Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik anlatıyor: Gerilim siyaseti nasıl yok olur?
Türkiye, tarihi bir seçim yaşadı. Muhalefetin “kazanma” beklentisi yoktu. Ancak 31 Mart’ta sandıklar açılmaya başladığı andan itibaren kimsenin tahmin etmediği bir tablo ortaya çıktı. Sosyal medyada ve sokaktaki eğlencelerde önceki seçimlerden çok farklı bir hava vardı. CHP lideri Özgür Özel, 'Gerilim siyaseti, kimlik siyaseti kaybetti' dedi.
Sabancı Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve çatışma çözümü uzmanı Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, 31 Mart'ın toplumsal sonuçlarını yorumladı, gerilim siyasetinin, çatışma dilinin nasıl azaltılabileceğinin hatta yok edilmesinin yolunu anlattı.
PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY'E TIKLAYIN
Prof. Dr. Çelik, “Türkiye siyasi hayatındaki kutuplaşmayı sadece bugüne özgü okumak doğru olmaz” diyerek; son yıllarda kutuplaşmanın çoğaldığını AK Parti’nin de gittikçe muhafazakarlaşan bir siyasetle ayakta kalması nedeniyle toplumsal gerginliğin sadece ‘seküler, muhafazakar fay hattında geçiyormuş gibi’ algılandığını söylüyor. Prof. Dr. Çelik, şöyle devam ediyor:
Çatışmayı besleyen dil…
Bugün gerilim siyaseti çoğunlukla seküler, muhafazakar gerilimi üzerinden okunuyor olsa da aslında Türkiye siyasetini şekillendiren geniş bir kimlik siyaseti ve toplumsal kutuplaşmadan bahsetmek gerekir. Siyaset doğası gereği çatışmalı bir ortam yaratır. İktidar ile yarışan siyasi partiler iktidar pastasından pay almaya çalışırken çatışmayı beslerler. Yani hem iktidar hem muhalefet kolay açıdan oy kazanmak için kimlikleri araçsallaştırırlar.
Çok uzağa gitmeden, geçen seneki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan göçmen ve Kürt karşıtlığı söylemlerinin iki küçük partiye bir anda neler vaat ettiğini ya da CHP'nin kazanmak için billboardlara astığı göçmen karşıtı sloganları hatırlayalım.”
Siyaset bilimi çalışmalarına göre seçmenlerin siyasi liderlerin söylemlerinden oldukça etkinlendiğini vurgulayan Prof. Dr. Çelik, liderlerin ‘çatışmalı dillerini’ farklı kimlikleri tanıyan ve kucaklayan bir dile evirdiklerinde seçmenlerin büyük bir kısmının da değişeceğini söylüyor: “Liderler çatışmayı besleyen dillerini barış diline dönüştürdüklerinde. Onları takip eden seçmenlerin tutum ve davranışlarında da bir değişiklik yaratabiliyorlar. Bunu da en net, Erdoğan’ın barış dilini ve barışa yönelik tutumlarını takip eden kesimin artan sayılarında görebiliyoruz. Ancak önemli bir noktayı da belirtmek gerek. Siyaset sadece söylemden ibaret olursa da bu bahsettiğimiz gerilim siyaseti azalsa da yok olmaz. Seçmenlerin farklı kimliklerinin siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda eşitlenen bir zemine taşınması gerekir.”
Özel ve İmamoğlu’nun konuşmaları önemliydi
31 Mart akşamı sonrasında CHP lideri Özgür Özel “Bu yüzde 38 sadece CHP'nin oyu değildir. Böyle bakarsak bu kibir olur. Bunun içinde MHP'nin AK Parti’nin DEM Parti’nin oyları vardır” demişti.
İBB’yi yeniden büyük farkla kazanan Ekrem İmamoğlu da Saraçhane konuşmasında şu mesajları verdi: “Bu şehrin canım insanlarına, çeşitliliğine, bu şehrin, milletin her ferdine, her inancına; Alevi’sine Caferi'sine, Şafi'sine, bütün mezheplerine… Bu şehrin Kürtlerine, bu şehrin Çerkez'leri bu şehrin her etnik kökenden insanına hayırlı olsun. Bu şehrin inançlarına; Hristiyan'ına, Musevi'sine, Ermeni'sine, Süryani'sine hayırlı olsun…”
Prof. Dr. Çelik, Özel ve İmamoğlu’nun farklı kimlikleri tanıyan ve saygı duyan konuşmalarının önemli olduğunu belirtiyor ve seçmen davranışları konusunda şu değerlendirmeyi yapıyor:
“İki önemli nokta daha var. Birincisi, toplumsal dönüşüm için liderlerini söylem ve tutumlarındaki değişikliğin samimi, tutarlı ve uzun soluklu olması gerekir. Toplumsal barışı sağlamak daha kararlı ve zaman gerektiren çabaları içermek zorunda. İkincisi ise liderler ve tabanlarını aynı aktörler olarak değerlendirmemek gerekiyor. Seçmen liderlerin söyledikleri ve yaptıklarını kendi kimliği ve tecrübesinin süzgecinden geçirdikten sonra karar verir. Dolayısıyla AK Parti seçmeninin AK Parti iktidarı ile yaptığı bu muhasebenin ille de yıllarca öteki olarak tanımladığı kesimlere yansımasını beklemek çok da doğru olmaz. Bizim gibi kutuplaşmış toplumlardaki insanların belli bir kısmı yıllarca öteki olarak gördüğü kesime hiçbir zaman siyasi olarak yakınlaşmıyor. Ne olursa olsun sadece kendi mahallesinde kalmayı tercih ediyor. Biz bu kesim için ‘kemikleşmiş oy’ diyoruz. Bu kesim en fazla oy kullanmaya gitmiyor ya da geçersiz oy kullanıyor. Birçok seçmen de ancak kendi hayatlarına dokunan zorluklar sonucunda tutumlarını değiştiriyor.
