Türkiye'de ensest | 1-Ensest nedir?

Türkiye'de ensest | 1-Ensest nedir?
Kısa Dalga’dan Yeşim Özdemir, uzun soluklu bir araştırmayla ensest konusunu mercek altına aldı. Konuyu farklı disiplinlerde inceledi ve farklı uzmanlık alanlarından kişilerle konuyu tartışmaya açtı. Türkiye’de ensesti çocuk istismarı odağında ele alan çalışmaların yetersizliği ve çok yaygın olduğu halde ensestin örtbas edilmesi bu derinlikli araştırma dosyasını önemli kılıyor.

Ensesti Anlamak

Bazen, bazı kelimeleri sık sık duyduğumuz için o kelimelerin ne anlama geldiğini bildiğimizi düşünürüz.

Oysa ki üzerine düşünmeye başladığımızda, sorular sorduğumuzda yeterince bilmediğimizi, o sözcüğün içinde nelerin saklı olduğunu görmediğimizi fark ederiz…

Ensest de bu kelimelerden biri, çok iyi bildiğimizi sanıyoruz ama aslında kulaktan kulağa bilgiler dışında ensestle ilgili pek de bir şey bilmiyoruz.

Ben Kısa Dalga’dan Yeşim Özdemir, üç bölüme ayırdığım bu araştırma dosyasında, Türkiye’de yeterince araştırılmayan, örtbas edilen bir konuyu, ensesti, çocuk odaklı mercek altına alıyorum ve cinsel istismarın bir türü olan ensesti, her açıdan ele alıp konunun uzmanlarıyla konuşuyorum….

Araştırmalara göre çocuklar en çok, kendi yaşam alanlarında, yani aslında güvende olmaları gereken yerlerde istismara maruz kalıyorlar… Bu nedenle bu araştırma dosyasında genel çocuk cinsel istismarına değil, sadece çocukların aile içi cinsel istismarına, enseste odaklanacağım…

Ve dosyanın ilk bölümünde “ensesti anlamak” başlığı altında ensestin ne olduğunu ve nedenlerini irdeleyeceğim…

Ensestin tanımı kültürden kültüre, disiplinden disipline, kurumdan kuruma değişse de bu tanımlar arasında çok büyük farklılıklar yok. Kafanızı çok karıştırmamak adına bu dosyada ele aldığımız odakla, aile içinde çocuğa yönelebilecek her türlü cinsel istismar davranışını “ensest” olarak tanımlayabiliriz.

Ancak şunun altını çizelim; bu araştırmaya katkı sunan uzmanların bazıları yasada böyle belirtildiği için durumu “aile içi cinsel istismar” olarak tanımlarken bazıları da bu tanımın çok geniş kaldığını ve “ensest” diyerek alanı daraltmak ve tanımı net ortaya koymak gerektiğini belirtiyor…

Canan Güllü: “Tanımı daraltmak gerekiyor”

Örneğin, 2010 yılından beri ensestle ilgili değerli çalışmalar ortaya koyan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü kurum olarak ensesti şöyle tanımladıklarını açıklıyor:

ıkçası ensest olarak gördüğümüz alanı çok dar alanda babadan kız çocuklarına anneden oğlan çocuklarına yapılmış cinsel istismar olarak görüyoruz. Yani tabir yerinde ise tam, hane içinde meydana gelmiş ve alanını genişletmeden yani dayıdan amcadan dededen komşudan gelen istismarı bu ensest kavramı içine koymadan bu tanımla beraber diyoruz ki babadan kız çocuğa anneden oğlan çocuğuna yapılmış, “rıza dışında” falan da demiyoruz çünkü burada çocuğun rızası olmaz, yapılan cinsel istismardır. Bizim tanımımız böyle bu konuda da uzun yıllar 15 yıl kadar çalışırken bu ilkeden hiç ödün vermeden hane içi istismarı baz alarak yürüdük”

Canan Hanım, cinsel davranış aile içinden geliyorsa “ensest” aile dışından geliyorsa “cinsel istismar” olarak tanımlamak gerektiğini söylüyor…

Birleşmiş Milletler, Çocuk Hakları Sözleşmesinin 19. Maddesinde,

Taraf devletler, çocuğun ana–babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkâr muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar.” denir ve sözleşmeye taraf devlerin bunu önlemek için yükümlülükleri olduğu belirtilir…

Kutsal Aile” Miti ve Ensest

Tabi aile vurgusu yapıldığı anda “kutsal aile” miti devreye giriyor ve bu savunma mekanizmasıyla durum hemen reddediliyor, konu tartışmaya ve konuşmaya kapanıyor…

Ve tabii toplumsal konsensusla hep bir ağızdan yükselen bu reddediş, aile içinde başlıyor… Çocuk durumu anlatmaya çalışsa da kendisini dinleyen, anlayan kimseyi bulamıyor.

