FERİT  ŞENYAŞAR: “BU ADALET ER YA DA GEÇ GELECEK”

FERİT  ŞENYAŞAR: “BU ADALET ER YA DA GEÇ GELECEK”
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan'da Zeynep Duygu Ağbayır’ın konuğu; Ferit Şenyaşar, üç buçuk yıldır devam eden adalet arayışlarını, mart ayından beri süren "adelet nöbetini" anlatıyor.



Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan'da  Zeynep Duygu Ağbayır’ın bu haftaki konuğu; Ferit Şenyaşar. Seçim çalışmaları sırasında 14 Haziran 2018’de AK Parti Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın esnaf ziyareti sırasında  yaşanan saldırı, çatışmaya dönüşmüş Yıldız'ın kardeşi Mehmet Şah Yıldız, esnaf Hacı Esvet Şenyaşar ile oğulları Adil ve Celal Şenyaşar yaşamını yitirmişti. Dosyada gizlilik kararı verilmesi ve yargılama süresince ilerleme sağlanamaması üzerine Şenyaşar ailesi “adalet” taleplerini dile getirmeye başladı. Ancak her adalet”  dediklerinde ya gözaltına alındılar, ya darp edildiler…   

Anne Emine Şenyaşar ve oğlu Ferit Şenyaşar, 9 Mart 2021’de Şanlıurfa Adliyesi önünde “adalet nöbeti” başlattı.

“GÖZALTINA ALINDIĞIMIZI SAVCI BİLMİYORDU”

Tüm yolları denedikleri halde 3.5 yıl boyunca hiçbir netice alamamaları üzerine adalet nöbetine başladıklarını ifade eden Ferit Şenyaşar, kendisi ve annesi hakkında açılan davaları şöyle anlatıyor: 

“Bu açılan davaların kesinlikle hiçbir hukuki gerekçesi yok. Gözaltına almamızın da kesinlikle hukuki bir gerekçesi yok. Yani tamamıyla keyfi uygulamalarıdır, tamamıyla talimatlarla alınan ifadelerdir. Yani bütün gözaltıları hukuksuz oldu ama en son gözaltı tamamıyla bir skandaldır. Emniyet, savcının haberi olmadan savcının adını kullanarak bizi gözaltına aldı. Bu tabii ki ortaya çıktı. Şanlıurfa Barosu da bizim davayı takip ediyor. ÖHD başta olmak üzere bütün hukuk örgütleri de davamızı takip ediyor. Gözaltına alındığımızda bu hukuk örgütleri araya girdi, bizim hakkımızda gözaltı kararı veren dosya savcısıyla görüşüldü ve dosya savcısı kesinlikle böyle bir gözaltıdan haberinin olmadığını dile getirdi. Bununla ilgili hem hukuk örgütleri hem Şanlıurfa Barosu suç duyurusunda bulundu.”

2 DERECE SOĞUKTA HAK ARAYIŞI

“Biz bu mücadelemize başlarken kararlı bir şekilde başladık” diyen Ferit Şenyaşar, adalet sağlanana kadar da eylemlerinden vazgeçmeyeceklerini anlatıyor: “Dedik ki; şartlar, koşullar ne olursa olsun biz bu mücadeleyi sonuna kadar yürüteceğiz, adalet gelene kadar. Şanlıurfa ilinde yaşıyoruz, yazın aşırı bir sıcak var. 50’nin üzerinde sıcak olmasına rağmen dayandık, yazı bitirdik. Şu an kış mevsimindeyiz. Hava 2 derece ile 0 derece arasında gidip geliyor. Aşırı bir soğuk var. Yine adliye önündeyiz dayanıyoruz. Ben bir şekilde yaşım itibari ile bu sıcağa karşı ya da bu soğuğa karşı dayanıyorum. Ama yanımda duran 65 yaşında bir anne var ve bu zulmü bütün Türkiye biliyor. 


“KARDEŞİMİN YAPTIĞI MEŞRU MÜDAFAADIR”

