PARİS ANLAŞMASI VE TÜRKİYE'NİN İKLİM SINAVI

PARİS ANLAŞMASI VE TÜRKİYE'NİN İKLİM SINAVI
Dilek Gedik, Türkiye'nin iklim sınavını anlatırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Meclis'te onaylacak dediği Paris Anlaşması'nın detaylarını aktarıyor. Türkiye, neden direndi, neden şimdi bu anlaşmaya taraf olmaya karar verdi? Paris Anlaşmasının sunduğu yol haritasında Türkiye neler yapabilecek? Türkiye’nin hedefi ne? Bu soruların yanıtlarını Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFİA) Kurucu Direktörü Bengisu Özenç, Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz ve Avrupa İklim Eylem Ağı (Climate Action Network Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz veriyor.

Türkiye yaz boyunca büyük orman yangınları ve sel felaketleriyle karşı karşıya kaldı. Binlerce hektarlık alan kül oldu. Ve nihayet bundan 5 yıl önce imza atılan Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’nin onayına sunulacağı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı.
Meclis, 1 Ekim’de açılacak. Eğer hızla anlaşma onaylanırsa Türkiye, Kasım ayı sonunda Glasgow’da yapılacak 26. Taraflar Toplantısı’na 192. ülke olarak katılabilecek. Paris Anlaşması, dünyanın iklim krizini tek başına çözebilecek bir girişim değil ama bu anlaşmaya taraf olan ülkelerin taahhütleri önemli bir araç. 


 

TÜRKİYE BUGÜNE KADAR PARİS ANLAŞMASINI NEDEN ONAYLAMADI? 

Türkiye’nin Paris Anlaşması’nın onay sürecine yanaşmamasının resmi düzeydeki gerekçesi  Türkiye’nin finans ve teknoloji desteklerine erişebilmek bakımından kendisi ile benzer konumdaki ülkelerle aynı şekilde muamele görmesi” şartı ve “Türkiye’nin ekonomik büyüme, nüfus artışı gibi ölçütler dikkate alındığında mutlak emisyon azaltımı yapması imkansızdır” söylemiydi.

İklim krizi karşısındaki eylem şartının Erdoğan’ın “Yükümlülüklerle ilgili adaletsizlikler sebebiyle henüz bu anlaşmayı yürürlüğe koymamıştık. Son dönemde bu çerçevede kaydedilen mesafenin ardından aldığımız kararı buradan, BM Genel Kurulundan tüm dünyaya duyurmak istiyorum. Paris İklim Anlaşması'nı, yapıcı adımlara uygun şekilde ve ulusal katkı beyanımız çerçevesinde, önümüzdeki ay Meclisimizin onayına sunmayı planlıyoruz" ifadeleriyle sona erdiğini öğrendik.

Bugüne kadar iklim krizi karşısında küresel anlamda yapılan çalışmaları en geriden takip eden ülke olduk. Türkiye, neden direndi, neden şimdi bu anlaşmaya taraf olmaya karar verdi? Paris Anlaşmasının sunduğu yol haritasında Türkiye neler yapabilecek? Türkiye’nin hedefi ne? Bu soruların yanıtlarını uzmanlardan aldık. 

TÜRKİYE’NİN KAYNAK ARAYIŞI

Türkiye’nin Paris Anlaşması serüvenini anlamaya Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFİA) Kurucu Direktörü Bengisu Özenç’ten dinleyerek başlayalım: 

“Türkiye'nin Paris Anlaşması'nı onaylamakta neden geciktiğini anlayabilmek için Paris Anlaşması'nın  öncesine bakmak gerekiyor.

Paris Anlaşması, 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin Paris'te yapılan 21.Taraflar Toplantısı'nda imzaya açılan ve dünyanın sanayi devriminden bu yana ortalama yüzey sıcaklığı artışını 2 derecenin altında tutmayı, mümkünse de 1.5 derecede sınırlandırmayı amaçlayan bir anlaşma. Çerçeve sözleşmeye taraf 197 ülkenin 191’i Paris Anlaşmasını onaylamış durumda. Ama Türkiye 2016 yılında anlaşmanın ilk imzacılar arasında yer almasına rağmen henüz anlaşmaya onay alamayan 6 ülke arasında. Diğer ülkeler de İran, Irak, Eritre, Libya ve Yemen.

