ZEYTİN: TÜRK’ÜN “ÖLMEZ AĞAÇ”LA SAVAŞI

ZEYTİN: TÜRK’ÜN “ÖLMEZ AĞAÇ”LA SAVAŞI
“Zeytinyağlı yiyemem aman” türküsü bir iddiaya göre “gıda emperyalizminin” bir simgesiydi, bir iddiaya göre sadece bir gelinin isyanıydı ama zeytinciliğin karşısına 1 Mart’ta tartışma götürmez bir “resmi gerçek” çıktı: Maden Yönetmeliği değişikliği. 1939’daki “Zeytin Kanunu”nda 1995 ve 2008 yıllarında iki önemli gedik açıldı. Ancak her ikisi de zeytincilik için şimdiki yönetmelik değişikliği kadar büyük tehdit değildi. Türkiye’de, amaç rant olunca “Yahudi ağacı” olarak yansıtılan zeytin ağacını ve Maden Yönetmeliği değişikliklerini CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Özkoç ve TBB Çevre Hukuku Komisyonu Üyesi  Avukat Tuncay Koç ile konuştuk.

PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY'E TIKLAYIN




Muğla’daki köyümde annemin evinin penceresinden görünen zeytin ağaçlarının üzerine ince ince yağmur düşüyor. 85’indeki annem rahmetli babamla beraber, “…Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin” diyen Nazım Hikmet’i teyit edercesine diktikleri zeytin ağaçlarına bakarak, “Bıyıl yamı eyyi yağdı, sene setin güzel olu” dedi.

Ege şivesiyle anlamışsınızdır ama yine de tekrarlayalım: “Bu yıl yağmur iyi yağdı seneye zeytin güzel olur.”

Duygulandım, yerime oturdum ve cep telefonumla ilgilenmeye başladım. O sırada WhatsApp grubumuzdan Defne Yoluç arkadaşımız o günkü Resmi Gazete’den bir yönetmelik paylaşmış.

İletiyi açtım, bu kadar olur: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden Yönetmeliğinde değişiklik yapmış. Enerji Bakanlığı, Tarım Bakanlığı’nın sorumluluk sahası içindeki zeytinliklerimize el atmış.

Yönetmelik; Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak için yürütülecek madencilik faaliyet alanlarının zeytinlik olarak tapulu alanlara denk gelmesi halinde, buralardaki zeytinlerin sökülebilmesine cevaz veriyordu. Kamuoyu da bir haftadır bu yönetmeliği konuşuyor ve haklı tepkisini dile getiriyor. Yönetmelik elbette oralardaki zeytinleri sökün atın diyemezdi. Kendince şartlar koşmuştu; Zeytinler sökülüp başka alana taşınacak, madencilik faaliyeti bittikten sonra firma o bölgeyi eski haline getirecekti. Bu “söküp-takma”, “eski haline geline getirme” işlerinin Türkiye’de nasıl yürüdüğünü birazdan konuşacağız.

Yönetmelik değişikliğini inceledikten sonra, başlangıçta bir bukle dinlettiğimiz o tartışmalı türkü aklıma geldi.

“Zeytinyağlı yiyemem aman

Basma da fistan giyemem aman”

Kimilerine göre her şeyi anlatan; bu türküydü. Devletin zeytinciliğe bakışını da emperyalizmin Türkiye’deki tarımsal değerleri sömürmesini de bu türkü anlatıyordu. Birazdan bu türkünün günahının alındığına ilişkin görüşleri de aktaracağız ama önce türküye, “kahir çoğunluğun” görüşüne göre bakalım:

Türkü 1954 yılında Bursa yöresinden derlenir. Muğla, Manisa, Aydın, Hatay, Antep gibi  zeytin diyarı Bursa’dan. O dönemde Türkiye ABD’den Marshall yardımları almaktadır. Bu yardımların askeri, ekonomik, kültürel birçok koşulu vardır. Tarımsal koşullar arasında da Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı ve margarin alması yer alır.

