Saruhan Oluç: Küçük hesaplarla Kürt sorununun çözümünü masaya yatırmayız
DEM Parti Antalya Milletvekili Saruhan Oluç, iktidar ile al-ver ilişkisi içerisinde, küçük hesaplarla Kürt sorununu masaya yatırmayacaklarını söyledi. Gündemde ‘süreç’ olarak yer alan olaylar zinciri ile ilgili, DEM Parti’nin sürecin dışına itilmesini rasyonel bulmadığını belirtti. Kayyıma karşı yapılacak her demokratik adımın içerisinde olacaklarını belirten Oluç, erken seçim konusunda üzerlerine düşeni yapacaklarını belirtti.
"Öcalan’a tecrit kırılmadı"
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, Abdullah Öcalan'a çağrısıyla başlayalım. “DEM Grup toplantısına, kürsüsüne, gelsin konuşsun” dedi. Ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarıyla biraz şekil kazandı, bu hafta. Siz bu olaylar zincirin nasıl yorumluyorsunuz? Sanırım buna bir çözüm süreci şu anda denemez. Sizin yorumunuz ne olur?
Saruhan Oluç: Çözüm süreci denemez. Yani bir süreç yok henüz ortada. Evet açıklamalar var. Bu açıklamaların bir kısmının, önemli açıklamalar olduğunu düşünüyoruz doğrusu. Fakat bunları bir tür tartışma ortamı diye değerlendirmek mümkün olabilir. Ama bir çözüm süreci demek için çok erken. Henüz herhangi bir adım atılmış değil. Bu açıklamaların dışında bir tek İmralı’da bir aile görüşmesi yapıldı. Vekilimiz Ömer Öcalan İmralı’ya gitti ve bir görüşme yaptı ama bu bir aile görüşmesiydi nihayetinde. Çünkü çok uzun zamandır, 43 ayı geçmişti görüşme yapılamıyordu. Ne aile, ne avukat görüşü bir mutlak iletişimsizlik hali vardı. Bu aile görüşüyle, o 43 ay sonrasında ilk defa bir görüşme olmuş oldu. İşte sağlık durumu göründü, anlaşıldı vesaire… Ama bu bir geçici bir şeydi. Bir tecritin kırıldığı anlamına, tecritin kalktığı anlamına gelen bir adım da sayılmaz doğrusu.
Elbette ki önemli bunu küçümsemiyoruz. 43 ay sonra böyle bir adımın atılmasını, fakat tecritin kırıldığına dair işaretlerin… Örneğin avukat görüşüyle devam edebileceğini düşünüyoruz ama henüz bu doğrultuda herhangi bir adım yok. Dolayısıyla o yüzden de bir hani bir süreç, çözüm süreci vesaire gibi tanımlamaların, biz çok erken olduğunu düşünüyoruz. Hani olsa keşke bir çözüm süreci, deriz bir süreç yaşıyoruz. “Şu anda bu tartışmalar değerlendirmeleri aşıldı. Bir müzakere, diyalog noktasına gelindi” diyebiliriz ama henüz yok böyle bir şey. O açıdan biz bir çözüm süreci demeyi çok uygun bulmuyoruz doğrusu.
“Kürt sorununda çözüm adımları atılmadan demokratikleşme olmaz”
Peki Bahçeli devamında bir açıklama yaptı, “Kürt sorunu yoktur ve asla olmayacaktır” açıklaması var. Bu açıklamayı tam bu dönemde nasıl değerlendirirsiniz?
Oluç: Yani biraz kendi seçmenlerine dönük ve kendi partisine dönük mesajlar olarak değerlendiriyorum. Çünkü Kürt sorununun olup olmadığını hani 1 kişinin 2 kişinin söylemesiyle bir sorun ortadan kalkmıyor. Bir Kürt sorunu var ve bu sorunun ortadan kalkması için atılması gereken adımlar var. Bunları tartışıyoruz, konuşuyoruz hep biz de ifade ediyoruz. Politikalarımızda bu konuyu gündeme getiriyoruz. Çünkü biz hep dedik ya Kürt sorununun demokratikleşmeyle, Türkiye'nin demokratikleşmesi ile de, doğrudan doğruya bağlantısı olan bir şey, birbirine içkin olan konular bunlar. Türkiye'de demokrasiden de çok fazla bahsedilemez. Şu aşamada gördüğümüz kadarıyla. Dolayısıyla demokratikleşme olursa ,Kürt sorununda çözüm adımları atılmadan olmaz diyoruz. Tersinden de Kürt sorununda çözüm adımları atılmadan, demokratik bir barışçı bir çözüm gerçekleşmeden de demokratikleşme olmaz diyoruz. Yani bunların birbirine bağlı şeyler.