“Anneme dedim “anne babam benim kilodumu indiriyor” dedim. “Bir yerim ağrıyor demişsin de baban o yüzden senin kilodunu indirmiş”
Ve annem bana inanmadı. Annem bile bana inanmadıysa, böyle görünen bir baba için kimse bana inanmayacak. Paramparça olmuşum, birleştirmeye çalışıyorum.

(+90’nın “Ensestten Hayatta Kalmak” başlıklı video belgeselinden alıntı)

Meliha Yıldız, 8 yaşından 16 yaşına kadar babası tarafından cinsel istismara maruz kalmış biri. Ve ne yazık ki annesi bile ona inanmamış…

Şimdi reddettiğimizde, duymak-görmek istemediğimizde bu gerçeklik yok mu oluyor? Olmuyor…

Ve her inkar, buna maruz kalan bir çocuğu daha, karanlığa ve yalnızlığa itiyor…

Yapılan araştırmalar, incelenen vakalar gösteriyor ki çocuklar durumu ilk annelerine anlatmaya çalışıyorlar ve fakat genellikle annelerin ilk tepkisi inkar ya da inanmama oluyor… Sonrasında olayı küçümseme, çarpıtma ve örtbas etme şeklinde davranış sergiledikleri gözlemleniyor. Annelerin bu desteksizliği çocukların yaşadığı travmayı daha çok ağırlaştırıyor…

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü annelerin suskunluğuyla ilgili şöyle bir noktaya değiniyor:

Bu tür olaylarda, ensest olaylarında annelerin gidecek yeri yok. Anneler çalışma hayatında değil. Ekonomik olarak güçlü değiller. Dolayısıyla ses çıkardıkları anda, kendilerinin de maruziyetleri ortaya çıkacak. Gittikleri noktada, hukuki olarak onları koruyacak kollayacak, rehabilitasyonla beraber hayatlarını koruma kalkanı altına alacak bir iktidar mekanizması da olmadığı için göz yumma nedenleri, düne kadar geldi diyelim. Düne kadar derken, son beş yılı alalım ama. Şimdi nerde? Bu tür vakalarda özellikle ihbarı yapan, maruz kalan kız çocukları oluyor.”

Ensest, Cinsel İstismar ve Pedofili

Ensest, hane dışından gelen cinsel istismar ya da pedofili ile çok karıştırılıyor… Çocuğun cinsel istismarı ile ensest arasındaki temel fark failin bakım sorumlusu ve otorite olması. Aile çatısı altında yaşanan ensestin açığa çıkması zaman alıyor ve kapalı kapılar ardında ensest gizlenerek yıllarca sürüyor…

Pedofili ise ensestten çok daha farklı bir şey;

Bir yetişkinin cinsel ilgi, fantezi ve davranışlarının sadece ya da çoğunlukla çocuğa yönelik olmasına pedofili deniyor ve bir cinsel dürtü bozukluğu, cinsel sapma olarak görülüyor. Burada akrabalık ya da kan bağından bağımsız tüm çocuklara yönelik cinsel dürtüden söz ediliyor…

Ensest’in Nedenleri

Tanımlar noktasında biraz daha netleştiysek şimdi de ensestin nedenlerine bakalım…

