'Her polis şiddetinden sonra daha fazla kalabalıklaşıyoruz'
25 Kasım Kadın Platformu’ndan Tülay Korkutan, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde sokağa çıkan, protesto eden kadınların yaşadıkları süreci anlattı. "Kadınların talepleri çok fazla, çok fazla sözümüz var" diyen Korkutan şunları anlattı:
PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ
Ülkede her gün en az 3 kadın erkekler tarafından katlediliyor
"Bunlardan en önemlisi 25 Kasım olması dolayısıyla da erkek şiddetine karşı isyanımızı dile getirdiğimiz yan yana söz söylediğimiz gün. Ve söylediğimiz, giderken de dövizlere yazdığımız taleplerimizin en önemlilerinden biri erkek şiddet.
Bugün ülkede her gün en az 3 kadın erkekler tarafından katlediliyor, şiddete maruz kalıyor, tacize, tecavüze maruz kalıyor. Onun dışında, şiddetin dışında -erkek şiddetin dışında- çok ciddi bir yoksulluk güvencesizlik var. Ve yoksulluk girdabında da kadınlar gerçekten de çok ciddi oranda etkileniyor.
Cezasızlık politikaları var
Emeğinin sömürüldüğü, yoksulluk ortamında daha fazla şiddetin yaşandığı bir yerde duruyor. Cezasızlık politikaları var. Biz bunu her gün yaşıyoruz. Bugün erkekler kadınları katlettiklerinde, mahkemelerde aklanıyorlar ve indirimler alıyorlar.
Ve bunun da aslında devlet de biraz bunun önünü açıyor. Onun dışında çocuk istismarı çok ciddi oranda artmış durumda. Zaten son yaşadığımız mesele de zaten çok çarpıcı bir yerde duruyor. Aynı zamanda geçtiğimiz yıla baktığımızda İstanbul Sözleşmesi. Bu ülke İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı ve feshetti. Bunlarla birlikte kadınlar 25 Kasım’da sokakta oluyor. Yani özgürlüğümüzden, haklarımızdan vazgeçmiyoruz diyoruz ve tabii ki erkek devlet şiddetine itaat etmiyoruz demek için 25 Kasım’da biz sokağa çıkmak istedik ve çıktık da.”
Müdahalelerin hiç caydırma etkisi olmuyor.
25 Kasım'da sert bir polis müdahalesiyle karşılaştıklarını anlatan Korkutan, kadınlar için bu müdahalelerin caydırıcı olmadığını vurguluyor ve şöyle devam ediyor:
“Müdahalelerin hiç caydırma etkisi olmuyor. Aksine o eyleme gelen, o erkek devlet şiddetiyle karşılaşan ve gören her bir kadın açısından artık hayatı eskisi gibi olmuyor. Şöyle olmuyor eskisi gibi: Yani bir kez daha şunu görüyor, ben daha fazla mücadele etmeliyim ve yan yana gelmeliyim. En azından çevremdeki birçok kadın açısından da böyle kendim için de. Çünkü gerçekten de çok haklı bir mücadelemiz var.
Biz kadınlar gerçekten hayatın her yerinde; evde, sokakta, iş yerinde erkek şiddetinin erkek devlet aklının patriyarkanın karşısında sürekli mücadele ediyoruz. Aynı zamanda şu da yani: Hayatımız söz konusu, yaşam söz konusu, özgürlüğümüz söz konusu, hayallerimiz söz konusu, arzular söz konusu. Bunun karşısında biz zaten en başında evde evdeki devletle, evdeki erkeğe karşı mücadele ediyoruz.
Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz
Tabii ki de kadınlar için var olan devlet şiddeti kendisini hiç de geri bir noktaya çekmesine neden olmadı; her seferinde her şiddetten, her saldırıdan sonra daha fazla kalabalıklaşıyor daha fazla sözümüz büyüyor. Ve patriyarkaya karşı biz kadınlar ve lubunyalar boyun eğmeyeceğimizi 25 Kasım’da gösterdik, bundan sonra da göstereceğiz, göstermeye devam edeceğiz. Artık bunu da görsünler. Yani susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz diyoruz. Tüm polis şiddetine, devlet şiddetine gözlerinin içine baka baka söylüyoruz.”
