“Depremdeki sorun, sermaye lehine kurulmuş sahtekarlık düzeni”
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık bölümü öğretim üyesi Dr. Can Gündüz, İzmir depreminde, 600-700 bin liraya daire satışlarının olduğu bir bölgede dahi, riskli raporu verilen apartmanların neden boşaltılmadığının sorgulanması gerektiğini belirtti.
Haber dosyasının podcastini dinlemek için tıklayın
Depremin sonuçlarının sınıfsal olduğuna ilişkin tartışmaların başladığı andan itibaren İzmir Bayraklı’da orta, orta-üst sınıfın yaşadığına vurgu yapan ve depremin sonuçlarının sadece sınıfsallık üzerinden tartışılamayacağı yönünde çok sayıda paylaşım yapılmıştı.
Dr. Can Gündüz, orta sınıfın fakirleşmesine dikkat çekerek, 600-700 bin liraya daire satışlarının olduğu bir bölgede dahi, riskli raporu verilen apartmanlardan insanların neden çıkmadıklarını ya da çıkamadıklarını sorguladı.
“İzmir depremi orta-üst sınıfı vurdu”
“Önümüzdeki günlerde yaralarımızı sararken bir yandan kentleşmeye, mesleki sorumluluklara, inşaat sektörünün açmazlarına dair konuşmamız gereken çok fazla konu var” diyen, Gündüz şunları söyledi:
“Sınıf perspektifi de bu başlıklardan yalnızca biri olmanın ötesinde bu başlıkların tümünü çaprazlamasına sürekli kat edip duran bir konu.
Bu depremin koşulları üzerinde özellikle yıkılan binaların büyük kısmı Bayraklı gibi kent merkezinde, orta ve hatta üst-orta sınıfın oturduğu, daire fiyatlarının 600-700 bin liradan başladığı bir semtte bulunduğu için konuyu sınıf perspektifinden ele almak ilk akla gelen yaklaşım olmayabiliyor.
Görebildiğim kadarıyla en çok dile getirilen meseleler, bölgenin delta ağzı olması nedeniyle zemin yapısının sorunlu olması, dolayısıyla yerleşim yerinin üst ölçekte planlama ölçeğinde yanlış seçilmiş olması ya da bina özelinde zemin etütlerine yeterli önemin verilmemiş olmasından bahsedenler var. Sorunu zeminde değil de binada arayanlar ise binanın kusurlarını, imar barışına, yapı denetim süreçlerinden geçmemiş olmasına bağlıyor.
“Her şey kitabına uygun ama sadece kâğıt üstünde”
Bu depremde ortaya çıkan manzaraya yıkılan binalara baktığımızda kaçak yapılaşmış, imar affından yararlanmış binalardan ziyade kullanma izinleri alınmış, fenni mesuliyet mühendislik hizmetleri alınmış, zemin sondaj raporları alınmış binalar olduklarını görüyoruz. Semtte söz konusu olan mesele denetim mekanizmalarının, kapsamının dışında kalmaları değil.
Görünen o ki her türlü belge var. Her şey kitabına uygun ancak hepsi sadece kâğıt üstünde. Şimdi bundan nasıl sonuçlar çıkarılması gerektiğinin iyi araştırılması gerekiyor.
Konuyu çabucak bireysel ahlaksızlık zeminine taşıyanlar oluyor. Rüşvet kabul ederek belge veren yetkililer, çizilmemesi gerekeni çizen ya da kendi çizmediği projenin altına imzasını atan mimar ve mühendis meslektaşlarımız… Oysa bu da sorunu görmezden gelmenin bir başka yolu. Konuyu bireysel ahlaksızlık zeminle taşıdığınız zaman bu ahlaksızlığı üreten sistemden bahsetmemeyi tercih etmiş oluyoruz.
“Mühendis uyarısına rağmen binanın boşaltmayanlar oldu”
Diğer bir husus denetim sisteminin uyarılarına kulak asmayan kullanıcılar. Örneğin yıkılan iki binada riskli yapı tespiti yapılmış olmasına karşın, hatta apartman toplantısına davet edilen mühendisin binanın zemindeki sıvılaşmadan dolayı dayanımının tamamen yitirdiğini aylar öncesinden belirtmesine karşın kat maliklerinin binayı boşaltmak için gerekeni yapmamış oldukları görülüyor.
Bunun nedenlerinin de çok iyi araştırılması gerekiyor. Bu basitçe cahillik ya da açgözlülük mü yoksa işin içinde başka bir takım çaresizlikler mi var? İnsanların bu kadar hayati bir konuyu bile arka plana atmalarına neden olan gündelik yaşamsal öncelikler nelerdir?
Acaba insanlar bir yıl boyunca belli kira gelirlerini alamayınca gelir düzeyleri, yaşam standartları nasıl etkileniyor? Orta sınıfın fakirleşmesi bu konuda ne kadar etkili ve nasıl oluyor da göz göre göre ikna edilemiyorlar gibi soruların samimiyetle sorulup araştırılması gerekiyor.
“Sermaye lehine kurulmuş sahtekarlık”
Dolayısıyla depreme ilk bakışta sınıf perspektifinden bakılması çok anlamlı gözükmese de çünkü bu depremin tahribat bölgesi özelinde bariz bir mekânsal adaletsizlik manzarası görülmese de meselenin temelinde yatan tüm sorunlar sermaye lehine kurulmuş bir sahtekarlık üzerine çıkıyor ve bu işin içinde meslektaşlarımız da var, otoriteler de var, bu sorundan doğrudan etkilenen insanlar da var maalesef.
Konuyu mesleki sorumluluklar açısından konuşurken, sermayenin hırsı karşısında örgütsüz kalmış bir işsiz mimar, mühendis ordusunun varlığını da göz ardı edersek, bunların çaresizliklerine sırt dönersek, konuyu bireysel ahlak tartışması üzerinden götürmek zorunda kalırız ve hep aynı hataları tekrarlamaya devam ederiz diye düşünüyorum.”
Dosyanın tamamını okumak için tıklayın.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.