Madenciler anlatıyor: Öyle mi alay komutanı?

Madenciler anlatıyor: Öyle mi alay komutanı?
17 Ekim’de Manisa Salihli’de 31 işçinin gözaltına alındığı eylemde orantısız bir kolluk gücü müdahalesiyle karşılaşıldı. Maden işçilerinin AK Parti grup başkan vekili Özlem Zengin ile görüşmelerinde 10 gün içinde sorunun çözüleceği sözü alınmasına karşın verilen sözler tutulmayınca, eylemler sürdü.

Eşit Haklar için İzleme Derneği ve Kısa Dalga Medya ortaklığında hazırlanan podcast serisi Yasaksız Meydan’ın ikinci bölümü emek hareketi direnişlerini ve işçilerin barışçıl toplanma ve gösteri hakkının düzenli olarak engellenmesini konu alıyor. 

Bölümün ikinci kısmında Bağımsız Maden-iş Sendikası Başkanı Tahir Çetin ile Eğitim ve Örgütlenme Sorumlusu Kamil Kartal, Soma ve Ermenekli maden işçilerinin direnişlerini ve taleplerini İrem Afşin’e anlattı: “Türkiye toplumunun maden işçilerinin hak mücadelesini olumlu bir refleksle sahiplenmesi, siyasal iktidar üzerinde önemli bir etki yarattı.”

Soma ve Ermenek’teki maden işçilerinin direnişleri aylardır devam ediyor. Soma bölgesinde Türkiye Kömür İşletmeleri’ne bağlı birçok maden firmasında çalışan işçilerin, ödenmeyen hakları Mart ayı sonunda çıkarılacak bir yasayla ödeneceği belirtilmesine rağmen, yasanın çıkmaması ve ödemelerin yapılmaması nedeniyle Mayıs ayı sonlarına doğru Eynez işçileri öncelikli olarak eyleme geçti. Bu eylemlerin sonunda Temmuz ortasında Uyar Madencilik haricindeki işçiler haklarını aldılar. Uyar işçileri ve sendikaları Bağımsız Maden-İş Ağustos’ta Soma’da basın açıklamaları ve çeşitli eylemler düzenledi.  12 Ekim’de Soma’ dan Ankara’ya yürüyüş kararı alındı, ancak Manisa Valiliği’nin yasaklaması sonucunda bu yürüyüş gerçekleştirilemedi. 17 Ekim’de Manisa Salihli’de 31 işçinin gözaltına alındığı eylemde orantısız bir kolluk gücü müdahalesiyle karşılaşıldı. Maden işçilerinin AK Parti grup başkan vekili Özlem Zengin ile görüşmelerinde 10 gün içinde sorunun çözüleceği sözü alınmasına karşın verilen sözler tutulmayınca, eylemler sürdü. 4 Kasım’da Kırkağaç’ta yapılmak istenen bir yol kapatma eylemi engellendi, Kamil Kartal ve Başaran Aksu gözaltına alındılar. Somalı madenciler son olarak kendilerinden 15 Ocak’a kadar süre talep eden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile görüşmeleri ertesinde,  eylemler askıya alındı. 


Ermenek direnişi
 

Ermenek tarafında ise, 1 yılı aşkın süredir ücret ve tazminatlarını alamayan Karaman Ermenekli maden işçileri Ağustos sonundan beri eylemlerini sürdürüyor. Somalı madenciler gibi onların da 12 Ekim’deki Ankara yürüyüşü maden ocağı önünde orantısız bir kolluk kuvveti müdahalesine maruz kalmaları ile engellendi. Program kaydında, 17 Kasım haftasında Bakan Süleyman Soylu’nun Karaman Valisi ile görüşerek sorunun çözümünü talebinin ardından, validen cevap bekleyen Ermenekli madenciler eylemlilik sürecinin 87. gününde 25 Kasım’da yeniden yürüyüşe geçtiklerinde engelleme ve gözaltılarla karşılaştılar. 