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine [email protected] adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.
SÖYLEŞİNİN TAMAMI
ZD: Merhaba, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan başlıyor. Ben Zeynep Duygu Ağbayır. Yasaksız Meydan’ın bu hafta konuğu Tülay Korkutan 25 Kasım Kadın Platformu’ndan. Kendisiyle 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde sokağa çıkan, protesto eden kadınların yaşadıkları süreci konuşacağız. Ama öncesinde o gün neler oldu onu kısaca böyle hatırlatmak istiyorum. Türkiye’nin birçok şehrinde müdahaleler söz konusu. Bu müdahaleleri konuşalım istiyorum. Diyarbakır'da gerçekleştirilmek istenen basın açıklamasında polis müdahalesi oldu. Cizre'de yine yapılmak istenen yürüyüşe polis müdahale etti, çok sayıda kadın gözaltına alındı. Yine keza Van'da da HDP il binası önünde buluşularak yürüyüş yapmak isteyen kadınlara müdahale edildi; biber gazı ve darp ile müdahale edilen kadınlardan biri müdahale esnasında baygınlık geçirdi. Ağrı’da polis basın açıklamasına müdahale etti. Erzurum'da yürüyüş engellendi, yine gözaltı oldu ve son olarak İstanbul'da yapılmak istenen yürüyüşte 226 kişi zor kullanarak gözaltına alındı. Gözaltına alınan yabancı uyruklu iki kadın hakkında da sınır dışı kararı alındı. İşte bu süreçleri sevgili Tülay ile konuşacağız. Hoş geldin Tülay.
TK: Hoş buldum Duygu.
ZD: Bu 25 Kasım Kadın Platformu kim, hazırlık sürecini biraz anlatır mısın?
TK: Tabii ki. 25 Kasım Kadın Platformu aslında neredeyse yaklaşık 10 yıldır -aralarda boşluklar olsa da- 10 yıldır bildiğim bir platform öncesi de var. 25 Kasım Kadın Platformu içinde kadın örgütlerinin, feminist örrgütlerin, bağımsız kadınların, bağımsız feministlerin olduğu bir platform. Her yıl 25 Kasım’a giderken 25 Kasım’ı örgütlemek -yani İstanbul açısından söylüyorum.- 25 Kasım’da işte kadınların uluslararası biliyorsunuz Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Dünyanın birçok yerinde kadınlar sokakta oluyor, Türkiye'de de birçok yerde kadınlar sokakta oluyor. İstanbul’da 25 Kasım Kadın Platform her 25 Kasım örgütleyen, sokak ayağını öncesinde çalışmaları yapan bir platform. Böyle diyebilirim.
ZD: Peki kadınlar hangi taleplerle sokağa çıkıyor 25 Kasım’da?
