COP26: DÜNYAYI KURTARMAK İÇİN SON ŞANSIMIZ MI?
PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY'E TIKLAYIN
İklim afetleri her geçen gün, Dünya’nın her yerinde katlanarak artıyor. Devletler ve şirketler ise şimdiye dek iklim kriziyle mücadele etmek için verdikleri sözlerin çok gerisinde kaldı. İşte bu nedenle İskoçya’nın Glasgow şehrinde başlayan “26’ıncı Taraflar Konferansı” , kısaltılmış haliyle COP 26’dan beklenti büyük.
Taraflar Konferansı, Birleşmiş Milletler’in İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi bünyesinde, 1994’ten beri düzenleniyor.
Bu süreçte en önemli adım, 2015’te Paris’te imzalanan İklim Anlaşması oldu.
Sonunda bir kriter belirlenmişti: Küresel ısınmanın, Sanayi Devrimi öncesindeki ortalamaya göre 1.5 dereceyle (*) sınırlandırması kabul edildi...
Bu amaçla sera gazı emisyonlarını azaltmak, yenilenebilir enerji üretimine geçiş yapmak, iklim afetleriyle boğuşan yoksul ülkelere yardım yapmak gibi hedefler belirlendi. (Not: Karbon salımı veya salınımı yanlış kullanım. Karbon veya seragazı emisyonu, benzin, kömür, doğalgaz tüketerek, beton dökerek ya da endüstriyel hayvancılık gibi faaliyetlerle atmosfere yolladığımız karbon dioksit gazı miktarına verilen isim.)
İnsan faaliyetleri kaynaklı karbon emisyonu, küresel iklim değişikliğinin de ana nedeni...
Bu yüzden gelişmiş ülkelerin hemen hepsi, karbon emisyonunun başlıca sorumlusu olan petrol, gaz ve kömür kullanımını 2030’a kadar kısıtlayacağını beyan etti.
COP26’dan en önemli beklenti, iklim hedefleriyle ilgili ortak bir takvim belirlemek.
Öncelik, 2030’a kadar karbon emisyonunu azaltmak için atılacak adımların belirlenmesi.
Ne var ki bu hedefe, sadece yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmekle ulaşmak imkansız.
Karbon yutağı olan ormanlar ve okyanusların kurtarılması, biyoçeşitlilik kaybının durdurulması, COP26’nın gündeminde.
YANLIŞ: TÜRKİYE YEŞİL İKLİM FONU’NDAN YARARLANMIYOR
6 yıllık gecikme sonrası Paris İklim Anlaşması’nı nihayet Meclis’e getirip onaylatan Türkiye, bu yıl karbon emisyonları ile ilgili beyanını yenileyecek.
Ne var ki zirve başlamadan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “araç ve güvenlik” gerekçesiyle katılmayacağını açıklaması, COP26 kulislerinde “Türkiye için kötü puan” olarak yazıldı.
bu yıl EK-1 listesinden çıkma talebinden de vazgeçti.
Heinrich Böll Vakfı Proje Koordinatörü, Çevre mühendisi Menekşe Kızıldere, durumu şöyle izah ediyor: “Türkiye gelişmiş ülkelerin yer aldığı EK 1 listesinde. Ancak yıllarca Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanmak için bu listeden çıkmak istedi. Artık bu talebinden vazgeçmiş görünüyor. Ayrıca iklim fonu, hem miktar olarak küçük, hem de en yoksul ülkelere kredi, borç olarak veriliyor. Medyada yanlış yansıtılıyor, Türkiye’ye verilecek fon Yeşil İklim Fonu değil. 3-5 milyar euro olarak telaffuz edilen para, başka kaynaklardan elde edildi.”
Medyada iklim fonu” denen para, Dünya Bankası, Fransa ve Almanya’nın “yeşil dönüşüm”ü teşvik için Türkiye’ye yapacağı 3 milyar eurodan fazla nakit yardım.
TÜRKİYE KARBON EMİSYONUNU 2030’DA %38 AZALTACAK MI?
Malum, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Biden’la G-20’de konuştuktan sonra COP26’ya katılmaktan “araç sayısı” nedeniyle vazgeçti. Bu da Paris Anlaşması’nı yeni onaylayan, oyunun dışında kalmak istemeyen Türkiye için eksi puan oldu.
Ülkeye dönen Erdoğan, yeşil dönüşüm ve iklim konusunda “kararlı” olduğunu söyledi.
Peki AKP iktidarının birdenbire yeşil dönüşüme sevdalanmanmanın sebebi ne? Menekşe Kızıldere, Türkiye’nin iklim konusunda değişen politikasında sermayenin önemli rolü olduğunu belirtiyor.
2030’a kadar karbon emisyonunu yüzde 55 azaltma hedefini açıklayan Avrupa Birliği, 20 yıl içinde uçak yakıtları, petrol ve dizel araba satışının yasaklanmasını hedefliyor.
Türkiye gibi AB’ye ihracat yapan ülkeleri yakından ilgilendiren bir konu da “karbon sınır vergisi”. Buna göre AB; çelik ve beton gibi ürünlerin ithalatında AB dışındaki imalatçılara daha fazla vergi uygulayacak.
