AKP VE LAİKLİK: İSLAMCILAŞMADA DİYANET'İN ROLÜ

AKP VE LAİKLİK: İSLAMCILAŞMADA DİYANET'İN ROLÜ
Dilek Gedik, “AKP ve Laiklik: Nasıl Başladı, Nereye Gidiyor” podcast serisinin ikinci bölümünde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yıllar içinde geldiği noktayı, toplumsal hayata müdahil olmasını, bütçesini ele alıyor.



Şans oyunu oynamalı mıyız? Evlat edinmeli miyiz? Karşı cinsten bir doktora muayene olabilir miyiz?  Estetik ameliyatı caiz mi? Yoga yapmanın hükmü nedir? Dış gebeliğin sonlandırılmasının ardından gelen kanın hükmü nedir? Alkol satışının olduğu bir işyerinde çalışmak caiz midir? Kadınların “gün” adı altında para toplamaları caiz midir? Örneğin kendisine dünür gidilip de karar aşamasında olan ya da söz kesilen bir kadına bir başkası evlenme teklif edebilir mi? Nasıl bir ayrıntı değil mi? Ama Diyanet bu sorunu önemli görmüş ki görüş bildirmekle kalmamış, resmi web sayfasında da özel alan açmış.

“DİN HİZMETLERİ CAMİLERLE SINIRLI KALAMAZ”

Bütün bu sorulara Diyanet İşleri Başkanlığı yanıt veriyordu uzun zamandır. Zaten fetvalarla yaşamımızın her alanındaydı Diyanet.  Ama yetmediğini Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Elhamdülillah manevi danışmanlık hizmeti alanında önemli çalışmalar yürütmekteyiz.  Elbette din hizmetleri sadece cami ve Kuran kurslarıyla sınırlı kalamaz” diye açıklıyor. 

Bundan üç yıl önce yayınlanan kanun hükmünde kararnameyle Cumhurbaşkanlığı’na bağlanan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev alanı ve yetkilerinde de önemli değişikliklere gidildi.  

Oxford Üniversitesi’nden Dr. Ceren Lord, “Diyanet üzerine gelişen hâkim anlatı, kurumun tarihinin Cumhuriyet ile başlatılması ve laikliğin din-devlet ilişkilerinde siyaseti yönlendiren temel yönelim olduğu düşüncesi bize meselenin sadece bir kısmını anlatıyor  diyor. 

Ceren Lord “Diyanet İşleri Başkanlığı nedir?” sorusuna şu yanıtı veriyor bir çalışmasında:  

“Bu soruya uzun süre tek bir yanıt verildi: Diyanet, devletin dini ve din üzerinden de halkı idare etmek için geliştirdiği bir araçtır. Diyanet‘in bu edilgen ve siyasi otoritenin ve hatta genel olarak devletin ortak iradesinin taşıyıcısı olduğu imajı Türkiye‘de din ve Diyanet araştırmalarında yön verici bir anlatı olmuştur.  Ama artık kılıcı eline alıp devletin önderliğinde ve sarı çizmeyi ayağına çekip afet bölgelerinde halkın idaresinde merkezi bir rol oynayan bu kurumu başka bir açıdan görmenin zamanı gelmedi mi? Diyanet sadece kendisine verilen görevleri siyasi otoritenin uygun bulduğu şekilde yerine getiren bir kurum mudur?”

Ceren Lord’a göre, Türkiye’de İslamlaşma politikalarında ve İslamcılığın örgütlenmesinde en önemli aktörlerden biri olan Diyanet. 

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN MÜCADELESİ

“Diyanet, büyüyen ve güçlenen dev bir Sünni İslam kamu kurumudur” diyen Almanya  Bayreuth Üniversitesi Din Bilimleri Bölümü’nde çalışmalarını sürdüren Dr. Hakan Mertcan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı şöyle anlatıyor: 

Türkiye pratiğine baktığımızda din ve devlet kurumsal olarak ayrılmış mıdır? Bu ne AKP döneminde, ne AKP öncesinde, ne Cumhuriyetin başında söz konusu değildi. Yani din ve devletin ayrılığı söz konusu olmamıştır. Cumhuriyetin kurucu eliti, kendi iktidarını yerleştirebilmek, yaygınlaştırabilmek için dinin gücünden yararlanmak istemiş ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumu ihdas etmiştir. Aslında daha önce var olan Şeyhülislamlık kurumunun etki ve öneminin törpülendiği, daraltıldığı bir şablon diyebiliriz Diyanet İşleri Başkanlığı için. Cumhuriyet’in kurucu eliti, Diyanet’i, dini kontrol etmenin, denetlemenin ve devletin elinde bulundurmanın bir aracı olarak düşünmüşse de bu zihinlerde kurulduğu gibi olmamıştır her zaman. Yani devletten dine doğru tek yönlü bir ilişkisi söz konusu değil. Buradaki ilişki karşılıklı ilişki. Dinden devlete doğru da giden bir ilişki. Ceren Lord’un çalışmalarında da ifade ettiği bir husus var. Diyanet'in personeli en baştan beri farklı eğilimleri, düşünceleri barındıran bir kitle. Diyanet İşleri Başkanlığı da bu anlamda dayandığı prensipleri,  ideoloji zeminini yaygınlaştırmak ve devletin diğer bünyelerine taşımak hatta kılcal damarlarına varana kadar taşımak gibi bir mücadele içerisinde olmuştur dün de bugün de.”