TK: Evet, aslında kadınların talepleri çok fazla. Yani sadece bir talep üzerinden değil. Elbette hayatı istediğimiz haklarımızı istediğimiz yerde değil, aynı zamanda da bunun mücadelesini verdiğimiz değişim ve dönüşümün yolunu bulduğumuz bir noktada duruyor. Yani Türkiye açısından baktığımızda çok fazla sözümüz var. Yani 25 Kasım’a giderken tabii ki bunlardan en önemlisi 25 Kasım olması dolayısıyla da erkek şiddetine karşı isyanımızı dile getirdiğimiz yan yana söz söylediğimiz gün 25 Kasım. Ve söylediğimiz, giderken de aslında bunlardan taleplerimiz dövizlere yazdıklarımızın en önemli şeylerden biri erkek şiddet. Bugün ülkede her gün en az 3 kadın erkekler tarafından katlediliyor, şiddete maruz kalıyor, tacize, tecavüze maruz kalıyor. Onun dışında, şiddetin dışında erkek şiddetin dışında, çok ciddi bir yoksulluk güvencesizlik var. Ve yoksulluk girdabında da kadınlar gerçekten de çok ciddi oranda etkileniyor. Emeğinin sömürüldüğü, yoksulluk ortamında daha fazla şiddetin yaşandığı bir yerde duruyor. Cezasızlık politikaları var. Biz bunu her gün yaşıyoruz. Bugün erkekler kadınları katlettiklerinde, mahkemelerde aklanıyorlar ve indirimler alıyorlar. Ve bunu da aslında devlet de biraz bunun önünü açıyor. Onun dışında çocuk istismarı çok ciddi oranda artmış durumda. Zaten son yaşadığımız mesele de zaten çok çarpıcı bir yerde duruyor. Yani aslında biz kadınlar… Aynı zamanda geçtiğimiz yıla baktığımızda İstanbul Sözleşmesi. Bu ülke İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı ve fes etti. Bunlarla birlikte aslında kadınlar 25 Kasım’da sokakta oluyor. Yani özgürlüğümüzden, haklarımızdan vazgeçmiyoruz diyoruz ve tabii ki erkek devlet şiddetine itaat etmiyoruz demek için aslında 25 Kasım’da biz sokağa çıkmak istedik ve çıktık da. Böyle.
ZD: Aslında yukarıda biraz müdahalelerden bahsettin. Bu müdahaleler esnasında ne gibi ihlaller yaşandı, size geri dönüşler oldu mu?
TK: Tabii ki. Şöyle: 25 Kasım açısından çok fazla konuşuldu aslında. Ama tabii ki öncelikle şunu söylemek istiyorum. Sadece 25 Kasım açısından o güne dair değil öncesinde aslında biz platform olarak çok ciddi engellemelere maruz kaldık. Devletin direkt kaymakamın yasaklamasıyla, savcının bildirimize dönüp çıkardığı bir soruşturmayla -arkadaşlarımız bildiri, dağıtımında 25 Kasım hazırlık bilgilerimizi kadınlara ulaştırmak istediğimizde arkadaşlarımız gözaltına alındı. Gerekçeleri şuydu: halkı kin ve öfkeye itmek diye bir şey çıkardılar. Bu da şuradan kurdular. Bildirimizde Semra Güzel, Mücella Yapıcı ve cezaevinde haksız yere tutulan kadınlarla dayanışma mesajı içerdiği için kadınlar suç ve suçluyu övme gerekçesiyle gözaltına alındı ve adli kontrolle bırakıldılar. Yani yurtdışı yasağı ve adli kontrolle bırakıldılar. Onun dışında Kadıköy’de bildiri dağıtmak istediğimizde tamamen Kadıköy’ün bütün sokaklarını polis ordusuyla tuttular ve ortalık terörize ettiler. Yani helikopterlerin geldiği, gözaltı araçlarının geldiği bir ortamda bildiri dağıtmaya çalıştık. 25 Kasım’a biraz böyle gittik. 