Türkiye'nin taraf olduğu, Paris anlaşmasının da dahil olduğu çerçeve sözleşme, 1994 yılında yürürlüğe girdiği haliyle ülke ekleri tanımlanıyor. Bu ekler, sanayileşmiş ülkeler için de bağlayıcı hedefler tarif ediyor. Burada ek 1 ülkeleri sanayileşmiş ülkeleri tarif ediyor. Bu sanayileşmiş ülkeler için sayısallaştırılmış emisyon azaltım hedefleri mevcut. Ek 2 ülkeleri içinse ek 1'e dahil olup, yani hem sayısallaştırılmış emisyon azaltım hedefleri,  hem de gelişmekte olan ülkelere finansal destek sağlamak zorunda olan ülkeler grubu olarak tarif ediliyor. Paris anlaşmasının öncülü olan Kyoto protokolü bu eklere atıf yaparak ülkelerin sorumluluklarını tanımlıyor.

Türkiye bu ilk tasarımda OECD ülkesi olarak, hem ek 1 hem de ek 2 de yer alıyor. Bu noktadan itibaren de Türkiye'nin iklim diploması bu eklerden çıkmak üzere kuruluyor. 2001 yılında alınan bir karar ile Türkiye ekibi ek 2 den çıkarılıyor. Ek 1 ülkeleri arasındaki farklı pozisyonda tanımlanıyor. Böylelikle Türkiye'nin gelişmekte olan ülkelere teknoloji ve finansman yardımı yapmasına ilişkin yükümlülüğü ortadan kalkmış oluyor. Kararı takiben de Doha ve Lima toplantılarında da Türkiye'nin küresel çerçeve fonu başta olmak üzere çerçeve sözleşmenin finansman mekanizmalarına erişimi garantili. Türkiye, 2009 yılında Kyoto'yu onaylayarak protokole taraf oluyor. Paris Anlaşması'na geldiğimizde ise aslında bu eklere atıf bulunmuyor. Ama bu konuyla ilgili Türkiye'nin Paris anlaşmasını onaylaması durumunda mutlak emisyon azaltımı ile ilgili bazı yanlış anlaşılmalar var. Her ne kadar artık bu konuyla ilgili farkındalık artmış olsa da yanlış bilgilerin hala yayılmaya devam ettiğine de şahit oluyoruz.

Paris Anlaşması'nda yalnızca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ayrımı mevcut ve Türkiye gelişmiş ülkeler arasında yer aldığından, yalnızca gelişmekte olan ülkeler için tanımlanmış olan Yeşil İklim Fonu'na erişim sağlayamıyor. Bu nedenle de ek 1’den çıkmak üzere bir diplomasi yürütüyor, bu gerçekleşmeden de anlaşmayı onaylamıyor. 2020 yılından itibaren gelişmekte olan ülkelere ağırlıklı olarak da en az gelişmiş ülkeler ve küçük Ada Devletleri'ne yılda 100 milyar dolar tutarında kaynak kullandırmak üzere kurulmuş olan bu fon, bugüne kadar hedeflenen finansman onda birini bile toplayabilmiş değil.”

KOMPLO TEORİLERİ VE PARİS ANLAŞMASI

Paris İklim Anlaşması konusunda başka yanlış bildiklerimiz neler? Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz, Türkiye’nin, Paris Anlaşması’na imza atarken verdiği Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı’nda, 2012 yılında 430 milyon ton olan toplam sera gazı emisyonlarını, 2030 yılına gelindiğinde 929 milyon tonun altında tutma sözü verdiğini, “Türkiye sera gazı emisyonlarını azaltacak” söyleminin yanlış aktarıldığını aslında sera gazlarını azaltma değil, iki katından fazla artırma sözü verdiğine dikkat çekiyor. Gürbüz, Türkiye’nin Paris Anlaşması sürecini şöyle anlatıyor: 

“Paris Anlaşması'nı imzalarken Türkiye'nin verdiği taahhüt, emisyonlarını azaltma hedefi içermiyordu. Aslında Türkiye, sera gazlarını azaltma değil, iki katından fazla artırma sözü verdi. 430 milyondan 929 milyon tona çıkarılacak. Emisyonların azalmayacağı, iki kattan fazla artacağı görülebiliyor. Paris Anlaşması’nı onaylarsa, Türkiye’nin tutturmak zorunda olacağı hedef de bu.”

