ARKA PLAN / MADEN ATIĞI FACİALARI GÖZ GÖRE GÖRE GELDİ
Gündem hayat pahalılığına kilitlenmişken iki ekolojik facia daha yaşadık.
18 kasım’da Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde Nesko Madencilik’e ait atık depolama barajı çöktü. TEMA’nın facianın boyutlarını tepeden görüntüleyen videosu sosyal medyada yaygınlaşmasaydı, neler olduğunu muhtemelen öğrenemeyecektik.
Bölgede teftiş yapan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise halen tahlillerin sonucunu açıklamadı. Konuyla ilgili aradığım Bakanlık yetkililerinden cevap alamadım.
İkinci maden atığı felaketi ise Ayvalık’ta, 12 Aralık’ta yaşandı.
Karaayıt Köyü’nde, Bilfer Madencilik ve Turizm’e ait demir cevheri zenginleştirme tesisindeki atık dağı çöktü. Ayvalık’ta sulama için kullanılan, içme suyu da sağlayacak olan Madra Barajı’na zehirli atıklar karıştı. Çevre Bakanlığı bu konuda da suskunluğunu koruyor...
Farklı coğrafyalarda, peş peşe yaşanan bu felaketler, mevcut maden tesislerinin yeri, güvenliği ve denetimindeki ağır sorun ve tehlikeleri bir kez daha gündeme getirdi.
TEMA Vakfı Başkanı Deniz Ataç’a göre benzer felaketler kapımızda: “Hep söylüyoruz, liç yöntemiyle yapılan madencilik hem çok riskli, hem iptidai yöntemlerle yürütülüyor. Biz buna sömürge madenciliği diyoruz. Gelirler şirkete, maliyeti ise doğaya, insana, hepimize... Bezilya’da benzer bir maden atık faciasında 300 kişi öldü, şirkete 7 milyar dolar ceza verildi ama hiçbir anlamı yok.”
YEREL HALK “TARIM ÜRÜNLERİNİ SATAMAZSAM” DERDİNDE
Şebinkarahisar’daki maden atığı barajı patladıktan sonra Nesko Madencilik’in faaliyeti durduruldu ve en üst seviye para cezası olan 13 milyon TL kadar bir ceza kesildi.
Ancak bu ceza, bölge halkına ve yaşama verilen zararın yanında komik kalıyor.
Giresun Valiliği’nin iki gün gecikerek de olsa açıklama yapması yerel halkı şimdilik rahatlatmış görünüyor...
Facia yaşandığında memleketi Tokat Erbaa’da bulunan Ekoloji Birliği Eşsözcüsü Süheyla Doğan’la konuştuğumda, bölge halkının kirliliğin duyulmasını pek istemediğini aktardı...
Neden dersiniz? Çünkü halk, bu bilginin yerel ürünlerin satışını engellemesinden korkuyor!
Bölgede buğdaydan baklaya, cevizden elmaya, her türlü tarım ürünün yetiştirildiği ve Türkiye’nin her yerine dağıtıldığını düşünecek olursak, felaketin boyutunu daha iyi anlayabiliriz.
Şimdiye kadar Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi dışında Nesko Madencilik hakkında suç duyurusunda bulunan tek bir bir siyasi parti olmadığını da belirtelim.
ATIK DEPOLOMA TESİSİ ÇÜRÜK, YERİ YANLIŞ
Amasya ve Taşova Platformu’ndan Avukat Selim Saray, etkilenen bölgenin Çarşamba’dan Karadeniz’e kadar uzandığına, her yerinde toprak tahlilleri yapılması gerektiğine dikkat çekiyor. “25 hektarlık maden sahaları için yasaya göre Çevre Etki Değerlendirme raporu gerekmiyor. Şirketler bunu tercih ediyor. Sonra havuz kapasite artırımı, atık depolama vs diyerek alanı büyütüyorlar.”
Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Baki Suiçmez ise kısa vadede bölgede tarım yapılamayacağını Birgün gazetesine açıklamıştı: “Atık havuzu ile Kılıçkaya barajı arasında, derenin etrafındaki tarım alanları tamamen çamurla örtülmüş durumda. O çamur kaldırılsa bile onun etkilerinin uzun yıllar alacağını düşünerek ilk yıllarda doğrudan tarım yapmak zor gözüküyor.”
YILDIZLAR SSS’İN SİCİLİ KABARIK
Atık barajından ne kadar zehirli atığın sulara, toprağa karıştığı dahi muamma. 100 bin metreküp diyen de var, 4 milyon metreküp de. Tabii şeffaflık olmayan bir yerde doğru tespit ve analiz yapmak mümkün değil...
