Bankalardan ne istiyorlar?

Bankalardan ne istiyorlar?
İhracatçının, turizmcinin, bankaların dövizini alıyorlar, KKM’den döviz geliyor, “dostum” Putin destek atıyor yetmiyor. Kuru tutmakta zorlanıyorlar. Döndüler bankalara… Son “makro ihtiyati tedbirler”in çoğunun muhatabı bankalar.

Gazeteci İbrahim Ekinci, Marjinal Fayda'da, küresel ve ulusal ekonomiyi anlamak, kararlar alırken sağlıklı öngörüler oluşturabilmek için bir haftanın panoramasını çıkarıyor...

PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ

İhracatçının, turizmcinin, bankaların dövizini alıyorlar, KKM’den döviz geliyor, “dostum” Putin destek atıyor yetmiyor. Kuru tutmakta zorlanıyorlar. Döndüler bankalara… Son “makro ihtiyati tedbirler”in çoğunun muhatabı bankalar.

Bankalardan ne istiyorlar?

Takipteyim, izliyorum.

Müşterin kredi alıp döviz almasın

TL kredi ile döviz borcu kapatmak yasak

TL kredi ile KKM yapılmasın

TL mevduata yüksek faiz vermeyin

Yurtdışı bankalarla mesai saatleri dışında işlem yapmayın

500 bin dolar nakdi varlığı olana kredi vermeyin

Enflasyon 85 iken yüzde 10 – 12 ile tahvil almak zorundasınız

Müşterilerini ara ikna et, dövizini bozdursun

Mevduatın çoğu döviz olan bankaya uzun vadeli tahvil alma zorunluluğu getirdim

Kredilerde zorunlu karşılık oranını 30’a çıkardım

Yüzde 10 kredi büyüme oranını aşana, aşılan kısım kadar menkul kıymet tesisini zorunlu tutarım

Kredi tipine göre faiz tavanı getirdim. Daha yüksek uygulayan uzun vadeli tahvil almak zorunda….

Vs. Vs

Banka müşterilerini ilgilendiren tedbirler dışında doğrudan bankaları ilgilendiren ve sektörü isyan ettiren en önemli “makro ihtiyati tedbir” bankaların düşük faizli, uzun vadeli tahvil alımına zorlanması… Enflasyon %85! Kimse yarını ne olacak kestiremezken yüzde 10 – 12’den 5 – 10 yıl vadeli tahvil dayatıyorlar. Sonunda bankalar da isyan etti. İş Bankası Genel Müdür Hakan Aran tam olarak böyle söyledi: “Modeli baltalayan aktör gibi gösterilmemize isyan ediyorum. Bankaları hedef tahtası yapıp 'bak ben yüzde 9'a indirdim, kredi vermeyen onlar' demek kolaycılık.” Aran’ın konuşmasından birkaç satır daha verelim:

“- Bankacılık sektörüyle büyüme arasındaki ilişki zayıflamaktadır. 2018 yılına kadar kredi büyüme arasındaki korelasyon seviyesi yüzde 60 seviyesindeyken bu oran 2018 sonrasında bu döneme kadar regülasyonlar ve getirilen makroihtiyati tedbirlerle yüzde 50’nin altına inmiştir.

  • Yurtdışından kaynak bulmak zorlaşıyor. Bir yıl vadeli yenileme yüzde 7,25 gibi bir oranla yapıliyor.
  • Politikalar kırılganlıkları ve bankacılık sektöründeki riskleri artırıyor.
  • Şunu gördük ki getirilen alınan makroihtiyati tedbirlerle beraber artık biz ekonomi modelini desteklediği sektörleri bile destekleyemeyecek noktaya geldik.
  • Eğer kredinin fiyatlaması ucuzlamasına rağmen krediye erişim güçleşiyorsa bunun kimseye bir faydası yoktur.
  • Biz müşterilerimizin tasarruf tercihlerine saygı gösteriyoruz. İhtiyacından dolayı yabancı para bulunan müşterileri bankalar üzerinden bu tercihlerini değiştirmeye zorlamanın ve bu tercih değişmezse de bununla ilgili bankaların finansal sistemin istikrarını riske atacak şekilde uzun vadeli menkul kıymet tesis etmeye zorlamanın ne yeni ekonomi modeline, ne üretime, ne ihracata, ne istihdama katkısı vardır.
  • Bankaların kredi verme kapasiteleri düştü. Çünkü sen beni 50-60 milyarımı (TL) başka bir şey için (kullanmaya) zorluyorsun. Açıkça bunlar konuşulsun.
  • Enflasyonu kontrol altına almaksa amacımız açık oynayalım. Onun kuralı böyle değil. Faizi indirmek zaten, öteki tarafta, enflasyonu ben göze aldım demek, modeli desteklemiyor.”

Bu olay 2001 krizi, Demirbank’ın başına gelenleri akla getiriyor. AKP, kendi gemisini yüzdürmek için, döndü, görece sağlam rasyolara sahip bankacılık sektörünü zorlamaya başladı. Bakan Nebati’ye dert anlatmaya çalışan bankaların, kulis bilgilere göre bakan söylediği şu: Bu iş sektörde sistemik risk yaratıyor!

