HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar Anlatıyor – 2: “HDP gövdesi Kürt, dalları Türkiye halkları olan bir partidir.”

HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar Anlatıyor – 2: “HDP gövdesi Kürt, dalları Türkiye halkları olan bir partidir.”
Mithat Sancar: “HDP’nin 6 yıllık hikayesi bir başarı hikayesidir

Akademide verimli, üretken bir hocalık yapıyordunuz ve bir anda sizi siyasette gördük. Bu sizin tercihiniz miydi? Akademiden sıkıldınız da mı siyasete girdiniz yoksa memleket koşulları mı sizi buna zorladı?

Akademiden sıkılmadım, benim siyasete girmem şartların ürünü oldu. Zorla siyasete girdim desem ayıp olur. Ama böyle bir teklif geldi. O zaman Selahattin Demirtaş

-öğrencimdi üniversitede- beni davet etti partiye. Özel bir dönemiydi Türkiye tarihinin. Çözüm süreci devam ediyordu, sıkıntılar vardı ama geleceğe yönelik beklentiler şimdikinden farklıydı. HDP’nin de iddialı bir hazırlık yapma niyeti vardı. Benim için kolay karar değildi. Açıkçası ben akademide devam etmeyi tercih ederdim çünkü akademide kamusal sorunlarla, siyasal sorunlarla yakından ilgileniyordum. Köşe yazıları yazıyordum, TV programları yapıyordum. HDP ve öncesi partilere de elimden gelen desteği sunuyordum.

Sizin çözüm süreci ile ilgili çalışmalarınız vardı. 

Sadece makaleler yazmadım, kitaplar yazmadım, çatışma çözümlerinin yaşandığı ülkelere çeşitli organizasyonlarla yapılan çalışmalara da katıldım. Dönemin aktörleriyle konuştum, yazı dizileri yaptım, yazılarımda kaleme aldım.

Memnun musunuz siyasette olmaktan? Birçok akademisyen siyasetten kaçar genelde.

Şöyle bir anımı da ilk defa paylaşayım. Karar verme aşamasında sorgulamamı göstermesi açısından. Bu teklif geldiğinde ben Selahattin’e süre istedim. Bunu kızımla paylaşmam gerekiyordu. Kızım Dicle 18 yaşına yaklaşıyordu. Benim siyasete girmemi pek istemiyordu. Kendisine anlattım ve dedim ki ‘İnsanın hikayesi bazen insanı bir yol ayrımına getirir ve vereceğin kararın da hikayenin hakkını veren bir karar olması lazım. Hikâyeni 30-40 yıl örmüşsün, vereceğin kararla o hikayeyi değersizleştirmeye hakkın yok.’ Hayata böyle bakmadığımı söyledim. Böyle bir yol ayrımı geldi. Hikayenin gereği bu teklifi kabul etmektir. Burada yapabileceklerimi yapmaktır. Kızım hiçbir şey söylemedi kalktı, bana sarıldı ‘tamam’ dedi, ‘ilk oyumuzu kime vereceğimiz belli oldu’ dedi. 2 Haziran doğumlu ve 7 Haziran 2015 seçimlerinde de ilk oyunu verdi.

Ben döndüm baktım, eğer burada bana ihtiyaç olduğu söyleniyorsa, benim de katkım olacaksa hikayemin hakkı buna katılmaktır dedim.

Bu kararı vermiş olmaktan pişman değilim. Pişmanlık hesaplaşması asla yapmadım, bu bir görevdi ve verilen kararın sorumluluğun geriye dönük değil ileriye bakarak değerlendirmek gerektiğini düşünürüm. Şu an bulunduğum eş başkanlık da aynı çerçevede bir kararın sonucudur. Benim için hep geçiciydi siyaset. Benim ileriye yönelik kararım akademiye dönmek. Şartların imkan verdiği zamanda akademiye dönme hazırlıklarımı asla bırakmıyorum. Siyaset benim için görevdir. Şimdiki bulunduğum konum onurdur.

Son günlerde HDP’de işlerin pek yolunda gitmediği yolunda bir kanaat var. Ahmet Şık’ın istifasıyla bu moda deyimle, pik yaptı. Ayhan Bilgen de ‘yapısal sorunlar var’ dedi. Bileşenler hukukunun karar alma mekanizmalarında yarattığı çelişkiler ve partinin geleneksel tabanıyla batıdaki seçmenler arasında gündem farklılığı olduğunu söyledi. HDP bir yol ayrımına mı gidiyor? Şöyle soralım: HDP’de işler nasıl gidiyor?

