Pandemide kadınlara kalan: Şiddet artıyor, sığınağa ulaşmak zorlaşıyor
Kadın Dayanışma Vakfı’ndan Büşra Sünetçi anlattı: “Ev içinde şiddete maruz kalan kadınlar kolluk kuvvetine başvuru yaptığında “virüs var biz artık sığınaklara götüremeyiz”, “orası çok kalabalık, gidip ne yapacaksın”, “evin daha güvenlidir”, gibi kabul edilemez cevaplarla karşılaştılar. Salgın bahane edilerek pek çok ilde, pek çok ilçede kadınların şiddet sebebiyle yaptıkları başvurular görmezden gelindi.”
Pandemi, ev içi şiddete maruz bırakılan kadınların hayatlarını daha da zorlaştırdı. Şiddetle mücadele mekanizmaları normal zamanlarda bile sorunlu işlerken, salgınla birlikte daha da sıkıntılı bir döneme girdi. 7 – 10 Kasım’da gerçekleştirilen 23. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’na katılanlar sahada yaşanan sorunları dile getirdi ve çözüm yollarını tartıştı.
Kadın Dayanışma Vakfı’ndan Büşra Sünetçi ve Kaos GL’den Sengül Kılınç’la sahadan izlenimlerini, kadın sığınaklarının durumunu, pandeminin sığınaklardaki etkisini ve sığınaklara kabul edilen kadınların koşullarını konuştuk.
237 belediyeden 32’sinin sığınağı var
Öncelikle Türkiye’deki kadın sığınaklarının genel durumuna bakalım: Sığınma evi açma zorunluluğu olan 237 belediye bulunmasına rağmen yalnızca 32 belediyenin sığınağı var. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı 110, belediyelere bağlı 32, Göç İdaresi ve Mor Çatı’ya bağlı birer sığınma eviyle beraber toplam sayı 144’e ulaşıyor.
Devlete bağlı kadın sığınaklarında 12 yaşından büyük erkek çocuklar anneleriyle kalamıyor. Buna karşın feminist ilkelerle çalışan, 20 kişi kapasiteli Mor Çatı’nın sığınağı kız ve oğlan çocuklar arasında bir ayrım yapılmıyor, ayrıca 60 yaş ve üstünü kabul eden tek sığınak da Mor Çatı.
Sığınak gizli olmalı
Her sığınakta kadınlar için özel odalar bulunuyor, her kadın tek başına ya da kendi çocuklarıyla kalır gibi standart bir düzen yok. Sığınaklara ziyaretçi kabul edilmiyor, eğer kadınlar birileriyle görüşmek isterse kaldıkları yerin deşifre olmaması için uzmanların da önerisiyle güvenlik açısından farklı semtlere gidiyorlar. Devlet sığınaklarında kalan kadınların dışarı çıkmak için görevlilerden izin alması gerekiyor. Cep telefonu kullanımı da görevlilerin risk analizine bağlı olarak değişiyor.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “harçlık” diye nitelendirdiği maddi destek sığınaktan sığınağa, bütçeye göre değişiyor. İki çocuklu bir kadına aylık 125 lira veren belediye de var, çocuksuz bir kadına 300 lira veren de, hatta başka bir sığınakta aylık 1000 lira üzerine bile çıkabiliyor.
Sığınağa başvurunun iki yolu
Büşra Sünetçi, sığınaklara başvuru sürecini şöyle aktardı:
“Sığınaklar kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmaları arasında en önemli yapılardan biri. Bir kadının sığınağa başvuru yapabilmek için izleyeceği en hızlı iki yol ya kendisine en yakın karakola başvuru yaparak sığınak talebinde bulunması ya da Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne yani kısaca ŞÖNİM’e doğrudan başvuru yapması şeklinde. Karakola yapılan başvurularda kolluk kuvvetinin temel görevi kadını ŞÖNİM’e ulaştırmak ya da kadının güvenliğini sağlayacak şekilde bir mekâna yerleştirmek. ŞÖNİM başvurularında kadın doğrudan kendisi başvuru yaptığı için ilgili uzmanlarla görüşmesinin ardından içinde bulunduğu duruma ve güvenlik riskine bakılarak, bunlar gözetilerek uygun sığınağa yerleştirilmesi şeklinde ilerliyor süreç.”