“İş sağlığı güvencesi yok”

Bağımsız Maden-İş Sendikası Başkanı Tahir Çetin, Ermenekli maden işçilerinin taleplerini ve eylemlere nasıl karar verildiğini aktarırken, işçilerin tazminat ve alacaklarının yanı sıra iş sağlığı güvencelerinin de olmamasının altını çiziyor: “Ermenek’te Özbey Ailesi’ne ait bir şirket tarafından işletilen iki maden ocağından Seba maden ocağındaki arkadaşlarımız 7 aydan beri, Cenne ocağındakiler ise  13 aydır maaş alamıyordu. İşçiler “bizim haklarımız ödenmiyor” diyerek sendikamıza başvurunca birlikte hareket etme kararı alındı, şu an 83 günden beri eylem içerisindeyiz. Maaşların ödenmesi için Ermenek’te, Güneyyurt’ta, Konya’dan Karaman’a birçok şehirde basın açıklamasında bulunduk. Maaşların bir kısmı ödendi. Ermenek’te 2014’te 18 madenci arkadaşımız hayatını kaybetti, işçilerle sohbet esnasında “Bizim iş sağlığı iş güvencemiz yok, burada bize tazminatlarımız ‘haram’ diyerek ödenmiyor, bunlar için ne yapabiliriz?” diye sordular, böylece sonuna kadar mücadelesini yapalım kararı alındı. Biz ölümüne çalıştığımız bir iş kolunda çalışıyoruz, öyleyse sonuna kadar ölümüne kadar direneceğiz diyerek bir mücadele başlattık. İşçi arkadaşlarımız haklı meşruiyetleriyle ortaya çıktı. ‘Tamir tahkimat” dediğimiz çalışmanın yürütüldüğü Özbey Ailesi’ne ait Seba madencilikte iş güvenliği sebebiyle yeraltından kömür çıkması yasak olduğu halde kömür yüklenmiş kamyonları, kantara sokulmadan giden kamyonların bilgisi bize geldi ve jandarma tarafından durduruldu. Burada ciddi bir şekilde Özbey ailesi Ermenek halkını maden üzerinden sömürü altına almış durumda, biz artık buna izin vermeyeceğiz.” 


“Maden işçileri sendikada söz ve karar sahibi”
 

Bağımsız Maden-İş Sendikası Eğitim ve Örgütlenme Sorumlusu Kamil Kartal ise işçiler ve sendika arasındaki ilişkiyle birlikte eylemlilik sürecine nasıl gelindiğini geçmişten bugüne anlatırken, özelleştirilen maden şirketlerinde yaşanan sorunları şöyle anlatıyor: “Bağımsız Maden İşçileri Sendikası 2018 yılında, Soma maden işçileri meclisi ve Türkiye’nin farklı illerindeki arkadaşlarımızın da ortak iradesiyle kurulan, tamamen bilfiil yeraltında çalışan maden işçilerinin söz ve karar sahibi olduğu bir sendika. Sendikanın yönetimi, genel başkanı da dahil yeraltında çalışan maden işçisi arkadaşlarımızdan oluşuyor. Sendikamızda her karar mutlaka işçi meclisinde, işçi komiteleri ile tartışarak alınır ve gereğini yönetici pozisyonunda olan görevlendirilmiş arkadaşlarımız yerine getirir. Alınan kararların hayata geçirilip geçirilmediği, gündeme getirilip getirilmediği, bir sonuca ulaşıp ulaşmadığı daha sonra meclise ve komitelerdeki arkadaşlara bilgi verilir, aslında bir hesap sorma- hesap verme süreci işletilir. Bunun geçmişte de örnekleri var, genel başkanlığını Çetin Uygur’un yaptığı, benim de bir dönem 6 yıl kadar örgütlenme başkanlığını yaptığım 1980 öncesi Yeraltı Maden İş Sendikası’nın örneklemelerinden geliyor. Doğal olarak temel yaklaşım tarzımız, maden işçilerinin söz ve karar sahibi olduğu bir sendikal hareketi Türkiye işçi sınıfına hediye etmek. Şu anda yapmaya çalıştığımız şey bu. İş kazaları açısından 14 yıldır, kıdem ve ihbar tazminatları açısından da 8 yıldır tazminatları ödenmeyen arkadaşlarımızın “mücadele edilebilirse, bu da ancak bağımsız maden iş sendikasıyla olabilir” diye bize gelmesi; bizim onlara bir şekilde ulaşmamız sayesinde 2019’un Mart ayında başlayan ve 5 Ekim 2019 tarihinde de Ankara yürüyüşüyle gündeme gelen eylemler bunlar.”