DEVLET KURUMLARININ KIYMETLİSİ

Diyanet’in sadece ibadetin değil toplumda ahlakın temelleriyle ilgili de misyon edinmesinin tarihsel sürecini Doç. Dr. Zana Çıtak, şöyle anlatıyor:

“Aslında çok partili hayata geçişle beraber zaten Diyanet, orijinal olan yani kuruluş misyonunun mütevaziliğinden uzaklaşıp siyasi iktidarların oy alma arayışında bir miktar siyasileşiyor. Yani yarı otonom diyebileceğimiz bir doğası var AKP yönetimine kadar. Nasıl bir araçsallaşması var? Antikomünizm kompleksinde, soğuk savaş sırasında özellikle sağ iktidarların ve koalisyonların Diyanet'i olabildiğince güçlendirmeye çalıştığını görüyoruz. Ama en önemli değişim, 1965'te yaşanıyor. 1965'te Diyanet'in sadece camilerden, din adamlarının atanmasından sorumlu devletin bürokratik bir organı olarak tanımlanmasının ötesine geçen bir misyon edindiğini görüyoruz. Sadece ibadetinin temellerini değil, toplumda ahlakın temelleri ile ilgili konulara da müdahale izni verildiğini ve din konusunda toplumu aydınlatmak görevi verildiğine tanık oluyoruz. Diyanet'in misyonlarındaki  diğer bir genişleme ise 1982 Anayasası’yla beraber ortaya çıkıyor. Askeri rejim, Diyanet’i daha önceki misyonunun da ötesine götürerek aynı zamanda milli dayanışma ve birliğin de konsolidasyonu için görevlendiriyor. Şimdi ama AKP iktidarı ile beraber önemli değişimler olduğunu düşünüyorum. Nasıl bir değişim? Evet, Diyanet’in misyonu her zaman, yani kuruluşundan 1924’teki kuruluşunda 1950’lilere özellikle çok partili hayata geçişe kadar önemli bir değişim yok. Bütçesi sürekli azalıyor ve genel olarak prestiji aslında zayıf bir kurum. Buna karşılık 1950’lilerden sonra dediğim gibi misyonu gittikçe genişliyor ama AKP iktidarı ile beraber devlet kurumları arasında özel bir yere yerleştiriliyor,  yeni bir prestij kazanıyor ve toplumun İslamlaştırılmasında bir aracı haline geliyor.”

Devletin gözdesi Diyanet’in bütçesi hep eleştiri konusu olmuştur. Zana Çıtak, bütçedeki genişlemenin önemli bir gelişme olduğunu belirtirken yıllar içinde Diyanet İşleri Başkanlığı’na alınan personel sayısına dikkat çekiyor. Gerçekten de son yıllarda Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda yani KPSS’de de aslan payı Diyanet’in. Devlet memuru olmanın en kestirme yolu Diyanet’ten geçiyor. Çıtak, şöyle devam ediyor:

AKP’yle beraber Diyanet’in bütçesi gerçekten çok genişliyor. 2014 itibariyle bütçenin yüzde 1.7’sine sahip Diyanet. 2016’da bütçe, 2014’ün dört katı oluyor. 2017’deki bütçe 2003’teki bütçenin sekiz katı. 2003’te AKP iktidara geldikten hemen sonra 74 bin civarı bir personelden bahsederken 15 yıl sonra 113 bine yaklaşan bir personel var ve bunların arasında Kuran Kursu öğretmenleri ile aile ve rehberlik bürolarında çalışan vaizeler, kadın personel de var.”

Öğrenci yurtları, eğitim kurumları, gençlik merkezleri ve kampları, ceza infaz kurumları, sağlık kuruluşları, sosyal hizmet kurumları ve benzeri yerlerde işbirliği esasına göre manevi danışmanlık ve din hizmeti sunmak, yazılı, görsel, işitsel ve dijital medya vasıtasıyla toplumu din konusunda aydınlatmak, göçmen, engelli, bağımlı gibi desteğe muhtaç kesimlere yönelik manevi danışmanlık hizmetleri yürütmek Diyanet’in temel görevlerinden.  