TEMA ve Ordu Üniversitesi’nin bölgeden aldığı numunelerin sonuçları ise Ocakta açıklanacak .
Atık barajının patlamasının ardından TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası da sahada incelemeler yaptı. JMO Trabzon Şube Başkanı Semih Hamzaçebi’yi aradığımda, Nesko atık depolama tesisinin hem yanlış yerde yapıldığını, hem de eskidiğini belirtti.
Zira Nesko Madencilik’in zehirli atıklarını depoladığı yer, karayolunun ve derenin dibinde, üstelik 3-4 km ötesinde baraj var. Kurşun ve çinko gibi madenler, kimyasal işlemlerden geçirildiği için depo alanında sıradan bir istinaf duvarı yapmak, felakete davetiye çıkarmak demek.
Nesko Madencilik, iktidara yakınlığıyla bilinen Yıldızlar SSS Holding’e ait. Yıldızlar Holding’in sicili ise hiç parlak değil.
Hatırlarsanız 2020’de Çanakkale Yenice madeninde işçiler, maaşların ödenmesi ve haklarını tazmin etmek için kendilerini günlerce madene kapatmıştı. Nesko Madencilik ise “şirketin ve hükümetin yıpratılmak istendiğini” açıklamıştı. Şirket, işçilere işe iade sözü verdi ama bu da yalandı tabii... 110 madenciyi işten attı.
MADRA BARAJI'NDAN NASIL İÇME SUYU SAĞLANACAK?
Gelelim Ayvalık’a... Bilfer Madencilik ve Turizm AŞ’ye ait maden atık dağı, bu yıl ikinci kez çöktü! Karaayıt köyünün meralarına el konarak yapılan demir cevheri zenginleştirme tesisine 2020’de itiraz edilmiş, buna rağmen “ÇED olumlu” raporu verilmişti...
Karaayıt köyünün içme sularında arsenik seviyesi yükselirken Madra Barajına sıfır konumundaki bu tesis, korkunç bir tehlike arz ediyor. Bu barajdan bölgeye sulama yapılıyor ve yakın gelecekte Ayvalık’ın içme suyunun sağlanması hedefleniyor.
Meslek odaları, bilim insanları ve çevre derneklerinin uyarıları dinlenmediği gibi pek çok maden tesisi, çevre etki değerlendirme yani ÇED sürecinden muaf tutuluyor.
Maalesef ÇED sürecine dahil olunsa da güvenirliği yok. Zira şirketler, ÇED raporunu da kendi hazırlatıyor. öncelikli amaçları kar yapmak olduğu için ne insanı, ne doğayı gözetiyor.
Var olan maden tesisleri denetlenmezken yüzlerce, belki binlerce yenisi de yolda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mart ayında “yastık altı altınları çıkarın“ çağrısını yaparken altın üretiminin yıllık 100 tona çıkarılmasının hedeflendiğini açıklamıştı. Maden ruhsatı furyası bu açıklama üzerine daha da hızlandı. Peki bu ruhsatlar nereleri kapsıyordu?
TOKAT AÇIK MADEN SAHASINA DÖNECEK
TEMA Vakfı, “ticari sır” denilerek kamuoyuyla paylaşılmayan bilgileri, ödeme yaparak elde etti. Ve 15 şehirde dağıtılan maden ruhsatlarını kamuoyuna açıkladı. Basında Muğla ve Çanakkale daha çok yer aldı, ancak maden ruhsatları pek çok yeri tehdit ediyor: Tokat’ın yüzde 46’sı, Ordu’da ise yüzde 74’e varan bir oranda alan, parça parça madenciliğe tahsis ediliyor!
TEMA Vakfı Başkanı Deniz Ataç, sorunun maden atıklarıyla sınırlı olmadığını ve açık hava madenciliğin son derecede ilkel koşullarda yapıldığına dikkat çekiyor:
“Madencilikte korkunç miktarlarda su da tüketiliyor. Parça parça verilen alanlar, özellikle altın madenciliğinde korkunç büyüyor, yaraya dönüşüyor. Kaz Dağları’nda 0.7 gram altın çıkarmak için 1 ton toprağı patlatıp siyanürlü sularla yıkıyorlar. Atıklar için baraj büyüklüğünde havuzlar oluşturuluyor, bunların iznini kim veriyor? Neye göre? Belli değil. Üstelik deprem kuşağındayız, atık barajları açısından büyük tehlike.”
Halk zehirlendiği halde sussun, basın bunları gündeme getirmesin, doğa her unsuruyla sonuna kadar tüketilsin, işçi hakkını istemesin ... İşte bu korkunç döngü, Türkiye’de uygulanan madenciliğin ve beraberinde getirdiği çöküşün de bir özeti.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.