Merkez Bankası Başkanı istifa ederse neler olur?

Merkez Bankası Başkanı istifa ederse neler olur?
İbrahim Ekinci, Marjinal Fayda'da geride bıraktığımız haftanın ekonomi gündemini değerlendiriyor.

MARJİNAL FAYDA'NIN YENİ BÖLÜMÜNÜ BURADAN DİNLEYEBİLİRSİNİZ

Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’la ilgili ilk tartışma bir gazete röportajıyla başlamıştı. Son tartışma ise işten çıkarılan bir çalışanın, “Beni babası işten çıkardı, babası genel müdür yardımcılarına bile talimat veriyor” iddiası ile başladı. Arkasından birçok iddia gündeme getirildi. Bunlar aynı minval iddialardı. Babasına oda tahsis edildiği, banka sosyal tesislerinin ailesine tahsis edildiği, çalışanların annesi ve babasına hizmet verdiği gibi… Fakat bu gibi iddiaların ötesinde iki önemli iddia daha ortaya atıldı. Gazeteci Erdal Sağlam dile getirdi ilk:

  1. Erkan, yatırımcı sunumu için gittiği ABD’den 18 gündür dönmedi.
  2. Erdoğan, Erkan’dan rahatsız, seçimler sonrası görevden alınabilir.

Birincisi çok manidar. Çok da görülmüş şey değil. Bir açıklama da getirilmedi. 18 gündür ne yapılıyor? İkincisi ise iddia, söylenti. Ama aslı olabilecek bir söylenti olduğu için tartışması oldu. Erdoğan, özellikle de program sonuçlarından memnun kalmazsa, yerel seçimleri atlattıktan sonra böyle bir görevden alma ile yine hem başarısızlıkların kendisine (“Ekonominin sorumlusu benim ben…” dediği halde ve gerçekten de öyle olduğu halde) yapışmasını önler hem de “daha iyisi geliyor, geldi” havasıyla süreci de umudu da yenilemiş olur.

Ancak ne olursa olsun… Burada konu kapansın ve başka da bir gelişme olmasın… MB Başkanı Erkan yıprandı. Hakkında, bir hazımsızlık, bir olmamışlık hissi yarattı. “Yaptı, etti” denilenlerin herhangi bir AKP’li bürokratın yapıp ettiklerinden farklı olduğunu düşünmüyorum ama sorun şu ki, kendisinden beklenmiyordu. MB Başkanlığı gibi bir göreve, “kurtarıcı ekibin kilit iki isminden biri” olarak gelmiş, atama az çok liyakatli kabul edilmişti. Hayal kırıklığının nedeni bu ve uyguladıkları programın itibarı bakımından da sonuç doğuracak nitelikte.

Fakat bizi asıl ilgilendiren tarafı şu: Eğer bir istifa, bir görevden alma gerçekleşirse, bu benim pek de sevmediğim tabirle, “piyasada” bir dalgalanmaya yol açabilir. Diyelim kuru, enflasyonu biraz hareketlendirebilir. Çünkü olayın bir de anlaşıldığı kadarıyla içeriye, banka içine uzanan bir boyutu bulunuyor. Kulis haberlerine göre başkan yardımcıları arasında da hoşnutsuzluklar var çünkü. Bunu önümüzdeki döneme ilişkin bir risk olarak akılda tutmak gerekir.

Bize de mortgage yok mu?

Konut satışları yavaşladı. Fiyat artış hızı düştü. Aylık artışlar, aylık enflasyon artışlarının gerisine kalıyor. Konut satış sayısı 2019 seviyelerine geri döndü. Geçtiğimiz aralık ayında 138 bin konut satılmış. Bu rakam 2019 ve öncesi yılların trendine yakın. 2023 yılının tamamında 1 milyon 226 bin konut satılmış. 2014’ten sonraki en düşük yıllık satış rakamı bu.

Bir zamanlar satılan her 100 konuttan 50'si krediyle alınıyordu. Şimdi son veriye göre sadece 4-5’i krediyle alınıyor. Aralıkta satılan 138 bin konuttan 132 bini nakit parayla alınmış. Bunun nedeni faizlerin yükselmesi… MB’nin son verisine göre konut kredisi faizleri %42 düzeyinde. Bu faizler artık yurttaşlarımızın büyük çoğunluğu için ödenebilir değil.

Bu arada finans koşullarının değişmesi, mortgage uygulamasını da imkânsız hale getirdi. Bir dönem Türkiye’de de 120 ay, 180 ay vadeli konut kredileri kullandırılabiliyordu. Bilindiği gibi, mortgage uygulaması için 3 koşul gerekli: Enflasyon düşük olacak, enflasyona bağlı olarak kredi faizleri de düşük (aylık yüzde 1’in altı) olacak. Ve üçüncüsü finans sistemi (en başta CDS’in düşüklüğü sayesinde) dışarıdan (Türkiye’de mevduatın ortalama vadesi 3 ay olduğu için, dış kaynak şart!) ucuz ve uzun vadeli kredi bulabilecek… Şimdi bu şartların tamamı ortadan kalktığı için genellikle Avrupa ülkelerinde rastladığımız “kira öder gibi taksitlerle ev sahibi olma” uygulaması bizim için şimdilik uzak. Bizde bırakalım kira seviyesi taksitlerle ev sahibi olmayı, artık iki maaşlı aileler için bile ev sahibi olmak hayal oldu. Erdoğan’ın NAS Ekonomisi, iki anahtarın ikisini de dar gelirlilerin elinden çekip aldı.