Ne var ki o dönemde özellikle Marmara, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu’da zeytinyağı tüketimi fazladır. Yani zeytinyağı tüketim alışkanlığı ABD’nin pazarını daraltmıştır. İşte bu türkü, toplumdaki zeytinyağı tüketim alışkanlığının kırılması için derletilmiştir.

“SADECE BİR GELİNİN İSYANIDIR” GÖRÜŞÜ

Bu tezin, ABD karşıtlığının bir yansıması olduğu da iddia edilir. Bu karşı tezi savunanlar, türkünün Marshal yardımları ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını, hatta tarihsel olarak da uyumsuz olduğunu, Marshall yardımları yapıldıktan sonra türkünün derlendiğini savunur. Bu görüşe göre türkü, bir gelinin istemediği bir evlilik yaptığını, gittiği bölgedeki kötü üretilen zeytinyağlarının midesini yaktığını, kocasının bulunduğu yörenin giyim şekline de ayak uyduramadığını, bu nedenle “basmadan fistan giyemem” dediğini savunur.

Bu tezi savunanlar Türkü içindeki “Senin gibi cahile ben efendim diyemem aman” sözünün de aslında Atatürk’ün “köylü milletin efendisidir” sözüne atıf olmadığını kadının kocasına bir isyan olduğunu ileri sürer.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doçent Doktor Mücahit Taha Özkaya’ya göre de bu türkünün Marshall yardımları ile bir ilgisi yoktu.

Konumuz “bir türkünün hikayesi” olsaydı emin olun konuyu enine boyuna araştırır ve kendi ulaştığımız sonucu sizinle de paylaşırdık. Konumuz bir türkünün hikayesi değil. Bu iddianın bize gösterdiği bir gerçek var: Türkiye’de zeytincilik, kırılgan bir zemin üzerinde yapılıyor. Hükümetlerin tarım politikaları ve “zeytinyağı kanser yapar” batılına inanan toplum kesimlerinin etkisiyle.

"DELİCELER" ZEYTİN OLSUN DİYE KANUN ÇIKARMIŞTIK

Türküye ilişin her iki iddianın doğruluğunu, yanlışlığını halkbilimcilere ve tarihçilere bırakalım ve “resmi gerçeklere” dönelim.

1937’deki Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’nün kuruluşunu, Türkiye’nin Cumhuriyetin 10’uncu yıllarında, iyi zeytincilik ve kaliteli zeytinyağı üretimi için İtalya’ya, İspanya’ya uzmanlar göndermesini de hatırlayarak, milat olarak 1939’u alalım.

O yıl 26 Ocak’ta bir kanun çıktı. 7 Şubat 1939’da yürürlüğe giren bu kanunun adı, “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun”du ve Atatürk’ün talimatıyla hazırlandığını, bugünkü bilgilerimizle net olarak biliyoruz.

Bu kanunun önemini anlatmak için önce size “yabanilerin aşılattırılması”nın önemini anlatalım. Bu kanunun sözünü ettiği “yabani zeytin”, “delice”dir.

Delice, İskenderun’dan başlayıp, Toroslar’ı takip ederek Muğla, Aydın, oradan İzmir, Balıkesir ve Çanakkale’ye kadar devam eder coğrafyada zaten var olan yabani zeytindir. Küçük ve zeytinsi bir meyve verir. Aşılandığında bildiğiniz zeytin olur. Delice, genellikle dağlık, kayalık ve taşlık alanlarda yetiştiği için bunun aşılanması sonucu elde edilen zeytine de “taş arası” denir ve zeytinyağı fenol değeri açısından yüksektir.

Bu genel bilgiyi, şimdi anlatacağımız kanunu daha somutlaştırmak için verdik.

1939’da çıkan kanun, bu yabani ağacın aşılattırılması ve mevcut zeytinliklerin korunması kanunudur. Örneğin bu kanun, zeytinliklerde başıboş hayvan bulundurulmasını engeller. Kanun bu yöndeki denetimi de köy ihtiyar heyetlerine, zabıtalara ve oluşturulmuş olan zeytin bakım teşkilatına bırakmıştır.

