Madem enflasyonu düşürmek istiyorsunuz, şu yüzde 423 artan şirket kârlarına da bir bakın

Madem enflasyonu düşürmek istiyorsunuz, şu yüzde 423 artan şirket kârlarına da bir bakın
"Şirket kârları 2022’de tarihi rekoru gördü. TÜİK’in sektör bilançolar istatistiklerine göre firma kârlılıkları geçen yıl rekor seviyeye ulaştı. Net satışlarını geçen yıl yüzde 112 artıran şirketlerin, kârlarındaki yıllık artış yüzde 423’ü aştı."

İBRAHİM EKİNCİ


Dar gelirlileri, ücretlileri, emeklileri iyi günler beklemiyor. Yeni ekonomi yönetimi, enflasyonla mücadelenin, ekonomik krizin bütün yükünü bu kesimin sırtına yıkmaya kararlı görünüyor. Daha önce, “Ücret ve maaş artışları hedef enflasyona göre belirlenecek” diyen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bir TV yayınında bunu daha da ileri taşıdı ve "Kredi kartları, bireysel kredi, taşıt kredisi ve ikinci konut kredisinde sadece faizleri artırarak değil, bankalar üzerinden kredi verme iştahını keserek de kredi büyümesini düşüreceğiz" dedi.

Evet, Şimşek, çalışanları enflasyona ezdirmeyeceğiz de dedi ama... Ücretleri hedef enflasyona göre belirlerseniz bu nasıl olacak, orası muamma.

Özetle deniliyor ki maaş artışlarını sürekli karavana çıkan beklentilere göre yaparak, çarşı pazardan ayağınızı keseceğiz. Ha gittiniz kredi kartıyla alışveriş yaptınız, gittiniz kredi çektiniz... Orayı da boş bırakmayacağız. Hem faizleri artırarak astarını yüzünden pahalı hale getireceğiz hem de bankalara bir “makro ihtiyati tedbir tebliği” daha göndererek, “vermeyin, şu kadardan fazla vermeyin, verirseniz ucuz menkul kıymet satarım” baskısı yapacağız!

Ben buna, “vatandaşı parasız pulsuz bırakarak enflasyonu düşürme” diyorum. Meali bu çünkü. Hatta bu iş çocuklarımızı aç bırakarak düşürmeye gidiyor. MEB, seçim öncesi vaatler arasında yer alan okul öncesi eğitimde ücretsiz okul yemeği uygulamasını (deprem illeri hariç) durdurdu. Bu karar, “çocuk yoksulluğunda” Türkiye’nin dünya zirvelerine çıktığı bir zamanda alınıyor. OECD verilerine göre Türkiye’de çocuk yoksulluğu yüzde 22.4! OECD grafiğinin kapsadığı 37 ülke içinde en kötü ikinci sıra. Rakamı Türkiye’den daha kötü tek ülke var, yoksul Kosta Rika. Üstelik bu rakam 2021 yılının. Son 2 yılda yoksulluğun daha da derinleştiği dikkate alınırsa, Türkiye, şampiyon bile olmuş olabilir.

Bir başka grafik daha var. Prof. Dr. Ensar Yılmaz, “Meksika, İran, S. Arabistan ve Cezayir’i (petrol / doğalgazın üretimdeki payından dolayı) dışarıda bırakırsak, emeğin milli gelir içindeki payının bu kadar düşük olduğu (bazı Afrika ülkeleri hariç) başka bir ülke yok. Bunu anlamak gerçekten zor” notuyla paylaşmıştı. Grafik şu:

Grafik gösteriyor ki emeğin milli gelirden aldığı pay itibariyle Türkiye, dünyanın en kötü

rakamlarına, en adaletsiz bölüşüm rakamlarına sahiptir.

Tablo buyken memleketimizin ekonomi yönetimi enflasyonun tüketim kaynaklı olduğunu düşünüyor. Büyüme rakamlarında tüketimin etkisi görülüyor ama acaba bu hangi tüketim? Hangi kesimlerin tüketimi?

Peki bizim ekonomi yönetiminin şirket karlarından haberi var mı acaba?

Rakamları TÜİK açıkladığına göre olmalı.

Ekonomi Gazetesi’nden aktarıyorum:

“Şirket kârları 2022’de tarihi rekoru gördü. TÜİK’in sektör bilançolar istatistiklerine göre firma kârlılıkları geçen yıl rekor seviyeye ulaştı. Net satışlarını geçen yıl yüzde 112 artıran şirketlerin, kârlarındaki yıllık artış yüzde 423’ü aştı. Firmaların kârlılık oranları da, 14 yıllık dönemi kapsayan serinin en yüksek seviyesine ulaştı. Firmaların kambiyo karları (kur farkından kazanç), faaliyet karları düzeyinde. - Altın nedeniyle madencilik en karlı sektör.”

Bu rakamlar şunun için önemli: Türkiye’de enflasyonun aşırı şirket karları (kar çekişli) kaynaklı mı olduğu, yoksa tüketim kaynaklı mı olduğu önemli bir tartışma konusu. Dünyada da var bu tartışma. Sermaye yanlısı iktisatçıların ezberini bozan bir tartışma bu. Çünkü bu tablo diyor ki, şirket karları da enflasyonu azdırabiliyor.