Canan Güllü: “Türkiyedeki eğitim sistemin özellikle örgün eğitim sisteminin eksikleri var. Cinselliği konuşamıyoruz. Cinselliğin ne olduğunu, kimlerle, hangi yaşlarda, korunma sistemi ve mekanizması neler olduğunu konuşamıyoruz.
Annelerin kendi ekonomik gelir d
üzeyinin yoksunluğuyla geri dönebilme ve devlet güvencesinin olmaması. Mesela hiç bir iktidarın ensest konusunda bir bildiri yapabilecek, ensestin ne olduğunu tanımlayacak herhangi bir çalışmayı göremiyorsunuz. Özellikle son yıllarda kadına yönelik şiddetle cinsel istismar ve tecavüzlerin, cinsel şiddetin arttığı dönemde hükümetin ağzı fermuar çekilmiş gibi kapalı. Bunların konuşulduğu anda önlemlerin alınabileceği güçlü bir bilgilendirme ve koruma kalkanının oluşması lazım. Yani bir tarafıyla varlığını konuşacağız, tehlikelerin neler olduğunu konuşacağız. Bu tehlikeler işte eğitim düzeyi yüksek ve düşük olduğunda da var ise bu durumu önleyici tedbirlerin yani hukuksal cebir sisteminin hayata geçmesi noktasında faili korkutacak eylemlerde bulunmalıyız. Biz, bir yaşındaki çocuğa, bir aylık bebeğe, sekiz aylık bebeğe de ensest uygulayan aileleri de gördük. Aynı çocuklara cinsel istismar yapan yabancı kişileri de gördük. Buradaki ceza müeyyidesinden yoksun insanlar olduğunu düşündüğümüz bir tanımlama da yapabilirim aslında. Yani beyin yapımızı değiştirmemiz lazım. ‘Yoksullarda ensest olur, eğitimsizler de ensest olur’ bu iki tanım çok yanlış. Bu iki tanımın farklı cenahlarında, eğitim seviyesi yüksek ve gelir düzeyi yüksek ailelerin de bu konuda, bilinçsiz davrandıkları bir eylemdir ensest…”

Canan Hanım’ın da belirttiği gibi ensest, belli bir sosyo-ekonomik ve kültürel düzeye endekslenemiyor. Yani eğitim seviyesi düşük, yoksul bölgelerde ensest yaygın diyemiyoruz. Sosyo-ekonomik düzeyden ve eğitim seviyesinden bağımsız olarak ensest Türkiye’de her bölgeye yayılmış durumda. Herhangi bir veri olmadığı halde “x bölgesinde ensest daha yaygın görülüyor” demek daha çok o bölgeyi itibarsızlaştırma amacı taşıyor. Güvenilir istatistikler ortaya koyabilmek için devletin ilgili kurumlarının detaylı bir çalışma yürütmesi gerekiyor.. Ancak ortada böyle bir çalışma yok!

Ve ensest konusu sanıldığından daha komplike…

Örneğin bazı kalabalık ailelerde, aile bireylerinin çoğunlukla aynı odada uyumak zorunda olması ensestin ortaya çıkışına zemin hazırlayabiliyorken, tek çocuklu ailelerde çocuğun ayrı bir odasının olması veya odasının annenin uyuduğu yerden uzak olması ensest failinin çocuğun odasına rahatlıkla girebilmesine neden olabiliyor… Ve fakat bu iki koşulda da “şu aile yapısında ensest görülür” diye bir çıkarımda bulanmak doğru değil. Risk her koşulda oluşabilir, tehlike her yerden gelebilir.

Kızlar Kardeşlerini Doğuruyorlar…

Tam bir araştırmacı gazetecilik örneği olan “Kardeşini Doğurmak” kitabıyla Türkiye’deki ensest gerçeğini her yönüyle ortaya koymaya çalışan Gazeteci Büşra Sanay’la Kitap-Konuk-Kahve yayınında kitabına dair konuştuğumuzda bu duruma ilişkin şöyle demişti:

“…Diyorum ki; bunları bilelim, şüpheciliği elden bırakmayalım ama paranoyak olmayalım. Fakat bilelim, nerde ne oluyor, ne olabilir? Dikkat etmek lazım. Annesi çocuğunu dövse bile, o çocuk ağlarken ‘anne’ diye ağlar çünkü. Yani bu çocukları doğuran insanların da bir annesi var sonuçta. Onlar da çocuk oldular. Tabi ki bunları görmeye kimse bayılmaz. Hiç birimiz bunları görmek, bilmek istemeyiz. Ama bu öyle bir şey ki, o kadar her yerde ve gizli yaşanan bir şey ki kimin başına ne zaman ne geleceği hiç belli olmuyor…”

