TÜRKİYE’NİN CANNES YOLCULUĞU: NURİ BİLGE CEYLAN -2

TÜRKİYE’NİN CANNES YOLCULUĞU: NURİ BİLGE CEYLAN -2
Yeşim Özdemir, Sinepod’un 3. bölümünde bir önceki bölümün devamı niteliğinde, Cannes’daki sayısız ödülleriyle Nuri Bilge Ceylan’ı anlatmaya devam ediyor.

Sinepod’un bu bölümünde bir önceki bölümümüzün devamı niteliğinde, Cannes’daki sayısız ödülleriyle Nuri Bilge Ceylan’ı konuşmaya devam edeceğiz.

Bu bölümde ele alacağımız filmler, yönetmenin erken dönem filmlerinden birçok açıdan farklılık gösteriyor. Ceylan’ın sanat sinemasında yöntemsel çizgide bir olgunluğa erişmesi ve teknik açıdan daha çeşitli iş ortaklıklarıyla ilerlemesi onu yönetmenlik kariyerinde altın bir döneme ulaştırıyor.  


Profesyonel oyuncularla devam ediyor

Nuri Bilge Ceylan sinemasının süreç içerisinde geçirdiği dönüşümlere bakıldığında yoluna artık daha profesyonel oyuncu kadrosuyla devam etmesi en ayırt edici özellik olarak karşımıza çıkıyor. Fakat yine de oyunculardan beklediği yüksek performans gerektiren oyunculuklar değil.
Onun karakterleri yine durağan, yalın, sıradan insanı anlatan karakterlerdir. Minimalist estetik görünüşe sahip, sade kişilerdir. 
Bu yüzden oyuncuların, izleyiciyi karakterden uzaklaştırdığını düşündüğü jest ve mimikleri yapmasını, role aşırı girmesini hiç istemiyor…

Birçok filminin kamera arkası görüntülerinde, özellikle usta oyuncularda bu doğallık noktasında ikna olmadığı görülüyor. Küçük bir sahne bile defalarca çekiliyor.  Oyuncuların, yıllarca tecrübe ettikleri rol yapma hallerinden sıyrılmalarını ve doğal olmalarını bekliyor..


Görsel anlatıdan metinsel anlatıya geçiş

Başrollerini Ercan Kesal, Hatice Aslan ve Yavuz Bingöl’ün paylaştığı “Üç Maymun” filmiyle görsel anlatıdan, öyküsel-metinsel bir anlatıya geçiş yapan yönetmen, biraz daha diyaloglara yer vermeye başlıyor.

Sinema çizgisindeki belirli değişikliklere rağmen, bazı tercihlerini de ısrarla koruyor. Mesela, dramatik çatışmalardan mümkün mertebe uzak durmaya çalışıyor. Aksiyonlar olsa bile bu sahneleri törpüleyerek ekliyor.
Üç Maymun filmi aslında bir kaza sahnesiyle başlıyor, ancak seyircinin bu aksiyona yoğunlaşmasını istemediği için kurgu sırasında o kaza çekimlerini atıyor. Ve biz sadece kazanın sonucunu görüyoruz.


Üç Maymun ile En İyi Yönetmen Ödülü

Senaryosuna Ebru Ceylan ve Ercan Kesal’ın katkı sunduğu Üç Maymun da Uzak ve İklimler gibi Cannes’da Altın Palmiye için yarışmaya kabul ediliyor. (2008)
Altın Palmiye için biraz daha bekleyecek olan yönetmen, Üç Maymun’la Cannes’da “En İyi Yönetmen” ödülüne değer görülüyor.

Ödülünü “tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme adıyorum” diyerek alan yönetmen, bir kez daha Cannes’dan ödülle dönmüş oluyor. 

Üç Maymun, klasik sinema anlatısına daha yakın durarak; öyküleme ve dramatik kurulumda doğrusal bir çizgide ilerliyor. Ancak gerçek zamanın ritmine yakın bir durağanlıkta ilerlemesi, yönetmenin yine yavaş sinemanın temel unsurlarına yakın bir çizgide durduğunu gösteriyor.  



