FARUK BİLDİRİCİ İLE "PEKER VİDEOLARI VE AKP'NİN MEDYA DÜZENİ"
PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN
Türkiye tarihinin en büyük skandallarından biri yaşanıyor. Devlet korumasındaki bir suç örgütü lideri, devlet koruması kalkınca açıklamalarda bulunmaya başladı. Anlatılanların büyük bölümü gazeteciler tarafından biliniyordu. Ama baskı altındaki gazetecilerin ve medyanın ulaşabildiğinden daha fazla insanın izlediği anlaşılıyor bu açıklamaları.
Sedat Peker sadece devlet korumasında işlenen cinayetleri, yasadışı uyuşturucu ve silah ticaretini anlatmıyor. Büyük oranda, hem de çok büyük oranda iktidar tarafından kontrol altına alınan medyanın halini de gözler önüne seriyor.
Gazeteciler tehdit ediliyor (hatta öldürülüyor), gazete binaları basılıyor. “Bunları iktidar istedi, ben yaptım” diyor. Bazı “gazetecilerin” bu kirli ilişkiler içinde nasıl yer aldığını, ülkenin en büyük medya grubuna nasıl çöküldüğünü anlatıyor. Tüm bunları gazeteci Faruk Bildirici ile konuştuk.
BASKI DAHA ÖNCE BAŞLADI
Sedat Peker'in anlattığı ilk anlattığı 2015 yılında Hürriyet gazetesine yönelik saldırı meselesi. İkincisi de Demirören'lerin Doğan Grubu'nu kendi paraları olmamasına rağmen Ziraat Bankası'ndan 2 yıl geri ödemesiz krediyle devralmaları meselesi. Yani bu süreci anlatıyor Sedat Peker. Ama mesele biraz Sedat Peker'in anlattıklarından değil, daha geriden başladı. Siyasi iktidar aslına bakarsanız sadece Doğan Grubu değil, 2002 yılında iktidara geldiği andan itibaren zaten medyayı değiştirmeye çalıştı ve TMSF aracılığıyla medyanın büyük bölümünü değiştirdi. Ondan sonra da Doğan Medya Grubu'na sürekli vergi cezalarıylayazarların gazeteden atılmasını sağlayarak baskıyı sürdürdü. Bu baskıların son evresini aslında SedatPeker anlatıyor. Yani geldiğimiz son noktaydı o. Doğan Medya Grubu'nun artık direnme gücü kalmamıştı. Bu direnme şansı kalmadığı noktada da zaten o saldırılar çok önemli rol oynadı ve sonra da tamamen teslim oldu Aydın Doğan.
PARA VERİLMEDEN ALINAN MEDYA DEVİ
Medyanın Ombudsmanı Saray’ın Medyası kitabımda da anlatmaya çalıştım, Demirören Grubu'nun aslında Doğan Medya grubunu satın alacak parası yoktu. Benim bildiğim kadarıyla kısa süre önce zaten sadece Milliyet'in basın ücretini bile ödeyememişlerdi. Onun yapılandırması için Aydın Doğan'la görüşmüşlerdi. Bu durumdayken birdenbire Ziraat Bankası'ndan 665 milyon dolara benim bildiğim kadar ile aldılar. Bir miktar da dışarıdan buldular ve devraldılar. Şu anda Sedat Peker'in anlattıkları Türkiye'de medyanın ne kadar çürümüş halde olduğunu reflekslerin ne kadar zayıfladığını tamamen kirlendiğini gösteriyor bize.