HDP çok özel bir parti. Bunun altını çizmek gerekir. Çok özel ve önemli bir deneyim. Dünyada da çok fazla örneği yok. Bu kadar özel bir deneyim tabii ki kolay da değildir, elbette zorlukları da vardır. Ama bana ‘HDP’de zor bir dönem mi yaşanıyor’ diye sorarsan ‘hayır’ derim. HDP kuruluşundan beri sancılarla oturtmaya çalıştığı siyasal ve örgütsel çizgisinin daha da olgunlaştığı bir aşamadadır. HDP olgunlaşmaktadır. HDP olgunlaştıkça hem Türkiye’nin bütün sorunlarına, en başta Kürt sorunu ve diğer sorunlara çok daha ciddi ve ikna edici çözümler üretebilecek bir konuma geliyor hem de siyasete bir güç olarak etki etme potansiyelini hayata geçiriyor.

Bizim sorunlar yaşamamız son derece normal. Türkiye’de siyasal kültürü biliniyor. İkincisi, siyaseti çerçeveleyen hukuku biliyoruz. Üçüncüsü, siyasetin cereyan ettiği ortamın ne kadar sıkıntılı olduğunu biliyoruz. Bütün bunlardan HDP’nin payına düşenler vardır tabii. Ama söylendiği gibi bileşenlerin bir arada olmasının sorun yarattığı ifadesi bana çok sıkıntılı geliyor.

Ben ilk defa eş genel başkanı olarak yönetim kademesinde yer almadım. İşleyişle ilgili bilgim, gözlemim, tecrübem vardı ve zaman zaman sıkıntılar yaşanıyor diye ben de bunları eleştirdim. Daha katılımcı, daha şeffaf bir yönetime ihtiyaç olduğu kanısındayım. Bileşenler arasındaki ilişkiyi ve bağımsız bireylerin parti içindeki konumunu oturtmaya ihtiyaç var. Belli bir hukuk var, tüzük ve metinlerden oluşuyor ama bir de yazılı olmayan kurallar var. Belli bir çerçeveye oturmuş durumda bileşenlerin ilişkisi. Sorunsuz yürüyen bir alan değildir.

Ahmet Şık’ın istifasındaki belirsizlik sürüyor. Siz de bazı HDP’liler de Ahmet Şık’la yoldaşlık hukukunun devam ettiğini söylediniz. Bireysel olarak ne olduğu sorusu ise hala yanıtsız. Ahmet Şık’ın HDP’ye katılmasının ayrı bir anlamı olmuştu ama bu ayrılıkla sonuçlandı.

Yapısal sorundan söz edilecekse bunun salt HDP’nin sorunu olarak ortaya konulması yanlış olur. Türkiye’de toplamda ilerici demokrat siyasetin temel sorun alanlarıdır bunlar ve yeni değildir. 12 Eylül öncesinde çok genç yaşta olsa bile yaşamış olsa bile siyasetin içinde yaşamış biriyim, o zaman da bu tartışmalar vardı. Başka dönemlerde de bu tartışmalar yapıldı. Sorun çok temel: Kürt sorunu diye bir sorun var, bizden önce kurulmuş partiler esas olarak Kürt sorunu odaklı çalıştılar. Biz de o partilerin mirasçıyız. Bizim gövdemiz Kürt’tür. Bizi kuran Kürt siyasal geleneğidir. Kürt siyasal geleneğinin tecrübeleri bedelleri üzerinde inşa edilmiş bir partidir. Seçmenin yüzde 80 90’ı belki daha fazlası Kürt’tür.

Bizim en önemli önceliğimiz Türkiye’nin ve bütün sorunların kilidi olarak gördüğümüz Kürt sorunudur. Ama şimdi yeni bir modelle bu yaklaşımı ele alan bir modelle doğdu HDP. Sadece Kürtlerden ya da sadece bir eğilimden oluşan bir parti değil, gövdesi Kürtler olan ve ama dalları Türkiye’nin bütün halklarından oluşan bir modeldir HDP Böyle bir modelin etkili iş yapması kolay değil. Dünya örneklerinde bizden daha az bileşenli ve çoğulcu olan partiler bile çok zorlanıyorlar.