“Kürt sorunu yoktur ifadesi, gerçekleri yansıtmıyor”
O nedenle Bahçeli'nin bu konuda söylediği söz, dediğim gibi daha çok kendi seçmenlerine ve partisine dönük bir ifade olarak bunu algılıyoruz. Yoksa hani biz de Türkiye’deki toplumsal bir siyasal muhalefet de, aynı zamanda iktidar partisinin kendisi de bir Kürt sorununun hala demokratik barışçı çözümüne ulaşamadığımızı görüyorlar ve biliyorlar ve bunun gerçekleşebilmesi için mücadele ediyoruz esas itibariyle. Çünkü sorunlar ortada duruyor. Bunların bir kısmı kimlik sorunu, bir kısmı ana dille ilgili sorun, bir kısmı kültürel sorun, bir kısmı idari bir sorun -kayyum atanması meselesi vesaire açısından baktığımızda- yerel demokrasi meselesi. Dolayısıyla bu sorunun çok farklı veçheleri var. Birçok alanda bunları ifade edebiliriz. O yüzden hani Kürt sorunu yoktur ifadesi gerçekleri bizce yansıtmıyor, bizim pozisyonumuz farklı.
"Silahın olmadığı bir ortama ihtiyaç var"
Peki DEM olarak şu anda bu çözüm süreci konusunda ne yaşansın, nasıl bir yol haritası çizilmesini istersiniz? Hangi adımların atılması, hangi açıklamaların yapılması gerekir ki çözüm süreci diyebilelim. Bir öncekinden tabii bazı örnekler yaşandı ama onlardan da ders çıkartarak nasıl bir adımlar silsilesi gerekir?
Oluç: Bunun 2 yanına bakmak gerekiyor. DEM Parti olarak bizim yaklaşımız böyle. Bunun bir yanı İmralı'da görüşmenin yapılması ve oradan fikirlerin ortaya çıkması gerekiyor. Neden önemli bu, çünkü, DEM Parti biliyorsunuz demokratik siyaset alanında esas itibariyle faaliyetini sürdüren bir parti. Dolayısıyla hani silahla, şiddetle alakası olan bir yer değil ama Kürt sorununda demokratik barışçı bir çözüm gerçekleştireceksek, silahın ve şiddetin olmadığı bir ortama ihtiyaç var. O ortamın gerçekleşmesini sağlamak DEM Parti’nin işi değil, esası itibariyle. Çünkü DEM Parti’nin bu konuda yapabileceği şeyler ancak çağrılar çıkarmak, yapmak olabilir. Bu da meselenin çözümü açısından çok fazla bir şey ifade etmez ama İmralı da yapılacak görüşmeler bu açıdan önemlidir. Bizim gördüğümüz işin bir yanı o. İkinci yani demokratik ve barışçı bir çözüm için -ki DEM Parti bu demokratik siyaset alanındaki muhataptır.- Çünkü yasalarda değişiklik olacaksa, anayasa tartışmasında yeni bir toplumsal sözleşmeye bir anayasaya ulaşılacaksa o zaman elbette ki DEM Parti’nin rolü önemli olacaktır. Dolayısıyla bunun gerçekleşeceği yerde meclistir esas itibariyle. Biz işin ikinci kısmında üzerimize düşen her türlü şeyi yapmaya zaten hazır olduğumuzu ifade ettik. Ankara'da mecliste bu sorunun demokratik barışçı çözümü için hangi adımlar atılması gerekiyorsa bunu iktidarla muhalefetle birlikte tartışarak, bu adımların atılmasını sağlayabiliriz diye düşünüyorum. Dolayısıyla bizim orada esas itibariyle üzerimize düşenler olacaktır. İşin siyasi yanıyla, hukuki yanıyla ilgili olarak bunları elbette ki tartışmak isteriz ama henüz öyle bir aşamaya gelinmiş değil.
