AKP VE LAİKLİK | EĞİTİM NASIL İSLAMCILAŞIYOR?

AKP VE LAİKLİK | EĞİTİM NASIL İSLAMCILAŞIYOR?
"AKP ve Laiklik" podcast serimizin üçüncü bölümünde eğitimin din ile yeniden yapılandırılması çabalarını ele alacağız. Eğitim-Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, "Milli Eğitim Bakanlığı’nın siyasal İslamcı vakıf ve dernekler ile yapmış olduğu protokoller de konunun bir başka boyutu. Çeşitli dinsel vakıf ve dernekler giriyor ve okulun içerisinde kendilerine bir alan açıyorlar. Bu çocukları alıp götürüyorlar ve bu çocuklar bir tür dogmatik ve çeşitli yaklaşımlarla karşı karşıya kalabiliyorlar" diyor.

PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY'E TIKLAYIN



1982’de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu dersler arasına alınması ilk ve ortaöğretim kurumlarında laiklik anlayışı için bir milat oldu. 

Bir Kurban Bayramı arifesiydi, akşam Köşk’te kızlarım ve damadım Erkan’la oturmuş yemek yiyecektik. O ara Kurban bayramında keseceğimiz kurbanlık geldi aklıma, Erkan’a Kurbanda keseceğimiz hayvan için vekalet işini hallettin mi diye sordum. O da ‘Paşam bugün hafta sonuydu. Noterler kapalıydı, vekalet işini halledemedim” dedi. Bu cevabı alınca çok şaşırdım. Bu durumun sebebini düşündüm ve o andan itibaren okullarda temel din bilgilerinin verilmesine izin verdim.”

O yıllarda Kenan Evren, zorunlu din derslerine damadı Erkan Gürvit’in dini bilgi eksikliği nedeniyle karar verdiğini anlatsa da bu tarihi kararın böylesine basit bir diyalogla alınmadığını hepimiz biliyoruz. 

AİHM VE ZORUNLU DİN DERSLERİ

Eğitimde bugün 18 milyona yakın ilkokul, ortaokul ve lise öğrencisi var. 8 milyona yakın üniversite öğrencisi yükseköğrenim görüyor. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, Eğitim-Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Necla Kurul, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri ile şunları söylüyor:

Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri… Sendika olarak biz bütün Din kültürü ve Ahlak bilgisi kitaplarını tarıyoruz bu dönemde ve burada gerçekten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne söylendiği gibi bir din felsefesi ve kültürü, tüm dinlere eşit mesafeli bir yaklaşım mı söz konusu yoksa belli bir dinin, yani İslam’ın, Sünniliğin bir mezhebinin ritüellerini taşıyan bir kitap mı olduğu konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ama büyük ölçüde kapsayıcı olmadığını, toplumun önemli bir kesimini dışarıda bırakan bir müfredat olduğunu şu ana kadar çalışmalarımızda gözlemledik. Bunu raporlaştıracağız ve sonra AİHM’e kadar giden bir süreç başlamış olacak. Ailesi inansın, inanmasın, ailesi bir Sünni mezhebinden olsun, Alevi olsun, ateist olabilir inancı olmayabilir ama eşitliğe, özgürlüğe inancı son derece büyük olabilir, haftada 2 saat çocukların tamamı bu dersleri alıyor. Biz Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin seçmeli bir ders ya da kamusal bir uzlaşı sağlanarak çocukların ergenlik döneminden sonraya bırakılması gereken bir ders olması gerektiğinin kendi içimizde tartışmalarımızı sürdürüyoruz. İlkokulların 4. sınıfında başlıyor bu ders zorunlu olarak 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11. sınıfa kadar her yıl çocuklar her hafta bu dersten geçmiş oluyorlar. Bu yeterli olmadı siyasal iktidar için. Aynı zamanda 4 4 4  uygulamasını getirdikten sonra yasayla ders koydular. Yasayla ders konulmaz.“

Prof. Kurul, seçmeli olarak konulan üç dersin, ‘Hz. Muhammed’in Hayatı’, ‘Kur’an-ı Kerim’ ve ‘Temel Dini Bilgiler’ derslerinin pratikte zorunlu hale geldiğine de dikkat çekiyor. 

