AHMET GÜNEŞTEKİN: "SANATÇI GÜCÜN KARŞISINDA YER ALIR"

AHMET GÜNEŞTEKİN: "SANATÇI GÜCÜN KARŞISINDA YER ALIR"
Yaşar Kemal’in “manevi oğlum” dediği sanatçı Ahmet Güneştekin’le, Kısa Dalga Kontrast Programında, yerelden evrensele uzanan başarı öyküsünü, hakkındaki ‘politik sanat yapıyor’ eleştirilerini, eserlerinin keskin dilini, kendisine yapılan Beyaz Kürt yakıştırmasını ve Türkiye hallerini konuştuk.

 

Dünya sanat camiasının yakından tanıdığı, Türkiye’nin en önemli sanatçılarından biri o. Eserleriyle sanat otoritelerinin dikkatini çeken, özellikle kavramsal işleriyle de ses getiren sanatçı Ahmet Güneştekin, Türkiye’de fırsat eşitliğinin olmadığı bir coğrafyada doğup, dünyaya açılan yaşam öyküsüyle de konuşuldu hep. Ancak evrensel bir sanatçı olmasına rağmen hala adının önüne Batmanlı Kürt sanatçı diye yazılmasından, böyle anılmaktan rahatsız. “Ben Türkiyeli bir sanatçıyım. Neden hala etnisiteme vurgu yapılıyor. Bu şu demek; ‘Nasıl oradan böyle bir adam çıkar."



 Eserlerinde, masalları, destanları, mitolojileri okuyup; savaşlara, insanlık suçlarına da tanıklık edebildiğiniz Güneştekin, Marlborough gibi dünyanın en önemli sanat galerinin de sanatçısı aynı zamanda. Değeri milyonlarca doları bulan eserleriyle, Türkiye’nin yaşayan en pahalı ressamlarından biri olarak da anılıyor. Güneştekin, “Böyle bir istatistiğin içinde olmadım, böyle anılmak umrumda değil” diyor ve ekliyor. “İnsanların sanat eserinden çok değerini merak etmesi, sorulacak o kadar soru varken ne kadara satıldığını Google’da araması, bir anlamda ülkenin kültür sanat politikasının ne durumda olduğunu gösterir.”

 Yaşar Kemal’in “manevi oğlum” dediği ressam Ahmet Güneştekin’le, Kısa Dalga Kontrast Programında, yerelden evrensele uzanan başarı öyküsünü, hakkındaki ‘politik sanat yapıyor’ eleştirilerini, eserlerinin keskin dilini, kendisine yapılan Beyaz Kürt yakıştırmasını ve Türkiye hallerini konuştuk. Her dakikasını ilgiyle, severek dinleyeceğiniz bir söyleşi ortaya çıktı. 

 “SANATÇI OLUMSUZ GÜCÜN KARŞISINDA DURUR”


 “Sanat ve sanatçı doğası gereği  muhaliftir” diyen Güneştekin, yaptığı sanatın  politik olup olmadığını, bu konudaki eleştirileri şöyle yanıtlıyor:

“Kendi coğrafyamda, kendi ülkemde olan birçok acıdan eserler yarattım. Hafıza Odası, bunun en önemli örneğiydi. Bu ülkenin son yüz yıllık hafızasını sorgulayan işler. Yaşım gereği tanıklık ettiğim dönemleri işledim. Diyarbakır'da hendeklerde olan olaylara duyarsız kalmadım, sanat eseri yarattım. Soma faciası, Roboski katliamı olduğunda bunlarla ilgili de bir şey yaptım. Bunlar bu ülkenin, insanlık tarihin büyük trajedileri, büyük acıları. Sanatçı sadece bir taraftan mı beslenecek? Sanatçı dediğiniz, hayatta tanıklık ettiği her şeyden beslenir, zamanın tanığı olduğu için bunları belge olarak sonraki kuşaklara sunar.

Sanatçı gücün yanında değil, olumsuz gücün karşısında yer alır. Yaptığım sanat  politik mi onu ben bilmiyorum. Ben sadece yapmam gereken işleri yapıyorum. Hissettiğimi ya da bir şeyi kabullenmediğim zaman haykırışım, başkaldırışım sanat yoluyla olur benim de. Konuşacağım her şeyi sanat yoluyla ifade ediyorum.”