Hem liderler hem de seçmenler açısından çatışmanın dönüşmesi için biz ya da bizim kesim neden kaybetti sorusunu yanıtlayan analizler yerine öteki olarak gördüğümüz kesimlerin dünyasında ne yaşandı sorusunun yanıtı aranmalı. Bu da zor bir süreç. Hemen bir dönüşüm yaratmayacak bir süreç ancak bir siyaset bilimci ve çatışma çözümü uzmanı olarak bunun için siyasete farklı bir bakış açı gerektiğini düşünüyorum.”
Muhalefet nasıl bir yol izlemeli?
“Peki gerilim siyasetinin yok olması için nasıl bir yol izlenmeli?”… Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik şunları söylüyor:
“Bizim gibi kutuplaşmış toplumlarda çatışmalı siyaseti sürdürmek en kolay oy kazanma yolu ve bu işliyor. Fakat siyasi yatırım için dönüştürücü ve uzağa odaklanan bir siyasetle yol almak da mümkün. Bu son zamanlarda sosyal medyada sözü edilen yeni siyaset anlayışı ile mümkün geliyor bana. Fakat öyle bir yola girilirse şu ank sözü edilen ‘ılımlı resm’i baltalamak isteyen kesimlerde her zaman olacaktır. Çünkü dediğim gibi çatışma her zaman barıştan amiyane tabiriyle daha çok satar. Bu yüzden samimiyet, geçmişin iyi bir analizi, tutarlılık ve kararlılık gerekir.”
Olası çözüm süreci için iki önemli nokta
Yerel seçimden önce ‘Olası çözüm süreci’ sık sık konuşulur olmuştu. Seçim öncesi çözüm süreci konuşuluyordu ve muhatap olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ işaret eden açıklamalar oldu. Buna karşın sürecin muhalefet desteğiyle yürütülmesi yönünde de açıklamalar vardı. “Çözüm süreci şu anki tabloda mümkün mü?” Bu konuda çalışmalara imza atan Prof. Dr. Çelik şöyle yanıtlıyor:
“Bugünkü tabloya baktığımızda hala elinde tutan bir siyasi parti, Kürt meselesinde barış çizgisinden sıkı güvenlik politikalarına kaymış bir Cumhurbaşkanı, yedi buçuk yıldır hapiste olan bir Kürt partisi lideri, Kürtlerin olduğu yerlere sınır ötesi harekatlar düzenleyen bir devlet ve tabanı iyice milliyetçileşmiş bir toplum gerçeği ile karşı karşıyayız. Yani yeni bir çözüm süreci için gerekli toplumsal zemin hazır değil. Ancak olumlu yorumlanacak işaretler de var. Örneğin, muhalefetin seçim sonrasındaki söylemlerindeki değişim. Bunu Van'da yaşanan sürece verdikleri tepkilerde görüyoruz. İkinci olumlu ışık da güvenlik politikalarına geçiş yapmış iktidara seçmenin yolladığı uyarıcı not.
CHP'ye önemli görevler düşüyor
Tüm bu siyasi değişimler yanında barış için toplumsal zeminin de hazırlanması gerekir. Söylemlerin icraate dönmesi birinci şart. İkincisi ise barışı anlamada bir perspektif değişikliği gerek. Biz daha önceki barış sürecinde de aşağı barışı yukarıdan aşağı başlatılan bir süreç olarak algılamıştık. Genel olarak da öyle algılıyoruz. İktidarda olmayan siyasi aktörler, uzağı gören bir politikaya odaklanırlarsa, böyle bir toplumsal zemini hazırlayarak seçmen kitlesini genişletebilirler.
CHP'ye önemli görevler düşüyor demiştik. CHP seçmenin çok heterojen ve içinde barış sürecinin başlatılması için dönüştürülmesi gereken bir kesimi barındırıyor. Barış sadece liderlerin diyalogu ile ulaşılabilecek bir yer değil. Yukarıdan aşağı modeller yerine muhalefetin aşağıdan yukarı yani toplumsal seviyede barış çalışmaları ve toplumsal dönüşüme yönelik çalışmalar yapması gerekir diye düşünüyorum.”
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.