Ceylan: “Benim filmlerim kolay filmler değil”

2000’lerle birlikte tanımlanmaya başlayan yavaş sinema; uzun plan çekimlerin yer aldığı, sabit kameranın baskın olduğu ve genelde suskun karakterlere sahip, özellikle festivallerde gördüğümüz filmleri tanımlayan bir tarz…
Ve bu tarz kimilerine göre aşırı durağan olduğu için sıkıcı gelebiliyor. Ceylan’ın filmlerine ilişkin de sık sık benzeri yorumlar yapıldığını duymuşsunuzdur. Bu yöndeki eleştirilere yönetmen Ceylan, BBC’ye verdiği röportajda şöyle cevap veriyor:

“Benim filmlerim çok kolay filmler değil. İzleyiciden bişeyler, aktif olmasını talep eden filmler. Ama yabancıların daha çok sevdiği gibi bir genelleme de kolay değil. Çünkü Türkiye’de de filmlerimi seven insanlar az değil. Muhakkak ki her yerde olduğu gibi Türkiye’de de filmlerimi sevenler de var, sevmeyenler de var. Bu da doğal bişey ki böyle riskli, bu tip sinemada her zaman insanları ikiye böler biraz. Çünkü normal alışkanlıkların dışında filmlerdir bunlar. Herkese hitap etmez bunu kabul etmek lazım.”

Nuri Bilge Ceylan, sanat sineması veya yavaş sinema dediğimiz tarzdaki filmlere fazla talep olmayışını, insanın iç dünyasından ve kendi gerçeğinden uzaklaşmak isteyişiyle ilişkilendiriyor.

“Amerikan filmlerine gitmeyi, çok yorgun olduğum zaman ben de seviyorum. Çünkü bu tarz benimki gibi filmler muhakkak ki daha çok enerji gerektiriyor. Ve insanın kendisiyle daha güçlü ilişkileri olması gerekiyor. Yani insanın kendi ruhunda bir takım karanlık bölgeleri merak eden bir insan olmasını gerektiriyor biraz. Ama günümüzde böyle bir talep fazla değil. İnsan tam tersine kendi gerçeğinden uzaklaşarak rahat edebiliyor.”



Bir Zamanlar Anadolu ile Büyük Ödül

Ahmet Mümtaz Taylan, Ercan Kesal, Yılmaz Erdoğan, Fırat Tanış gibi ünlü isimlerin rol aldığı “Bir Zamanlar Anadolu” filminde, Üç Maymun’daki gibi bir cinayetten yola çıkarak filmin öyküsü anlatılıyor. Ancak filmin öyküsünde o cinayetin nedeni veya sonucu üzerinde durulmuyor. Yönetmen, neden-sonuç ilişkisinden bağımsız olarak bu olaya dahil olan kişilerin karakterleri ve bu karakterlerin çatışmaları üzerine yoğunlaşıyor. Bu yüzden ortada bir cinayet olsa da gündelik yaşamdaki rutinlerin çokca araya girmesi, yavaş sinemanın; içe dönük, ruhsal çöküş yaşayan karakterleriyle örtüşen karakterlerin olması nedeniyle, bu filmi bir gerilim filmi gibi izlemiyoruz…

Nuri Bilge Ceylan sinemasında sıkça rastladığımız ve yine yavaş filmlerin belirgin unsurlarından biri olan minimum diyalog kullanma tercihi, Bir Zamanlar Anadolu filminde yerini uzun diyaloglara bırakıyor. Hatta bu filmden sonraki filmlerinde daha uzun, kitabi diyaloglar ön plana çıkıyor. Böylelikle görüntünün gücünden faydalandığı görsel anlatımın yanısıra, işitsel kanalı da temel almaya başlıyor.

Ve tabi bu filmin de Cannes’daki serüveni ödülle noktalanıyor.
Yönetmen Ceylan, ikinci kez Cannes’da Büyük Ödül’ü kazanıyor.
(İlk kez 2003 yılında Uzak filmiyle almıştı)



Ahmet Mümtaz Taylan: “Kariyerimde saygıyla andığım bir parça”

Bir Zamanlar Anadolu’nun senaryosunda yine Ercan Kesal ve Ebru Ceylan’ın katkıları var.
Filmde Kırıkkale’nin Keskin ilçesindeki, hastanede geçen olaylar; Ercan Kesal’in Kırıkkale’de hekimlik yaptığı zamanlarda (Kesal; Ege Ünv. Tıp Fakültes’inden mezun olup, bir dönem hekimlik yapmıştır) gerçek hayatta tanık olduğu olaylardan, derlenip senaryoya aktarılıyor.