Sünetçi, sığınaklarda yıl içinde kaç kadının kaldığı, ne tür destekler verildiği, kadınların maruz bırakıldığı şiddet biçime dair verilere ulaşmanın zor olduğunu vurguladı.
LGBTİ bireyler ve sığınaklar
Çoğu alanda olduğu gibi sığınaklarda da heteroseksist bir yaklaşım söz konusu. Lezbiyen, biseksüel ve trans kadınların sığınaklardaki konumunu Kaos GL’den Sengül Kılınç ile konuştuk:
“Var olan kadın sığınaklarının cinsel yönelim, cinsiyet kimliğinin ifade edilebilmesi anlamında ne kadar güvenli mekânlar olduğunu sorgulamak durumundayız. Sığınağa eriştikten sonra kişinin cinsel yönelimi nedeniyle sığınak içinde ayrımcılığa uğramaması çok önemli. Sığınağa eriştikten sonra kişinin kaçtığı şiddet ortamındaki gibi “kimliğimi ifade edersem başıma ne gelir, sığınakta ne yaşarım?” endişesi taşımaması gerekiyor. Sığınakları yeniden travmatize edici mekanlar olmaktan çıkaracak şekilde, sığınak çalışanlarının ayrımcılık ideolojisine göre farkındalığı neler gibi soruları her zamankinden fazla gündemimize almamız gerekiyor çünkü pandeminin getirdiği, yarattığı etkilerden bir tanesi de ev içinde LGBT ’lara yönelik şiddetin her zamankinden daha fazla artmış olması ve buna bağlı sığınak ihtiyacının hiç olmadığı düzeye çıkmış olması, bu yüzden ayrımcılığa dair soruları her zaman olduğundan daha fazla gündemimize almamız gerekiyor.”
Sığınmacı ve göçmen kadınları kabul eden sığınak sayısı ise oldukça az.
Pandemide sığınaklar
Pandeminin başlamasıyla beraber kadınların kendilerine şiddet uygulayan erkeklerle 7/24 aynı evde olmaları riski artırdı, alınabilecek ev içi güvenlik önlemleri ise zorlaştı. Kadın Dayanışma Vakfı’nın raporuna göne, üniversitelerin uzaktan eğitime geçmesiyle ailelerinin yanına dönen genç kadınların kendileri ya da anneleri için yaptıkları başvurular sıklaştı. Bulundukları ortamda kadınların güvensiz hissetmesi, kendilerinin psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalması ya da annelerinin yaşadığı şiddete tanıklık ederek kaygılanması en çok karşılaşılan örneklerden.
Diğer yandan da eve kapandıktan sonra geçmişte yaşanılan şiddet deneyimleri yüzünden tekrar travmatize olup bu süreci tedirgin geçiren örnekler de mevcut. Yine pandemiyle beraber zaten çoğunlukla güvencesiz işlerde çalışan, eşit işe eşit ücret alamayan kadınlar, salgınla ilk işten çıkarılan kesim oldu ve dolayısıyla ekonomik destek talepleri de oldukça arttı.