Nitekim eğitimde önemli bir dönüm noktası olan ve kamuoyunda 4 4 4 olarak bilinen, zorunlu eğitimi bölünmüş olarak 12 yıl çıkaran kanun, 11 Nisan 2012'de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Eğitim-Sen, yeni uygulamanın üzerinden dört yıl geçtikten sonra hazırladığı raporda, şu önemli tespiti yapıyordu: 

“Türkiye’nin dört bir yanında dini eğitim fiilen okul öncesi eğitime, hatta kreşlere kadar indirildi. Müfredatta dinsel referansların kullanılması arttı, fizik, kimya kitaplarına dahi dinsel veriler yüklendi. Ders yükünü azalta bahanesi ile felsefe, psikoloji dersleri kaldırılarak seçmeli adı altında zorunlu din dersi dayatması arttı. Başta TÜRGEV ve Ensar Vakfı olmak üzere Furkan Vakfı, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti gibi dini vakıfların devlet okullarında başta “değerler eğitimi” olmak üzere çeşitli konularda ders ve seminer verebilmesinin, kendi yayınlarını dağıtabilmesinin ve öğrencileri kurumlarında stajyer olarak eğitebilmesinin yolu açıldı.”

VAKIFLAR VE ÇOCUKLAR

Eğitim-Sen Genel Başkanı Kurul, okul öncesinden yüksek öğretime kadar tüm kademelerde gerek müfredat, gerek bakanlık, gerekse eğitimci/yönetici profili açısından eğitim-öğretim aracılığıyla dindar bir nesil yaratma politikasının nasıl kurumsallaştırılmaya çalışıldığını anlatırken nitelikli, bilimsel eğitime eşit erişimin mümkün olmadığı ülkemizde, özellikle maddi imkanı yeterli olmayan milyonlarca çocuk ve genç üzerinden nasıl bir politika izlendiği de şöyle ifade ediyor:

Seçmeli din dersleri konusuna ilişkin farklı uygulamaları biz Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a anlattık. Kendisi ‘ben sürekli takip ediyorum. Bu dersler geçmiş yıllara göre ağırlık taşımıyor’ karşılığını verdi. Ama bu derslerin öğretmenini bulmak için daha çok çaba gösteriliyor. Felsefe öğretmeni bulmak için uğraşmıyor. Sanat öğretmenleri bir kenara itilirken Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri el üstünde tutuluyor. 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın siyasal İslamcı vakıf ve dernekler ile yapmış olduğu protokoller de konunun bir başka boyutu.  Normal koşullarda okulumuzun içinde yapılması gereken, öğretmenlerimizin öncü ve özne olduğu süreçlerle eğitsel, pedagojik, sosyal, kültürel, sanatsal faaliyetler yapılması gerekirken adeta taşeron gibi tüm sisteme ve okulun işlevlerinin bir kısmını üstüne devralıp, aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı'ndan da ciddi bir kaynağı hortumlayarak faaliyette olan vakıflar var.  Okul alanının içi sadece eğitim ile kendilerine ait olmuyor bu durumda. Çeşitli dinsel vakıf ve dernekler giriyor ve okulun içerisinde kendilerine bir alan açıyorlar. Bu çocukları alıp götürüyorlar ve bu çocuklar bir tür dogmatik ve çeşitli yaklaşımlarla karşı karşıya kalabiliyorlar. Velilerimize çocuklar için tabletler vererek işte yarışmalar düzenleyip bilgisayar gibi ödüller koyarak çocukların aklına gelen çocukların aklını çelen çalışmalar bunlar.” 

Kuran Kurslarına ilişkin de önemli bir tespitte bulunan Kurul, pandemi döneminde milyonlarca çocuk için okullar kapalıyken Kuran Kurslarının devam ettiğini belirtiyor ve devam ediyor: 

“Uzaktan eğitim sürecinde okulları kapattılar ama Kuran kursları o haftalar içinde açık kaldı. Buna dair bilgimiz yeterince yok. Yoksulluğun, işsizliğin hayatı kahrettiği koşullarda, evin içinde iki, üç boğaz için bir sendika ve bir dernek veya vakıfın bir öğlen yemeği vermesinin bile anlamlı olduğu yaşam biçimleri var.”

İMAM HATİP OKULLARI

Burada eğitimin göz bebeği İmam Hatip Okulları ile ilgili ayrı bir parantez açmak gerekiyor. “Dünya ve ahiret mutluluğu için imam hatip okulları sizleri bekliyor” çağrısı bile yapılmıştı. Birgün’den Mustafa Kömüş’ün haberine göre, İmam hatiplerin bütün desteklere rağmen başarısızlıkları da göze çarpıyor. 2019 yılında gerçekleşen Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na başvuran 243 bin 380 öğrenciden sadece 36 bin 256’sı 4 yıllık bir programa yerleşebildi. Yüz imam hatipliden yalnızca 14’ü 4 yıllık bir üniversite kazandı. Bu oran Anadolu liseleri için 28,3, fen liseleri için 49,4, sosyal bilimler liseleri için 58,1 oldu.

