ANNELİK TEKNOLOJİLERİ 5 | EVLAT EDİNMEK BİR DOĞUM ŞEKLİ MİDİR?

ANNELİK TEKNOLOJİLERİ 5 | EVLAT EDİNMEK BİR DOĞUM ŞEKLİ MİDİR?
Annelik Teknolojileri podcast serimizin bu son bölümünde, evlat edinmeye farklı bir gözle bakacağız, “Evlat edinmek de bir doğum şekli midir” diye soracağız. Genellikle resmin dışında bırakılan biyolojik annenin, evlat edinen anneyle ilişkisini dinleyeceğiz.






Evlat edinme, daha ziyade filmlerde gördüğümüz, zor durumdaki çocuğa acıdığımız, onu evlat edinen aileyi de yüce gönüllülükle taçlandırdığımız bir sahnedir. Zavallı çocuğu annesi terk etmiştir, iyiliksever aile ise ona sahip çıkmıştır. Oysa gerçek hayatta evlat edinme deneyimi bir acıma ve kutsama hikayesinin çok ötesinde. Biyolojik ailesinin çeşitli sebeplerle bakımını üstlenemediği çocuk, başka bir çiftin aile kurmasına vesile olmuştur, onları ebeveyn kılmıştır. Çocuk ihtiyaç duyduğu bakıma, çiftler de hayalini kurduğu aileye kavuşmuştur. Bu, artık bir sevgi hikayesidir.

“Evlat edinmek de bir doğum şeklidir ve yüksek sesle konuşulmalıdır!”

Bu sözler, evlat edinen ve evlat edinmeyle ilgili tabuları yıkmaya çalışan bir kadına, Duygu Çağlar Gizli’ye ait. Sosyal medyadaki ismiyle “Elif Ada’nın annesi”. Duygu, çocukluğundan beri hep anne olmak isteyen bir kadın. Ancak dış gebelik sonucu tüplerini kaybetmiş ve doğal yollarla çocuk sahibi olma imkanı kalmamış. Neler yaşadığını Duygu’dan dinleyelim:

Ben iki dış gebelik sonucu tüplerimi kaybettim. Bilmiyordum da, dış gebeliğin ne olduğunu tam anlamıyla bilmiyordum. Önce ilkini kaybettim, daha sonra ikincisini kaybettim. İlkini kaybettiğimde, yine tek tüpümle şansım olduğunu biliyordum. Ama şunu bilmiyordum. Hani o tüp de gittiğinde her şeyin sona erdiğini, doktorlar ya bana söylemedi, ya ben anlamadım, bilmiyorum. “

Peki tüplerin kaybedilmesi ne demek? Duygu şöyle anlatıyor:

“Yumurtalık'ta dölleniyor. Döllendikten sonra kanallar var. Kanallardan rahime dönmesi gerekiyor. Dönmüyor, o kanalda takılıp kalıyor ve büyümeye başlıyor. Aslında hamilelik var, gerçekleşiyor ama o tüpün içerisinde, o ince kanalın içerisinde büyümeye başlayınca, bir noktadan sonra alan dar olduğu için, kanal tüpü patlatıyor ve iç kanama başlıyor.”

"3 - 5 YIL ARASI SÜRER DEDİLER"

Aslında tek tüpü zarar gören kadınların, diğer tüplerinde bir sorunu olup olmadığını kontrol ettirmesi gerekiyor. Ancak doktorlar, Duygu’yu bu konuda uyarmıyor. Belki de ikinci tüpüyle sağlıklı bir doğum yapabilecekken, onu da kaybediyor. Ardından eşiyle tüp bebek denemelerine başlıyorlar, fakat denemeleri başarılı olmuyor. Bu süreçler boyunca evlat edinme seçeneğini de hep bir yanda tutan, bu isteklerini yakın çevrelerine de sık sık dillendiren Duygu ve eşi Serkan, tüp bebek hüsranının ardından evlat edinmek için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü’ne başvuru yapıyorlar:

Tamamlamamız gereken evrakları verdiler bize. Bir sıra var dediler, sıraya gireceksiniz. Ne kadar sürer? 3 yıl ile 5 yıl arası. Nasıl yani dedim. Hani hani hep duyuyoruz ya işte, çocuk yuvalarında bu kadar bebekler var, çocuklar var.  Niye bu kadar bekliyoruz dedim. Çünkü dedi, evlat edinilmesine rıza verilmiş çocuk sayısı ne yazık ki çok yok. Şöyle oluyor: Biyolojik aileler o yada bir sebepten dolayı bu çocukları çocuk yuvalarına bırakıyorlar, evlat edinilmelerine rıza vermiyorlar. Yani devlet koruması altına, himayesine alınıyor bu çocuklar. Kimileri dönüyor, yaşam standartlarını düzeltiyor, dönüyor ve çocuğunu oradan alıyor. Ama birçoğu hiçbir şekilde dönmüyor ve o küçük bebekler orada büyüyorlar, orada yetişiyorlar ve oradan hayata atılıyorlar. Biz o odada dedik ki hayır, biz burada bu kararı aldık. 3 değil 5 yıl, 5 yıl değil 6 yıl beklememiz gerekse de biz evlat edineceğiz dedik ve çıktık.”


