Yasaksız Meydan: Şebnem Korur Fincancı ve ihlaller silsilesi
PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN
Yasaksız Meydan'ın gündeminde Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasıyla birlikte süregelen süreci ve müdahaleler var.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak'ta kimyasal silah kullandığına ilişkin iddiaların araştırılması gerektiğini söyledikten sonra iktidarın hedef gösterdiği Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında soruşturma başlatılmıştı. Sonrasında da 26 Ekim’de gözaltı, 27’sinde de terör örgütü propagandası yapmak suçundan tutuklanmıştı. Bunun üzerine 11 ilde protesto eylemleri yapıldığı polis müdahalelerinde onlarca kişi gözaltına alındı.
Avukat Hocaoğlları, Şebnem Korur Fincancı'nın tutuklanma sürecini şöyle aktarıyor:
"Şebnem Hoca’nın kimyasal silah kullanımı ile ilgili araştırma yapılması yönünde bir açıklaması olmuştu. Bu açıklama üzerine zaten iktidar tarafından hedef haline getirilmişti. Vatandaşlıktan çıkartılması yönünde dahi şeyler, sözler dillendirilebilmişti. Bunun üzerine kendisi o sırada yurt dışındaydı. Türkiye'ye dönüş yaptıktan sonra gözaltına alındı. Burada zaten bu süreçte ağırlıkla, yanılmıyorsam, bir gün sonrasında gelişen müdahaleleri konuşacağız. Ama orada hedef haline getirilmesi, gözaltına alınması, tutuklanması bu sürecin tamamı bir hukuka aykırılıklar silsilesi olarak ilerledi. Yine gözaltı ve tutuklaması da, buna yönelik... İnsanların söz söyleme özgürlüğü, kendilerini ifade etme özgürlüğünü, demokratik bir toplumda her şeyin tartışılmasını engellemek üzere hayata geçirildiğini hep beraber gördük. Tanıklık ettik bu sürece."
Hocaoğulları, Ankara Adliyesi'ne girmek isteyenlere yapılan polis müdahalesi sonrası hukuksal süreci anlatıyor:
"Ankara'da altı kişi gözaltına alındı. Uyarıya rağmen adliye binası önünde toplandıkları ve dağılın ihtarına rağmen dağılmadıkları yönünde 2911 sayılı kanuna muhalefet suçundan işlem yapıldığı söylendi. Ama ilk müdahaleler saat 8.30 itibariyle başladı. Yani basın açıklamasına müdahale şeklinde değil -belki görüntüleri izlemişsinizdir- adliyeye normalde yurttaşların girişinin serbest olduğu adliyeye kolluğun tanıdığı kurum temsilcilerinin içeriye alınmayarak darp edilerek dışarıya çıkarılması biçiminde gerçekleşti. O sırada ciddi anlamda yaralanan sendika yöneticileri var. Tekmelenen, yere düşürülen sendika yöneticileri var. Daha sonra tabii ki doğal olarak orada bir buluşma ve topluluk oluştu. Topluluğun adliye önünde birikmesini de engellediler.
Müdahalenin amacı dayanışmayı engellemek
Yapılan işlem 2911 sayılı kanuna muhalefetten işlem yapıldı. Serbest bırakıldılar. Henüz çok kısa süre geçti, hazırlanmış bir şey yok. Soruşturma devam ediyor. Biz de gözaltına alanlarla ilgili suç duyurumuzu bu hafta yapacağız. Çünkü bir haksız gözaltı var. Darp edilerek gözaltına alınma var. Gözaltına alınmayıp darp edilen kurum yöneticileri var. Bu anlamda oradaki müdahalede hukuka aykırı bir müdahaledir. Yine baskılanmayı, dayanışmayı da koridorlarda hissettirilmek istenen Şebnem Hoca gözaltındayken “işte buradasınız, tek başınasınız” duygusunu vermek üzere oradaki dayanışmayı engellemek üzere gerçekleştirilmiş bir müdahaleydi. Hukuki süreç henüz devam ediyor. Biz de bu hafta suç duyurumuzu yapacağız. Tabi bu müdahalelerin bu şekilde devam edilebilmesinin nedeni de kolluk hakkında yapılan ya da müdahale talimatı veren valiler, emniyet müdürleri hakkında yaptığımız suç duyurularında çok sistematik olarak takipsizlik kararları veriliyor olması."