“Bu madenlerin gerçek sahipleri kim?”
 

Kamil Kartal işçilerin taleplerini aktarırken; “Sadece tazminatlar değil; ölüm tazminatı var, iş güvenliği nedeniyle meydana gelen kazaya uğramış arkadaşlarımızın kaza tazminatları var, kıdem ve ihbar tazminatları var, ödenmeyen ücretler var, ödenmeyen sosyal haklar var, toplamına yönelik bir mücadele süreci inşa edildi.” diyor. Sadece kavgayı ve sokağı temel alan, kamu vicdanına seslenen bir yaklaşımla değil, esas olarak bu sorunu kiminle çözeceklerine de odaklandıklarını belirten Kartal, özelleştirme kaynaklı sorunları ve tükenen hukuki süreci şöyle anlatıyor: “Bu şirketlerin toplamı özelleştirme süreçleriyle birlikte kamudan özele devredilmiş, alabildiğine sömürünün yoğunlaştırıldığı bir üretim ilişkisine dönüştürüldü. Doğal olarak buradan yargıya gittiğimizde, Eynez Madencilik hariç, maden işçileri asıl sorumlu olan mevcut işverenden en ufak bir tahsilat yapılamadığı bir süreçle karşı karşıya kaldılar. Özel sektör sahiplerinden bu tahsilatlar yapılamıyor, bu tazminatlar alınamıyor. O zaman kim ödeyecek bunları? Mahkemeler kazanılmış, Yargıtay onaylamış, icra işlemleri gerçekleşmiş, ama karşılığında bir kuruş para tahsil edilememiş. Peki biz o zaman şu soruyu sormak durumunda kaldık. Bu ruhsat sahaları kimin? Yani bu madenlerin gerçek sahipleri kim? Baktığımızda görüyoruz ki devlet, hazine, yani Türkiye Kömür İşletmeleri. Türkiye kömür işletmeleri eğer rödevans adı altında madenleri özel şirketlere peşkeş çekiyorsa, o zaman burada çalışan ve canı pahasına üretim yapan işçilerin de sorunlarını çözmek zorunda. O zaman biz muhatap olarak özel sektör işverenini değil, asli sorumlu olarak gördüğümüz devleti aldık.


“Uyar Madencilik neden yasa kapsamı dışında?”

“Uyar Madencilik hariç olmak üzere, yaklaşık 4 bin civarında işçiden bahsediyoruz. Bu 4 bin civarındaki işçi arkadaşımızın 3100’ünün meselesi çözüldü, geriye 900 civarında Uyar Madenciliğin bir alt şirketinde çalışan Ermenekli  madenciler kaldı. 100 civarında tazminatını alamayan, 18 kişin de ölüm tazminatı meselesi var. 900 insanın kıdem ve ihbar tazminatı, yaklaşık 20’nin üzerinde arkadaşımızın ölüm tazminatı, yaklaşık yine 20’nin üzerinde arkadaşlarımızın da uzuv kaybı nedeniyle kazandığı iş kazası tazminatları söz konusu. Neden o zaman Soma Kömürleri A.Ş’ye bağlı 3 maden ocağı da rödevansta olmasına rağmen, bir yasal çerçeve içerisine alınıp “aklandırılırken”, bunu özel olarak söylüyorum “aklandırılırken”, neden Uyar Madencilik bu yasa kapsamı dışında bırakıldı?” 