24 Kasım’da aslında Beyoğlu Kaymakamlığı’nın çıkardığı yasakla da öncesinde nasıl bir 25 Kasım yaşayacağımızı görmüş olduk. Yani 25 Kasım günü öğlen saatlerinden itibaren Taksim ve çevresi tamamen ablukaya alınmıştı. Yani düşünebiliyor musunuz? Kentin en büyük merkezi meydanı kapatılmıştı, metrolar kapatıldı zaten. Yani sadece 25 Kasım için seyahat hakkımız bile elimizden alınmış oldu. Aslında neredeyse 17.00’dan itibaren, yani eyleme gelen geldiğini düşündükleri, tek tek de olsa… Kadıköy’de kadınlar gözaltına alındı, Taksim’e gelmek istediklerinde, vapura binmek istediklerinde. Tek tek gördükleri kadınları gözaltına almaya çalıştılar. Neredeyse tünelden işte Şişhane Galata’ya kadar birçok yerde polis engeli vardı ama tabii ki günün sonunda kadınlar barikatları ve polis engelini aşarak toplandı. Dövizlerini açtı, pankartını açtı. Gerçekten de o gün erkek devlet şiddetine karşı özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz, haklarımızdan vazgeçmiyoruz demek isteyen kadınlar lubunyalar tüm engellemelere rağmen buluşmaya çalıştık. Ama devletin de yani polisin de direkt gözaltısıyla ablukasıyla karşılaştık. Bunlardan benim de kendim gözaltına alındım. Ama tabii ki birçok noktada arkadaşlarımız alındı. Ve direkt yaptıkları yumruklarla kadınlara kalkanlarla, tekmelerle şiddet uygulayarak ters kelepçe yaparak gözaltına almaktır. Yani gerçekten de orada aynı zamanda gözaltına alınırken de cinsiyetçi küfürler ya da trans arkadaşlarımıza transfobik söylemler gibi. Ya da mesela bir tane arkadaşımız o kadar sıkıştırma ve ablukanın içerisinde sıkıştırma halinde kalıyor ki baygınlık geçiriyor ve ambulans geliyor. Ambulansın içinde arkadaşımız gözaltına alıyor. Yani bu kadar aslında kadınlara tahammülü olmayan bir devletle karşı karşıyız. Yani 216 kadın o gün Uluslararası Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde işkenceyle gözaltına alındı. Yani karşısında işkence buldu, bu direnişin cevabı devletinde o sokağa çıkartıları her türlü engellemeye rağmen yan yana gelme hali gerçekten de devletin şiddetiyle karşılık buldu. Kısaca böyle söyleyebilirim.
ZD: Tülay Tüm Otomotiv Metal İşçileri Sendikası yöneticisi Dilbent Türker’in de bacağı kırılmıştı. Şöyle diyebilir miyiz: Önceki 25 Kasımlarda ve 8 Martlarda gördüğümüz üzere kadınlara yönelik ciddi bir müdahale ve engelleme söz konusu. Bu süreç bu müdahaleler gittikçe daha sert bir noktaya evrildiğini söyleyebilir miyiz?
TK: Tabii ki. Yani söyledin sen de Duygu, gerçekten Dilbent arkadaşımızın bacağı polis tarafından iki yerinden kırıldı ve çalıştığı yere gidemiyor, şu an evde. Yani gerçekten polis şiddetini, devlet şiddetini gösteren bir durum aynı zamanda. Tabii ki yani 25 Kasım açısından polis devlet şiddetini kendisi 25 Kasım’da açığa çıkan bir durum değildi. Yani biz geçen sene Onur yürüyüşünde de bunu görmüş olduk. Yani gerçekten de biz buradayız ve varız diyen LGBTİ+’lara karşı çok ciddi bir devlet şiddeti yaşandı ve gözaltılar yaşandı. Onun dışında sokağa çıkan herkese dönük polis şiddeti var. Yani bugün en küçük bir işçi eyleminde de karşısında polis görüyor ya da işte bugün Amasya'da tarlasına sahip çıkan -orada organize sanayi bölgesi yapmaya çalışıyorlar insanların tarlalarını, doğasına- orada kadınlar buna karşı mücadele ediyorlar. Karşılarında jandarma görüyorlar. Devlet şiddeti gerçekten uzun zamandır kendisini var eden bir yerde duruyor. Ancak 25 Kasım açısından yani bugün 25 Kasım’da baktığımızda devletin gerçekten de tüm polisiyle, kolluk gücüyle, yani sokakları Taksim’in bütün merkezini tamamen kapatma, ablukaya alma ve kadınlar ses çıkarmasın lubunyalar ses çıkarmasın diye bir sistem kurmuşlar, bir uygulama yapmış oldular. Elbette ki artıyor şiddeti. Bugün 25 Kasım, evet belki 2018’den beri her sene yasaklanıyor ama