Filmde şoför Arap Ali karakterini canlandıran Ahmet Mümtaz Taylan ile film hakkında sohbet ettik
Taylan Nuri Blge Ceylan’la çalışmanın hem çok kolay hem de çok zor olduğunu söylüyor:
“Acele etmeyen, sakince çalışan, bol provalı çalışan, önceden çok brief veren, çok deneyen farklı farklı şeyler deneyen, çekim sırasında text bile gerektiğinde değiştirebilen bir yönetmendir Nuri Bilge. Dolayısıyla çalışılması hem birçok açıdan zor, birçok açıdan da kolay bir yönetmen. Aslında her yönetmen gibi… Yönetmen istediği şeyi almadan o sahneyi bırakmaz, iyi bir yönetmen böyledir. Çok iyi bir yönetmenden bahsediyoruz. Bir de Nuri Bilge Ceylan gibi sinema yapan bu tür yönetmenler; sette denemeyi, farklı başka şeyleri de gerektiğinde kayda almayı ve saklamayı severler-denerler. O zaman da biraz uzun sürer çekimler. Fakat bu sizin tekrar tekrar yaptığınızın daha iyisini yapmanız için de bir fırsattır. Zor gibi görünür ama aynı zamanda da çok avantajlıdır. Ama çekeyim de gideyim kafasında insanların geleceği bi set değil tabi. Daha dayanıklı oyuncu olmak lazım. Mesleğini çok seven, çok kafa yoran, kendi de kolay kolay oldu demeyen, daha iyisini daha farklısını arayan insanların buluşma yeridir diyebiliriz. Onlar için oyun bahçesidir.
Cannes’da festival perdesinde kendimi, filmimi, işimizi seyretme fırsatı buldum.Başka iyi işler de seyrettim. O sene muazzam işler vardı. Onlarla birlikte yarışıp, onların içinde hemen Palme d’Or’dan sonraki ikinci büyük ödül olan Grand Prix’ı almak tabi çok onur verici bişey. Bütün bu keyfi yaşatan bir film oldu bana. Benim kariyerimde çok sevgiyle-saygıyla andığım parçalardan biri.”


Kış Uykusu ile Altın Palmiye

Gelelim yönetmenin çok beklediği Altın Palmiye ödülünü, ona kazandıran filmi Kış Uykusu’na…
Başrollerinde usta oyuncular; Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Nejat İşler, Melisa Sözen, Nadir Sarıbacak gibi başarılı isimlerin bulunduğu 2014 yapımı film Kapadokya’da çekildi.
İnsan ruhunun katmanları ve çeşitliği üzerine yoğunlaşan Kış Uykusu, şehirli bir entellektüeli ve bu entellektüelin taşradaki bunalımını merkeze alıyor.

Eski bir tiyatrocu olan Aydın karakteriyle; çevresinde olup bitenlere kayıtsız ve uyumsuz kalan; karısına, yanında yaşayan kız kardeşine rağmen kendi yalnızlığına hapsolan entellektüeli görüyoruz. Aydın; Kapadokya’da otel işletmeciliği yaparken, bir taraftan da o aydın tarafından uzak kalmamak veya o entellektüel kimliğe tutunma çabasından olsa gerek; yerel bir gazeteye de köşe yazıları yazıyor. O köşe yazılarında veya yazılarla ilgili kardeşiyle yaptığı sohbetlerde hep bir merkez-taşra çatışmasını ve taşrayı eleştiren, küçümseyen entellektüelin temsilini görüyoruz.
Bu küçümseme ve şikayet etme hallerine rağmen de orayı terk edemeyen, kurduğu düzene ve konfora hapsolmuş, yapmak istedikleri çok ama buna da mecali kalmadığı için sürekli bahaneler üreten, özetle hayatının kış uykusu evresinde bi karakter…
Bu karakteri canladıran usta oyuncu Haluk Bilginer ise; bir kez daha oyunculuğuyla kendisine hayran bırakıyor ve filmin kamera arkası görüntüleri bile en az film kadar keyif veriyor.


Ölü zamanları dolduran doğa sesleri

Filmdeki her bir ana karakterin iç hesaplaşmaları, içinde yaşadıkları dünyadan ve kendi gerçekliklerinden soyutlama eğilimleri izleyiciyi de özeleştiriyle baş başa bırakıyor.
Özellikle hiç bir şeyin konuşulmadığı “ölü zamanlar” izleyiciyi kendi iç dünyasına götürüyor.
Bi tür yüzleşme anı gibi…
Ceylan sinemasında bu ölü zamanlar çoğunlukla; kar yağışı, yağmurun-rüzgarın sesi, gök gürültüsü, kapı gıcırtısı ve su damlası gibi doğal seslerle dolduruluyor. Bu da yine yavaş sinemanın sakin karakterlerinin suskunluğunu bozan, bazen de sıkıntılı ruh hallerini derinleştiren bir unsura dönüyor.
Neredeyse her filminde gördüğümüz karlı planlar, Kapadokya’nın karla kaplı kış aylarında çekimleri yapılan bu filminde de, tabloyu anımsatan görsellerle ön plana çıkıyor.
Bu görsel mükemmelliğe katkı sağlayan ve İklimler filminden beri beraber çalıştıkları görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’yi burada, özellikle anmak gerekiyor…