Ne var ki yasada 1995 yılında yapılan değişiklikle bu alanlar korumasız hale geldi. Bu alanlarda başıboş hayvan dolaştıranlar ancak zeytinliğin sahibinin şikayeti üzerine cezalandırılır hale geldi. Bu değişikliğe göre, bir köylü evinde otururken dağdaki zeytinliğine bir hayvan girdiğini görecek ve şikayet edecek de orada hayvan otlatan kişi cezalandırılacaktı. Artık ne kadar mümkün olursa.

Bu kanuna göre, köylüye belli şartları yerine getirmeleri halinde dağdaki zeytinliklerin tapusu veriliyordu. Ve köylü bu sorumluluğunu aldığı zeytinlikleri bakmak zorundaydı. Gereği gibi bakmazsa hem tapusu iptal ediliyor hem de ceza veriliyordu. 1995’te bu “bakım zorunluluğu” da ortadan kalktı.

Kanundaki asıl önemli değişiklik 2008’de yapıldı.  Bu değişiklik,  zeytinlik alanların imara açılmasına olanak verdi. Buna göre her türlü zeytinliğe yüzde 10’a kadar yapılaşma izni verildi. Yüzde 10’u küçümsemeyin bu 100 dönümlük bir zeytinliğin içine binlerce insanın yaşayacağı siteler, yüzlerce insanın konaklayacağı oteller yapılmasına izin vermek anlamına geliyordu.

Yasayı, önemini ve yasanın ardından dolanma gayretlerini bir de Çevre Hukuku alanındaki çalışmalarıyla bildiğimiz Türkiye Barolar Birliği Çevre Hukuku Komisyonu üyesi Antalya Barosu avukatlarından Tuncay Koç’tan dinleyelim:

“KANUNU HEP DELMEYE ÇALIŞTILAR”

Zeytincilik Kanunu çok eski bir kanun. Bu kanunla beraber özellikle Ege ve Marmara’da birçok tarım sahası toprak korunmuş vaziyettedir. Çünkü Kanun’un 20’inci maddesine göre zeytinlik sahaların 3 km yakınlarında bu sahalara zarar verecek herhangi bir tesis yapılamaz, atık bırakılamaz. Bu nedenle zeytinlik sahalarda sadece zeytinyağı ile ilgili, zeytin işleme ve zeytinyağı üretme amaçlı fabrikalara, depolara izin verilir. Bu, Ege’de, Marmara’da, kısmen Akdeniz’de çok kullanılan bir kanundur.

Esas işin püf noktası, 2004 yılında değişen Maden Kanunu ile gelmektedir. Maden Kanunu, madencilere çok büyük yetki vermekte. Orman alanları ve kısmen sit alanları, çoğu yer artık madencilerin tehdidi altında. Çünkü Maden Kanunu ile artık hiçbir yer korunmuyor. Evinizin bahçesinde herhangi bir maden çıktığı tespit edilirse özel mülkiyet dahi korunmuyor. Orası bir şekilde kamulaştırılır ve madencilerin tasarrufuna açılır. Bu nedenle zeytincileri, tarımcıları ve çevrecileri en çok koruyan kanunlardan biri, Zeytin Kanunu’dur. Çünkü Madencilik Kanunu maden şirketlerine ve maden sektörüne çok büyük yetki vermesine rağmen, Zeytin Kanunu’nu bir türlü delemediler bu üç km’lik mesafeden dolayı. Eğer o bölgede tapuda zeytin sahası olarak geçiyorsa ya da tarım il müdürlüklerinde ilçe müdürlüklerinde tarım sahası vasıflıysa açılan davalar genellikle çevrecilerin lehine sonuçlanır. Bu nedenle madenciler bu kanunu 10 yıldan fazla süredir delmek istiyorlar. Daha önce Meclis’e Zeytin Kanunu değişikliği için teklifler geldi ama çok büyük tepki gördüler. Zeytin Kanunu’nu değiştiremeyince yönetmelik değişikliğine gidildi 2012 yılında. Buna ilişkin çok sayıda dava açıldı. Ve Danıştay 2016 yılında iptal kararı verdi.

