gebelik çok çok az dedi. Tüp bebek denedik, birincisinde tutmadı, ikincisinde de tutmadı. Sonra üçüncüsünde artık Sağlık Bakanlığı, 2-3 denedikten sonra ikiz koymaya izin veriyor. Sonralarını hep ikiz ikiz koymaya başladılar. Benim bu dördüncü denememde tuttu yani ikinci sefer ikiz denemesinde tuttu.”

Tuğçe’nin 4. Denemesinde, yerleştirilen iki embriyodan biri rahime tutunmayı başarmış ve gebelik gerçekleşmiş. Tıpkı Tuğçe gibi, tüp bebek yoluyla hamile kalmak isteyenler genellikle birkaç defa deniyorlar. Çünkü Türkiye’de tüp bebeğin başarı oranları yüzde 50-60 civarında ve genellikle ilk denemeler çok başarılı olmuyor. Devletin tüp bebek desteği sağlaması ise ancak belli koşullarla mümkün. Buna göre, tıbben doğal yöntemlerle çocuk sahibi olamadığı raporlanan, son 3 yılda diğer tedavilerden sonuç alamadığı belgelenen, 23-40 yaş arasındaki çiftlere devlet tüp bebek tedavi desteği sağlıyor. Dolayısıyla çoğu aile bu tedaviyi özel merkezlerde yaptırıyor ve tedavilere ciddi paralar harcıyor. Maddi yükünün yanı sıra, manevi olarak da oldukça zorlu bir süreç yaşıyorlar. Tuğçe de yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

“Ruhsal olarak inanılmaz yorucu ve çok kötü geçti çünkü her gün denemende umutlanıyorsun ve işte o içine yerleştirildikten on gün sonra gebelik testi yapıyorsun ve her seferinde negatif, negatif, negatif. Birkaç kere negatif aldıktan sonra şey kafasına giriyorsun: “Kesin benim çocuğum olmayacak”. Bir yandan da toplum baskısı var. Her gün arkadaşım, aile büyükleri, bilmem ne işte “Ne zaman çocuk yapacaksınız, çocuk yapmayı düşünmüyor musunuz” filan falan. Bazı insanlar söylemeyi tercih ediyor, ben söylemek istemedim çünkü söylediğimde de şöyle olacak hani “Ee tuttu mu, oldu mu?” Iİşte şte mesela bir arkadaşıma söyledim, “Tüp bebek için çok genç değil misin sen?” Hani herkes zannediyor ki tüp bebek sadece yaşı ilerlediğinde yapılan bir şey. Yani bu da, onlara cevap vermek de benim sinirlerimi çok bozuyor. O yüzden saklamayı tercih ettim.” Psikolojim çok bozuldu. Bir de maddi yönü var tabii ki bunun, çok pahalı bir tedavi. Her tutmadığında tekrar bir para veriyorsun merkezlere. Her insanın bence psikolojik destek alması gerekiyor. Ben almadım, keşke alsaymışım. Çocuklu arkadaşlarımla görüşmeyi kestim, çocuk görmek istemiyordum. Bazı dizilerde hamilelikle ilgili şeyler gördüğüm anda deli gibi ağlamaya başlıyordum. Genelde bekar ve çocuğu olmayan arkadaşlarımla görüşmeyi tercih etmeye başladım. Ondan sonra, eşimle de tabii ki sorunlar oluyor. Yani o da çok yoruluyor. Onun da psikolojisi bozuluyor, benim de bozuluyor ve  dışarıda kimseye söylemediğimiz için kendi içimizde yaşadığımız şeyler çok daha fazla patlıyordu. “

Kadınlar, çocuk sahibi olamamanın etkilerini çoğu zaman erkeklere kıyasla daha yıkıcı biçimde yaşıyorlar. Akademisyen Özlem Türkdoğan da çocuk sahibi olamayan kadınların yaşadığı baskı ve psikolojik çöküş sonucu sosyal izolasyonu tercih ettiğini, erkeklerin ise böylesine derinden sosyal bir çöküş yaşamadığını söylüyor:

“ Dışarıda onun çocuk sahibi olup olamayacağını bilinmediği bir ortamda bile çocuğu olmadığı için markete gitmeyen kadınlardan söz ediyorum. Erkek infertilitesi bir sağlık problemi gibi algılıyor çoğunlukla. Işte bir spermin yumurtayı döllüyor olmasının tabii bir avantajı var. Biyolojik bir avantaj. bu. Bir tane sağlıklı spermin olması döllenme için yeterli olabiliyor. 1Erkekler infertilitede karşılaştıklarında onlar için işte doktora gitmek, tedavi olmak ve bunun ötesinde gelen bir süreç işliyor ve onlar hayatlarını kesen, işte hala çocuğum olmadı mı senin, işte sen doğuramıyorsan, sen çocuk yapamıyorsan, kaliteli spermin yoksa İişte senin bir tane spermin yoksa o zaman yaşama falan gibi baskı yok. Özel alanda onları kısıtlayan bir şey yok. çünkü ekonomik olarak hiçbir kayba uğramıyorlar infertiliteden kaynaklı olarak işlerini bırakmak zorunda değiller.”