Haliyle Türkiye istese de istemese şu andaki iş yapma şeklini değiştirmek zorunda. Sanayisinden tarımına, enerji yatırımından inşaata, turizmden balıkçılığa, her sektörün iklimle uyumlu hale gelmesi demek, herşeyin A’dan Z’ye değişmesi demek.
Türkiye, seragazı emisyonunu önümüzdeki dokuz yılda azaltacağını, hatta 2053’te sıfırlayacağını iddia ediyor.
Burada anahtar terim, artırarak azaltma. Türkiye 2012’de 430 milyon ton olan sera gazı emisyonunu, 2030’da 929 milyon tonun altında tutacağını söylüyordu. Yani önce sera gazı emisyonunu yüzde yüzden fazla artırıp bunun üzerinden yüzde 21’lik bir azaltma yapmayı planlıyordu.
COP26’dan gelen kulislere göre Türkiye’nin yeni beyanında emisyonlarda yüzde 38 azaltım yapması sözkonusu.
HANGİ ÜLKE NE SÖYLÜYOR?
Bir kere en çok karbondioksit emisyonu üretenler sırasıyla Çin, ABD, Hindistan, Rusya ve Avrupa Birliği.
ÇİN: Küresel karbon emisyonunun yüzde 28'inden sorumlu olan Çin, 2030'dan önce karbon emisyonunda önce zirve yapacak, 2060'a kadar sıfırlayacağını açıklamıştı.
ABD: Biden yönetimi Trump dönemindeki inkarcı tutumu tersine çevirmeye çalışıyor. Kamuya ait arazilerde yeni petrol ve doğalgaz işletim sözleşmelerinin dondurulması, rüzgar enerjisi üretiminin 2030'a kadar iki katına çıkarılması, fosil yakıtlara sağlanan devlet desteğinin azaltılması gibi kararlar alındı.Ancak petrol ve gaz üreticilerine emisyon vergisi kesmekle ilgili öneri şimdilik havada. karbon vergisi onaylansa bile, kirleten sanayi bunu fiyatlarına yansıtabilir. Olan orta sınıfa olur, faturası gelecek seçimde Biden ve Demokratlara çıkar...
RUSYA: 2060 için sıfır emisyon hedefini açıklasa da bunu nasıl yapacağı net değil. İklim politikaları “son derecede yetersiz” olarak değerlendiriliyor. Büyük kirleticilere karbon emisyonu sınırı veya cezası ufukta görünmüyor.
AB: Bağımsız gözlemcilere göre Avrupa Birliği’nin politikaları ve şimdiye kadar aldığı önlemler, diğer ülkelere kıyasla daha iyi. 2018’den bu yana AB’nin emisyonları azalıyor ama yeterli değil.
BM Çevre Programı’nın son raporuna göre bu iddialı sözlerin ardındaki gerçek başka.
Her şeyden önce, dünyanın en büyük petrol ve gaz üreticileri, üretim seviyelerinde azalma filan planlamıyor!
Aksine, gaz üretiminin iki katına çıkması, petrol üretiminin yüzde 10 civarında artması, kömür üretiminin de çoğu 2035 sonrası olmak üzere, sadece yüzde 10-15 civarı azaltılacağı ortaya çıktı. (BBC)
Tahmin edersiniz ki bu planlarla 1.5 derece hedefini tutturmaya imkan yok.
Üstelik şu anda küresel ortalama sıcaklık 1.2’yi geçti bile!
(*) NEYMİŞ BU 1.5 DERECE?
İyi de nedir bu 1.5 derece olayı? Neden bu kadar önemli?
İklim krizi konuşulurken Sanayi Devrimi’ndeki sıcaklıklar bir milat sayılıyor.
Yani 1850’lerden bugüne gerçekleşen küresel sıcaklık artışının ortalaması üzerinden hesap yapılıyor.
Modellemelere göre 1.5 derecelik küresel sıcaklık artışı, gidişatı durdurabilmek ve gezegeni koruyabilmek için sınır kabul ediliyor.
İklim bilimcilere göre sadece yarım derecelik ısı artışı bile yaşanacak risklere korkunç bir ivme katıyor.
Bilgisayar modellemelerine göre 2 derecede aşırı hava olaylarından ölenlerin sayısı, 1.5 derecelik sıcaklık artışının iki katı olacak.
Birleşmiş Milletler, bu gidişat devam ederse Dünyanın 2.7 derece daha sıcak olacağını hesapladı. Bunun anlamı, kuraklık sezonunun 2 aydan 10 aya çıkması, orman yangınlarıyla kül olan alanların iki kat artması....
Türkiye’den örnek verelim. Sıcaklık ortalamamız, 1800’lerin sonuna kıyasla 2 dereceyi geçti. WWF’in Türkiye’nin Yarınları Projesi raporuna göre Sıcaklık artışı 2030’lu yılların sonuna kadar sınırlı kalsa da bu dönemden sonra hızlı bir artış bekleniyor.
Buna göre mevsimsel ve bölgesel farklılıklar yine olacak. Ancak sıcaklık artışı, 1960-1990 yıllarına kıyasla kış mevsiminde 4°C, yazın ise 6°C civarına ulaşması bekleniyor.
Glasgow’daki COP 26’dan beklentilerin başında, ülkelerin emisyon azaltım beyanlarının 1.5 derece hedefine göre güncellenmesi var.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.