Arada bir girişim daha oldu. Bu yönetmelik iptalinden sonra 2018 ya da 2019 yılında. O da Meclis’ten geçmedi. En son olarak da bu Maden Yönetmeliği’ni değiştirerek kendilerince bir formül üretmiş Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı.”

TÜY DİKEN YÖNETMELİK

Teşbihte hata olmaz. Hani “bu artık tüy dikti” denir ya 1 Mart’ta yapılan yönetmelik değişikliği 1995 ve 2008’de yapılan yasa değişikliğinin üzerine tüy dikti.

Nasıl mı? 1939’daki Zeytin Kanunu’nda bir hüküm bulunuyordu. Buna göre zeytinliklere 3 km’ye yakın olan bölgelere toz çıkaran ve toprağa zarar veren atık bırakan tesisler yapılamıyordu. Bu düzenleme, zeytinliğin yakınında bile örneğin kömür madeni çıkarılmasını engelliyordu. Şimdi yapılan yönetmelik değişikliğine göre ise bırakın yakınını, zeytinliğin içinde bile kömür madeni çıkarılabilecek.

Yönetmelik değişikliği, “madencilik faaliyeti yürütülecek zeytinliklerdeki zeytinlerin başka alana taşınması” ve “madencilik faaliyeti sona erdikten sonra sahanın eski haline getirilmesi” gibi iki şart koşuyor.

Bir zeytinci, zeytin ağacının yerinden kaldırılmasının onun ölümü anlamına geldiğini iyi bilir. Bakalım bu iki şart bir hukukçuya göre ne anlama geliyor. Sözü yeniden Avukat Tuncay Koç’a bırakalım:

“BİRİLERİNE RUHSAT VERMEK İÇİN ÇIKARILDI”

 “Bu yönetmelik değişikliği tamamen kanunu delerek zeytin alanlarını tekrar maden şirketlerine vermek, maden şirketlerine peşkeş çekmek için hazırlanmış bir yönetmelik. Aslında bunun da iptal edileceği çok açık. Bu yönetmeliği hazırlayanlar da bunu biliyordur. Danıştay’ın önceki kararları da var. Kanun açık. Yönetmelik kanunun üstünde olamaz. Bir yönetmelik değişikliği ile siz Zeytincilik Islahı Kanunu’nun üstüne çıkamazsınız. Dolayısıyla bunu hazırlayanlar da bunu biliyorlarsa neden değiştirdiler? Halihazırda birkaç şirket zeytin sahaları içinde hazırlıkları vardır bu yönetmelikle beraber oralara izin almak ve hemen ruhsat almak peşindedirler.Danıştay iptal edene kadar birkaç firma o zeytinlik sahalarda yer elde etmek istiyordur. Çünkü ruhsatı bir kere aldıktan sonra yönetmelik iptal edilse bile geriye yürümeyeceği için kazanılmış hakları doğuyor.

Göz boyamak için de zeytinlerin başka yere taşınmasından bahsediyor yönetmelik maddesi. Böyle bir şey mümkün değil. Zeytin ağaçları taşınamaz. Hatta birçok ağaç bulunduğu bir yerden başka bir yere taşınamaz. O tamamen, hükümetin her zaman yaptığı gibi bir göz boşaması. İşte orman kestik, 10 hektar ağaç kestiysek yerine 3 katı ağaç diktik söylemlerinin bir benzeri. Orman kesmekle yeni ağaç yeni fidan dikmek birbirinin aynı şeyleri değildir. Kesilen bir ağaç 50 yıllık, 100 yıllık, 500 yıllık olabilir ve bir orman ekosistemi içindedir. Yeni dikilenler ise sadece fidandırlar. Tutup tutmayacağı belli değildir ve orman ekosistemini kazanmamıştır. Zeytin alanlarının taşınması da bu şekilde mümkün değildir.”