Aile Baskısı ve Elalem Kaygısı

Ebeveynlerin yetersiz gözetimi ve denetimi, çocuk ile kurulan bağın zayıflığı ya da bu bağın katı ve otoriter düzeyde kurulması riski artırabiliyor…

Öte yandan kapalı toplumlarda görülen “elalem” kaygısı nedeniyle de aile içinde yaşananlar saklanıyor, aile içinde çözülmeye çalışıyor ve olay yargıya intikal etmiyor. Ancak çoğu zaman bu aile içi çözüm yöntemi hasır altı etmekten ve zamanla unutulmasını beklemekten başka bir şey olmuyor…

Genç bir annenin bu konudaki düşüncesi şöyle:

İki çocuklu bir anneyim ben. Yaşları birbirine yakın bir kız bir de erkek çocuğum var. Onlar büyüdükçe benim de onlarla ilgili kaygılarım büyüyor tabi. Onları etraftaki zararlardan nasıl koruyacağımı bilmiyorum. medya çocukları her anlamda olumsuz etkileyecek bir sürü yanlış bilgiyle dolu. Özellikle internetin gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte bu kirli ve yanlış bilgiler daha çok arttı. Ensest gibi, eşcinsellik, cinsellik, taciz-tecavüz gibi konuların çok fazla gündemde tutulduğunu düşünüyorum. Ve gündem oldukça, toplumda konuşuldukça normalleştiriliyor bu durumlar. çocukları da olumsuz etkilediğini düşünüyorum. Durduk yere çocukların aklına böyle şeyler sokmuş oluyoruz. Çocuklar da normalleştirmiş oluyorlar sonra…”

Aslında sanıldığı gibi bu konular, hele ki cinsel istismar konusu gündemde değil. Yani reyting kaygısıyla, gündüz kuşaklarında bu tür vakaların sansasyonel hale getirilerek sunulması bu konuların ülke gündemine alındığı anlamına gelmiyor. Konu; toplumu bilinçlendiren, aileleri bilgilendiren yayınlarla gündeme alınmıyor…

Ve tam burada hatırlayalım ki 6 yaşından beri cinsel istismara maruz kalan bir kadın radyoda, çocuklara yönelik cinsel şiddetle ilgili bir yayına denk geldiği için ve bu yayında dinledikleri sayesinde yaşadıklarının normal olmadığını, cinsel şiddet olduğunu anlıyor ve olayı yargı sürecine taşımaya karar veriyor…

Halk Tv Haber alıntısı:

“6 yaşında bir kız çocuğu. Babası İsmailağa cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel.. gümüşel kızını daha 6 yaşındayken 29 yaşındaki müridi Kadir istekli ile imam nikahıyla evlendirdi.”

Elbetteki aile ve ailenin mensubu olduğu cemaat sayesinde yargı süreci defalarca engelleniyor. Ancak genç kadın vazgeçmiyor, mücadelesine devam ediyor ve bir radyo yayını bu mücadelenin fitilini ateşlemiş oluyor…

Bir başka anne de düşüncelerini şöyle ifade ediyor:

Ben ensestin ya da cinsel istismarın konuşulması tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun bir ayıbı yok, biz toplum olarak ayıbı-günahı hep yanlış şeylere yüklüyoruz. Gündeme almazsak, mantıklı bir zeminde tartışmazsak, çözümler üretecek şekilde konuşmazsak nasıl çözeceğiz bu sorunları…Medyada eğitici yayınların yapılması gerekiyor. okullarda çocukların yaşlarına göre cinsel eğitimlerin verilmesi gerekiyor… sadece çocukların değil ebeveynlerin de uzmanlardan destek alarak bu konularda bilinçlenmeleri gerekiyor. Doğru bir şekilde bilinçlenirsek çocuklarımızı da koruyabiliriz diye düşünüyorum”

Erkeklik Miti ve Ensest

Türkiye’de çocuğunlukla ensestin faili baba! Daha sonra abi-kardeş geliyor ve amca-dayı gibi diğer yakın akraba erkekleri…

Failin çoğunlukla baba olması da toplum ve aile yapısıyla ilgili başka bir şeye işaret ediyor: Güç ve iktidarla ilişkilendirilen baba figürüne…

Beş yaşında bir kız çocuğu babası olan Ahmet bey, babaların faili oldukları cinsel istismarı yok sayışlarını şöyle yorumluyor:

Bu tür olayların örtbas edilmesinin birçok nedeni var elbette. Ben bir baba olarak aklıma gelen ilk nedeni söyleyeyim. Şimdi failin direkt babanın olduğu vakaları sıklıkla görüyoruz. Dolayısıyla bence burada babalar duydukları-gördükleri bu vakaları çok kişisel algılayarak kendi babalık figürlerine bir saldırı gibi gördükleri için reddetmeye daha çok yatkın oluyorlar. Ataerkil aile yapısının odağında baba vardır, biliyorsunuz toplumda “baba” figürü güce denk gelir. İşte buradaki sarsılmaz güç imajının zedelendiğini düşünen babalar, ensesti daha yüksek sesle, daha sert yok sayabiliyorlar. Öyle büyük bi reddediş ki kendini savunmayı aşarak tüm babaların-erkeklerin sözcüsü gibi davranabiliyorlar. Halbuki tamam sen yapmıyorsundur, sen böyle bir baba değilsindir ama diğer baba’lardan bu kadar emin olmanı sağlayan şey ne? İşte erkeklik olgusu devreye girdiği için tüm babalar adına savunma ya da reddediş söz konusu oluyor.”

Ben de tam burada ataerkil yapının cinsel istismar durumlarında yarattığı başka bir olumsuz noktaya değineyim…

Cinsel istismar mağduru çocuk, erkek olunca olay daha çok gizleniyor. Çünkü kız çocuğunun maruz kaldığı cinsel istismarda çoğunlukla “namus” argümanı öne çıkarken erkek çocuklarının maruz kaldığı cinsel istismarda “erkeklik” miti devreye giriyor.

Konuyla ilgili “Kardeşini Doğurmak” kitabında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Ahmet Murat Aytaç sosyolojik açıdan bir değerlendirme yapıyor ve diyor ki;

“…Türkiye’de bu durumun açıkça tartışılamamasında, erkeklik kodlarının sert, ama eşit ölçüde de kırılgan bir yapıda olması rol oynamaktadır. Erkek çocukların maruz kaldığı tecavüzlerde, bir “talihsizlik” yaşamış erkeği, ömrü boyunca taşımak zorunda kalacağı bir yükten kurtarma endişesi mevcuttur. Ama burada ırzına geçilmiş, iradesi çiğnenmiş biri olmak genel olarak insan onuruna bir saldırı biçiminde anlaşılmaz. Erkeği, kendisine atfedilen tüm kudret özellikleri ve iktidardan soyunduracak bir tür kriz algısı daha belirgindir. Aslında “erkeğin namusu”, aile şerefi açısından “kadının namusuna” nispetle daha ehemmiyetli olduğundan ötürü de bu durum böyle gerçekleşiyor olmalı…”

Yani Ahmet Murat Aytaç, bu nedenle erkek çocukların maruz kaldığı cinsel istismarlar daha çok örtbas ediliyor, diyor. Ancak erkek çocukların maruz kaldığı cinsel istismar örtbas ediliyorken kız çocuklarının maruz kaldıkları da açığa çıkarılıyor diyemiyoruz maalesef… Her ikisi de toplumsal bir sözleşmeyle hasır altı ediliyor, gizleniyor ve büyüklerin kirli sırlarının bedelini küçükler ödüyor…

Çocuklar çoğunlukla maruz kaldıkları eylemin ne olduğunu anlamasalar da sezgisel olarak yanlış bir şey olduğunu hissedebiliyor ve anneleriyle paylaşabiliyorlar…

Ancak anneden gelen inanmama, inkar ve çocuğu dikkate almama gibi tutum ve davranışlar nedeniyle çocuk, maruz kaldığı istismar devam etse bile paylaşımı kesiyor. Ancak paylaşımı kesse bile içine kapanma, durgunlaşma, etrafına ilgisiz kalma, sık sık altına kaçırma gibi durumlarla önemli mesajlar verebiliyor ancak anne dikkatli olmadığında bu mesajları kolayca ıskalayabiliyor…

Ensest konusunu mercek altına aldığımız bu dosyanın ilk bölümünü burada noktalıyorum. Bir sonraki bölümde ensestin hukuksal boyutu üzerinde duracağım. Ve ensest vakalarının yargıya intikal etme süreçlerini irdeleyeceğim…

Gündem