Türkiye’nin onaylayacağı anlaşma ile zarara uğramayacağını belirten Özgür Gürbüz şunları söylüyor: 

“Bu küresel bir sorun. Herkesin evinin önünü süpürmesi lazım. Türkiye'den de beklenen bu. Komplo teoricileri var. Fosil yakıtı gizli gizli destekleyenler var. Onlar durmadan şunu söylüyorlar; Türkiye zorda kalacak, bir tuzağa itiliyor. Öyle bir şey yok. Türkiye kendi iradesiyle hedef belirleyecek, kendi ekonomik koşullarına uygun bir hedef sağlayacak. Tabi ki biz bu hedefin gerçekçi olmasını istiyoruz. Yani siz dünyadaki en fazla emisyonunu atmosfere bırakan 20 ülkeden biri iseniz o ülkelerden biri gibi davranıp, tarihsel geçmişimize göre sorumluluk alın istiyoruz. Türkiye'nin önünde bir sürü avantajı var. Emisyon miktarı da enerji tüketimi de çok azalabilir. Bunların da ülke ekonomisine zaten faydası var. Yani dışarıdan ithal ettiğiniz kömür, petrol, doğalgazdan vazgeçeceksiniz. Kendi ülkemizde üretebildiğimiz, güneşe, rüzgara ve enerji verimliliğine ağırlık vereceksiniz ve bunun da ekonomik zaten faydaları olacak. Kimse iklim krizi ile mücadeleye Türkiye girerse, Türkiye'nin bundan zarar göreceğini söyleyemez. Dünyada iklim eksenli bir ekonomik yeni düzen geliyor, bu yüzden de asla zaten Türkiye bundan kaçamaz ki, kaçamadı da… “

ABD DÖNERSE BİZ DE DÖNERİZ

Avrupa İklim Eylem Ağı (Climate Action Network Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz, Türkiye’nin yıllardır direndiği Paris Anlaşması onay süreci için şimdi harekete geçmesinin nedeni olarak iklim meselesinin artık geniş kesimlerde benimsenmeye başlanması ve iklim değişikliğinin tahrip edici etkileri ile sert şekilde yüzleşmemiz olarak görüyor. Özlem Katısöz, ABD Başkanı Joe Biden'ın seçilmesinin ardından, Paris İklim Anlaşması'na geri dönme sürecini başlatmasının da Türkiye’nin kararında etkili olduğunu düşünüyor:

Türkiye'de iklim meselesinin artık geniş kesimlerde benimsenmeye başlanması, ikincisi de iklim değişikliğinin tahrip edici etkileri ile sert şekilde yüzleşmemiz önemli. Yangınlar, sellerden bahsediyorum. Özellikle ve tabi bunların yanında küresel gidişatın da etkisi büyük. Önemli bir küresel gelişme olarak Avrupa Yeşil Mutabakatını AB'nin iklim ve biyoçeşitliliği kalkınma eksenine oturttuğu.

AB mevzuatı bu yeni yaklaşıma uyarlanıyor. Karbon sızıntısını engellemek üzere sınırda karbon düzenleme mekanizması üzerinde çalışılıyor ve bu Türkiye gibi AB ile yoğun ticaret yapan ülkeler için kritik. Dolayısıyla Türkiye'de özellikle iş dünyası, bu tür yeni düzenlemelere paralel olarak Türkiye'nin düşük karbonlu bir kalkınma politikasına girmesinin faydalarını anlamaya ve anlatmaya başladı. İkinci önemli gelişme de, Şubat’ta Amerika Birleşik Devletleri'nin Paris'e geri dönmesi. Türkiye, ABD gibi büyük bir emisyon kaynağının anlaşmaya taraf olmamasını ve küresel iklim eğiliminin bir parçası olmamasını kendine gerekçe yapmıştı. Bu gerekçe de ortadan kalktı. Şimdi Çin dahil olmak üzere hemen hemen tüm ülkelerin kalkınmayı, iklimsel bir politikaya oturtma iddiası var. Dolayısıyla Paris'i onaylamak bu küresel bu yeni küresel düzenin bir parçası olmanın ilk adım olması açısından önemli ve gerekliydi.”

TÜRKİYE’YE ZARARI YOK

“Türkiye'nin yapacağı çok şey var. Ülkenin bütün ekonomik ve sosyal politikalarını iklim dostu yapmak zorundayız. Aksi halde Paris anlaşması onaylamak tabi biraz kağıt üstünde bir güzellik olarak kalır” diyen Özgür Gürbüz, öncelik olarak enerji sektörüne çeki düzen verilmesi uyarısını yapıyor.  Gürbüz’e göre, bunları yapmak hem ekonomiye, hem sağlığımıza, hem de doğaya iyi gelecek. Enerji tüketimini azaltmanın ve güneş, rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan sağlamanın Türkiye gibi fosil yakıtlarda dışa bağımlı bir ülkeye zararı yok. 

Gürbüz’ün de dediği gibi iklim krizine karşı yapılması gerekenlerin bazı şirketlerin hoşuna gitmeyeceği kesin ama kabul edersiniz ki yaşamı korumak birkaç şirketin çıkarından daha önemli.

Podcast