Bütün Türkiye bizim haklı olduğumuzu biliyor. Ortada bir katliam var, ortada bir zulüm var. Kararlılıkla mücadelemiz devam ediyor. Mücadelemiz nereye kadar devam edecek diye soruyorlar. Bir süresi yok ne zaman adalet sağlanırsa... Bu nöbetin başında iki talebimiz vardı, bu insani taleplerdir: Birincisi cezaevinde siyasi kararla tutuklu bulunan yaklaşık 37 yıl yerel mahkemenin verdiği cezanın bozulup, kardeşimin iş yerinde yaptığı eylemler savunma amaçlıdır, meşru müdafaadır. Kardeşimin bu “meşru müdafaa”dan faydalanıp evine gelmesini istiyoruz.  İkinci talebimiz de hastanede yüzlerce kamu çalışanının önünde, güvenlik kameralarının önünde bir katliam yapılmıştır. Yani bu hiçbir terör örgütü de hiçbir dünyanın hiçbir terör örgütü, hastanede sedye üzerinde yada herhangi bir yaralıya saldırıp öldürmemiştir. Bu terör örgütünün yapmadığı insanlık suçu işleyen kişilerin yargı önüne çıkarılıp hesap verene kadar bu mücadelemizi adliye önünde dayanışmayla sürdürmeye devam edeceğiz.”


Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.


SÖYLEŞİNİN TAM METNİ

ZD: Merhaba, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan başlıyor. Ben Zeynep Duygu Ağbayır. Bugünkü konuğumuz Şenyaşar ailesinden Ferit Şenyaşar. Hoş geldiniz. 

FŞ: Hoş bulduk, sağ olun, teşekkür ediyorum. 

ZD: 24 Haziran Genel Seçimleri dolayısıyla seçim öncesi gerçekleşen seçim çalışmalarında 14 Haziran 2018’de AK Parti Urfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız tarafından yapılan esnaf ziyareti esnasında yaşanan olayda 3’ü Şenyaşar ailesinden olmak üzere 4 kişi hayatını kaybetmişti. Eşi ve iki oğlunu yitiren Emine Şenyaşar ile oğlu Ferit Şenyaşar'ın Urfa Adliyesi önünde; 9 Mart 2021’de başlattığı Adalet Nöbeti 300 günden fazladır devam etmekte. Adalet Nöbeti'ne karar verme sürecinizden bahsedebilir misiniz? 

FŞ: Şimdi bu adalet arayışımız üç buçuk yıldır sürüyor. Devletin yani ilgili bütün kurumları kapıları bize kapatınca, biz de son çare olarak hastane davası Şanlıurfa Adliye Sarayı’nda olduğu için biz de başsavcı ile görüşmek istedik. Bu kapılar da bize kapatılınca biz dedik – bu kararımız da ani oldu – adliyenin önünden ayrılmayacağız. Bu şekilde üçyüz gündür Adalet Nöbetimizi, adalet mücadelemizi sürdürüyoruz. 

ZD: Barışçıl toplantı ve gösteri hakkını kullananlara yönelik müdahalelerde valilik yasaklarından kamu düzenine genel sağlıktan gerekçesiz müdahalelere kadar uzanan geniş bir yelpaze görüyoruz. Sizin yaptığınız eyleme hangi gerekçelerle müdahale edildi, biraz bahseder misiniz? 