“Virüs var seni sığınağa götüremeyiz”
Pandemiden önce de şiddetle mücadele mekanizmalarına erişmek pürüzsüz değilken pandeminin başlamasıyla bu süreç zorlaşıyor. Büşra Sünetçi, pandemide daha sığınaklara başvuru yaparken karşılaşılan zorlukları şöyle anlatıyor:
“Pandemi sığınaklara başvurunun da yöntemini değiştirdi. Pandemi öncesinde kadınlar doğrudan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne başvuru yapmayı tercih ediyordu. Pandemiyle birlikte kolluğa başvuru yapmak, tırnak içinde söylüyorum, bir zorunluluk hâline geldi çünkü sığınağa gitmek isteyen kadınların herhangi bir sağlık açısından risk taşıyıp taşımadığını öğrenmek önceliklenmiş oldu. Kolluğa gitmek bir zorunluluğa dönüşünce karşılaştıkları kötü uygulamalar da arttı diyebiliriz. Bunlara neyi örnek verebiliriz kadınlar, kolluk kuvvetine başvuru yaptığında “virüs var biz artık sığınaklara götüremeyiz”, “orası çok kalabalık, gidip ne yapacaksın”, “evin daha güvenlidir”, “güvendiğin bir akraban, tanıdığın yok mu? Ona gitsen…” gibi kabul edilemez cevaplarla karşılaştılar aslında. Virüs bahane edilerek var olan hakkını talep etmesinin, var olan hakkından yararlanmasının önüne geçildi diyebiliriz. Bu tavırlar pandemi öncesinde de sergileniyordu tabii ki ama acil korunma tedbiri gerektiğinde ya da çok aciliyet gerektiğinde daha hızlı bir refleks gösterilebiliyordu, daha hızlı karar alınabiliyordu ama virüs bahane gösterilerek bunların hepsinin biraz ertelendiğini, düzgün uygulamalarla karşılaşılamadığını söyleyebiliriz.
Bir taraftan da kadınlar da sığınakların kapasitesi, beraberinde çocuklarının gelip gelemeyeceğini bilememek, karşılaşacakları zorluklar varsa bunlara dair korku hissediyor olmak gibi çok farklı sebeplerle sığınaklara gitmeyi istemeyebiliyorlar da. Ancak pandeminin yarattığı en temel şeylerden bir tanesi şiddet uygulayan erkekle 7/24 aynı ortamda olmaktı, tam da bu yüzden aslında kadınların güvenli şekilde kalabilecekleri bir mekâna ihtiyaçları da arttığı için daha doğru bir uygulamanın ne kadar hayati olduğunu görebiliriz..”
“Kadınları özgürleştirici sığınaklara ihtiyaç var”
Pandemide Şiddet, Bakım Emeği ve Eşitlik Mücadelesi başlığıyla 7 – 10 Kasım tarihleri arasında online yapılan 23. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’nın Sonuç Bildirgesi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde paylaşılacak. Kurultay bileşenlerinden biri olan Kadın Dayanışma Vakfı’ndan Büşra Sünetçi, kurultayı şöyle özetledi:
“Salgın öncesinde de şiddete maruz kalan kadınların var olan mekanizmalara erişimine pek çok güçlük vardı işte savcılığa, polise, adli yardım uygulamalarına, maruz kaldığı şiddet sebebiyle hastaneye gittiğinde, darp raporu almak istediğinde karşılaştığı uygulamalara dair çeşitli sorunlar vardı, ancak salgının bu sorunları çok daha yoğun biçimde etkilediğini ve kötü uygulama ve ihmallerin arttığını farklı şehirlerdeki örneklerden de duymuş olduk.
Salgın bahane edilerek pek çok ilde, pek çok ilçede kadınların şiddet sebebiyle yaptıkları başvurular görmezden gelindi, yeterince düzgün ilerletilemedi bu süreçler. Hepimiz karşılaştığımız örneklerde bu bağlamlarda ortaklaştığımızı görmüş olduk. Özellikle pandemide kadınların sığınaklara ulaşmasının yanı sıra gıda, barınma gibi temel ihtiyaçlarının, ekonomik taleplerinin karşılanmasının giderek zorlandığını görüyoruz. Kadınların evli, boşanmış, çocuklu, çocuksuz, bekar gibi medeni durumlarına odaklanan hâlleri sebebiyle ayrıştırıcı politikaların da var olduğuyla karşı karşıyayız.
Özellikle sığınak koşullarını düşünecek olursak her kadın için özgürleştirici ve bağımsızlaştırıcı sığınaklara ihtiyaç olduğunu ve bununla birlikte güncel duruma uygun şekilde yeni olanaklar yaratılmasının ne kadar gerekli olduğunu görüyoruz. Sadece acil durumlarda ve krize yanıt olarak yapılanan bir sığınak çalışmasının kadınların hayatları için ne kadar yetersiz olduğunu fark ediyoruz. Kadınları güçlendirecek, onların bağımsızlaşmasına olanak sağlayacak yöntemlerle bu çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyoruz.”
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.