Yazı Dizisi: Varlık Yokluk Mücadelesinde Arap Aleviler

Yazı Dizisi: Varlık Yokluk Mücadelesinde Arap Aleviler
Suriye’de Baas yönetiminin devrilmesi ve cihadist terör örgütü HTŞ’nin iktidarı ele almasıyla birlikte, 8 Aralık’tan bu yana da soykırım çığlıklarıyla uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmekteler. Peki, Arap Aleviler gerçekte kimdir? Nasıl bir tarihsel geçmişe sahiptirler? Sosyal, kültürel ve inançsal yapıları nasıldır? Kısa bir yazıda bu soruların tamamına kapsamlı bir yanıt vermek mümkün değil

HAKAN MERTCAN

I - Arap Alevilerin Tarihine Genel Bir Bakış

Türkiye tarihinde, bazı istisnalar dışında, adı anılmayan, varlığı görmezden gelinen ve üzerine gölge düşürülen etno-dinsel topluluklardan biri Arap Alevileridir. Mart 2011’de Suriye’de başlayan vekâlet savaşı ile birlikte, Arap Aleviler yeniden gündeme geldi, ancak çoğunlukla olumsuz bir bağlamda. Pek çok iftira, saldırı ve nefret söyleminin hedefi oldular. Suriye’de Baas yönetiminin devrilmesi ve cihadist terör örgütü HTŞ’nin iktidarı ele almasıyla birlikte, 8 Aralık’tan bu yana da soykırım çığlıklarıyla uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmekteler. Peki, Arap Aleviler gerçekte kimdir? Nasıl bir tarihsel geçmişe sahiptirler? Sosyal, kültürel ve inançsal yapıları nasıldır? Kısa bir yazıda bu soruların tamamına kapsamlı bir yanıt vermek mümkün değil. Oysa Türkiye kamuoyunun bu soruların cevabına ihtiyacı bulunmaktadır. Bu yüzden Kısa Dalga’da, bir yazı dizisi olarak konuyu ele alacağım. Bu ilk yazı ile Arap Alevilerin tarihine genel bir bakış sunmayı amaçlıyorum.