HDP son 6 yıla baktığınızda büyük bir başarı hikayesidir. Bu hikayenin bu kadar başarılı olduğunu görmeden sadece sorunlara yoğunlaşırsak ve bunları kronikleştirme içinde ele alırsak Türkiye’nin birikimine, kendimize haksızlık ederiz

Kürtler büyük bir özveri ile büyük bir bedel birikimi ile bir geleneği oluşturuyorlar ve bu geleneğin tamamını partiye sunuyorlar. Bu model üzerinden Türkiye’nin bütün halkalarıyla paylaşmak istiyoruz diyorlar. Bunu şimdi tek bir klasik parti haline getirme çabası önemlidir, bunu küçümsemiyorum ama HDP’yi HDP olmaktan çıkaracak tekçi model oluşturma hayali de elimizdeki değere haksızlıktır. Bu ülkede Kürtlerin mücadele tarihi ve birikimi biliniyor. Türkiye demokrasi mücadelesine katkıları biliniyor. Bütün Türkiye’nin partisi bir HDP’yi bütün imkanlarını seferber ederek kuruyor ama orada ince denge hatları kuruyor.

Peki ama Ahmet Şık niye istifa etti? Partiden net açıklama gelmedi kendisi de bir açıklama yapmadı. Niye net bir şekilde açıklanmıyor?  Hangi süreçlerden geçti bu? Niye soruyorum, çünkü insanlar Ahmet Şık’a ve HDP’ye oy verdiler. Alıştığımız merkez partilerdeki gibi çıkar iş birliği olmadığı aşikâr. İstifanın nedenini de bilmek istiyorlar.

Bu konunun ayrıntılarına girmeyi doğru bulmuyorum. Ben bu partinin eş genel başkanıyım ama bu 2,5 aylık bir geçmişe dayanıyor. Ahmet’in kişisel olarak neler yaşadığı- sorusunun muhatabı kendisidir. Kendisi bunu ortaya koymadıkça ben tek kelime etmem. Ahmet çok değer verdiğim bir gazeteci ve uzun yıllardır da arkadaşım. Partide kalmasını isterdim. Bütün itirazlarını parti içinde dile getirmesini çok isterdim. Bu yolu önerdim kendisine ama o bu yolu tercih etti.

Tweetinde yazığı gerekçeyi haksız ve yanlış buldum. Usulünü ve yöntemini de haklı bulmadım. Ben eş genel başkan isem partinin herhangi bir kurulunda dile getirilemeyecek bir konu olmadığını rahatlıkla söylerim.

Bakın. HDP’ye eş genel başkan olmanın en büyük zorluğu sanıldığı gibi ne dış baskılar ne devletin kuşatması ne başkası… Bu bitmez tükenmez bilmeyen toplantılar ve tartışma kültürü. Online MYK’yı 5 saatte bitirmişsek büyük başarı sayıyoruz, çünkü genelde 7-8 saat tartışıyoruz.

Bunları yeni tecrübe ediyorum. Her konunun tartışıldığı ve hiçbir partide olmayacak kadar derin bir tartışma kültürü var HDP’de. İkna ve mutabakat iki temel ilkemiz. Oylama yoluyla karar vermemiz çok nadirdir, çok çok zor gelinen bir noktadır. Önce tartışmayı tüketelim ve buradan mutabakat ile ayrılalım deriz. Mutabakat itirazları içeren bir genel karardır.

Bu konudaki son sorum şu olacak: Kürt siyasi hareketi ile diğer bileşenlerin gündemlerinin farklı olması bir sorun mu parti içinde?

Bir yandan Türkiye partisiyiz diyoruz. Bundan iki şeyi kastediyoruz Türkiye’nin bütün sorunlarının çözümüne ve Türkiye’yi yönetmeye talibiz. İkincisi de Türkiye’nin bütün renklerini içermeye mecburuz. Yani bu parti bütün kimlikleri, ötekileştirilen, dışlanan bütün kesimleri, kendilerine eşit şekilde temsil verecek şekilde içeren bir partidir. Bu söylem bazen öne çıktığında Kürt tabanında bazı kesimler ‘bizim sorunlar gölgede mi kalıyor’ diye kaygıya kapılıyor olabilirler.

Ben geçen günlerde ‘HDP Kürt partisi midir?’ diye bir soru sorulduğunda ‘Hayır’ dedim ve bunu açıklamaya devam ettim. Ama ‘Kürt partisi değiliz’ sözümü cımbızlayıp günlerdir bazı kesimler beni eleştiriyorlar desem hafif kalır.

Bunlar genellikle HDP dışındaki Kürt çevreleri. HDP içinde belki de vardır ama ben pek rastlamadım.

Biz HDP’yi var edeceksek, Türkiye’nin kaderini, ekmek ve özgürlük mücadelesini yürütecek en büyük özne olmasını sağlayacaksak ustalık bu iki alanı gerçekten adil bir denge ve etkili siyasette buluşturmaktan geçiyor. Burada zaman zaman elbette sıkıntılar yaşanabilir. Dışardan bakarak değerlendirme yapmak yerine partide bulunan herkes buna katkıda bulunmaya çalışmalı.