“Sayın Soylu’ya sorduk: 900 arkadaşın sorunu neden çözülmüyor”
 

Kamil Kartal, 17 Kasım haftasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile yapılan görüşmeyi detaylı olarak aktarırken “Esas önemli bulduğumuz şey bir muhatap ilişkisi kurup, diplomatik bir biçimde çeşitli görüşmelerle sorunun çözülüp çözülemeyeceğine dair sürecini iyi işletebilmek” diyor ve şunları söylüyor: “Sayın Soylu’ya sorduk, toplamda 3 bin arkadaşımızın sorunu çözülürken diğer 900 arkadaşın sorununu dışarda bırakmanın gerekçesini bize anlatmak zorundasınız, işçilere anlatmak zorundasınız. Bu sorunu yaratan işçiler değil, sorunu yaratan devletin uyguladığı üretim ilişkilerine yönelik davranış biçimleri, özelleştirme süreçleri. Rödevans adı altında ucube birtakım düzenleme yaparak emekçinin hakkına çöken ve bu çöküş üzerine sermaye birikimleri gerçekleştiren şirketleri koruyan kollayan, onlara yönelik yasal düzenleme yaparak onların ihtiyaçlarını çözerken onların her dediğini hilafsız yerine getirirken, yeni yasal düzenleme yaparak önlerini açıp kârlarına kâr katmanın imkan ve olanaklarını yaratırken; esas üretimi yapan emek veren, alın teri döken işçilerin haklarını kim ödeyecek? Sermaye sömürüyor, öldürüyor, bedeninden parçalar kopartıyor. Ondan sonra çekip gidiyor ve işçiler yüzüstü bırakılıyor. Peki, bu ruhsat sahipleri eğer devletse, Türkiye Kömür İşletmeleri ise o zaman bu emekçilerin sorunlarını çözeceksiniz. Şimdi geldiğimiz nokta efendim burası. Buradan sorunu çözmeye çalışıyoruz. Yani devleti muhatap kılan bir yaklaşım tarzı zorunlu olarak ortaya çıktı. “Esas önemli bulduğumuz şey bir muhatap ilişkisi kurup, diplomatik bir biçimde çeşitli görüşmelerle sorunun çözülüp çözülemeyeceğine dair sürecini iyi işletebilmek. Bunu becermeye, ikili bir mücadele sürdürmeye çalışıyoruz; bir taraftan bürokrasiyle uğraşıyoruz, bir taraftan da fiili ve pratik bir mücadele sürecini organize etmeye çalışıyoruz.” 


“Eylemleri bitirmiyoruz, 15 Ocak’ı bekliyoruz”

Kamil Kartal görüşme sonucunda eylemlerin 15 Ocak’a kadar “askıya alındığını” söylüyor: “Bu görüşmeler için bir komisyon kuruldu, sadece Süleyman Bey değil, Manisa Valisi, İzmir Valisi ve komisyon başkanı eski Giresun Valisi de görüşmeye katıldı, meseleyi çözme ihtimali olan, birincil derecede sorumlu devletin en yetkin unsurlarıyla bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantı neticesinde, Süleyman sürece tam anlamıyla vakıf oldu ve sorunun mutlaka çözülmesi gerektiği konusunda ikna oldu, gerekli direktifleri ve "talimatları" hem toplantıda bulunanlara hem toplantıda bulunmayanlara iletildi. Biz yılbaşına kadar bu sorunun çözülmesini istedik, ama kendisi kesin olarak dedi ki, "Bana bir 15 gün daha süre verin, 15 Ocak'a kadar bu süreyi çözeceğiz." Biz de o zaman peki dedik, devlet erkanının birlikte bu sorunu çözmek doğrultusunda gösterdiği iradeyi görüyoruz, inanmak istiyoruz, sonuçlarını da görmek istiyoruz. Bitirmiyoruz eylemlerimizi, geriye çekilmiyoruz. Eğer 15 Ocak'ta bu sorun çözülmez ise, 16 Ocak'ta Ankara yollarına tekrar düşeceğiz.” 