2010 yılında Resmi Gazete’de yayınlanan Diyanet İşleri başkanlığı kuruluş ve görevleri hakkında kanun ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun ve sonrasında Diyanet bambaşka bir faaliyet alanına kavuşuyor. Diyanet’in artık bir televizyonu da var. Zana Çıtak, yeni misyon ve gelişmelere, manevi danışmanlık olarak adlandırılan yeni alanlara ilişkin şunları anlatıyor: 

“2010 yasası Diyanet’e devlet protokolünde ayrıcalıklı bir yer sağlıyor. Diyanet, genel müdürlükten müsteşarlık seviyesine yükseltiliyor. Yasayla birlikte Diyanet’in cami dışı etkinlikleri ve yurt dışı faaliyetlerinin yasal zemini sağlanıyor. Ayrıca Diyanet’e, toplumu din konusunda aydınlatmak için tüm fırsatlardan yararlanma imkanı veriliyor. Diyanet, pek çok devlet kurumuyla, bakanlıklarla protokol imzalama imkanına kavuşuyor. 2010’dan itibaren özellikle Diyanet’in aile, kadın ve gençler konusunda ayrıca bir rol üstlendiğini görmeye başlıyoruz.”

“ 4- 6 YAŞ GRUBU ÇOCUKLARA DA KENDİNİ DAYATMIŞ DURUMDA”

 Bugün okul öncesi düzeydeki öğrenciler dahi Diyanet’in desteğiyle dinsel ideolojinin kuşatması altına alınıyor” diyen akademisyen Hakan Mertcan, Diyanet İşleri Başkanlığı ile TRT arasında yeni imzalanan protokolü de değerlendiriyor: 

“Başlangıçta küçük bir kuruluş olan Diyanet, zaman içerisinde büyüdü, genişledi ve dev bir bütçeye, personele teşkilat yapısına sahip bir kurum haline geldi. Özellikle siyasal İslam'ın güçlendiği evrelerde de kendi gücünü katlayarak arttırdı ve toplumu dinsel ideolojiyle kuşatmak konusunda da rol üstlenmiş oldu. Bugün baktığımızda karşımızda hepinizin bildiği gibi birkaç bakanlığın bütçesine sahip olan ve çok sayıda personeli bulunan yani resmi en son istatistiklerde belirtilen 127.000’den fazla personeli var ki buna işçiler dahil değil. Diyanet İşleri Başkanı daha önce yaptığı açıklamalarda, personelin 144.000’in üzerinde olduğunu ifade etmişti. Yaklaşık 20.000 Kuran kursu 90.000 civarında cami de Diyanet'e bağlı. Diyanet'in çıkardığı aylık dergi var, aile dergisi var, çocuk dergisi var, ilim dergisi var, Diyanet TV var, Diyanet Radyo var. Hemen her alanda çocukların durumundan, kadın erkek ilişkilerine, tüp bebekten mirasta birçok konuda toplumu etkileyecek fetvalar verebiliyor. Siyasal İslamcı AKP'nin Ayasofya hamlesinde olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanı, elinde kılıçla bu şova katılabiliyor, boy gösterebiliyor. Bugün okul öncesi düzeydeki öğrenciler dahi Diyanet'in desteğiyle dinsel ideolojik kuşatması altına kuşatması altına almış durumda. 4- 6 yaş grubu arasındaki çocuklara Diyanet kendini dayatmış durumda. Bunu da Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çeşitli açıklamalarında övünerek yaptığını görüyoruz. Tam da bu hassas konuyla ilgili olarak sıcak bir gelişme de Haziran ayının başında TRT ile Diyanet Çocuk Kanalı işbirliği protokolünün imzalanması. Küçük yaştaki çocukların dinsel ideoloji ile kuşatılmasına yönelik çok ciddi, çok büyük problemler içeren önemli adım atılmış oldu.

Varlığıyla laikliğe aykırı olan kurum, aslında yerine getirdiği görevler bakımından da laiklik ilkesi ile ciddi çelişkiler içeren bir durumdadır. Bir dinin belli bir mezhebinin yani Sünni Hanefilik’in benimsenmesi ve devlet eliyle din propagandasının yapılması ile din ve devletin kurumsal ayrılığı ilkesi ihlal ediliyor. Yurttaşlar arasında ayrım yapılması ile eşitlik ilkesi, yurttaşlardan bir kısmının sahip olduğu inançlara saygı gösterilmemesi dolayısıyla da din ve inanç özgürlüğü genellikle ihlal edilmektedir.”