İşin nereye varacağını bekleyip göreceğiz.

***

Dış ticaret iyi gitmiyordu. Düzelme belirtisi değil ağırlaşma belirtileri var. Ekim ayında ihracattaki artış sadece yüzde 2,8 düzeyinde kaldı.

Çok düşük bir oran.

Ocak – Ekim itiberiyle açık 91.1 milyar doları buldu. Yılın 110 milyar dolar civarında açıkla kapatılması muhtemel. Bu kadar büyük açık haliyle cari açık üzerinde de etkili olacak.

Eski TİM Genel Sekreteri, halen Gelecek Partili Mustafa Mente, dış ticarette kötü tablonun sadece açık rakamının artışından ibaret olmadığını söyledi. Mente, şöyle dedi:

  • “Ticaret açığı sürdürülebilir rakamların çok çok ötesinde. Makro rakamların dışında detaylara bakınca can sıkıcı haberler var.
  • TİM rakamları istihdam yoğun sektörlerdeki azalmayı gösteriyor, Anadolu'dan gelen işten çıkarma haberlerini teyit ediyor.
  • Ekim ayında tekstil ihracatı % - 9, hazır giyim % - 10 ve halı ihracatı % - 7 düştü. Avrupa pazarındaki durgunluğun sonucu, Maraş ve Antep'ten gelen işten çıkarmalarla örtüşüyor.
  • Çelik ihracatı % - 38, demir ve demir dışı ürünler % - 8 düştü.
  • TİM rakamları miktar bilgisini de verdiği için tonajlara bakınca emtia fiyatları dışında gerçek düşüşler var.
  • Türkiye'nin ihracatında mamül ürünlerin payı ithalata göre daha yüksek, durgunluk üretimi ve ihracatı düşürüyor, ama ara malı ağırlıklı ithalat artışı devam ediyor.
  • Eylül ayından bu aya devam eden başka bir durum daha var, enerji hariç ihracatın ithalatı karşılama oranı % 27 kötüleşti.
  • Derdimiz sadece pahalı enerji de değil. Geçen sene uygulamaya konan politika iflas etti.
  • 300 $'a çalışan bir iş gücü bile ihracatta rekabetçiliği sağlamıyor.
  • Buradan mevcut iktidar ve ekiple çıkmak mümkün değil. Uzun ve disiplinli bir sanayi politikası ile orta vadede ancak çıkabileceğiz derin bir krizin içindeyiz. Ya değişim ya derinleşen kriz.”

********

AKP’den geriye ekonomide ne kalacak? Herkes “enkaz” diyor ama o enkazın tamam bir fotoğrafı nedir? Türkiye’nin AKP sonrasında kısa zamanda toparlanması imkanı var mıdır? Çok daha fazlası var ama enkaz manzarasını şöyle özetleyebiliriz.

  • Merkez Bankası’nda boş kasa bile değil, açık kasa! 60 – 70 milyar dolar net, 150 – 200 arasında brut rezerv olması gerekirken, net rezervde 60 milyar dolara yakın açık var.
  • 5 trilyonu aşmış devlet borcu… Halen 4 trilyon. Çok hızlı artıyor. Çeyrekten çeyreğe 500 milyarlık artışlar oluyor. Bu borcun 2 – 3 çeyrek sonra 5 trilyonu aşması çok muhtemel. Asıl sorun 5 trilyon değil. Yapısı! Yüzde 7/’den fazlası değişken, dolar cinsi veya TÜFE’ye endeksli…
  • İthalat bağımlısı bir sanayi yapısı… Büyümeye abandıkça cari açık veriyor. Yatırım yaptıkça cari açık veriyor.
  • Yüksek cari açık. 2022’yi 50 milyar dolar üzerinde tamamlama ihtimali yüksek.
  • 1 trilyona yakın açık veren bir bütçe. 2022 açığı 450 milyar TL, 2023 için öngörülen 650 milyar TL. Seçimlerin de etkisiyle muhtemelen aşılacak. 1 trilyona giden bir açık şaşırtıcı olmaz.
  • Bozulmuş gelir dağılımı
  • Yüzde 70 – 80 enflasyon
  • Kapana dönüşmüş bir KKM
  • 3 trilyon garanti yükü
  • Yıkılmış kurumlar, çökertilmiş piyasalar
  • Tahrif edilmiş rakamlar

- 8 milyon işsiz

- 4.2 milyon sosyal yardım alan yurttaş

- Yurtsuz çocuklar, sütsüz bebekler

- Yıkılmış üniversiteler

Bütün bunların sonucu olarak, AKP politik hal tarzı yüzünden ayrışmış, bölünmüş huzuru kaçmış bir toplum…

Bu tablodan 1 yılda çıkmak imkansız. Türkiye, itibarlı yetkin bir hükümetle nefes alır ancak bu sorunları iyi kötü yoluna koymak 2 yıldan daha kısa sürede mümkün gözükmüyor. Bazı sorunlar (örneğin sanayi yapısı) çok daha uzun dönemli önlemler gerektiriyor.

Podcast