“Jandarma: “Gidin hakkınızı hukuki yoldan arayın”

İrem Afşin’in eylemlilik sürecinde yaşadıkları müdahaleler ve gözaltılar ile ilgili sorusuna karşılık, Başkan Tahir Çetin şunları anlatıyor: “Bize ilk yürüyüşümüzün başlama esnasında jandarma alay komutanı “Hukuki olarak haklarınızı arayın” diyerek yürüyüşümüzü engellemek istedi. Arkadaşlarımızın elinde mahkeme kararları, icralık senetleri-çekleri var, haklı kazanılmış davaları olduğundan, biz de bunu defalarca gördüğümüzden, şu andaki mevcut siyasi iktidarın bize vermiş olduğu hukuki olarak hiç bir hak ve özgürlüğümüz yok elimizde, kendi meşruiyetimizi ortaya da koyalım diyerek bu mücadelemizi verdik. Soma'da Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından çalıştırılan maden ocaklarında iş sağlığı güvenliği tamamen alınmış, emekli hakları ve sosyal hakları en iyi şekilde düzenlenmiş olduğu halde,  biz sonuçta hepimiz maden işçisiyiz, bizim durumumuz neden farklı?  Onların aldığı emekli maaşları 4000- 5000 lira, biz niye 2600 lira emekli maaşına mahkum bırakılıyoruz? TKİ tarafında çalıştırılan ocaklarda hangi haklar en iyi şekilde alınıyorsa, biz de özel sektördeki ocaklarda çalışan işçi arkadaşlarımızın, emek ile alakalı, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili elimizden gelen mücadeleyi vermeye devam edeceğiz. Bunu zaten şu anda işçi arkadaşlarımız ile paylaşıyoruz, haklarımızın üzerine mücadelemiz sürdürülüyor. Karaman Valisi’nden gelecek habere göre hareket edeceğiz. Mücadelemiz, sonuna kadar haklı bir mücadeledir. Gelecek açıklamaya göre eylemimiz devam edecek.” 


"Arkadaşlarımız göz göre göre ölüme gönderildi"

"Bir tane patrondan hesap sormayan devlet, gücünü bizde sınayacak öyle mi? Öyle mi alay komutanı? Şimdi bize güç göstereceksiniz, biz de bu güçten korkacağız öyle mi? Vallahi de korkmuyoruz, billahi de korkmuyoruz sizden. Buradayız biz..." “Öyle mi alay komutanı?” çıkışı kamuoyunda ses getiren, madencilerin eyleminin simgesi olan Kamil Kartal, medya ve kamuoyunun madencilerin eylemlerine tepkilerini yorumlarken, kamuoyunun madencilerin talep ve sıkıntılarına karşı duyarlı olduğunu belirtiyor. “Madencilerin kendisinin de içinde yer aldığı pratik eylemliliklere yönelik Türkiye halkının bir sempatisi var” diyen Kartal, şunları söylüyor: “Maden iş kolu, özellikle kömür madenleri bizim ülkemizde çok ciddi sıkıntıları barındıran ve geçmişten bugüne kadar katliamların alabildiğine yoğun yaşandığı bir sektör. Geçmişte biliyorsunuz Kandilli'de 118 arkadaşımız katledildi, 1992'de Kozlu'da 268 arkadaşımız topluca katledildi, defaten 20, 30, 40, 50 civarında arkadaşlarımız değişik madenlerde hep katledildiler. Son olarak da Ermenek'te 18 arkadaşımız ve Soma'da 301 arkadaşımız göz göre göre ölüme gönderildi. Bunun hem dünyada hem bu ülkemizde ciddi anlamda bir infial yarattığını kabul etmemiz lazım. Toplumun çok önemli bir kısmında Soma denince akla artık katledilen madenciler geliyor, Türkiye toplumunun bir duygu bağı var.  Mücadeleden, emekçilerin haklarından hukuklarından yana olan aydınımızdan işçisine, sanatçımıza kadar aslında madencilerin haklarının zamanında ve kesintisiz ödenmesini, bu ölümlerin durdurulmasını, iş kazalarının en az seviyeye indirilmesi doğrultusunda gerekli önlemlerin alınmasına dair bir vicdani kanaat oluşmuş vaziyette. Bunun etkisinin çok büyük olduğunu hepimiz görüyoruz.” 