"Çözüm için Meclis'te bir ya da birkaç komisyon kurulması gerekir"
Bunun için işte mecliste bir komisyon mu kurulur? Bunun için hangi adımlar? Tabii geçmişte mecliste bir komisyon kurulmuştu ve o komisyonun yaptığı çalışmalarda ortaya bayağı kapsamlı bir belge çıkmıştı. Meclis tutanaklarında vardır, kitap olarak da basıldı. 500 sayfalık yaklaşık bir kitaptır. Orada Kürt sorununun, demokratik, barışçı bir çözümü için hangi alanlarda neler yapılabilir konusunda çok kapsamlı tartışmalar yer almıştır, o tutanaklarda. O zamanki komisyonun çalışmasıdır bu. Değerli bir belgedir. Ondan da elbette ki faydalanır ama mecliste yapılacak çalışma içinde bir yeni komisyon oluşması gerekebilir. Bir ya da birkaç komisyon. Biz bu tür adımların atılması için de elimizden geleni yaparız dedik ama dediğim gibi henüz o aşamaya gelinmiş değil.
“DEM Parti’nin, şiddetle herhangi bir ilişkisi yoktur”
Peki umudunuz var mı? Yapılan açıklamalara göre… Erdoğan’ın bir açıklaması var, bu hafta meclis grubunda yaptığı konuşmada DEM Partiye de yönelik bir açıklaması vardı. İsterseniz kısaca okuyayım. “Terörün boyunduruğundan halen çıkamayan, daha az Türkiyeleşmeye dair istek ve iradesi henüz olmayan siyasi partide, yaptığı son açıklamayla nerede olduğunun işaretini vermiştir. Terörle siyaset, şiddetle demokrasi yan yana gelmez. Aynı kapta bir arada bulunmaz, bir koltukta terör, diğerinde sivil siyaset taşınmaz.” Bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Oluç: İlk defa söylenen bir şey değil. Dolayısıyla hani çok yeni bir şey gibi gelmedi bize, bunu duyduğumuzda fakat biz de her zaman bu tür şeyler duyduğumuzda aynı cevapları veriyoruz. Onu şimdi bir kez daha hatırlatmak isterim. DEM Parti’nin, DEM Parti’nin öncülü olan HDP’nin de ama ben DEM Parti adına konuşuyorum. DEM Parti’nin, şiddetle herhangi bir ilişkisi yoktur. Ve Türkiye'deki sorunları şiddet yoluyla çözmek değil, hedeflediği şey esas itibariyle her türlü sorunu, -Kürt sorunu dahil olmak üzere- her türlü sorunu, diyalogla müzakere ile barış içinde, konuşarak çözmek hedefindedir. Bunu hep de söylüyoruz. Dolayısıyla bize yönelik bu tür eleştiriler geldiğinde, biz de bu cevabı veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz. Yani bizim DEM Parti’nin dediğim gibi ne bir şiddet çağrısı olmuştur, bugüne kadar, tam tersine sorunları şiddetsiz çözme yönünde çok çağrısı olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Yani bizim yaklaşımımız bu, demokratik siyaset alanında çabamız esas itibariyle budur, bunları da yapmaya devam edeceğiz.
“DEM Parti’nin böyle bir sürecin dışına itilmesini rasyonel bulmam”
Tam bu açıklamalar art arda yapılırken, DEM Parti'yi bu şekilde ayrıştırarak, hani bir süreç kurulacaksa -çünkü Erdoğan aynı konuşmada Bahçeli'nin bütün söylediklerinin altına neredeyse imzasını attı.- Kürt kanadında sadece Öcalan ile bir süreç yürütülecek, DEM bu kadar ayrıştırılıyorsa, negatif bir anlamda?