ÖZTUNÇ: HÜKÜMET ZEYTİNLİKLERİ RANTA AÇMAK İSTİYOR

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, bir muhalefet partisi temsilcisi olması nedeniyle de konuyu daha keskin bir ifadeyle AKP’ye bağlıyor ve “rant”a işaret ediyor:

“Zeytinlik alanlar Türkiye’de 1939 yılında çıkan bir kanunla koruma altına alınmıştır. Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Kanunu var. Bu kanundan dolayı zeytinlikler koruma altındadır. Yani zeytinliklere 3 km mesafede hiçbir şekilde, zeytinyağı fabrikası dışında, bir fabrika kurulamaz. Bu nedenle Türkiye’deki zeytinlik alanlar çok değerli alanlar haline gelmiştir. Dokunulamamıştır. Yıllarca buralara hiçbir şey yapılamamıştır. Gerek Akdeniz, gerek Ege sahillerinde buralar değerli araziler haline gelmiştir. Şimdi hükümet buraları peşkeş çekmek istiyor. Buraları ranta açmak istiyor.

AKP Hükümeti iktidara geldiği günden bugüne kadar defalarca bu yasayı delmek istedi. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geri döndü, zaman zaman mahkemelerden, yargıdan geri döndü. Ama şimdi zeytinlik alanları peşkeş çekmek için, talan etmek için, ranta kurban etmek için yönetmeliğe başvurdular. Bu, zeytini talan etme yönetmeliğidir. Biz buna bu yüzden karşı çıkıyoruz. Dünya zeytine değer veriyor. Zeytin bizim için çok değerlidir. Kıymetlimizdir. Zeytin ağaçları Anadolu’da yüzyıllardır vardır ama AKP, yüzyıllardır var olan bu zeytin ağaçlarını kıymak istiyor, zeytin ağaçlarını kesmek istiyor. Yok etmek istiyor. Çünkü yeşile düşmanlar, ağaca düşmanlar. Zeytine düşmanlar. Tek bildikleri para ve para için her şeyi yapıyorlar maalesef.”

ZAMAN AYARLI DEĞİŞİKLİK

Daha Manisa Soma’daki Yırca köylülerinin feryatları hafızamızdadır. Yırca’da 2014 yılında 6 bin zeytin topraktan sökülüp alındı, kesip devirdi insanoğlunun makineleri.

Yırca, haftalarca direndi.  Köylüler zeytinlerinin başında nöbet tuttu ama bir gün iş makineleri zeytinleri, özel güvenlik görevlileri de insanları alıp götürdü toprağından.

Şimdi çıkan yönetmelik de “zaman ayarlı” bir bomba gibiydi. Milas - Akbelen’de keşif yapacak olan bilirkişiler alanda inceleme yapmak için Muğla’daydı. Biraz sonra sahaya çıkacaklardı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yaptığı yönetmelik değişikliğini, 1 Mart sabahı kahvaltılarını yaparlarken öğrendiler. Artık bilirkişiler daha rahattı. Artık, “buradaki kömür madenciliği faaliyetinin başka alanlarda yürütülmesi mümkün değildir” diyerek zeytinlik olarak tapuda kayıtlı olan bu alanlar için onay verebilirlerdi.

“YAHUDİ AĞACI” ZEYTİN(!)

Başta “Zeytinyağlı yiyemem aman” türküsünün hikayesini okurken, bu türkünün toplumu zeytinyağından soğutmak için derlendiği tezine karşı çıkmış, türkünün sadece bir gelinin isyanı olduğu tezine inanmış olabilirsiniz.