32 yıl sonra Yılmaz Güney’le aynı poz

Gelelim ödül anına…

Altın Palmiye’ye 20 yıllık bir emeğin sonucu olarak, ayak seslerini duyura duyura gelen yönetmen Ceylan, Yılmaz Güney ve Şerif Gören’in Yol filminden tam 32 yıl sonra, Cannes’ın en prestijli ödülü olan Altın Palmiye’yi Türkiye’ye kazandıran ikinci yönetmen oluyor…
Ödülünü Tarantino’nun elinden alan Nuri Bilge Ceylan, Gezi Direnişi’ne atıfta bulunarak, “bu ödülü geçen yıl hayatını kaybeden Türkiye’nin gençlerine adıyorum” diyor…

Ödül sonrası magazincilerin fotoğraf çekimleri sırasında, Ceylan’a elini kaldırması söyleniyor, o da içinden gelen bir duyguyla elini değil yumruğunu sıkarak kaldırıyor. Böylelikle 32 yıl önce sol yumruğunu kaldırarak Atın Palmiye’yi alan Yılmaz Güney’le aynı pozu vermiş oluyor.


Jüri Başkanı: “Film o kadar güzel bir ritme sahipti ki beni içine aldı”


Bir Zamanlar Anadolu filmiyle birlikte filmlerinin süreleri de uzayan yönetmenin, 3 saat 16 dakika süren Kış Uykusu, uzunluğu nedeniyle çok tartışılıyor. Hatta ödülü takdim eden festivalin jüri başkanı Yönetmen Jane Campion de listeye baktığında ve filmin süresini gördüğünde bu filmden çok korktuğunu ve uzun süreceği için öncesinde tuvalet molasına ihtiyaç duyduğunu söylüyor.
Ancak filmi izlemeye başladığında, “film o kadar güzel bir ritme sahipti ki beni içine aldı, orada öyle birkaç saat daha kalabilirdim” diyor.

Şimdiye kadar neredeyse hiç Cannes Film Festivali’nden eli boş dönmeyen Nuri Bilge Ceylan, böylelikle Cannes’dan alabileceği en büyük ödülü de almış oldu.



Nuri Bilge Ceylan’ın karakterleri…

Vee son filmi Ahlat Ağacı

Başrollerini Doğu Demirkol, Murat Cemcir, Bennu Yıldırımlar, Hazar Ergüçlü ve Serkan Keskin gibi başarılı isimlerin paylaştığı film, insanın varoluş sorunları üzerine yoğunlaşıyor. 

Toplumsal temsile “taşralı-kasabalı” açısından yaklaşan yönetmen, bu filminde de taşranın sıkışmışlığında takılı kalan karakterleri yansıtıyor.  

Aslında Ceylan’ın her filminde, kendisiyle iç çekişmeler yaşayan, bir yere ait olamayan ya da yaşadığı yerden bunalmış bu nedenle hep gitme arzusu taşıyan ama yine de gidemeyen karakterler görüyoruz. Çoğunlukla entellektüel bir kimlikle karşımıza çıkan bu karakterlerin; etrafında dönen yaşamla olan sessiz kavgası ve çevresine yabancılaşmış olması öne çıkıyor.
Mayıs Sıkıntısındaki film çekme çabasında olan Muzaffer, İklimlerdeki çalkantılı aşk ilişkisiyle İsa, Kış Uykusundaki eski tiyatro oyuncusu Aydın karakteri böyle karakterlerdir. Ahlat Ağacı’nda ise bu karakter; etrafını kuşatan değer yargılarının içinde kendini var etmeye çalışan ve yazdığı kitabı basmak için mücadele eden taşralı Sinan’dır.