 

“YAPTIĞIM İŞLER YÜZÜNDEN CEZALANDIRILACAĞIM KORKUSU DUYMUYORUM” 

“Eleştirilebiliyor yaptığınız iş, zaten eleştirilmesi de gerekir. Yaptığınız her şey olumlu karşılanacak diye bir şey yok. Yaptığınız, birilerini memnun edecek birbirlerini kızdıracaktır. Ben bundan etkilenerek sanat yapmıyorum. Yani birileri kızacak diye susmuyorsunuz, sanat yapıyorsunuz. Politik bir eleştiride bulunacaksam da onu inandığım şekilde yapıyorum. ‘Çok sert bir iş yapıyorum, yarın bundan dolayı beni cezalandıracaklar” böyle bir korku olsa zaten bunun hiçbirini yapmazsınız. Yaptığınız işlerde insanlar bahane ararsa bahane çok. Bir milletvekilinin tweetinden dolayı milletvekilliği düşürüldü, cezaevine kondu. Yani geçmişte bunun örnekleri tekrar edilmiş oldu, ki başa gelen iktidar o geçmiş dönemi politik malzeme yaptı. ‘Bak bunlar yapıldığı bu ülkede, bunlar yaşandı. Biz bunları yıkmaya geliyoruz’ dediğinde daha sertini yapmaya başladılar. Demokrasinin olmadığı yerde, hukukun olmadığı yerde insanların bahane yaratmaları çok kolay.” 

“BU ÜLKEDE HER ŞEY OLUYORSUNUZ BİR TEK KÜRT OLAMIYORSUNUZ” 

Milletvekilliği düşürülen HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun cezaevine konmasını, HDP'nin kapatılma çağrılarını ise şöyle yorumluyor Güneştekin.

“Bunları görmek insan olarak canımı acıtıyor, Kürt ya da Türk olmak önemli değil. Kürt olmak benim gerçeğim. Ben Kürt sanatçı değilim. Türk sanatçı da değilim. Ben bir insanım, bir sanatçıyım, dünyanın her yerinde o şekilde karşılanan biriyim. Çocukluğumdan gençlik yıllarıma, şu an ki olgunluk döneminde tanıklık ettiğim tek şey, bu ülkede Kürt olamıyorsunuz, her şey olabiliyorsunuz. Bunlara tanıklık ettiğiniz zaman üzülüyorsunuz. Sanatçı olarak da kendi tepkinizi bir metaforla hemen hafıza odanızın bir bölümüne kaydediyorsunuz. Gözlemlediğim her şey aslında malzeme oluyor. Biz bu şekilde sanat yaratabiliyoruz. Ben bunların bizden sonraki kuşaklara belge olarak kalmasını istiyorum. Bence sanatçılar mücadelelerini üreterek yapmalı,” 

“45 YILLIK AÇLIK ÇEKTİM BENİM DE BİRAZ İYİ YAŞAMAYA HAKKIM VAR” 

Eserlerindeki keskin içerik nedeniyle bir yandan politik olmakla eleştirilirken, öte yandan ‘beyaz Kürt’ yakıştırması yapılıyor hakkında. “Beyaz siyahtan iyidir, beyaz kötü değil” diye gülerek cevap bu eleştiriye: 

“Ben dürüstçe yaşıyorum. Aslında herkes kazanmak, rahat yaşamak ister. Ben yaşamımın yüzde 5 -10’luk yaşam hakkımı o şekilde kullanmayı seviyorum. Bu da sizi beyaz yapıyor. Yani ben o kavramı da çok iyi bilmiyorum, beyaz Kürdün ne demek olduğunu henüz anlamış değilim. 55 yaşındayım ve 45 yıl açlık çektim, yokluk çektim. Çünkü ben işçi bir babanın 7 çocuğundan biri olarak dünyaya geldim. 45 yaşına kadar benim bir mülküm olmadı, kirada oturdum. Babamız vefat ettiğinde, Batman gibi bir yerde iki oda, bir salon, küçücük bir ev miras kaldı. Yani varlıklı bir aileden gelmiyorum. Petrol işçisi bir babanın nasıl varlığı olacak? Şimdi ekonomik olarak iyi bir durumdayım. Yani Türkiye şartlarında kazanan, dünyada eserleri rahat satılan bir sanatçıyım. Yani benim de biraz iyi yaşamaya hakkım olduğunu düşünüyorum.” 

“EN PAHALI RESSAM DİYE ANILMAK UMRUMDA DEĞİL” 

Türkiye'nin yaşayan en pahalı ressamlarından biri olarak da anılan sanatçı, “Bu şekilde anılmak, çok umurunda değil böyle şeyler. Ben öyle bir istatistiğin içinde olmadım. Böyle bir istatistik tutmadım. Eğer insanlar bunu söylüyor, yazıyorsa ya da Google aramalarında buna benzer bilgiler ilk sıralarda çıkıyorsa, insanların bir sanat eserinden ziyade ekonomik boyutuyla ilgilenmeleri, bir anlamda da ülkenin kültür sanat politikasının ne durumda olduğunu gösterir.