Oluç: Yani gerçekçi olmak gerekirse, ben DEM Parti’nin böyle bir sürecin dışına itilmesini rasyonel bulmam doğrusu. Çünkü bir demokratik barışçı çözümün biraz evvel de söylediğim gibi, ortaya çıkmasını sağlayacak bazı hukuki siyasal adımlara, yasal ve anayasal adımlara ihtiyaç vardır. Bunlar da aşağı yukarı bellidir, neler olduğu… Dolayısıyla DEM Parti’yi dışarıda tutmak demek. Aslında bu adımları atmak istememek anlamına gelir. Bu da gerçekçi değildir. Bir sorun çözümü açısından baktığımızda gerçekçi değildir. O yüzden hani bu çok moda ya ekonomide de irrasyonel dönem bitti rasyonel dönem başladı diye Mehmet Şimşek açıklama yapmıştı. Bu da işte bu konudaki böyle bir tutum devam edecek olursa, irrasyonel olandır. Halbuki rasyonel olan, DEM Parti'nin bu sürecin bir parçası haline gelmesi, bir muhatabı olmasıdır, demokratik siyaset alanındaki. Dolayısıyla rasyonel olanın yapılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyiz. Umarız irrasyonel çözümlere yönelmezler.
Yeni bir haber geldi. Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüş yapmasını engelleyen 3 aylık bir disiplin cezası verildiği duyuruldu. Bu cezanın tam bu dönemde denk gelmesi -Ömer Öcalan ile görüşmeden hemen sonraya denk gelmesi -bize ne anlatmalı, siz nasıl okudunuz bu cezayı?
Oluç: Bu cezaları her yıl birkaç kez veriyorlar ve işte 43 aydır hani Ömer Öcalan’ın görüşmesine kadar, 43 aydır herhangi bir avukat ya da aile görüşü olmamasını da her seferinde disiplin cezalarına bağlamışlardır. Ama eğer iktidar isterse öyle bir planı varsa ve bunu doğru görüyorsa, disiplin cezasına rağmen görüşme imkanı avukatlar için sağlayabilir. Dolayısıyla bu tamamen iktidarın elinde olan hatta yani iktidar da demeyeyim. Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinde olan bir konudur. Dolayısıyla mesele orada bağlanmaktadır. Eğer görüşmekten bir olumlu sonuç çıkacağını kendileri için düşünüyorlarsa, disiplin cezasını filan tanımazlar ama disiplin cezaları görüştürmemek için alınan tırnak içinde söyleyeyim; hukuki önlem ama aslında hukuki olmayan. Çok komik konularda verilen disiplin cezalarıdır. Politiktir o disiplin cezaları da, hukuki değildir ama elde bir imkan olarak onu hep kullanmaktadırlar.
“Bütün partilerin birlikte çözmesi, adım atması gereken bir sorundur”
Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu sürece -süreçte tam diyemiyoruz…- Bu yaşananlara yaklaşımını nasıl yorumlarsınız? TBMM’yi adres gösteriyor ve şeffaflık çağrıları yapıyor genel olarak. DEM Parti, CHP’nin yaklaşımını nasıl yorumluyor?