“Türkiye toplumu madencileri sahiplendi”
 

“Toplumsal yapı madencinin mücadelesinin yaygınlaşmasına da önemli ölçüde katkı sağlıyor diye vurgulayan Kamil Kartal, kendi videosuna yönelik olarak bir sahiplenmeden bahsediyor: “O gün bizim Salihli'de gündeme getirdiğimiz yaklaşım tarzı Türkiye toplumu tarafından aslında kendi doğal durumumuzun dışa yansıması olarak algılandı. Gerçek de buydu aslında, bu gerçeği iyi gördüler ve bu gerçeğin üzerinden bir sempati ile maden işçileri mücadelesini sahiplendiler. Aslında bugün bir çözüme ulaştıysak ya da ulaşmanın yolu açıldıysa, bu Türkiye toplumunun, aydınlarımızın, sanatçılarımızın başta olmak üzere duyarlı insanlarımızın bu sürece verdikleri katkılardır, destektir.” 


“Maden işçileri  toplumun vicdanına sesleniyor”
 

Türkiye toplumunun madencilere yönelik olumlu refleksinin siyasi iktidar üzerinde önemli bir etki yarattığını düşünen Bağımsız Maden-İş Sendikası Eğitim ve Örgütlenme sorumlusu Kamil Kartal, toplumsal muhalefet güçlerine de çağrı yapıyor: “Sosyal medya önemli. Mevcut siyasal iktidarın bugün sokağı engellediği toplumsal her türlü hak ve çıkar  taleplerimizin sindirildiği, bastırıldığı bir mafya düzeninin hakim kılındığı bir tarihsel süreçten geçiyoruz. Böyle bir dönemde maden işçilerinin her şeye rağmen "Korkmuyoruz" diyerek sokağa çıkması önemli ölçüde toplumun vicdanına sesleniyor. Sonuç olarak Türkiye toplumu madencilere yönelik önemli, olumlu bir refleks gösterdi ve bu sahiplenme siyasal iktidar üzerinde de önemli bir etki yarattı. Ama diliyoruz, umuyoruz sosyal medyanın dışında da toplumsal muhalefet güçleri kendi hak ve çıkarları doğrultusunda bu ülke topraklarında daha önemli, pratik mücadeleler sürecine yeniden dönsün. Size de sesimizi duyurmak doğrultusunda gösterdiğiniz katkıdan dolayı çok teşekkür ediyoruz.” ***“Yasaksız Meydan”ın maden işçileri bölümü yayına hazırlanırken, 87 gündür direnişte olan Ermenekli maden işçileri, program sırasında belirtilen Karaman Valisi ile görüşmelerinin olumsuz sonuçlanması nedeniyle, 25 Kasım’da yeniden yürüyüşe geçtiler ve jandarmanın engellemesi ile karşılaştılar.  Jandarma müdahalesi sırasında fenalaşan Bağımsız Maden-İş Sendikası Başkanı Tahir Çetin aralarında olmak üzere çok sayıda işçi gözaltına alınırken, yürüyüşe izin verilmedi. "Buz gibi nezarethanede, yırtık bir battaniye ile gözaltında sabaha kadar bekletildik” diyen Bağımsız Maden-İş Sendikası Başkanı Tahir Çetin ile gözaltındaki maden işçileri bir gün sonra serbest bırakıldı, eylemlilik süreci devam ediyor. 
*Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın engellendiğini düşünüyorsanız, barışçıl toplanma özgürlüğünüze dair söylemek istedikleriniz varsa Eşit Haklar İzleme Derneği / Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz.

Podcast