İnsanların eserleri ne kadara satılıyor? En son eseri nasıl satıldı, kim aldı? Yani maalesef önemli bir bölüm bunları merak ediyor.” 

“ROBOSKİ İÇİN BİR ENSTALASYON YAPTIĞINIZDA KİM SİZE SPONSOR OLUR?”

 

“Bir eserin değerini sanatçı belirlemez. Sanat eseri yapan herkes, geçimini, hayatını bununla idame ettiriyor ki, başka eserler yaratabilirsin. Sizin finans gücünüz olmasa ya da kazanmasanız sanat eseri yapamazsınız. Satılma ihtimali sıfır olan milyonlarca para harcadığınız birçok serginiz oluyor. Satılan işler sayesinde bunları yapabiliyorsunuz. Yani siz Diyarbakır'da hendeklerde, o yıkılan surda, yıkılan evlerin enkazlarından bir sanat eseri yapacaksınız. Sizce bu ülkenin bir beyaz Türkü ya da bu ülkenin bir sermaye grubu sponsor olur mu? Ya da Roboski için binlerce tabutu bir araziye döküp onla ilgili bir video enstalasyon yaptığınız zaman, hangi kurum bana sponsor olacak imkanı var mı? Hatta uzak duracaklar, isminin orada geçmesini istemeyeceklerdir. Bunun finansı nereden geliyor? Finans işte bunlardan geliyor.” 

“BATMANLI BİR KÜRDE NİYE DESTEK OLSUNLAR Kİ?” 

Güneştekin, Türkiye’nin en büyük sermaye grupları tarafından destekleniyor olmasıyla ilgili de şöyle konuşuyor:

“Sermaye grupları, dünyanın her yerinde sanata destek olurlar. Eğer ben uluslararası bir isim olmasaydım, dünyanın önemli galerilerinde temsil edilen bir sanatçı olmasaydım, Türkiye’nin bu alanda marka olmuş bir sanatçısına hiçbir sermaye grubu da destek olmazdı. Benim şahsıma destek olmuyorlar ki. Sizin bulunduğunuz konuma destek oluyorlar. Sizi temsil eden galerilerle, kurumlarla bir arada görünmek istedikleri için destek oluyorlar. Yoksa ben Batmanlı bir Kürdüm, niye beyaz bir Türkün sahip olduğu bir holding beni desteklesin? Aynı zamanda da aynı ideolojiyi paylaşmıyoruz, aynı fikirleri paylaşmıyoruz. Ayrıca kötü bir şey midir? Yani bir sanatçının uluslararası bir sergisinde Türkiye'den bir kurumun destek vermesi, kötü bir şey midir? Olması gereken bir şey!”

 

“YAŞAR KEMAL İÇİN VANLI DENİYOR MU?”

 

“İlk yıllarda yükselmeye başladığımda haber oluyorum. Haberin ana fikri şuydu: ‘Doğudan biri çıktı başardı’. Oysa kendilerine suçüstü yapıyorlar. Yani biz o kadar ihmal etmişiz ki oraları, oradan bir adam çıkmaz demek oluyor bu.

Hakkari'de biri üniversiteyi kazandığı zaman büyük başarı olarak manşet olur ise aslında kendine suçüstü yapıyorsun. Orada fırsat eşitliği yok. Belge anlamında bu bir belgedir. Tüh aradan kaçmış gibi bir şey. Batman benim gerçeğim, benim memleketim. Benim etnisitemin ne olduğu, ancak bu ülkede söyleniyor. Yani millet niye benim Batmanlı olduğumla ilgilensin. O kadar ağır bir görgüsüzlük ki, kötü niyetle de söylenmiyor aslında. Batmanlılar'ın Batmanlı demesi gurur duymak içindir, anlarsınız. Türkiye’nin Amiral gemisi gerçi battı, sizinle ilgili bir haber yaptığında Batmanlı sanatçı! Uluslararası bir sanatçı; dünyanın her yerinde 30 ülkesinde temsil ediliyor. Niye halen Batmanlı diyorsun. Türkiye desene kardeşim. Ben Türkiyeli sanatçıyım, Türk değilim, Kürt de denmesi maharet değil! Sezen Aksu için şuralı şarkıcı dendi mi? Cem Yılmaz için ya da Orhan Pamuk için. Yaşar Kemal Vanlı’dır mesela? Yaşar Kemal, Yaşar Kemal'dir.”

 
SÖYLEŞİNİN PODCASTİNİ DİNLEMEK İÇİN PLAY TUŞUNA BASINIZ





Söyleşi