Oluç: Elbette önemli şöyle önemli; çünkü biz bu konunun Kürt sorununun tarihsel bir sorun, yüzyıllık Cumhuriyet tarihinin içinde süregelen bir sorun… Hani yeni bir durum değil bu. Dolayısıyla bu sorunun tarihsel yanı var, toplumsal yanı var, siyasal yanı var. Çok kapsamlı bir sorun. Tabii ki dış politika ile ilgili doğrudan doğruya, artık Kürt sorunu eskiden belki baktığımızda Türkiye sınırları içinde kalmış bir sorundu. Ama şimdi bölge hatta küresel güçlerin dahil olduğu bir sorun haline gelmiş vaziyette. Bir bölge sorunu haline gelmiş vaziyette aynı zamanda. Dolayısıyla biz hep şunu söyledik, söylemeyle devam ediyoruz: Bu sadece DEM Parti'nin ya da iktidarın değil, bütün partilerin, yani iktidar muhalefet, elbette ki DEM Parti, bütün partilerin birlikte çözmesi, adım atması gereken bir sorundur. Çok kapsamlı olduğu için, işin toplumsal, siyasal ve tarihsel yanları olduğu için… O nedenle muhalefetin de böyle bir tartışmanın, böyle bir çabanın bir parçası olması -olumlu anlamda- parçası olması çok önemlidir. Bizce o yüzden yani meseleyi sadece iktidarla sınırlamak doğru olmaz. Hele hele mecliste çözüm üretilecekse, hem iktidar hem muhalefet hep birlikte bu konuda adım atılması gerekir diye düşünüyoruz. O yüzden kıymetli buluyoruz. Bu konudaki tutumları da… Çünkü hatırlarsanız 2013-2015 döneminde işte o zaman mecliste de sözünü ettiğim komisyon kurulmuştu, çözüm komisyonu. Uzun bir ismi vardı. Ben kısaltarak şimdi çözüm komisyon dedim. O zaman muhalefet o çözüm komisyonuna insan vermemişti, vekil vermemişti, katılmamıştı. Hem MHP hem CHP bunun karşısındaydı, o zaman. Şimdi aslında MHP’nin de CHP’nin de bir olumlu adım atılması doğrultusundaki her cümlelerini biz değerli buluyoruz ve önemli görüyoruz. Dediğim gibi, bu hem iktidar hem muhalefet birlikte ancak adım atılırsa sorunun çözümü doğrultusunda da ilerleme imkanı sağlanır. Şeffaflık konusundaki eleştiriler de haklıdır. 2013-2015 döneminde o konuda epey sıkıntılar, eksiklikler olmuştu. Biz de bunun farkındayız. Bu dönem umuyorum o tür şeyler yaşanmaz, ders çıkarmış oluruz. En azından biz ders çıkardık, sanıyorum herkes bir ders çıkarmıştır.
"Küçük hesaplarla, Kürt sorununun çözümünü masaya yatırmayız"
Cumhur İttifakı’nın bu süreci kurarken, DEM Parti’yle bir al-ver ilişkisi içine gireceği, burada Cumhur İttifakı’nın amacının aslında sadece bir anayasa değişikliği olduğu, burada da DEM’den destek almak için böyle bir süreç başlattığı söyleniyor, iddia ediliyor, yorumlar var bu yönde. Demokratikleşme ve Kürt sorunu konusunda bir adım atılmadan, bir al-ver ilişkisi içerisinde bazı adımların atılacağı, anayasa değişikliği konusunda. Özellikle böyle yorumlar var. Siz böyle bir al-ver ilişkisi içerisinde DEM Parti olarak yer alır mısınız?
Oluç: Bir kere şöyle söyleyeyim, yani Kürt sorunu hani biraz evvel de ifade ettim. Tarihsel bir sorun olduğu için ve çok köklü bir sorun olduğu için, yani bir 100 yıllık Cumhuriyet tarihinin içinden süzülüp bugüne kadar gelmiş olan bir sorun olduğu için, bu sorunun çözümünde, çözüm çabası içinde öyle küçük pazarlıklar söz konusu olmaz bizim için. İşte kimi yorumlar var, izliyoruz yok işte “seçimler için bu tür adımlar atılıyor” vesaire yani biz bu kadar ciddi bir sorunun, böyle küçük pazarlıklarla gündeme alınabileceğini düşünmüyoruz. Gene onu belirtmiş olayım. Ama diğer yanda şunu da söylemek istiyorum; anayasa meselesi, Türkiye'nin de gerçekten demokratik, özgürlükçü bir anayasaya ihtiyacı var. 42 yıl oldu bu darbe anayasasıyla yönetiliyor Türkiye. O zaman darbeyi yapmış olan cuntanın, oluşturmuş olduğu danışma meclisinin, hazırladığı bir anayasadır bu ve cuntanın onayladığı anayasadır. Ondan sonra halk oyuna