Hocaoğulları, söz konusu süreci daralan sivil alan ve toplantı ve gösteri hakkı bağlamında şöyle değerlendiriyor:
"Türkiye genelinde uzun süredir ifade özgürlüğünü engellemeye yönelik çok sistematik müdahaleler var. Bu işte başvuruya izin verilmemesi, miting alanlarının değiştirilmesi, kısmen daha tali alanlarda miting yapılması. Mesela şimdi Ankara'da Ulus’a yönlendirildi. Saate müdahale, pankarta müdahale, slogana müdahale, kişilere müdahale, eylemlere katılan kurum temsilcilerinin aktivistlerin polis tarafından kişisel olarak hedef haline getirilmesi gibi. Bunun Türkiye’nin bütün illerinde çok yaygın olarak yaygın ve sistematik olarak hayata geçirildiğini görüyoruz. Tabii bu insanların serbest bir şekilde özgürce baskıya uğramadan kendilerini ifade edebileceği zeminleri daraltmış oluyor. Bir polis müdahalesi olmasa da sizler de gözlemliyorsunuzdur, açıklama yapılacak alan o kadar fazla polisle dolduruluyor ki Sakarya Meydanı gibi. Eğer Sakarya’da basın açıklaması olacaksa Ankara’nın Güven Park’tan başlayarak bölgenin tamamının polis tarafından kuşatılması. O alana gidilemez hale gelmesi. Bu müdahalenin tek bir biçimi de olmuyor ya da sadece polis şiddeti biçimini almıyor.
Yasaklamanın nedeni çaresizlik
Özellikle kamu çalışanı olanlar, o eylemlere katılan kamu çalışanları açısından disiplin soruşturması; eylemlere katılan öğrenciler açısından burslarının kesilmesi, ailelerinin telefonla aranması, haklarında adli soruşturmalar dışında idari soruşturmalar açılması gibi çok ciddi bir kuşatmayla dolduruyorlar. Ama bunun bir çaresizlik ürünü olduğunu da söyleyebiliriz. Çünkü yine bu kadar kuşatmaya rağmen şunu görebiliyoruz. İranlı kadınlarla dayanışma eylemlerinde gördüğümüz gibi Türkiye'nin dört bir yanında bu sivil alanı, demokratik alanı, ifade özgürlüğünün toplu kullanımını daraltmaya yönelik çok ciddi bir müdahale var. Ama buna rağmen özellikle kadın ve LGBTİ eylemlerinin, işçilerin eylemlerinin bunlar çok kitlesel biçimler almasa da yaygın bir şekilde gerçekleştiğini görüyoruz. Zaten o çaresizlik, muhtemelen Kadıköy Kaymakamlığı’nı bir yasaklanma kararına, daha ölçüsüzce, hiç öngörülebilir olmayan müdahalelere, hiçbir şeyi içermeyen, hiçbir ölçü içermeyen müdahalelere zorluyor. Bu demokratik alanın tabii kısıtlanmasına izin vermemek herhalde hepimizin sorumluluğu. Biz hukukçular açısından da böyle. İfade özgürlüğünü savunmak, o eylemlerde yer almak, hukuki süreçleri takip ederek cezasızlık politikalarına karşı bu talimatı verenlerin ve bu alanları daraltanlara karşı hem hukuki hem fiili mücadeleyi büyüterek, yasaklamaları da müdahaleleri de etkisiz hale getirecek bir mücadeleyi örmek hepimizin ortak sorumluluğu diye düşünüyorum."