Buna karşın Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne ayrılan bütçe, diğer müdürlüklere ayrılan bütçenin çok üzerinde. Nejla Kurul, okul yöneticilerinin İHL kökenli profiline dikkat çekerken Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeninin okul müdürlüğüne talip olduğunda bunun onun için bir artı olduğunu dile getiriyor. 

ERDOĞAN VE ASIM’IN NESLİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İmam hatiplerle ilgili gelişmeleri “(MEN SABERA ZAFERA) Sabreden Zafere Ulaşır” hadisiyle müjdelemesinin üzerinden sadece dört yıl geçti. “Asım’ın neslinden bir usta” adlı buluşmada Erdoğan, gençlere şöyle sesleniyordu: 

Karşımdaki coşku, Asım’ın neslinin bir hayal değil, bir hakikat olduğunu gösteriyor. 28 Şubat’ta İHL’lerde 600 bin öğrenci vardı. İktidara geldiğimizde bu öğrenci sayısı 60 bine düşmüştü. Ama şimdi hamdolsun, 1 milyon 200 bin öğrenci var. O güzeller güzeli ifadede ne diyor: ‘Men Sabera Zafera.’ Sabreden kimse zafere ulaşır. Sabrettik, sonunda zafer mukadder oldu.”

ALEVİ ÇOCUKLAR VE EĞİTİMDE ASİMİLASYON

Yaşananlar asimilasyon mu aynı zamanda? Akademisyen Hakan Mertcan da, Karahan Kitabevi’nden çıkan “Akıntıya Karşı- Aleviler, Suriye ve Laiklik” adlı son kitabında  “Günümüzde zorunlu din derslerinin yanı sıra ‘seçimlik” din derslerini de alma mecburiyetiyle karşı karşıya kalan Alevi çocukları Sünniliği öğrenmeden eğitim-öğretimlerini tamamlayamamakta ya da eğitim-öğretim hayatlarına devam edememektedir. AKP dönemi öncesi ile bir kıyaslama yapılırsa, Alevi öğrencilerin hiçbir zaman bu derecede bir asimilasyon ile karşı karşıya kalmadığını düşünmekteyiz. Bu asimilasyonun nicel ve nitel boyutlarının araştırılması gerekmektedir” uyarısını yapıyor. 

Eğitimde laiklik ilkesinin geriletildiği tartışmalarına son günlerden iki sıcak örnek verelim. 

Tunceli İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Akpazar beldesinde imam hatip okulu açılıp açılmamasına yönelik web sayfasından velilere anket düzenliyor. Ankette velilere, “İmam Hatip Ortaokulu açılmalı mı, açılırsa çocuğunuzu yollar mısınız? İmam hatip ortaokulunun gelişmesine katkıda bulunur musunuz?” gibi sorular yöneltildi. Eğitim-Sen Tunceli Şubesi yaptığı yazılı açıklamada laiklik ilkesinin yok sayıldığını belirterek “Dersim halkının tercihi çok açık bir şekilde, kentimizde imam hatip okulları açılmaması yönündedir. İmam hatip okulu açma çabaları inanç ve kültürel asimilasyon amacı taşımıyorsa hangi amacı taşımaktadır? Tunceli İl Milli Eğitim Müdürlüğü kendi görev bölgesindeki imam hatip okullarına kayıt yapılmadığının farkında değil midir? Görev bölgesinde yaşayan halkın inancının Alevilik olduğunun farkında değil midir?” sorularını yöneltiyor. 

Sakarya’dan bir başka yeni gelişme. Sakarya İl Milli Eğitim Müdürü Fazilet Durmuş, ortaokul derslerinde branş öğretmenleri için "Kuran'daki bilim ayetlerini içeren bir "kılavuz" hazırlanacağını ve öğretmenlerin buna göre ilgili ayetleri derslerde anlatacağını açıklıyor.  Buna göre, Fen Bilimleri öğretmeni mevsimler konusunu işlerken, Kur'an-ı Kerim'deki ilgili ayet hükmü orada çocuklarla paylaşacak. 

Önceki bölümler:


Podcast