Bizde başa dönersek, enflasyonun kısa sürede yüzde 20’lerden yüzde 85’e çıkmasının nedeni, vatandaşın birden bire aşırı tüketmeye karar verip market raflarını boşaltması değil. Hükümetin yanlış faiz politikası ile TL’yi değersizleştirmesi, döviz kurlarını zıplatması... Hem tetikleyici hem de sürükleyici ana unsurlardan birisi bu. İkincisi aşırı, fahiş şirket karları, üçüncüsü tüketim artışı... Ancak ücret ve maaş seviyeleri belli iken, hangi tüketim? Hangi kesimlerin tüketimi? İşte bu tablo ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadele ediyorum derken yine sermayeyi kolladığını ortaya koyuyor.

Başka bir tablo, vatandaşın günü kurtarmak bakımından da nasıl zorlandığını ortaya koyuyor: Kredi ve kredi kartı borcunu ödeyememişlerin sayısı temmuzda yüzde 52 artarak 118 binden 180 bine çıkmış.

'Kur korumalı mevduat'ta zorunlu karşılık oranı yükseldi

Hükümet, ekonomi yönetimi Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) kurtulmaya çalışıyor. Daha önce bankalara TL mevduata dönüşüm hedefleri getirmişti. Son olarak bir adım daha attı ve TCMB, Zorunlu Karşılıklar Hakkında Tebliğ'de değişiklik yaparak daha önce tüm vadeler için yüzde 15 olan KKM zorunlu karşılık oranlarını vadeye göre farklılaştırdı. 6 aya kadar vadelinin zorunlu karşılık oranını 10 puan artırarak yüzde 25’e yükseltti. 1 yıla kadar vadeli ve 1 yıl ve daha uzun vadeli olanlar için zorunlu karşılık oranı ise yüzde 5 olarak belirlendi.

Böylece piyasada oluşan TL likidite fazlası, zorunlu karşılık oran artışıyla sistemden çekilmeye devam edilecek. Aynı zamanda TL vadeli mevduatlar desteklenirken, KKM'de uzun vade öne çıkarılacak. Bu kararla birlikte piyasadan önemli tahmini 220 – 240 milyar TL çekilmiş olacağından bu aynı zamanda bir sıkılaştırma olacak.

Bu arada bakiyesi 3.3 trilyon TL olan KKM hesaplarında hükümetin beklediği kadar hızlı

bir erime gözlenmiyor. 1 – 8 Eylül haftasında 15.7 milyarlık düşüş oldu. 3 haftalık düşüş 75.3 milyar lira. Henüz büyük düşüşler yok. Kur farkı ödemeleri devam ettiği için böyle.

TCMB’nin KKM’den çıkış stratejisi olarak belirlediği hedefleri tutturmak isyen bankalar, KKM’de mudilere yüzde 20 – 25 faiz verirken, TL vadeli mevduata geçene yüzde 40 – 45 faiz teklif ediyorlar.

Turizm mevsiminde 5.5 milyarlık açık

Temmuz ayında cari işlemler hesabı 5.466 milyon dolar açık verdi. Turizmin mevsiminde bu kadar yüksek açık dikkat çekici. Türkiye’de cari açığın ana kaynağı dış ticaret açığı. Tahminlere göre bu sene de 100 milyar doları geçecek.

MB’nin açıkladığı temmuz ayı ödemeler dengesi rakamlarına göre geçen yıl ilk 7 ayda 32.178 milyon dolar olan açık, bu yıl aynı dönemde 42.286 milyon dolara çıkmış durumda. Yıllık açık ise 58.517 milyon dolar seviyesinde.

Bu arada dikkat çeken bir başka konu, temmuzda 4.413 milyon dolar kaynağı belirsiz giriş var. Seçimlerden önceki üç ayda toplam 14 – 15 milyar dolar civarında çıkış olmuştu. Seçimlerden sonra bu trend tersine döndü. Haziran ve temmuzda toplam 13 milyar dolara yakın giriş var.

Petrol fiyatları 90 doları geçti

Petrol fiyatları tırmanıyor. Enerji ithalatçısı Türkiye için kötü haber. Uluslararası piyasalarda petrolün varili 93 doları buldu. Bu fiyat artışları içerde akaryakıt fiyatlarına yansıyor. Zamlar gelmeye başladı. Motorinin litresi 40 lirayı geçti.

Bu arada, bazı iddialara göre Türkiye, Ukrayna savaşı nedeniyle yaptırımlara muhatap olan Rusya’dan daha düşük fiyatlı Ural petrolü alıyor ancak, uluslararası piyasadan (93 dolardan) alınmış gibi iç piyasaya pahalı satılıyor iddiaları var.

Gerek cari açık rakamları, gerekse petrol fiyatlarındaki artışın yanı sıra Türkiye’den dövizde elini zayıflatan bir başka gelişme de kısa vadeli dış borçların artışı. Temmuz ayı itibariyle 1 yıl vadeli dış borçlar yüzde 11.2 artışla 165.8 milyar dolara, kalan vadeye göre kısa vadeli dış borçlar ise 210 milyar dolara ulaşmış durumda.

Podcast