İnanın benim de böyle düşündüğüm anlar olmadı değil ama tam keşif günü yönetmelik değişince, birazdan anlatacağımız akıl tutulmasını dinleyince insan, biraz duraksayıp “evet, o türkü için anlatılan ‘zeytinyağından soğutma’ rivayeti doğru olabilir” diyor.

Kamuoyu, Soma’nın Yırca Köyü’nde 2014 yılında 6 bin zeytin ağacının kesilmesine tepki gösterince bu ülkede “zeytin boykotu” girişimleri oldu. Öyle bir söylenti yayıldı ki zeytin ağacı “Yahudi ağacıydı, kesilmeliydi ve zeytin yenmemeliydi”.

Yırca’daki zeytin katliamını durdurmaya çalışanların köylülerin ve çevrecilerin karşısında kamuoyu oluşturmak için sosyal medyada şu hikaye anlatıldı:

Efendim,  “Kıyamete yaklaşınca Müslümanlar ile Yahudiler arasında bir savaş çıkacakmış, Müslümanlar bu savaşta galip gelecekmiş, Yahudiler ağaçların ve taşların arkasına saklanacakmış, ağaçlar ve taşlar, ‘ey Müslüman, şu arkamdaki Yahudidir, hemen gel de onu öldür’ diyecekmiş. Fakat sadece zeytin ağacı haber vermeyecekmiş, çünkü o bir Yahudi ağacıymış, İsrail bütün ülkelere zeytin ağacı dikmeyi teşvik edermiş, çünkü o ağaçların Yahudileri koruyacağını bilirlermiş…”

Bizi de bilenler bilir, hiçbir sosyal olayı incelerken, Müslümanlık olsun, Hıristiyanlık olsun,  Musevilik olsun hiçbir din öğretisini referans almamayı prensip edinmemişizdir. Ama şu “Yahudi ağaçlı” boykot girişiminden sonra zeytinin Kuran’da geçtiğini, aslında İslamiyet inancında olan kişilerin bu dedenle de zeytin ağacını kutsal gördüğünü hatırlatmadan edemeyeceğiz.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç da bu noktaya işaret ediyor ve şunları söylüyor:

 “Zeytin, Allah’ın insanoğluna verdiği ilk nimetlerden birisidir. Bunu unutmasınlar. Zeytin ve incir Kuran’ı Kerim’de de geçer ama AK Parti maalesef zeytine kıymak için, zeytini kesmek için, zeytini yok etmek için her şeyi yapıyor. Amaçları ‘beşli çete’yi zengin etmek, yandaşlarını zengin etmek zeytin ağaçlarını kesip, kestirip yandaşlarını zengin etmenin derdine düşmüşler.”

VE GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ

Daha çok şeylerden söz edebilirdik. Örneğin bu savaş günlerinde zeytinin barışın sembolü olduğundan söz edebilirdik. Bunu anlatırken, Nuh tufanında güvercinin gagasındaki zeytin dalının Tanrı ile insanoğlu arasındaki barışın sembolü olduğundan bahsedebilirdik.

Athena’nın kılıcının yere saplandığında nasıl zeytin ağacına dönüştüğünü de anlatabilirdik ama bizim meramımız daha çok zeytinin değersizleştirilmesini anlatmaktı. “Ölmez ağaç”ın itilmesini anlatmaktı. Her akla geldiğinde zeytinliklere göz dikilmesini anlatmaktı.

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin istifasını da özellikle değerlendirmedik. Çünkü, Pakdemirli’nin kendi sorumluluk alanı içindeki zeytinliklere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından el atılması nedeniyle istifa ettiğini düşünmüyoruz.

Pakdemirli sorumluluğundaki alanlara o kadar duyarlı olsaydı herhalde onbinlerce hektar orman alanı yanarken ve bu alanlara müdahale edecek uçaklar hangarlarında beklerken istifa ederdi. Bu istifanın ardında AKP’nin kendi içindeki başkaca dengelerin etkili olduğunu değerlendiriyoruz.

Meramımızı anlattığımızı düşünüyoruz.

Podcast