biz yine de toplanabiliyorduk. Bugün iktidar açısından AKP iktidarı açısından hem kendi faşizmin kurumsallaştırdığı bir yerde kendisini var ediyor ve önümüzde işte seçim var ve kendi iktidarlar açısından sarsılan bir noktada duruyor. Bunu aslında kadınlara, sokakta olan herkese, Kürt halkına da böyle, gençlere böyle, işçilere böyle, kadınlara böyle… Karşısında duran herkesi ezmek, sindirmek, korkutmak üzerinden kendi kolluk güçlerini kullanıyor. Ama yani ben geçen bir röportajda söyledim. Artık gerçekten akılları almıyor mu yani. Özellikle kadınlar OHAL’de sokağa çıkmış. Faşizmin en yüksek olduğu zamanda, OHAL’in olduğu bir dönemde savaşın tırmandığı zamanda kadınlar sokakları terk etmedi, yan yana gelmeyi başardı. Biz şunu diyoruz: Kalabalığımız bize güç veriyor. Yani biz umutsuzluğa kapıldığımızda yan yana geldiğimiz eylemleri hatırlıyoruz. Çünkü o eylemler her kadın açısından sadece eyleme gelen kadınlar için değil, var olan o sokakta olma hali, tüm engellemelere rağmen Türkiye’nin birçok yerindeki kadınlara güç veriyor, umut veriyor. Gözü, kulağı orada oluyor. Ve o eyleme gelen her kadın açısından, ben kendim için de söylüyorum, yan yana gelme hali, kadınlarla dayanışmayı ve sözü kurma hali hepimizi değiştiriyor, dönüştürüyor ve güçlü hissediyoruz kendimizi her türlü şiddete rağmen. O yüzden de bu korku bu şiddetin karşısında korkmuyoruz. Yani artık bu devletin kendisinin de çok anlayacağını sanmıyorum ama biz kadınlar gerçekten sokakları hiç terk etmedik. 25 Kasım’da da terk etmiyoruz. Yani tüm şiddete rağmen yine sloganlarımızı söyledik, yanyana gelmeyi başardık, ablukaya ve engellemelere rağmen.
ZD: Peki sence, aslında söyledin de, artan müdahaleler kadınlar için caydırıcı bir etki yaratıyor mu?
TK: Aslında hiç yaratmıyor, aksine o eyleme gelen, yani ve o erkek devlet şiddetiyle karşılaşan ve gören her bir kadın açısından artık hayatı eskisi gibi olmuyor. Şöyle olmuyor eskisi gibi: Yani bir kez daha şunu görüyor, yani ben daha fazla mücadele etmeliyim ve yan yana gelmeliyim. En azından ben çevremdeki birçok kadın açısından da böyle kendim için de öyle. Çünkü gerçekten de çok haklı bir mücadelemiz var. Biz kadınlar gerçekten hayatın her yerinde; evde, sokakta, iş yerinde erkek şiddetinin erkek devlet aklının patriyarkanın karşısında sürekli mücadele ediyoruz. Yani sürekli sürekli bir mücadele yaşamımız var. Aynı zamanda şu da yani: Hayatımız söz konusu, yaşam söz konusu, özgürlüğümüz söz konusu, hayallerimiz söz konusu, arzular söz konusu. Bunun karşısında biz zaten en başında evde evdeki o devletle mücadele, evdeki devleti, evdeki erkeğe karşı mücadele ediyoruz. Tabii ki de kadınlar için var olan devlet şiddeti kendisini hiç de geri bir noktaya çekmesine neden olmadı; her seferinde her şiddetten, her saldırıdan sonra daha fazla kalabalıklaşıyor daha fazla sözümüz büyüyor. Ve patriyarkaya karşı biz kadınlar ve lubunyalar boyun eğmeyeceğimizi 25 Kasım’da gösterdik, bundan sonra da göstereceğiz, göstermeye devam edeceğiz. Yani artık bunu da görsünler. Yani susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz diyoruz. Tüm polis şiddetine, devlet şiddetine gözlerinin içine baka baka söylüyoruz.
ZD: Peki. Kırmadın, kabul ettin. Katıldığın için çok teşekkür ederim.
TK: Ben çok teşekkür ederim. sözümüz sizin aracılığınızla mutlaka ulaşacaktır. Çok teşekkürler.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.