Meclis’in 100. Kuruluş yıldönümünde, 23 Nisan’da yaptığınız konuşma bazı yazarların beğenisini kazandı ama başka kesimlerce de çok eleştirildi. HDP’nin genel üslubu dışında bir konuşma olarak yansıtıldı. Konuşmaya gelen tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benim bir üslubum var. Benim bu üslubum kimsenin yabancısı değil. Kamuoyunda 25 yıldır biliniyorum. İyi-kötü yazan, konuşan biriyim. Üslubum belli benim ve başkan olmakla bu üslubun değişmesi söz konusu olmaz. Bu üslup HDP siyasetini değiştirmiş değil. HDP’nin kongre ve konferanslarında aldığı kararları kendi üslubumla anlatıyorum. Her bir siyasetçinin bir üslubu olur. ‘Mithat Sancar ayrı, HDP ayrı bir yerde’ eleştirisini kabul etmem. Benim söylediğim her şey HDP’nin ilkeleri programı ve hedefleridir. Kongredeki konuşmalara bakın hepsi aynıdır.

Bu bir Meclis konuşması idi ve ben de bir partinin eş genel başkanıyım. Bir tarih konferansı vermiyorum. 10 bilemedin 15 dakika içinde 100. Yıl konuşması yapıyorum. Buradaki bazı akademik alışkanlıklarla siyasi konuşma dengesinde bir sorun olabilir. Ben konuşmayı dikkatle dinleyen ve sonradan yeniden izleyenlerin bu eleştirileri çok kolay yapmayacaklarına inanırım. Orada (1. Meclis’te) pişen bazı ilkeler var. Türkiye’nin kuruluş sürecine giden tarihinde bu ilkeler başka bir zaman bu kadar çok konuşulmadı Meclis’te. Mesela halk egemenliği ilkesi, mesela özerklik… 21 Anayasası 24 maddedir ve 14 maddesi özerklik ve yerel yönetimlere ayrılmıştır. Meclis çoğulcu ama eksik çoğulcu.

Ertesi gün, 24 Nisan’da partinin açıklaması var zaten. Beni bilenler söylemediğim şeyi sanki yokmuş gibi kabul edeceğimi nasıl varsayarlar ben de anlamıyorum.

‘Türkiye’de hesaplaşma bahsini akademik olarak gündeme getirenlerden biriyim’ demiyorum, tevazuya gerek yok, bunu akademik alanda yazan çizen ilk kişiyim ben. Bunun bir mesele olarak tartışılması gerektiğini söyleyen kişiyim, akademik olarak.

O konuşmaya sığdırmak istediğim birkaç şey var: Halk egemenliği ilkesi çok önemliydi. Sol grup vardı ve güçlü bir gruptu.

Rıza üretmek için haklara ve çoğulculuğa önem veren bir mecburiyet var orada ve ayrıca Kürt meselesinde çözümün dayanağı olabilecek ‘muhtariyet’ sözcüğünün bir belgeye dönüştüğü bir dönem var ortada.

Şunları da vurguladım ama kimse oraya bakmıyor: Bunların terk edilmiş olması sonradan yaşadığımız sorunların temel dayanağıdır zaten. Bu denediğimiz model 100 yıldır çözüm getirmediyse, Türkiye’de Kürt sorunu isyanlar ve katliamlarla çok daha ağır bir hale geldiyse, o zaman dönüp düşünmek lazım, acaba denenmeyen bu belirttiğim konulardan ilham alınabilir mi?

Bunu Meclis’in yüzüncü yılında çok zayıflamış bir Meclis’e karşı söyledim.

Kimileri bu sözlerden ‘Mustafa Kemal bütün sanki Kürt sorununu çözmek istedi’ gibi filan bir anlam çıkardılar. Benim bütün vurgularım o dönemle ilgili olduğu halde.

Eleştiriler değerlidir. Eleştiriyi aşan kısmı dikkate almıyorum.

Belki de benim acemiliğimdir, bunu da bu program dolayısıyla söyleyeyim. Bu kadar yüksek doz akademi ile bir partinin eş genel başkanı olarak, hele HDP eş genel başkanı olarak konuşmanın dengelerini ve vurgularını, bu eleştiriler ışığında yeniden bir değerlendirmem lazım sanıyorum. Buradan bu sonuçları çıkardığımı da senin aracılığınla duyurmak isterim.”

Podcast