ARKA PLAN / BAŞKA BİR EKONOMİK MODEL MÜMKÜN MÜ?
Son günlerde ekonominin gidişatı ve geçim derdinden başka bir şey konuşamaz olduk.
İzlenen yanlış mali politikaların sonucunda korkunç bir enflasyon, devasa bir işsizlik ve büyüyen cari açıkla karşı karşıyayız.
Üst sınıflar daha da zenginleşirken orta sınıf eriyor, yoksullar açlık sınırında yaşıyor.
“Enflasyon canavarı” terimiyle büyümüş kuşaklar için, kabus döndü. Yeni nesil için durum daha kötü: güvencesizlik, eşitsizlik ve belirsizlikle dolu bir yaşa kurmaya çalışıyorlar. Geleceğe dair umutsuzluk, giderek artıyor.
Fakat sorun sadece AKP’nin, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uygulattığı ekonomi politikalarından ibaret değil.
Muhalefet liderleri ve saygın ekonomistlerin çözüm önerileri de çoğunlukla klasik neoliberal formüllerle, geçici uygulamalarla sınırlı.
Dünyada artık farklı modeller, çözümler tartışılıyor. Çünkü neoliberalizm, dünya düzeni ölçeğinde zayıflama ve dağılma sürecinde.
NEOLİBERAL KÜRESEL DÜZENİN KRİZİ
İktisatçı Emre Özçelik, Ocak 2021’de Birikim Dergisi’nde yazdığı yazıda sorunu şöyle özetliyor:
“Neoliberal küreselleşme ve finansal teknolojik yenilikler, orantısız biçimde sermayenin çıkarına hizmet etti. Alt ve orta sınıflar sosyoekonomik sistemden önemli ölçüde dışlandı.
Ülke içi gelir ve servet eşitsizlikleri arttı. Böylece neoliberalleşme karşıtı, yerlici ve millici, anti demokratik ve popülist bir dalga yükseldi. Bu gidişat sürerse, teknolojik işsizlik kitleselleşebilir, demokratik değerler ve kurumlar daha da aşınabilir.”
Buna karşılık sermayeyi rekabete zorlamak, teknolojik ilerlemeyi yönetmek ve eşitsizlik ve yoksullukla mücadeleyi içeren çözümler ileri sürülüyor.
Sıkı durun, bu bozuk düzenle baş edebilmek için “devlet” göreve çağrılıyor!
İlginç olan, yeni çözüm ve alternatif önerilerinin sosyalizm, komünizm veya Marksizme gönül verenler tarafından değil, kapitalist çevrenin dışına taşmadan sorunları gidermeye çalışan kanaat önderlerinden gelmesi!
Günümüzde, neoliberalizmin sermaye dostu ideolojisinin terk edildiği, sermayeyi rekabete zorlayacak ve teknolojik ilerlemeyi yönetecek, emeğin refahını ve istihdam olanaklarını genişletmeyi hedefleyecek, kurallı ve planlı bir çağdaş ekonomik modeli zaruri, diyor Özçelik.
Gerçekten daha adil ve eşit bir büyüme hedeflenecekse, toplumun daha geniş kesimlerinin faydalanacağı, insan ve doğanın hunharca sömürülmeyeceği yeni bir düzen inşa etmekten başka çare yok.
TÜSİAD’IN SON RAPORUNDA “CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ”
19 Ekim’de TÜSİAD’ın düzenlediği toplantının içeriği, basında daha ziyade iktidarın politikalarını eleştirmesiyle yer aldı.
Ancak büyük sermaye, yalnızca Cumhur İttifakı’ndan umudu kestiği işaretini vermekle kalmadı.
“Geleceği İnşa” adıyla bir rapor yayınladı.
Bu raporda TÜSİAD, gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye için neler yapılması gerektiğine dair önerilerde bulundu.
Burada dikkat çekici olan husus, sadece çalışanların, sömürülenlerin değil büyük sermayenin de köklü bir dönüşümün gerekliliğine vurgu yapması.
Yani “yeni bir ekonomik model” artık marjinal değil, ana akıma sirayet etti. Ve konu, sadece adaleti ve kurumların tesis edilmesinden, para politikasının düzeltilmesinden ibaret değil.
Ancak böylesine köklü bir dönüşüm, sadece sermaye ve siyasete emanet edilemeyeceğine göre sivil topluma da önemli bir görev düşüyor.
ÇEVRECİ, ADİL, EŞİTLİKÇİ BİR MODEL ARAYIŞI
Arka Plan’da Glasgow’daki İklim Zirvesiyle ilgili gelişmeleri aktarırken “İktidarın artık yeşil dönüşümden, hatta yeşil devrimden bahsetmesi bir tesadüf değil, zorunluluk” demiştim.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından ortaya atılan “Yeşil Ekonomi” terimi, sosyal eşitliği ve toplumsal refahı arttıran, aynı zamanda çevresel riskleri ve ekolojik kıtlıkları önemli ölçüde azaltan ekonomik yaklaşımı kapsıyor.