sunulmuştur. Otoriter, despotik, tekçi hatta ırkçı yanları olan bir anayasadır bu 1982 anayasası ve maalesef Türkiye 42 yıldır bu anayasadan kurtulamamıştır. Evet, bazı maddelerin de değişiklikler olmuştur. Bunlar referandumu zaman zaman sunulmuştur vesaire ama anayasanın ruhu açısından baktığımızda, bütünlüğü ruh açısından baktığımızda, o değişikliklerle eklektik hale gelmiştir. Ama temel olarak darbe ruhu o anayasanın her satırına sinmiş vaziyettedir. Dolayısıyla bir anayasaya ihtiyaç var. Özgürlükçü ve demokratik bir anayasaya, yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç var. Bu da ne tek başına iktidarın yapabileceği bir şey ne tek başına muhalefetin yapabileceği bir şey. Bir toplumsal sözleşme söz konusu olduğundan dolayı yine iktidarın, muhalefetin hep birlikte yapması gereken bir şeydir. Biz bu böyle bir anayasa tartışmasının, gerçekten kapsamlı bir anayasa tartışmasının, önemli olduğunu düşünüyoruz. Yapılabilir mi? Bakmak lazım koşullarına. Yani bu Kürt sorununun çözümünden bağımsız olarak da bunun değerlendirilmesi gerekiyor tabii ki ama eğer biz anayasa yapılacaksak, Kürt sorununun demokratik çözümündeki anayasal adımlarında atılabilmesi için uğraşırız, mücadele ederiz bunun için. Anayasa tartışmasını bizim açımızdan böyle bir yanı var. Öyle çok basit basite indirgenebilecek bir tartışma değildir bu. Öyle ele almayız bunu. Kapsamlı bir tartışmadır ama bunun yapılabilmesi için, önce memlekette bir demokratik politik iklimin olması lazım.
Anayasayı sadece mecliste tartışamazsınız. Sivil toplum kuruluşlarıyla toplumun çeşitli kesimleriyle, işte uzmanlarla, akademisyenlerle herkesle tartışmak gerekir. Bir demokratik, bir yeni toplumsal sözleşme ortaya çıkarılacaksa eğer "ama bugün Türkiye'nin demokratik politik bir iklimi var mı?” diye sorarsanız, yok. Dolayısıyla böyle bir tartışmanın yapılabilmesi için, sadece meclis ayağının işi olması yetmez. Toplumda da demokratik bir iklimin oluşması gerekir. Dolayısıyla bütün bunların hep birlikte değerlendirmesi lazım. Ama biz öyle yani dediğim gibi böyle küçük hesaplarla Kürt sorununun çözümünün, tarihsel bir sorunun çözümünün masaya yatırmayız. Asla öyle bir tutumuz olmaz. Biz ama köklü çözüm isteyen herkesle de hani en ufak bir ışık bile varsa tünelin ucunda o ışığı büyümesi için elimizden geleni yaparız.
"Kayyım bir darbedir"
“Kent Uzlaşı” ile seçilen Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'i tutuklanması, tam da bu döneme denk gelmesi, sadece Kürt sorununun çözümü konusunda mesajların verildiği bir dönem de değil, aynı zamanda CHP ile AK Parti arasındaki normalleşme sürecinin de devam ettiği bir dönemde, Türkiye'nin en büyük ilçesinin belediye başkanının tutuklanmasını ve kayyım atanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oluç: Halk iradesinin gaspıdır. Gasp, çok açık yani biz her zaman kayyıma böyle baktık. 2016’dan beri bizim belediyelerimize kayyım atandı, biliyorsunuz. Geçen dönem. Bu son yerel seçimden önceki dönem, neredeyse bütün belediyelerimize bir kaç tane haricinde kayyım atandı ve biz bunu o zamandan beri hep bunu söyledik. Bu halk iradesinin gaspıdır, seçmen hukukunun, seçim hukukunun ve sandık hukukunun yok sayılmasıdır, yerle bir edilmesidir. Dolayısıyla bu bir darbedir aynı zamanda baktığımızda. Darbe nedir? Darbe, halkın seçtiği temsilcileri zorla, işte devletin ya askeri kanadığını zoruyla ya da sivil kanadının zoruyla, bu temsilcileri çalışamaz hale getirmektir. Biz darbe olarak görüyoruz bunu. Yani bizim belediyelerimize kayyum atandığında da bunu böyle gördük. Esenyurt’a atandığında da böyle görüyoruz, darbedir siyasi alana ciddi bir darbedir. Demokrasiyle alakası olmayan bir konudur.