Kitabı diyaloglara geçiş


Öğretmen, yazar, asker, imam, inşaatçı ve işsiz kalan gençler üzerinden bir Türkiye panoraması çizen filmin senaryosunu Ceylan, akrabası olan Akın Aksu ve eşi Ebru Ceylan’la yazıyor.
Yönetmen Ceylan, Akın Aksu’dan babasıyla ilgili hatırladıklarını, çocukluğunu ve babasıyla olan ilişkilerine dair bir metin yazmasını istiyor. Birkaç ay sonra Aksu’dan 80 sayfalık bir metin geliyor. Bu metinden faydalanarak senaryo oluşturuluyor. Oluşturulan senaryoda; zedelenmiş, sarsılmış bir baba-oğul ilişkisi ön plana çıkıyor.
Bunun yanısıra dede, baba ve oğulu kapsayan üç jenerasyonun arasındaki çatışma ve bu çatışmaya rağmen aynı coğrafyada yaşamanın hayatlarına getirdiği benzerlikleri görüyoruz. 



Senaryoya katkı sağlayan Akın Aksu, aynı zamanda filmde imam karakterini canlandırıyor.
Filmdeki Sinan karakterinin imamlarla olan diyaloğu ve yazarla olan tartışmasında birçok felsefi düşünür ve yazardan alıntılar yapılıyor. Ve bu alıntılarla beraber uzayan kitabi diyaloglara gerek olmadığı yönünde eleştiriler de geliyor. Bu diyalogların, kendisi için de bir meydan okuma olduğunu dile getiren yönetmen; bu alıntıları senaryoya neden eklemek istediğini şöyle açıklıyor:

“Entellektüel insanlar bir araya geldiklerinde çok alıntı yapıyorlar. O nedenle özellikle entellektüeller bir araya geldiklerinde yani çocuğun yazarla konuşmasında ve imamlarla konuşmasında çok alıntılı bir konuşa olmasını özellikle istedim. Çünkü birbirini alt etmeye çalışan insanlar, genellikle başkalarını da yardıma çağırmak isterler. Otoriteleri, bu konuda laf etmiş olan olanları, herkesi…” 



Cannes’da ödül alamadığı tek filmi: Ahlat Ağacı

Ahlat Ağacı filminin ilk gösterimi 71. Cannes Film Festivali’nde yapılıyor ve filmin gösteriminden sonra, neredeyse on dakika boyunca film ayakta alkışlanıyor.

Diğer filmleri gibi Ahlat ağacı da Cannes’da Altın Palmiye için yarışıyor. Ancak film çok beğenilmesine rağmen ödül alamıyor. Cannes’ın seçim komitesinin filmin çok uzun olduğu ve kısaltılması gerektiği yönündeki eleştireleri ödül alamamasında bir etken mi bilinmez ama hemen hemen her filminde Cannes’dan ödülle dönen yönetmen bu kez ödülsüz dönmüş oluyor.
(Tabi ki Cannes dışında birçok yerden ödülle döndü)


Sinepod’un bir sonraki bölümünde bir başka yönetmenin Cannes serüvenini konuşacağız.








KAYNAKLAR:

Ahlat Ağacı- Kamera arkası

https://youtu.be/PE_HNvBxXsw


Three Monkeys-In the car

https://youtu.be/ELZQduXvXLc


Three Monkeys - TV Interview With Nuri Bilge Ceylan 5/5 (TurkMax, Turkish)


https://youtu.be/JzR6Du1VSHA


ARŞİV ODASI- NURİ BİLGE CEYLAN, 2008- BBC TÜRKÇE

https://youtu.be/AZ8PIJtqTH4



Nuri Bilge Ceylan | 30 Mayıs 2003 | Sedef Kabaş ile Sesli Düşünenler | tek parça

https://youtu.be/rNNnWKzSZIk


BİR ZAMANLAR ANADOLUDA FRAGMAN

https://youtu.be/M19py3h7LZo


bir zamanlar anadolu filminin ödül anı::

https://youtu.be/uDNlSIPGdbQ


Kış Uykusu Fragman:

https://youtu.be/uQ4pVSau2P4


Kış Uykusu filmi kamera Arkası Görüntüleri::

https://youtu.be/stJrqCIvCQM


Altın Palmiye Ödül Anı::

https://youtu.be/W2FLGYPjGEA


Kış Uykusu - Haluk Bilginer, Melisa Sözen ve Demet Akbağ ile söyleşi (NTV)


https://youtu.be/qUQ9xmShvn4


Ahlat ağacı fragman::

https://youtu.be/OuAm_T5S0lI

https://youtu.be/GrDxqkMYBbU


19 AHLAT AGACI CONF VF


https://youtu.be/fkvBthqvQ-A


Filmin gösterim anı ve alkışlar::

https://youtu.be/4a92hytsl0U



1. BÖLÜM




2. BÖLÜM

Podcast