SÖYLEŞİNİN TAM METNİ:
ZD: Merhaba Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga iş birliği ile Yasaksız Meydan başlıyor. Ben Zeynep Duygu Ağbayır, Yasaksız Meydan’ın yeni sezonunda sizlerle olmaya devam ediyoruz. Bugün konuğumuz Avukat Sevinç Hocaoğulları, Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasıyla birlikte süregelen süreci ve müdahaleleri konuşacağız. Öncelikle kısaca ne olmuştuyu biraz bahsetmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak'ta kimyasal silah kullandığına ilişkin iddiaların araştırılması gerektiğini söyledikten sonra iktidarın hedef gösterdiği Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında soruşturma başlatılmıştı. Sonrasında da 26 Ekim’de gözaltı, 27’sinde de terör örgütü propagandası yapmak suçundan tutuklanmıştı. Bunun üzerine 11 ilde protesto eylemleri yapıldığı polis müdahalelerinde onlarca kişi gözaltına alındı.
Konuğumuz Avukat Sevinç Hocaoğullarına öncelikle hoş geldiniz diyerek ilk sorumu sormak isterim.
SH: Hoş bulduk.
ZD: Şebnem Hoca’nın tutuklanması ve buna ilişkin protestolara giden olaylar silsilesini kısaca anlatabilir misiniz?
SH: Siz de aslında kısaca bahsetmiştiniz. Şebnem Hoca’nın kimyasal silah kullanımı ile ilgili araştırma yapılması yönünde bir açıklaması olmuştu. Bu açıklama üzerine zaten iktidar tarafından hedef haline getirilmişti. Vatandaşlıktan çıkartılması yönünde dahi şeyler, sözler dillendirilebilmişti. Bunun üzerine kendisi o sırada yurt dışındaydı. Türkiye'ye dönüş yaptıktan sonra gözaltına alındı. Burada zaten bu süreçte ağırlıkla, yanılmıyorsam, bugün sonrasında gelişen müdahaleleri konuşacağız. Ama orada hedef haline getirilmesi, gözaltına alınması, tutuklanması bu sürecin tamamı bir hukuka aykırılıklar silsilesi olarak ilerledi. Yine gözaltı ve tutuklamayı da buna yönelik... İnsanların söz söyleme özgürlüğü, kendilerini ifade etme özgürlüğünü, demokratik bir toplumda her şeyin tartışılmasını engellemek üzere hayata geçirildiğini hep beraber gördük. Tanıklık ettik bu sürece.
ZD: Peki son dönemde teamül haline gelen valilik ve kaymakamlık yasaklarını Şebnem Hoca’nın gözaltına alınmasının ardından da görüyoruz. 26 Ekim’de Kadıköy Kaymakamlığı da Şebnem Hoca ve gazetecilere yönelik gözaltı kararını protestosunu yasadışı ilan ederek yasakladığını duyurdu. Kadıköy'de gerçekleşen müdahalede onlarca insan gözaltına alındı. Kaymakamlık yasağını ve gerçekleşen müdahalelere ilişkin fikirlerinizi almak isteriz.
SH: Siz de belirttiniz; 11 ilde eylemler yapıldı. Aslında 11 ilde sadece eylemler yapılması da çok uzun süredir Türkiye'de –özellikle OHAL’den bu yana sistematik olarak toplanma özgürlüğüne yönelik müdahalelerin sonucu olduğunu düşünüyorum. Bugün Türkiye'nin neredeyse bütün meydanları yasaklı. İktidarın, kolluğun, valiliklerin insiyatifi ile keyfiliğine kalmış bir şekilde insanlar fikirlerini ifade edebiliyorlar. Bu müdahaleler çok farklı biçimlerde; işçilere, kadınlara, demokrasi talep edenlere yönelik müdahalelerin çok çeşitli biçimleri olabiliyor. Ben Ankara’dayım. Ankara’da özellikle OHAL’den bu yana sistematik yasak kararlarının uygulandığı bir il, siz de takip ediyorsunuzdur. Yaklaşık iki yıl süreyle kesintisiz şekilde valilik yasaklama kararları aldı. Bu yasaklama kararlarına dayanarak eylemlere müdahale edildi. Bu eylemler nedeniyle Kabahatler Kanunu kapsamında sistematik olarak para cezaları uygulandı. Polis şiddetiyle para cezalarıyla ve devam eden başka baskı biçimleriyle... Öğrencileri