"Kayyıma karşı yapılacak her demokratik adımın içinde olacağız"
Ben geçen gün mecliste de söyledim. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazar genel kurul salonunda, duvarda, o lafı değiştirmek gerekir bu durumda. “Egemenlik kayıtsız şartsız kayımındır.” Yani çok net olarak, millet iradesi çiğnenmektedir. Bu durumda kabul edilemez bir şey. Yani protesto ediyoruz, kınıyoruz. Bunun karşısında atılacak her demokratik adımın, yapılacak her demokratik protestonun yanında ve içinde olacağımızı açıkça söyledik.
"İktidar Esenyurt’ta büyük bir rant görüyor"
Büyük bir kumpastır. Ben basına çıkan işte ilk fezlekeden parçaları okudum. Yani FETÖ kumpaslarını, geride bırakan bir kumpastır. Yani öyle şeyler yazılmıştır ki -bir de Ahmet Özer yıllarca kamuda çalışmış, profesörlük yapmış, dekanlık yapmış, rektör yardımcılığı yapmış bir insandır ve hakkında kendisi de söylemiş ifadesinde bugüne kadar hiçbir soruşturma ya da kovuşturma olmayan bir kişidir.- Şimdi bunu böyle bir kumpasla tutuklanması, aslında Esenyurt Belediyesi'ne el koymak için yapılmıştır. Yani şu anda atanan kayyım, belediye meclisini de çalışmaz hale getirecektir. Belediye Başkanı zaten cezaevine konmuştur. Dolayısıyla bu aynı zamanda Esenyurt'a baktığımız zaman, Türkiye'nin en büyük ilçesi sizin de dediğiniz gibi bir milyondan fazla insanın yaşadığı bir ilçeden söz ediyoruz. Türkiye'nin birçok ilinden daha büyük bir ilçeden söz ediyoruz. Esenyurt'ta iktidar kanadı büyük bir rant görmektedir aynı zamanda. Bu ranta da çökmektedirler bu sayede. O kayyum aracılığıyla ranta da el koyacaklar. Dolayısıyla bunun yani hem ekonomik hem siyasi yanı vardır ama hani bir cümleyle ifade edilecek olursa siyasi bir darbedir ve halkın iradesinin gasp edilmesidir.
"Erken seçim konusunda üzerimize düşeni yaparız"
Özgür Özel'in erken seçim çağrısı var, Esenyurt'ta mitingde yüksek perdeden dile getirdi bunu. Siz bu açıklamaya katılıyor musunuz? CHP ile DEM bu konuda bir iş birliği yapabilir misiniz? Erken seçime götürmek için baskı konusunda…
Oluç: Şimdi erken seçim için teknik açıdan bakarsak, parlamentoda bir karar olması gerekiyor. Bu karar için 360 milletvekiline ihtiyaç var. Ne muhalefet tek başına ne de iktidar tek başına erken seçim kararını alabilecek durumda değil. Sayı 2 taraf için de yetmiyor. Dolayısıyla eğer Türkiye bir erken seçime gidecekse, bu bir mutabakatla sağlanabilir ancak. Şu andaki dengeler, sayısal dengeler bunu gösteriyor. Onun dışında yani teknik olarak erken seçim yapılmasının imkanı, şu anda görünmüyor. Ama böyle bir şey gündeme gelir de iktidarla muhalefet yani "hep birlikte ya bir seçim yapma ihtiyacı doğmuştur.” denirse biz elbette ki bu konuda üzerimize düşeni yaparız. Bu konuda bir kaygımız yok. Dolayısıyla mecliste böyle bir şey gündeme gelirse biz elimizden gelen desteği veririz. Ama esas önemli olan şey, bu teknik yanını ben şimdi değindim, işin politik yanına bakacak olursak toplumda bir erken seçim talebinin yükselmesi önemlidir esas itibariyle. Böyle bir talep yükselirse, o zaman bu teknik meselelerin aşılabileceği bir noktaya gelinebilir. Esas dikkat edilmesi özen gösterilmesi gereken yer orasıdır. Yani, o nedenle hani bunu sadece talep etmek değil, toplumun talep etmesini sağlamak önemlidir.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.