KADINLAR VE DİYANET

Türkiye’de kadına yönelik şiddet de bir yönüyle aslında laiklik sorunu. Müslüman, feminist, aktivist Berrin Sönmez, bu konuda Diyanet’in aile danışma bürolarının yaklaşımına dikkat çekerek kadın haklarının nasıl yok sayıldığını şu tespitle anlatıyor:

Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda Diyanet işleri Başkanlığı'na bağlı Aile İrşat Büroları’nın, Aile Danışma Büroları'nın, buralarda görevli vaizlerin, vaizelerin söylemlerinin daima kadına, kocasına itaat etmesi tavsiyesiyle hareket ettiğini, şiddetle mücadeleyi, hukuk normları ile değil, merhamet, vicdan, emanet gibi soyut kavramlara yüklediklerini biliyoruz. Bu soyut kavramlarla aslında kadını da iman, erkeğin otoritesini kabul etmeye sevk eden bir anlayış var. Tümüyle ataerkil din yorumlarından kaynaklanan bu anlayış dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'nın şu anki haliyle, daha önceki haliyle de olduğu gibi asla ve asla kadın hakları açısından herhangi bir olumlu gelişmeye izin vermeyeceğini söylemek lazım. Tersine, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın mevcut politikalarıyla kadın haklarının aşındırılması, kadının eşit yurttaşlık haklarının yok sayılması için yeni fikirler geliştirildiğini ve adımlar atıldığını söylemek lazım.”

DÜNYAYA AÇILAN DİYANET

Diyanet içeride böyle, peki dış dünyayla ilişkilerde nasıl misyon yüklendi? Müslüman Kardeşler ve Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Karadavi ile Diyanet’in yakınlaşması ne düzeyde? Ali Bardakoğlu’nun başkanlığının ardından Mehmet Görmez ve Ali Erbaş’la ne değişti? Zana Çıtak, şunları anlatıyor: 

Erdoğan’ın dış politikasına tamamen tabi ve bu anlamda da Müslüman dünyasının lideri olma konusunda Erdoğan'ın iddiasına ve Türkiye’nin dış politika iddiasına da hizmet eden bir kuruma dönüştüğünü görüyoruz Diyanet'in. Hatta öyle ki Diyanet, bu süreçte AKP rejimi altında Müslüman Kardeşler'e son derece yaklaşmaya başlıyor ve Müslüman Kardeşler'e yakın olan Avrupa Fetva ve Araştırma Kurumu (European Council for Fatwa and Research) denen bir kurum var. Katar'da yaşayan Yusuf El Karadavi'nin kurduğu bir kurum bu. Bu kurumun pek çok toplantısının mesela İstanbul'da yapıldığını görüyoruz ve Diyanet'in temsilcilerinin hatta din işlerinden sorumlu kimi üst düzey yöneticilerinin bu toplantılara bizzat katıldıklarını görüyoruz. 

Ali Bardakoğlu dönemindeki bugüne aslında AKP'nin ilk dönemi, 2003- 2010 arası laiklik hala önemsenen ve aslında değeri açık açık söylenen bir prensip olarak karşımıza çıkıyor. Ali Bardakoğlu mesela laikliği ortak yaşamın temeli olarak adlandırılıyor. Fakat Mehmet Görmez ve Ali Erbaş’la beraber laiklik ilkesinin gittikçe eleştirilen bir ilke haline geldiğini görüyoruz. Mesela Ali Erbaş'ın ve Mehmet Görmez'in savaşlardan laikliği sorumlu tuttuğunu, insanlığın pek çok sorununun kaynağının laiklik olduğunu söylediklerine şahit oluyoruz. Yine Diyanet'in pek çok raporunda, FETÖ raporunda, DAEŞ raporunda mesela bunlarla mücadele konusunda laiklik prensibinden kesinlikle bahsedilmiyor. Bu anlamıyla da Diyanet'in artık laiklik prensibinden tamamen uzaklaştığını, kendisini dini bir otorite olarak tanımladığını, Erdoğan’ın dış politikasına tabi bir kurum haline geldiğini ve laiklik prensibine sadece göstermelik olarak bile hiçbir atıf yapmayarak son derece açık bir şekilde bu prensipten uzaklaştığını düşünüyorum.”

Diyanet’ten önemli ve güncel bir soruya Bitcoin sorusuna ilişkin yanıtla bu bölümü kapatalım. Diyanet İşleri Başkanlığı müşavirlerinden Zeki Sayar, Diyanet TV’de kripto para ile ilgili soruya şu yorumu yapıyor: 

Bunun arkasında bir devlet yoktur, bir saadet zincirine götürebilir. Bir takım kara paraların aklanmasına, bazı insanların ciddi kayıplara uğramasına vesile olur gerekçesiyle Din İşleri Yüksek Kurulumuz ‘caiz değildir’ dedi. Dünyada buna benzer fetvalar da var. Ama gelinen noktada belki bunun üzerinde yeniden düşünmek, müzakere etmek gerekebilir. Çünkü değişen şartlar, sanki bazı devletlerin izin vereceğine ilişkin işaretler var.” 

Podcast