Faruk Bildirici'den Özkök ve Hakan'a: "Gazetecilik açısından onlar adına utanıyorum"

Faruk Bildirici'den Özkök ve Hakan'a: "Gazetecilik açısından onlar adına utanıyorum"
Özkök’ün 27 yıl birlikte çalıştığımız halde bana adımla değil, ombudsman diye hitap etmesi, Ahmet Hakan’ın ‘kendini ombudsman sanan’ demesi gerçekten çocukça.
“Özkök’ün 27 yıl birlikte çalıştığımız halde bana adımla değil, ombudsman diye hitap etmesi, Ahmet Hakan’ın ‘kendini ombudsman sanan’ demesi gerçekten çocukça. Önemli olan benim kendimi ne sandığım değil ki ne yazdığım. Yazdıklarım o kadar önemsizse neden yanıt veriyorsunuz? Bu gazetecilik değil, insani bir yaklaşım da değil. Bu kendilerini kurtarmaz. Bugün medya, edilgen, ne verilirse aktaran, gerçekleri gizlemeye yarayan bir medya haline geldi. Bu medya günü geldiğinde kalmayacak, yok olacak”
Başlık Spot: Faruk Bildirici Anlatıyor" podcastini dinlemek için tıklayın.

Faruk Bildirici, önce Cumhuriyet ve ardından Hürriyet gazetelerinde yıllarca çalıştı. Hürriyet’in  “ombudsmanı” idi, yani okur temsilcisi olarak okur adına gazeteyi denetliyor, meslek kurallarına ve etik ilkelere aykırı bulduğu konularda yazıyordu. Demirörenlerin gazeteyi satın almasından sonra işten çıkarılan isimlerden biri oldu. Halen kendi blogunda medya eleştirileri yapmaya, yani fiili ombudsmanlığa devam ediyor. Bildirici’nin Cumhuriyet’ten Hürriyet’te haber müdürlüğüne ve oradan okur temsilciğine giden yolda yaşadıkları ve medyanın haline ilişkin anlattıkları özetle şöyle:

“Özkök iyi bir yöneticiydi”

“Hürriyet binasına ilk girdiğimde ‘herhalde burada sadece 1-2 ay kalırım’ dedim. 27 yıl kaldım. Nasıl kaldım? İtiraz etmekten karşı çıkmaktan vazgeçmedim ama bunu hiçbir zaman bunu kavgaya dönüştürmedim. Doğru bildiklerimi anlatıyordum, bazen dinliyorlardı bazen de dinlemiyorlardı.

Ertuğrul Özkök’e çok eleştiriler yöneltebiliriz ama gerçekten iyi yöneticiydi. Aksi takdirde 20 yıl kalamazdı orada. Bir gazete çıkarıyorsanız farklı görüşlerde olanların olmasında yarar var. Farklı bakışları birbiriyle çatıştırmadan uzaklaştırarak çalıştırmayı başarıyordu.

“Ben de günahsız değilim”

Ben de pürü pak değilim ben de hiç hata yapmamış değilim. Yanlış yapmamış değilim, günahsız değilim. Ben de biliyorum Genelkurmaydan gelen sarı zarfların haber yapıldığını. Bir kısmı benim de önümden geçiyordu, bazıları da bana uğramadan geçiyordu. Gazete içinde sen Independent’da mı çalışıyorsun deniliyordu. Dev Sol operasyonları vardı. Polis silahsız militanları da öldürüyordu. Orada 2-3 yaşındaki çocuk koltuğun arkasında bulunmuştu. Bu Hürriyet’te ‘polis o kadar özenli operasyon yaptı ki çocuk yara almadan kurtuldu’ diye haber yapıldı. Oysa duvarda yüzlerce mermi izi vardı. Hürriyet de bunu bilerek bir polis lehine bir efsane yaratmaya çalıştı. Ben buna itiraz ettim. Ama gazete yöneticileri ‘Ne var bunda, biz yaptık’ dediler. Tabii gazete yöneticileri ‘Ne var bunda” dedikleri zaman itirazını söyleyip orada kalıyorsun. Çekip gitmek de bir çare değil.