Kimi zaman "Nusayriler" olarak da anılan bu topluluğun mensupları, kendilerini genellikle “Alevi”/ "Arap Alevi" olarak tanımlar. Hz. Muhammed’in M.S. 632 yılında Veda Haccı dönüşünde, Gadir-i Hum denilen vadide, kendisinden sonra veli ve vasi olarak Hz. Ali’yi işaret ettiğine inanılan biata bağlılık bildiren Arap Aleviler, tarih boyunca diğer bâtıni topluluklar gibi aşırılık, sapkınlık, mülhitlik, zındıklık ve kâfirlik gibi suçlamalara maruz kalmış; büyük zulüm ve katliamlara uğramışlardır. "Nusayri" nitelemesi, 11. İmam Hasan el-Askerî’nin en yakın müridi (bâbı) olan ve Askerî’nin ölümünün ardından onun öğretilerini yaymaya devam eden Muhammed bin Nusayr’a nispetle, ilkin, erken dönem Şii yazarları tarafından aşağılayıcı bir terim olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Muhammed bin Nusayr’ın takipçilerinden el-Hüseyn b. Hamdân el-Hasîbî, Arap Alevi topluluğunun tarihinde önemli bir figürdür. Önemli eserler kaleme almış ve büyük bir inanan topluluğunu bir araya getirmiştir. Hamdâniler Devleti’nin tanınmış lideri Seyfuddevle’nin (916?-967) hocası olması, Arap Aleviler için kısa süreli de olsa huzurlu bir dönemin kapısını aralamıştır. Ancak Hamdâniler Devleti’nin yıkılmasıyla birlikte, Arap Aleviler yeniden baskı altına alınmış ve Lazkiye bölgesindeki Alevi/Nusayri Dağları’na çekilmek zorunda kalmışlardır. 1516’da Yavuz Sultan Selim’in Mercidabık zaferi sonrasında, bu dağlara büyük ölçüde mahkûm olmuşlardır. Arap Alevi tarih anlatısına göre, en büyük katliamlarından biri bu dönemde yaşanmıştır ve Yavuz Selim, halk arasında hâlâ Yezid ve Muaviye gibi büyük bir Alevi düşmanı olarak anılmaktadır.
Osmanlı egemenliği altında yaklaşık dört yüzyıl boyunca yaşayan Arap Aleviler, İslam dairesi içinde "heretik" (sapkın) bir topluluk olarak görülmüş; ağır vergi yükleri ve ayrımcı uygulamalarla karşılaşmışlardır. Uzun yıllar boyunca yoksulluk, toplumsal tecrit ve devlet şiddeti altında yaşamışlardır. II. Abdülhamid döneminde başlatılan Sünnileştirme politikaları çerçevesinde, merkezi yönetim ile Arap Aleviler arasında görece bir "uzlaşı" sağlanmıştır. Devlet, Alevileri Sünnileştirmek amacıyla köylerine mescitler ve okullar inşa ettirmiş, Arap Alevi’lerin bir kısmı ise baskılardan bir nebze kurtulabilmek adına resmî olarak Hanefiliği benimsediklerini ilan etmek zorunda kalmışlardır. Ancak gerçekte, ne bu topluluk Alevi öğretisinden vazgeçip Sünnileşmiş ne de Osmanlı Devleti, "sapkın" olarak gördüğü bu topluluğun gerçekten "yola geldiğine" inanmıştır. Cumhuriyet dönemi de benzer bir asimilasyon politikası izlemiş; Arap Alevileri "Etili Türk kardeşler" olarak kabul ederken, onları her zaman Arap ve Alevi kimlikleriyle kayıtlarda tutmuştur.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Suriye’nin Lazkiye bölgesinde Fransız işgaline karşı direnişe geçen ve kısmen Mustafa Kemal’den de destek gören Alevi şeyhi Salih el-Ali, bağımsız Suriye devletinin kuruluş sürecinde ulusal birliğin sağlanmasında önemli bir rol üstlenmiştir. İskenderun Sancağı’ndan gelen ve Arap milliyetçiliğinin önde gelen isimlerinden biri olan Zeki Arsuzi de Arap Alevilerin Suriye ulusuna entegrasyonunda etkili olmuştur. 1930’lu yıllarda Uruba gazetesinde Alevilerin Arap ulusunun bir parçası olduğunu savunan yazılar yazan Arsuzi, Türk milliyetçiliğine karşı Arap kimliğini vurgulamış ancak baskılar nedeniyle İskenderun Sancağı’nı terk ederek Suriye’ye gitmiştir. Arsuzi’nin fikirleri, daha sonra Baas hareketinin ideolojik temellerini şekillendirmiştir. Baas Partisi, Aleviler ve diğer azınlık toplulukları için, dinî temelli İslamcı yaklaşımlara karşı seküler ve sosyalist bir alternatif sunmuştur.

Fransız manda yönetimi döneminden itibaren Aleviler, ordu içinde görev almaya başlamış ve zamanla önemli pozisyonlara gelmişlerdir. 1963 yılında Salah Cedid gibi Alevi subayların etkili pozisyonlar edinmesi, bu topluluğun ordudaki gücünü artırmıştır. Lazkiyeli Alevi bir aileden gelen Hafız Esad’ın, 1970’te iktidarı ele almasıyla birlikte, Alevilerin bürokraside ve orduda yükselme imkânı artmıştır. Ancak bu durum, Suriye’nin bir "Alevi devleti" olduğu iddiasını kesinlikle doğrulamaz. Suriye Baas rejimi, Hristiyan, İsmaili, Dürzi ve Alevi grupların desteğinin yanı sıra geniş bir Sünni ittifakına dayanarak varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Esad yönetimleri boyunca Alevilik, kamusal alanda açıkça ifade edilmekten kaçınılan bir öğreti; Aleviler de (Alevi) kimlik haklarından yoksun şekilde var oluş mücadelesi veren bir topluluk olmuştur.

Kaynak:Haber Merkezi

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.

Konuk Yazar