"BİRBİRİMİZE SARILIP AĞLADIK"

Ancak işler farklı gelişiyor, Duygu’nun annesi, bir komşusu aracılığıyla bebeğini evlatlık vermek isteyen bir kadından haberdar oluyor, Duygu ve Serkan bu haberi sevinçle karşılıyorlar ve o bebeği evlat edinmek için harekete geçiyorlar. Bu süreçlerde biyolojik anne ve Duygu, bir araya gelmiyor ve Duygu’nun annesi aralarında aracılık ediyor. Nihayetinde, Elif Ada’nın doğum günü geliyor:

Ben kırmızı kurdele taktım kafama. Ameliyathanenin önünde 10 kişi kadar bekliyoruz. Çok uzun bir bekleyişti. Sonra doğdu Elif Ada. Ameliyathanenin kapısı açıldı. Yeşil örtüler içinde. Tabii hemşireler de biliyor, Herkes bütün süreci biliyordu. Yüzünü açar mısın, o kadar meraklıyız ki, yüzünü açar mısın, yüzünü gösterir misin… Küçücük bir yüzü vardı. minicik bir burnu vardı. 2 Sonra onu hemen götürdü hemşire. Biz eşimle basamaklara oturduk. O kadar ağladık ki, birbirimize sarıldık ağladık, yanımızdakilere sarıldık, ağladık. Tamam işte biz anne ve baba olduk dedik. Ve biz Elif Ada'yı alıp eve geldik.”

Aslında kurumdan evlat edinmeyle bireyden evlat edinme süreçleri benzer işliyor. Belgeler sunuluyor, bir yetkili ev ziyaretleriyle evlat edinecek aileyi değerlendiriyor. Özellikle bireylerden evlat edinme durumlarında genellikle evlat edinen aile ile biyolojik anne bir araya gelmemeyi tercih ediyorlar. Duygu da böyle tercih etmiş. Ancak süreç bekledikleri gibi ilerlememiş:

“İlk önce bir rıza davası görülüyor. Yani biyolojik annenin rıza vermesi gerekiyor. Evet, ben bu çocuğun evlat verilmesi için bu aileye rıza veriyorum diye. unları bir avukat aracılığıyla olacak sanmıştık ama avukatımız da bizi yarı yolda bıraktı, çok hakim değildi. Sonra eşim dedi ki “Duygu bu böyle olmayacak. Gel biz davamızı kendimiz yönetelim.” Bu demektir ki biyolojik anneyle de yüz yüze geleceğiz. Tamam. Bu kaçabileceğiniz bir şey değil zaten. Bu kadar erken planladığınız bir şey mi? Hayır değildi. Ama hayat bizi buna sürükledi ve biz karşı karşıya geldik. 3 yıl sürdü bizim mahkememiz, Elif Ada 3 yaşına gelmişti. O kadar sancılı bir süreçti ki hakimler yanlış kararlar aldı, davalar düştü tekrar başladı ve tekrar tekrar biz biyolojik anneyle bir araya gelmek durumunda kaldık.”


"O OLMASAYDI BEN ANNE OLAMAZDIM"

Duygu, ister istemez biyolojik anneyle bir duygusal bağ kurduğunu söylüyor:

“Yaşı çok küçük ama kalbi çok büyük bir kızdı biyolojik annem. Hayatımın en önemli insanlar arasında. Onu gördüğüm zaman ona çok sarıldım. Çok ağladım. Çok teşekkür ettim. Hiçbir zaman Elif Ada’ya dair beni zorlayıcı bir şey sormadı bu üç yıl boyunca. Ben de çok fazla bilgi vermedim. Ama oturduk konuştuk. Çocukluğunu konuştuk, hayatını konuştuk. Ben ona anlattım. O bana anlattı. Çok fazla etkileşim halinde miyiz? Hayır, değiliz. Ama o olmasaydı, ben anne olamazdım. O olmasaydı, Elif Ada olamazdı. “

Duygu, biyolojik anneyi “hayatının bir gerçeği” olarak tanımlıyor ve zaman zaman iletişim kurduklarını söylüyor:

“Ben sosyal medyada yazıyorum. Beni takip ettiğini biliyordum. Elif Ada ilkokula başlıyordu. Birkaç kere mesaj atmıştı çünkü bana. Elif Ada Ilkokula başladığı zaman ona ilkokul fotoğrafımı gönderdim. Çünkü onu görmesinin onun için de önemli bir an olduğunu düşündüm. Çok mutlu oldu Mesela onu gönderdiğimde. Ara ara yine, dediğim gibi belli periyotlatla, öyle uzun uzadıya değil, yine sosyal medya aracılığıyla bazen yazışıyoruz. Beni takip ettiğini de biliyorum. “

Akla ister istemez yılların bitmeyen tartışması, “Doğuran mı annedir, yetiştiren mi?” sorusu geliyor. Bu sorudan Duygu da uzun zaman nasibini almış, insanların özensiz ve kaba sözleriyle uğraşmak zorunda kalmış:

“Bilmediği için absürt sorular soran insanlar da var. Başlarda hepsine de çok sinirleniyordum. İşte ya annesine giderse, ya annesini görmek isterse? Herkese şunu diyordum: Onun annesi benim, biyolojik annesi. Hep bir taraftan da bunları düzeltiyordum, biyolojik anne diye. Gerçek annesine giderse? Hayır, diyordum, gerçek annesi benim, o biyolojik annesi. Çünkü gerçek olan biziz. Biz yaşadık, benimle birlikte büyüyor diye. Ama çok acımasız olan insanlar da vardı. İşte etnik kimliğini araştırdınız mı gibi ...  Allah senin çocuğunun olmamasını istiyormuş, sen neye dayanarak, şansını zorlayarak bu yola başvurdun diyen bile oldu. Ama öfkemle de baş etmeyi öğrendim. Öfkemle baş etmezsem anlatmaktan vazgeçecektim çünkü. Ama oysa anlatmam gerekiyordu. “

Duygu, kendi içinde de bu mücadeleleri vermiş:

İlk başladığımda hep şey diyordum. Işte bir gün annesini, biyolojik annesini görmeye karar verdiğinde nasıl olacak, ne yapacağım, nasıl hissedeceğim falan diyordum. Bunların hepsinden gerçekten hepsinden, çok ciddi bir samimiyetle söylüyorum, sıyrıldım. Bir gün geldi bana dedi ki “Anne, ben artık biyolojik anneme de anne demek istiyorum”. Diyebilir. Ne olabilir ki? Yani en kötü ne olabilir ki? eğer o Elif'i de rahatlatacaksa, bu kendini iyi hissetmesini sağlayacaksa, ona da anne diyebilir. Ben artık bu tarafından bakıyorum. Yani korkularımdan sıyrılarak yaşamayı tercih ettim ben. Bir gün büyüdüğünde görmek istediğinde, ki hala da soruyoruz, zaman zaman konusu açıldığında soruyorum ya da kendi biyolojik annesine dair bir şey sorduğunda “Görmek ister misin?” diyorum, “Yok şu an görmek istemiyorum” diyor. Biyolojik annesine de söylemiştim, Elif Ada istediği zaman bu karşılaşma gerçekleşebilir, daha öncesinde değil diye.  Bir duygu barındıracaks Elif Ada, Beril, bu nefret olsun istemiyorum. Biyolojik annesinden nefret etsin istemiyorum. Bir duygu olacaksa bu sevgi olsun istiyorum. Çünkü eğer Elif Ada kalbine o nefretin koyarsa, yoluna devam edemeyecek. Çünkü yola devam edemeyen bir sürü insan tanıdım. "

Bugün evlat edinme hala bir tabu. Duygu, hala pek çok insanın evlat edinmekten korktuğunu, ama korkacak hiçbir şey olmadığını söylüyor:

"Zaten en büyük korkuları şu oluyor insanların, acaba sevebilir miyiz? Geceleri kalkıp mama yapıyorsun, altını değiştiriyorsun, yıkıyorsun, ağladığında kucağına alıyorsun. Mutlu olduğunda kucağına atlıyor, sonra anne, diyor baba, diyor anne seni seviyorum, diye yazıyor. Sonra kapıyı çarpıp çıkıyor anne sana çok kızgınım diye. ya bir sürü şey yaşıyorsun, sever miyim diye birşey yok, zaten bu kadar emek harcanıyor, sevmemek mümkün olabilir mi Ya böyle birşey olamaz yani.  Çok çok şeyin değiştiğinin farkındayım, bu kadar sosyal medya da dinllendirildikten sonra. Ama tabii bir tarafta da hala çok ciddi şekilde yakın aile baskısı gören, bırak uzak insanları, kendi anne babalarından baskı gören, bu konuda onay alamayan, birbirlerine deli gibi aşık olup ama çocuk sahibi olamadıkları için aşklarından vazgeçen insanlar da var bu ülkede hala.^

 

Podcast