ÇÜRÜME ÇOK ÖNCE BAŞLADI
Medya sahiplerinin kamu çıkarını, yani yayıncılığı evrensel gazetecilik ilkelerini birinci planda tutmak, sadece onu gözetmek yerine kendi çıkarlarını önde tutmalarından kaynaklanıyor bütün bu durum. Yani birincil amaç kamu çıkarı değil de daha çok kar etmek olunca, diğer alanlarındaki şirketlerini, çıkarlarını kollamak hatta özelleştirmelerden pay almak, hatta mümkünse siyasi iktidarla yeni işbirlikleri yapıp oradan daha fazla para kazanmak olunca o zaman gazetecilik etiği bir kenara itiliyor. Zaten siyasi iktidarın iki hedefi vardı, bunu da gerçekleştirdi. Birincisi medyanın tamamen siyasi iktidarın propagandasını yapmasını istiyordu ve onu yaptılar. İkincisi de bilginin yani kendi hoşlanmadığı ya da iktidara yönelik eleştirilerin, onlar için zararlı olacağını düşündükleri bazı haberlerin yayılmasını engellemeye çalıştılar. Yani medya haber vermek yerine haber vermemeye, haber vermek yerine propaganda yapmaya başladı.
YENİ BİR MEDYA DOĞUYOR
İstedikleri şey buydu. Bunu sağladılar mı, medyanın büyük bölümü bu şekilde ele girişimlerine rağmen tamamen bilgi verilmeyi engellediler mi? Yok hayır. Son yıllarda bir alternatif medya doğmaya ve giderek güçlenmeye başladı. Çünkü herkesin haber alma ihtiyacı var. Herkesin bir şeyler öğrenmeye ihtiyacı var. Mesela Sedat Peker'in konuşmalarını iktidar medyasına bakıyorsunuz hiç yayınlamadılar neredeyse, 26 Mayıs'ta Tayyip Erdoğan konuşmaya başladıktan sonra bu sefer de iddiaları yayınlamak yerine sadece onu eleştiren, onu casuslukla kaos yaratma çalışmasıyle suçlayan her şeyler yayınladılar. Ama ne oluyor milyonlar yine de izliyor ve öğreniyorlar. Yani söylemem o ki iktidar her ne kadar medyayı baskı altına almış susturmuş olsa da bir yandan da bilgiyi insanlara ulaştıran yeni bir medya dolmaya başladı.
BAŞKA İŞLERDEN PARA KAZANIYORLAR
Aldıkları medya organlarının değerini yitirmesinin onlar için bir önemi yok. Bunu onun için yapıyorlar zaten. Şimdi Demirören grubu elindeki medya organlarını satsa aldığından çok daha düşüğe satacaktır. Ama bir zararı yok. Onlar için imar düzenlemeleri yapıldı, lüks villalar yapıyorar, Milli Piyango'yu aldı, Azarbeycan'daki piyangoyu aldı. Buna benzer bir dolu işler aldı.
Gazetecilerin soru sorması işte siyasiler ile konuşması, bir takım gelişen olayları sorgulaması. bir şey zaten yok artık öyle şey tamamen ortadan kalktı. Gazeteci ve getirdikleri nokta burası maalesef.
GAZETECİLİĞİN ÇÜRÜMESİ
Kirlenme bir yerden başlayınca her yere sirayet ediyor. Ya patron izin verip reklam servisleri gazetelerin köşe yazılarının içerisine reklam almaya başlayınca gazeteciler bu sefer ya da yazar da kendisi için bir takım reklam ilişkileri geliştirebiliyor ya da reklamlara çıkıyor ya da işte bir takım davet gezilerine gidiyor, hatta bazı gazeteciler kendi ceplerine harcırah bile alabiliyorlar ve orada gördüklerini haber diye yazabiliyorlar. Hediyeler alabiliyorlar. Biz altın verilen ya da tablet hediye edilen basın toplantıları bile görüyoruz. Ve bütün bunlar bir yana şimdi Sedat Eker'in konuşmalarından dolayı Hadi Özışık'ın bir gazetecinin suç örgüt lideri ile tamamen farklı ilişkilere girdiğine tanık olduk. Suç örgüü lideriyle İçişleri Bakanı arasındaki ilişkilerde arabulucu rolüne soyunduğunu gördük. Onunla kalmadı iki gazetecinin Sezgin Baran Korkmaz tarafından lüks bir otelde ağırlandığı iddia edildi. Şimdi iddiaların doğru olup olmadığını göreceğiz.