Burada çevreyle birlikte sosyal eşitlik vurgusuna dikkat!.
Zira toplumsal refahın önünü tıkayan en önemli engellerin başında, cinsiyetler arası eşitsizlik geliyor.
Bu nedenle önerilen yeni ekonomik modellerin hepsinde hem eşitsizliklerin giderilmesi, hem de doğal kaynakların sürdürülebilirliği öne çıkıyor.
İşte bu yüzden Feminist ekonomistler, “eşitlikçi, sürdürülebilir bir ekonomi” tartışmasını yeni talep, fikir ve teorilerle şekillendiriyor. 2021’in Mart ve Haziran ayında düzenlenen “Nesiller Boyu Eşitlik Forumları”, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadının güçlendirilmesini küresel tartışmaların ön saflarına getirmeyi amaçlıyordu.
Forumların sonunda İnsanlar ve Gezegen için Feminist Ekonomik Adalet adlı bir rapor hazırlandı. Geniş özetini Kırmızı Biber Derneği’nin sitesinde bulabileceğiniz raporun önemli başlıkları şunlar:
- Feminist, sömürge karşıtı, yeşil ve yeni bir yapıya geçiş yapan ekonomi
- İnsan hakları ve gezegenin refahını, büyüme ve gayrı safi yurtiçi hasıla (GSYİH) önceliğinin önüne koyan bir ekonomi
- Eşit ve adil küresel ticaret düzenini destekleyen bir ekonomi
- Zenginliği ve kaynakları yeniden dağıtan bir ekonomi
- Borç adaletini ve yeni bir devlet borcu yapısını destekleyen bir ekonomi
MOR EKONOMİ KAVRAMI NEDİR?
Ekonomist kadınlar, canla başla, rakamlarla, araştırmalarla bunların nasıl yapılabileceğini ortaya koyuyor.
Bundan 13 yıl önce Türkiye’de “mor ekonomi” kavramını ilk ortaya atan ekonomist Prof. Dr. İpek İlkkaracan oldu.
Çatlak Zemin’de yayımlanan yazısında İlkkaracan, Türkiye’deki eşitsizliği şöyle tarif ediyor:
“Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde en zayıf iş-yaşam dengesi ortamına sahip ülke. Çalışma saatleri en uzun, ücretler en düşük, kayıt dışı çalışma en yaygın, yasal bakım izni hakkına ulaşım en kısıtlı, olduğu kadarıyla mevcut bakım izinleri sadece kadınlara (o da kayıtlı çalışan kadınlara) yönelik, kamu tarafından sağlanan sosyal bakım hizmetleri—çocuk bakımı başta olmak üzere—çok kısıtlı.”
Böylesine bir ortamda iş-yaşam dengesini sağlamak ancak yüksek ücretli, kayıtlı çalışanlar için mümkün. Haliyle üniversite mezunu olmayan pek çok kadın için, evlilik ve çocuk ile birlikte emek piyasasından çekilmek, tam zamanlı ev kadını rolünde evdeki işleri üstlenmek tek seçenek oluyor.”
Prof. İlkkaracan, bakım ekonomisi ile emek piyasasındaki eşitsizliklerin arasındaki ilişkiyi buzdağı benzetmesiyle tanımlıyor:
En ucunda, yani görünür yerinde toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri var: İşgücüne katılımdaki cinsiyet uçurumu, karar verici pozisyonlarda kadınların yokluğu, ücretlerde uçurum gibi...
“Buzdağının görünmeyen tarafında ev içindeki emek yoğun bakım ekonomisi var. Bu devasa dağı (yani bakım ekonomisindeki büyük eşitsizlikleri) görmezden gelip, bunun sonucu olan piyasadaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini çözmek mümkün değil.” Bu durumda alışılmış kadın istihdamı politikaları, kadınları işe alımda işverene vergi indirimi, kadınlar için meslek eğitim programları, mikro kredi veya girişimcilik destekleri, vb. müdahaleler ancak kısıtlı ve geçici etki yaratacak, diyor Prof. İlkkaracan.
Peki kadınların üzerindeki ücretsiz bakım emeği yükü, nasıl kaldırılabilir? Ekonomiye etkisi ne olur? Gelecek Perşembe Arka Plan’da anlatacağız..
Haftanın Sesi:
Gezi direnişinin üzerinden 8.5 yıl geçse de iktidarın temsilcileri bir türlü unutamadı!
Osman Kavala’nın tutukluluğuna bahane olarak kullanılan, 16 hak savunucusunun yargılandığı “Gezi davası”ndan geçen yıl beraat çıkmıştı. Ancak Yargıtay bu kararı bozdu.
Son olarak Çarşı davasıyla birleştirilen Gezi davası, 26 Kasım Cuma günü görülecek. Destek vermek isteyenler saat 09.30’da Çağlayan Adliyesi’nde buluşacak.
BU PODCAST İÇİN KULLANILAN KAYNAKLAR:
- Dolar neden yükseliyor? | "Türkiye hiperenflasyona doğru yol almaya başladı" - DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE, 19 Kasım 2021 yayını
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.