yurtlarından çıkartılarak, bursları kesilerek gibi demokratik hak kullanımı çok ciddi bir şekilde engellendi. İstanbul'daki yasak biraz daha farklıydı. Yanılmıyorsam oradaki yasaklama belli saatler içinde, somut bir eylemle ilgili bir yasaklama kararı alınmış oldu. İstanbul ve Ankara’daki eylemlere müdahaleler oldu. Bunun bir hukuki dayanağı olduğunu söylemek zaten çok mümkün değil. Biz her şeyi yapabiliriz. Her türlü yasayı, her türlü yetkiyi demokratik hak kullanımını engellemek üzere gerçekleştiririz diyen bir iktidar pratiğinin ürünü olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul'da yanılmıyorsam 20’nin üzerinde gözaltı vardı. Ankara'da adliyeye giriş engellendi. Yani toplanma hakkına yönelik bir müdahaleye dahi geçmeden... Sabah çok erken saatte Şebnem Hoca’yı adliyeye getirmişlerdi. O saatlerde adliyeye giriş yapmak isteyen kurum temsilcilerini adliye içine almadılar. Bir basın açıklamasından dahi bahsetmiyoruz yani ilk müdahalenin başladığı anda. Adliye dışına çıkartıldıktan sonra adliyenin önünde hukuki süreci, yasal süreci takip etmek isteyen, dayanışmak isteyen; bu müdahalenin ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğunu ve daha sonra Türk Tabipler Birliği’ne, sağlık örgütlenmesine, meslek örgütlerine yönelik bir müdahale olduğunu dile getirmek isteyen, orada buluşan kurum temsilcileri ve diğer vatandaşlara yönelik bir müdahale olduğunu gördük. İstanbul’daki de eski tip, yani biz bir süredir Ankara’da artık yasaklama kararına gerek duymuyorlar. Zaten fiilen yapıyorlar. İstanbul’da ama yasaklama kararını tercih etmiş oldular.
ZD: Ankara’dan bahsetmiştiniz. Devamında hukuksal sürece dair bilgi verebilir misiniz müdahaleler ve sonrası için?
SH: Ankara'da altı kişi gözaltına alındı. Uyarıya rağmen adliye binası önünde toplandıkları ve dağılın ihtarına rağmen dağılmadıkları yönünde 2911 sayılı kanuna muhalefet suçundan işlem yapıldığı söylendi. Ama bahsettiğim gibi ilk müdahaleler saat 8.30 itibariyle başladı. Yani basın açıklamasına müdahale şeklinde değil -belki görüntüleri izlemişsinizdir- adliyeye normalde yurttaşların girişinin serbest olduğu adliyeye kolluğun tanıdığı kurum temsilcilerinin içeriye alınmayarak darp edilerek dışarıya çıkarılması biçiminde gerçekleşti. O sırada ciddi anlamda yaralanan sendika yöneticileri var. Tekmelenen, yere düşürülen sendika yöneticileri var. Daha sonra tabii ki doğal olarak orada bir buluşma ve topluluk oluştu. Topluluğun adliye önünde birikmesini de engellemiş oldular. Yapılan işlem 2911 sayılı kanuna muhalefetten işlem yapıldı. Serbest bırakıldılar. Henüz çok kısa sürede hazırlanmış bir şey yok. Soruşturma devam etmiş oluyor. Biz de gözaltına alınanlarla ilgili suç duyurumuzu bu hafta yapacağız. Çünkü bir haksız gözaltı var. Darp edilerek gözaltına alınma var. Gözaltına alınmayıp darp edilen kurum yöneticileri var. Bu anlamda oradaki müdahalede hukuka aykırı bir müdahaledir. Yine baskılanmayı, dayanışmayı da koridorlarda hissettirilmek istenen Şebnem Hoca gözaltındayken “işte buradasınız, tek başınasınız” duygusunu vermek üzere oradaki dayanışmayı engellemek üzere gerçekleştirilmiş bir müdahaleydi. Hukuki süreç henüz devam ediyor. Biz de bu hafta suç duyurumuzu yapacağız. Tabi bu müdahalelerin bu şekilde devam edilebilmesinin nedeni de kolluk hakkında yapılan ya da müdahale talimatı veren valiler, emniyet müdürleri hakkında yaptığımız suç duyurularında çok sistematik olarak takipsizlik kararları veriliyor olması.