Seğmenler Parkı’ndaki iç hesaplaşmaları

Defalarca Seğmenler Parkına gittiğimi hatırlıyorum. Olur ya, gidip ağaçlarla konuşursun, dağlara haykırırsın. ‘Yeter artık ne yapıyorum ben. Kalmalıyım gidersem ne olur. Bunu ne kadar sürdürmeliyim’ dediğim Seğmenler ziyareti oldu. Ve devam ettim. Devam etmeyi mücadele etmeyi tercih ettim.

Ahmet Kaya’yı ölüme götüren süreci ve Hürriyet gazetesinin buna katkısına dair bir rapor yazıp yönetime verdim. Rapor yayınlanmadı ama Aydın Doğan’a verildi. Önümüzdeki dönem ombudsmanlık dönemini anlattığım, oradaki kavgaları anlattığım bir kitap yazıyorum. Rapora orada yer verdim.

“Servis şefleri kuyumu kazmaya başlamıştı”

Benim eleştirdiğim, yanlış olduğu ayan beyan olan şeyler defalarca tekrarlandı.

Demirörenler gelmeseydi bile muhtemelen atılacaktım. Bazı servis şefleri kuyumu kazmaya başlamışlardı.

Basın patronları AKP iktidara geldiğinde ‘bunlarla da arayı düzeltir, yola devam ederiz’ diye düşündüler. Oysa bilmedikleri bir şey vardı: Tayyip Erdoğan bu medyayı yok etmek, devşirmek istiyordu. Bunu fark etmediler. Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil’in aksine Ertuğrul Özkök, genel yayın yönetmenliğinden alınmasına rağmen gazeteden ayrılmadı, bunu nasıl başarıyor, bilmiyorum. 

Özkök’ün ayakta kalma stratejisi

Ertuğrul Özkök’ün kavak yelleri teorisi vardır, kendisinin anlattığı: “Rüzgar gelince eğilir, rüzgar gidince doğrulur, ama kavak orada hep kalır. Özkök zeki, entelektüel, yeniliklere açıktır, kalemi çok iyidir. Gazetecilikte de kendi hayatında da yeniliklere açıktır. Şimdikilerle ilgisi yok.

“Onlar adına utanıyorum”

Hürriyet gazetesinin İbrahim Kalın’dan gelen metnin aynen yayınlanmasında sorun olan önemli olan içerik değil, yöntem. Gazetecilik açısından onlar (Özkök ve Ahmet Hakan) adına utanıyorum. İnsanın aklına şu soru geliyor: Hürriyet gazetesi devleti yönetenlerden gelen hangi metinleri haber gibi söyleşi gibi yayınladı, okuru nasıl kandırdı? Bu okuru kandırmaktır, gazetecilik ilkelerine aykırıdır. Aslında olan şu: Bu tür metinler Cumhurbaşkanlıktan, bakanlıklardan geliyor ve aynen yayınlanıyor. Bu olayda tek ayak üstünde yakalandılar. O yüzden tepki gösteriyorlar. 

 Özkök’ün 27 yıl birlikte çalıştığımız halde bana adımla hitap etmemesi, ombudsman diye hitap etmesi, Ahmet Hakan’ın ‘kendini ombudsman sanan’ demesi gerçekten çocukça.Önemli olan benim kendimi ne sandığım değil ki ne yazdığım. Yazdıklarım o kadar önemsizse neden yanıt veriyorsunuz? Bu gazetecilik değil, insani bir yaklaşım da değil. Bu kendilerini kurtarmaz. Bugün medya, edilgen, ne verilirse aktaran, gerçekleri gizlemeye yarayan bir medya haline geldi.

“Yok olacaklar”

Yeni medyanın yeni mecralardan çıkacağını düşünüyorum. Bu durum sonsuza kadar gitmeyecek ve bugün gerçekleri gizlemeye çalışan medya yok olacak. Benim yapmaya çalıştığım da bu aslında: İnsanlara gazeteciliğin hala değerli olduğunu ve bunların yaptığını gazetecilik olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Yani bir anlamda geleceğe hazırlık benimki aslında.”

Podcast