FŞ: Evet, başsavcıyla görüşmemiz kabul edilmedi. Biz de dedik adliye bahçesinde ayrılmayacağız. Savcılık bu konudan rahatsız olmadı; bekleyebilirsiniz, sizin hakkınızdır dedi, müdahale etmeyeceğiz. Biz de orada; bir gün, iki gün nöbetimiz başlayınca tabii sosyal medyadan bu mücadelemizi bu nöbetleri başlattığımızı duyurduk. Bunu duyan duyarlı siyasi partiler olsun, STK’lar olsun, vatandaşlar olsun adliye önüne gelip bizi ziyaret ettiler. Olayı bildiklerini, hukuken bir şey yapamadıklarını ama vicdanen yanımızda olduklarını dile getirdiler. Bu ziyaretler günden güne artınca, bu durum Şanlıurfa Başsavcısını rahatsız etti. Nöbetimizin ikinci haftasında savcılık emniyete talimat vererek, bu aileyi ne olursa olsun bir şekilde buradan uzaklaştırın talimatını verince, tabii ki Güvenlik Şube devreye girdi. Her gün emniyet bize savaş açmıştı. “Buraya gidin, oraya gidin, oturmayın.” Elimizde sadece ilk nöbete başladığınızda A4 kağıdı üzerinde “adalet istiyoruz” şeklinde sloganla başladık. Bu kağıtları elimizden aldılar, çaldılar, gözaltına aldılar. Bir gün bizi nezarete attılar, 65 yaş üstü annemle beraber bir gün nezarette kaldık. Nezaretten çıktıktan sonra yine savcılık karşısında ifade verdik. Derdimizi anlattık; “Üç insanımız Suruç Devlet Hastanesi'nde katledilmiş, bununla ilgili gereken yasal işlemi başlatın. Biz de evimize gideriz, burada oturmak biz de istemiyoruz. Bu taleplerimiz karşılık bulana kadar da dedik ki ne yaparsanız yapın – elinizde üç seçenek var – ya bizi öldürün, ya bizi cezaevine gönderin ya da aklınıza ne geçiyorsa yapın. Biz bu adliye önünden ayrılmayacağız. Ya bizi cezaevine götürün ya da öldürün, o şekilde bizim sesimizi kısabilirsiniz” şeklinde ifadelerimizi verdik. Süreçle ilgili... Pankart açtığımız için para cezası yazdılar. Her gün müdahalelere maruz kaldık. Tabii şiddetli müdahalelere maruz kalınca iki sefer de hastanelik oldu. Beş sefer gözaltına alındık. Şu an annemle ilgili yani belki inanılmaz: 12 tane soruşturma başlatılmış, üç tanesi davaya dönüştürülmüş. Bütün soruşturmaların temel kaynağı da annem devlete ya da kamu memuruna hakaretten dolayı bu davalar açılmış. Annemin adliye önündeki bütün haykırışı “adalet istiyorum, nerede hükümet” Yani içindeki o insan ateşi ile “benim çocuklarımı köpekler öldürdü” deyince bunu milletvekiliyle ilişkilendirip, milletvekiline hakaret etti şeklinde anneme 12 tane soruşturma açılmış. Her hafta bir soruşturma açılıyor. Bundan buradaki baskının tek amacı bizim bu adliye önündeki mücadelemizi engellemek. Tabii ki bunu başaramadılar. En son adliye bahçesinde değiliz ama adliyeye yüz metre yakınlıktaki beton bariyerler var. Orada nöbetimizi sürdürüyoruz ve kararlı bir şekilde bu mücadelemize devam ediyoruz. Şu anki şartlarda adalet sağlanmasa da biz hiçbir zaman ümidimizi yitirmiyoruz. Bu adalet mutlaka bir gün gelecek. Çünkü bizim mücadelemiz bir hakikattir. Suruç Devlet Hastanesi’nin içinde 3 insanımız yani anlatılmayacak şekilde linç edilerek ateşli gazlarla katlediliyor. Ve yaklaşık dört yıl bitiyor, olayla ilgili hala bir kişinin ifadesi alınmış. Bunu savcılığa da söylüyoruz. Evet, annem ifadeye çağrılıyor. Annem bu şekilde kendine yöneltilen bu suçlamaları kabul ediyor. “Ne gerekiyorsa cezamı kabul ediyorum, cezamı çekmeye razıyım, beni cezaevine götürün diyor. Ama diğer tarafıyla benim eşimi ve çocuklarımı hastanede benim gözümün önünde katlettiler. Ben kendi olayın tanığıyım. Katliamı yapanları fotoğraflarla beraber savcılıkta teşhis etmişim. Niye bunlarla ilgili kimse bir kişiyi, fail olan bir kişiyi çağırıp ifadesini almaya çağırmıyor.” Bu soruyu sorunca savcı diyor “o benim işim değil”. Vali'ye gidiyoruz vali diyor “benim işim değil yargı merciinde”. CİMER üzerinde Adalet Bakanlığına ulaşıyoruz, Adalet Bakanı diyor “ilgileniyoruz gereken yapılacak” ama bugüne kadar hukuki olarak hiçbir adım atılmamış. Bundan dolayı adalet nöbetimiz üç yüzüncü günde büyüyerek devam ediyor. 

ZD: Demin bahsettiğiniz eylemlerin başlaması ardından birtakım davalar da açıldı. Sonuncusu Ankara Asliye Ceza Mahkemesinde kamu görevlisine hakaret iddiasına dayanıyor. Barışçıl eylemler ve açıklamalara hangi isnatlarla dava açıldı?