Nitekim Sosyolog Rene Almeling de, tıp dünyasının üreme konusunda daha çok kadına odaklandığını, erkeğin üreme sağlığının geri planda bırakıldığını söylüyor. Bu da toplumsal bir eşitsizlik doğuruyor. Almeling, yeni çalışmalara göre erkeğin yaşam tarzının da üreme üzerinde ciddi etkiler tespit ettiğini ancak bu bilgilerin halka yansımadığını, dolayısıyla da toplumsal eşitsizliğin devam ettiğini belirtiyor. Buna göre, erkeğin yaşı kadar sperm üretme sürecindeki beslenme tarzı, alkol ve sigara kullanımı gibi etkenler spermi mutasyona uğratabiliyor ve bu da bebeklerde otizm ve şizofreni riskini artırıyor. Bu konudaki bilgi eksikliği de, üreme konusunda yalnızca kadın sağlığının önemli olduğu önyargısını körüklüyor.

Tuğçe’ye dönecek olursak, yaşadığı tüm bu zorlukların ardından bir kız çocuğu annesi olan Tuğçe’ye, anneliğin yükü bile çok dokunmamış:

“Kolay olduğunu düşünmediğim için, hep böyle en zorunu hayal ettiğim için bana açıkçası kolay, kolay geldi demeyeyim de, beklediğim gibi geldi. Böyle hani çoğu kadın şey yapıyor işte hayatım mahvoldu, bilmem ne oldu, işte sürekli böyle. Bir de bunu diyen kadınlar genelde anne olmamış insanlara veya hamilelere sürekli bunu telkin ediyorlar işte hayatın mahvolacak, daha iyi günlerin, göreceksin bak falan. Bana öyle olmadı açıkçası. Ben böyle keyifle şey yapıyorum ama belki de benim sağlık problemim olduğu için ve bu uzun ve yorucu bir süreç sonrasında yani hayatıma girdiği için de olabilir. Evet zorlukları var, eskisi gibi olmayacak hayatın ama güzellikleri de çok fazla. O yüzden hayatın başka bir evresi diye düşünüyorum ben .”

Öte yandan, tüp bebek deneyimleri kişiden kişiye değişiyor. Örneğin evlat edinme yoluyla çocuk sahibi olan ve evlat edinmenin aktivizmini yapan Duygu Çağlar Gizli, geçmişte tüp bebek deneyenlerden biri. Duygu, bugün dönüp baktığında, tüp bebek denemelerinin zaman, para ve sağlık kaybı olduğunu söylüyor:

“Doktorlar sizi şeyi söylemiyor, ya da benim ki söylemedi, bilmiyorum. Hani bu kadar hormon alıyoruz çünkü biz dışarıdan. Bir sürü ilaç takviyesi alıyoruz. Bu hormonlar daha sonra bazı sağlık sıkıntılarına yol açabilir diye herhangi birisi beni uyarmadı. Ben çok sonra bu tüp bebek tedavisinde aldığım hormonlardan çok ciddi şekilde memelerimde fibro kistik, sayılamayacak kadar çok ve çok sıkıntılar bana yaşatan şeyler yaşadım. Birçok kere operasyon görmek durumunda kaldım, ki hala riskli gruptayım. Bunlar hep o tüp bebek tedavisinden bana hatıra kalan şeyler. Yani ben bu kadar, bunları da yaşayacağımı bilseydim, bu kadar tüp bebek denemesi bile yapmazdım. Bu çok samimiyetle söylüyorum. 

 Tüp bebek denemeleri şu an, şimdi durup baktığımda zaman kaybı, sağlık kaybı çünkü sonrasında ben bununla ilgili sıkıntılar da yaşadım. Maddi kayıplar. Bekleme süreçleri. O beklemenin insanda yarattığı hezeyanlar. Çok yıpratıcıydı açıkçası. Belki de kızımdan sonra bu kadar kendimden olsun bizden olsun diye kendi sağlığını, zamanına, paramı heba etmeye gerçekten değmezmiş. Bunu anlıyorum. İnsanlar denemek istiyorlarsa deneyebilir ama çok ciddi sayılarda deneyen insanlar var. 6 kere, 7 kere, 8 kere, 10, 15 kere. Ben böyle insanları da tanıyorum. lütfen bunun kendilerini yapmasınlar, gerçekten. “

Podcast