GAZETECİLERİN HABER KAYNAKLARIYLA İLİŞKİSİ
Ama ben Hürriyet'te okul temsilcisi iken de yazmıştım bazı gazeteciler maalesef güç odaklarıyla bu tür çıkar ilişkilerine giriyorlar. Oysa gazetecilik başka kaynaklarla, hele hele haber kaynaklarıyla izledikleri alanlarda çıkar ilişkilerine girilecek bir meslek değil. Bunu magazin muhabirliği için de söylüyorum, futbol yazarlığı için de söylüyorum. Siyaset için de. Her alanda aynı ilkeler geçerli. Yani özellikle bırakın menfaat ilişkisi içerisine girmeyi, çıkar çatışması görünümünden bile gazetecilerin kaçınması gerekiyor. Neden? Çünkü çıkar çatışması varsa eğer gazeteci izlediği yerde o zaman bağımsızlığını, tarafsızlığını yitirmiş olur. Oysa biz diyoruz ki, gazetecilik tamamen gerçeğin aktarılması işi. Siz tarafsızlığınızı yitirmişseniz, başka bir çıkar ilişkisi içerisine girmişseniz nasıl tamamen gerçeği yansıtmış olacaksınız ki? Bu mümkün olmaz. Dolayısıyla bütün bu söylediğimiz aslında kısa bir cümleyle özetlersem gazeteciliğe ihanet bence başka bir şey değil.
YAPISAL SORUNLAR VE ÖRGÜTSÜZLÜK
Maalesef yapısal sorunlarımız da var bizim gazetecilikte, örgütlenememe, demokrasi, yasal sorunlarımız da var. Bütün bunları düşündüğümde biz bu noktaya geldik. Yoksa yani gazetecilerin bireysel deneyim eksikliği ya da kirlenmesi değil maalesef çok daha büyük boyutlu sorunlarla karşı karşıyayız gazeteciler olarak.
Bizim işimiz zaten hep mücadele. Yani bizim gibi ülkelerde gazetecilik öyle konformist bir iş değil zaten. Yani ben mesleğe başladığında da birçok yanlış vardı. O zaman da mücadele etmek gerekiyordu. Yine öyle. Evet, ben gazeteciliğe başladığım yıllarda Türkiye'de gazetecilik yapan insanların büyük bölümü zaten örgütlüydü, sendikalarda, cemiyetlerde örgütlenmişti. Ama şimdi örgütlü değiliz. Biz gazeteciler, aslında bırakın başkalarının hakkını savunmak, bu toplumda mağdurların hakkını savunmak, sessizlerin sesi olmak gibi bir pozisyonu sürdürmek, kendi hakkımızı bile arayamaz duruma geldik. Tamam ama buna rağmen yine de kendi içinde az önce söylediğim gibi devingenlik devam ediyor. Bir mücadele devam ediyor. Alternatif tüm medya dediğimiz özellikle dijital mecralarda baş gösteren yeni gazetecilikte de sorunlar var. Bunun için de galiba bütün yapısal sorunları bir kenara bırakarak söylüyorum. Bütün gazeteci arkadaşlar eleştiri ve öz eleştiriye açık olması gerek. Yani bizim birbirimizi rahatlıkla eleştirebilmemiz gerekli. Ben mesela birilerine eleştirdiğim de özellik de alternatif medyadan birilerini eleştirdiğimde hep sorunlarla karşılaşıyorum. Bizi de mi eleştiriyorsun tavrıyla karşı karşıya kalıyorum. Bu doğru değil. Ben kendi adıma insanları özellikle alternatif medyanın daha da düzelmesi, eskinin hatalarından arınması için çalışıyorum. Eleştiri özeleştiriye kapalı olunursa bu hatalardan arınmak mümkün olmaz. Onun için de doğrusu biraz daha açık yürekli olmak ve günümüzde ki onu değişime ayak uydurmak gerekiyor.“
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.