Beklenti anketi

TCMB, ocak ayı TCMB Piyasa Katılımcıları Anketi yayınlandı. Katılımcıların bu yıl sonu tüketici enflasyonu (TÜFE) bu anket döneminde yüzde 42,04 oldu. 12 ay sonrası TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 41,23 iken, bu anket döneminde yüzde 39,09 oldu. Biliyorsunuz, MB’nin öngörüsüne, hedefine göre 2024 sonu için enflasyon tahmini yüzde 36 düzeyinde bulunuyor. Dolayısıyla piyasa ile MB beklentisi arasında 6 puanlık bir fark oluşuş durumda.

Beklenti anketinde, 24 ay sonrası TÜFE beklentisi ise aynı anket dönemlerinde sırasıyla yüzde 24,82 ve yüzde 23,69 olarak gerçekleşti.

TCMB bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı cari ay sonu beklentisi ise bir önceki anket döneminde yüzde 42,50 iken, bu anket döneminde yüzde 45,00 olarak gerçekleşti.

Katılımcıların cari yıl sonu döviz kuru (ABD Doları/TL) beklentisi bu anket döneminde 40,00 TL oldu. 12 ay sonrası döviz kuru beklentisi ise bir önceki anket döneminde 39,46 TL iken, bu anket döneminde 40,64 TL olarak gerçekleşti.

Katılımcıların GSYH 2024 yılı büyüme beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 3,3 iken, bu anket döneminde yüzde 3,4 olarak gerçekleşti. GSYH 2025 yılı büyüme beklentisi ise bu anket döneminde yüzde 3,9 oldu.

Emekliyi yine üttüler

Emekli maaş zamları açıklandı. 6 aylık TÜİK enflasyonu üzerine 5 puan eklendi ve “müjde” diye duyuruldu. Öncelikle bunu, dezenflasyon programının bütün yükünün emekçilere yıkıldığının başka bir göstergesi olarak kaydedelim. Bir zamanlar asgari ücretin birkaç katını bulan emekli maaşlarının, şimdi asgari ücretin (üstelik son zamlı haliyle) yüzde 58’i düzeyinde kalmasının müjde olan sunulmasının saçmalığını da geçelim… Ama şunu geçmeyelim: Ücretliyi de emekliyi de 3 koldan ütüyorlar!

1. Artışlarda TÜİK enflasyonu baz alınıyor. Bu enflasyona kimsenin güvendiği yok. Düşük açıklanıyor. Dolayısıyla enflasyona göre ücret artışı, gerçek enflasyona göre düşük ücret artışı sonucunu doğuruyor. Birinci ütme kanalı burası.

2. Enflasyon kaybını "telafi" biçiminde cinlik var. Emekli, enflasyonu önceden ödüyor. 7’inci, 8’inci ayda ödediği enflasyon farkını, 5-6 ay sonra alıyor. Bu uygulama yüksek enflasyon şartlarında gecikme maliyetini emekliye bindiriyor. Yani emeklinin maaşı aynı kalırken aydan aya enflasyon aynı kalmıyor, yükseliyor. Ekonomi Gazetesi Yazarı Alaattin Aktaş, ay ay enflasyonları sıralayarak emekli maaşlarındaki kaybı hesaplamış. Sonuç? Sadece bu enflasyonu yansıtma biçimi nedeniyle maaşlarda yüzde 14.4 oranında kayıp var!

3. Ücretlinin, emeklinin tüketim sepeti farklı. Oysaki zamları manşet enflasyona göre yapılıyor. Yani gelir durumu, tüketim sepeti gözetilmeden zengin yoksul, asgari ücretli ile dolar milyarderi için de geçerli olan bir enflasyon baz alınıyor. Asgari ücretli, emekli gelirinin yüzde 80’ini gıdaya, ulaştırmaya ve konuta harcıyor. Bu üç kalemin enflasyonu genellikle manşet enflasyondan oldukça yukarıda… Yani dar gelirli, emekli daha yüksek enflasyonlu bir tüketim sepetine sahip ama ücret artışları daha düşük olan manşet enflasyona göre yapılıyor. Sık sık dile getiriyorum ama bu durumun, hani derler ya behamal düzeltilmesi gerekiyor.

Diğer konular

- Mevduat faizlerindeki düşüş sürüyor. Resmi enflasyonun %65 olduğu ortamda TL mevduat faizleri %40 civarına çekildi. Bu da dolarizasyonu azaltmıyor. Vatandaşı TL’ye yönlendirmiyor. Dezenflasyon programının hedeflerinden biri olarak TL’nin değerlenmesini sağlamıyor. Müdahaleye rağmen kurdaki kıpırdanmayı açıklayan da bu.

- Yabancı girişi çok cılız. Bazı haftalar giriş, bazı haftalar çıkış izleniyor. Geçtiğimiz hafta toplamda 500 milyon dolara yakın giriş vardı. Program başladığından beri girişler ise 5 – 5,5 milyar dolar civarında. Bu programın yürümesi için gerekli olan hacim dikkate alındığında diş kovuğunu dolduracak bir rakam değil.

Podcast