FŞ: Bu açılan davaların kesinlikle hiçbir hukuki gerekçesi yok. Gözaltına alınmamızın da kesinlikle hukuki bir gerekçesi yok. Yani tamamıyla keyfi uygulamalardır, tamamıyla talimatlarla alınan ifadelerdir. Yani bütün gözaltıları hukuksuz oldu ama en son gözaltı tamamıyla bir skandaldır. Emniyet, savcının haberi olmadan savcının adını kullanarak bizi gözaltına aldı. Bu tabii ki ortaya da çıktı. Şanlıurfa Barosu da bizim davayı takip ediyor. ÖHD başta olmak üzere bütün hukuk örgütleri de davamızı takip ediyor. Gözaltına alındığımızda bu hukuk örgütleri araya girdi, bizim hakkımızda gözaltı kararı veren dosya savcısıyla görüşüldü ve dosya savcısı kesinlikle böyle bir gözaltıdan haberinin olmadığını dile getirdi. Bununla ilgili hem hukuk örgütleri hem Şanlıurfa Barosu suç duyurusunda bulundu. Tabii bu davalar açılıyor ama bu davaların gerçekten yani bir mantığı hukuku yok. Benim hakkımda da üç tane soruşturma açılmış. Bu soruşturmanın yani sebebi tamamıyla – yani bu duruma ağlayalım mı gülelim mi durumunda. Ben kendi olayımızı anlatırken demişim “AKP milletvekili de bu olayı biliyorlar, bizimle görüşüyorlar ama her nedense belki sarayın korkusundandır diye bunu kamuoyuna duyurmuyorlar.”, şeklinde cümle kullanmışım. “Milletvekileri saraydan korkuyor” cümlesini alıp Cumhurbaşkanına hakaretten dolayı benim üzerime şu an bir dava açmışlar. Yani bu sadece bir örnektir. Bütün davalar buna benzerdir, hiçbir hukuk mantığı yoktur.

ZD: Bundan sonraki süreci nasıl devam ettireceksiniz? Yine adliye önünde eylemlerinize devam edecek misiniz? 

FŞ: Biz bu mücadelemize başlarken kararlı bir şekilde başladık. Dedik ki; şartlar, koşullar ne olursa olsun biz bu mücadeleyi sonuna kadar yürüteceğiz, adalet gelene kadar. Şanlıurfa ilinde yaşıyoruz, yazın aşırı bir sıcak var. 50’nin üzerinde sıcak olmasına rağmen bu sıcağa karşı dayandık, yazı bitirdik. Şu an kış mevsimindeyiz. Bugün itibariyle hava 2 derece ile 0 derece arasında gidip geliyor. Aşırı bir soğuk var. Yine adliye önündeyiz, dayanıyoruz. Ben bir şekilde yaşım itibari ile bu sıcağa karşı ya da bu soğuğa karşı dayanıyorum. Ama yanımda duran 65 yaşında bir anne var ve bu zulmü bütün Türkiye biliyor. Bütün Türkiye bizim haklı olduğumuzu biliyor. Ortada bir katliam var, ortada bir zulüm var. Annemle ilgili tabii ki benim vicdanım da kabul etmiyor. Annemin gelip adliye önünde oturması bu soğukta bu sıcakta bekletmesi; annemi ikna edemiyorum. Anneme diyorum “siz evde oturun ben nöbete devam ederim”. Annemin verdiği cevap: “Ben evde oturursam bu sıkıntının altında ben daha kötü duruma gelirim. Bugün 302. gününde kararlılıkla mücadelemiz devam ediyor. Mücadelemiz nereye kadar devam edecek diye soruyorlar. Bir süresi yok ne zaman adalet sağlansa... Bu nöbetin başında iki talebimiz vardı, bu insani taleplerdir: Birincisi cezaevinde siyasi kararla tutuklu bulunan yaklaşık 37 yıl yerel mahkemenin verdiği cezanın bozulup, kardeşimin iş yerinde yaptığı eylemler savunma amaçlıdır, meşru müdafaadır. Kardeşimin bu meşru müdafaa yasasından faydalanıp evine gelmesi; ikinci talebimiz de hastanede yüzlerce kamu çalışanının önünde, güvenlik kameralarının önünde bir katliam yapılmıştır. Yani bu, hiçbir terör örgütü de hiçbir dünyanın hiçbir terör örgütü, hastanede sedye üzerinde ya da herhangi bir yaralıya saldırıp öldürmemiştir. Bu terör örgütünün yapmadığı insanlık suçu işleyen kişilerin yargı önüne çıkarılıp hesap verene kadar bu mücadelemizi adliye önünde dayanışmayla sürdürmeye devam edeceğiz. 

ZD: Peki, bize katıldığınız için çok teşekkürler. 

FŞ: Biz teşekkür ederiz. Tesellimiz sizin gibi vicdanlı, duyarlı insanlardır. İkinci tesellimiz de Allah'a sığınıyoruz. Ortalarda söyledim: Evet, herkes Türkiye'nin her yerinden devamlı takip eden insanlar var. Evet, şu an insanlar adalet konusunda ümitsizliğe kapılmış. Biz hiçbir zaman ümidimizi yitirmeyeceğiz: Bu adalet er geç gelecek. Teşekkür ediyoruz, sağ olun dayanışmanız için.

ZD: Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ve Yasaksız Meydan farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın.




Podcast