ZD: Son olarak aktardığınız bu süreci daralan sivil alan ve toplantı ve gösteri hakkı bağlamında nasıl değerlendirebiliriz?
SH: Şimdi bu Yasaksız Meydan meselesinde tam oraya gelmiş oluyor. Ben biraz Ankara... Türkiye genelinde uzun süredir ifade özgürlüğünü engellemeye yönelik çok sistematik müdahaleler var. Bu işte başvuruya izin verilmemesi, miting alanlarının değiştirilmesi, kısmen daha tali alanlarda miting yapılması. Mesela şimdi Ankara'da Ulus’a yönlendirildi. Saate müdahale, pankarta müdahale, slogana müdahale, kişilere müdahale, eylemlere katılan kurum temsilcilerinin aktivistlerin polis tarafından kişisel olarak hedef haline getirilmesi gibi. Bunun Türkiye’nin bütün illerinde çok yaygın olarak yaygın ve sistematik olarak hayata geçirildiğini görüyoruz. Tabii bu insanların serbest bir şekilde özgürce baskıya uğramadan kendilerini ifade edebileceği zeminleri daraltmış oluyor. Bir polis müdahalesi olmasa da sizler de gözlemliyorsunuzdur, açıklama yapılacak alan o kadar fazla polisle dolduruluyor ki Sakarya Meydanı gibi. Eğer Sakarya’da basın açıklaması olacaksa Ankara’nın Güven Park’tan başlayarak bölgenin tamamının polis tarafından kuşatılması. O alana gidilemez hale gelmesi. Bu müdahalenin tek bir biçimi de olmuyor ya da sadece polis şiddeti biçimini almıyor. Özellikle kamu çalışanı olanlar, o eylemlere katılan kamu çalışanları açısından disiplin soruşturması; eylemlere katılan öğrenciler açısından burslarının kesilmesi, ailelerinin telefonla aranması, haklarında adli soruşturmalar dışında idari soruşturmalar açılması gibi çok ciddi bir kuşatmayla dolduruyorlar. Ama bunun bir çaresizlik ürünü olduğunu da söyleyebiliriz. Çünkü yine bu kadar kuşatmaya rağmen şunu görebiliyoruz. İranlı kadınlarla dayanışma eylemlerinde gördüğümüz gibi: Yine de Türkiye'nin dört bir yanında bu sivil alanı, demokratik alanı, ifade özgürlüğünün toplu kullanımını daraltmaya yönelik çok ciddi bir müdahale var. Ama buna rağmen özellikle kadın ve LGBTİ eylemlerinin, işçilerin eylemlerinin bunlar çok kitlesel biçimler almasa da yaygın bir şekilde gerçekleştiğini görüyoruz. Zaten o çaresizlik, muhtemelen Kadıköy Kaymakamlığı’nı bir yasaklanma kararına, yani bu tip müdahalelere daha fazla daha ölçüsüzce, hiç öngörülebilir olmayan müdahalelere, hiçbir şeyi içermeyen, hiçbir ölçü içermeyen müdahalelere de zorluyor. Bu demokratik alanın tabii kısıtlanmasına izin vermemek herhalde hepimizin de sorumluluğu. Biz hukukçular açısından da böyle. İfade özgürlüğünü savunmak, o eylemlerde yer almak, hukuki süreçleri takip ederek cezasızlık politikalarına karşı bu talimatı verenlerin ve bu alanları daraltanlara karşı hem hukuki hem fiili mücadeleyi büyüterek, yasaklamaları da müdahaleleri de etkisiz hale getirecek bir mücadeleyi örmek hepimizin ortak sorumluluğu diye düşünüyorum.
ZD: Peki. Bize katıldığınız için çok teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan yeni sezonunda farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.