Batı'nın Taliban'la imtihanı: Dünün teröristleri bugünün iktidarı mı oldu?
19 Ağustos, Afganistan'ın ulusal bağımsızlık günü. Hiç kimse ülkenin bu önemli gününde Kabil'deki sarayda Taliban'ın oturacağını hayal etmemişti. Hatta belki Taliban'ın kendisi bile bunun olacağını düşünmemişti. Ancak oldu. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in "çok acı bir gelişme" diye tanımladığı bu gerçek cevaplanması gereken mühim bir soruyu da beraberinde getiriyor: Şimdi ne olacak? Dünün teröristleri bugünün iktidarı mı oldu?
Batı'nın da Almanya'nın da Afganistan'da çıkarları söz konusu. Aksi takdirde Berlin neden 20 yıl önce ABD'nin başlattığı askeri bu operasyona dahil olsun?
Afganistan eski Devlet Başkanı Eşref Gani'nin ülkesinden kaçmasıyla Batı'nın çıkarları da ülkeden bir çırpıda uçup gitmedi. Hindukuş'un istikrarı ve uluslararası faaliyet yürüten terör gruplarının palazlandığı bölgelerin oluşumunu engellemeye dair hedef de baki. Kabil'in yeni yöneticilerinin bugün ulaştıkları noktaya terör saldırıları düzenleyerek geldikleri gerçeği, içinde bulunulan durumun zorluğunu gözler önüne sermeye yetiyor.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ın geçen hafta sarfettiği sözler de hâlâ akıllarda: "Taliban hilafet kurarsa uluslararası arenadan kopar ki böylesi bir devletin diplomatik açıdan tanınması söz konusu olamaz ve böyle bir devletle uluslararası yardım programları da yapılmaz."
Afganistan, şimdiye kadar Almanya'dan kalkınma yardımı alan ülkelerin başında birinci sırada geliyordu. Şimdi ise bu yardımlar durduruldu. Bu yıl için 250 milyon euro yardım öngörülmüştü, şimdiye kadar bundan tek kuruş ödenmediği belirtiliyor.
Taliban tanınacak mı?
Ancak Berlin merkezli Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP) uzmanlarından Markus Kaim, Almanya'nın son Afganistan politikasına gerçekçi olmadığı eleştirisini getiriyor. Handelsblatt gazetesine verdiği söyleşide Kaim, "Kısa veya uzun vadede Taliban'ın zaferi kabul edilmek zorunda" yorumunu yapıyor. Kaim'e göre Almanya Dışişleri Bakanı Bakanı ve diğer Batılı siyasetçiler şu anda tepkisel olarak "Tanımayacağız, müzakere etmeyeceğiz, para vermeyeceğiz" sloganıyla hareket ediyor ve bu insani açıdan anlaşılabilir. Kaim, "Ancak jeopolitik açıdan büyük öneme sahip bir bölge için böyle bir strateji olamaz" diyor. Kaim'e göre Taliban ile görüşülmeli.
Türkiye kökenli Federal Meclis Milletvekili ve Meclis Dışişleri Komisyonu üyesi, Sosyal Demokrat Partili (SPD) Aydan Özoğuz da Taliban ile ilişkiye geçilmesinden yana ve bunu daha önce de defalarca dile getirmişti. "Taliban tamamen izole edilerek bir yere varılamaz" diyen Özoğuz, Afganların insani desteği ihtiyacı olduğunu belirterek "Mevcut durum çok endişe verici ve kestirilemez" diye de ekliyor.
Prensip olarak siyasi diyalog için çaba gösterildiğine işaret eden Özoğuz, sözlerini "Ancak Afganistan'da diyaloğa uygun ve istekli bir hükümetle düzenli bir yapı oluşup oluşmayacağını görmek için önce biraz beklemeliyiz" şeklinde sürdürüyor.
Halkın yarısının yardıma ihtiyacı var
Afganistan'da ise zamana karşı yarışılıyor. Birleşmiş Milletler'in İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (UNOCHA), bu yıl için yaklaşık 40 milyon nüfuslu Afganistan'da halkın yarısının insani desteğe ihtiyacı olacağından yola çıkıyor. Bu rakam geçen sene yardıma ihtiyacı olanların iki katı anlamına geliyor.
Yeşiller Partisi'nin güvenlik ve kalkınma politikaları uzmanı Winfried Nachtwei, Deutsche Welle'ye verdiği mülakatta insani yardımın siyasi ilişkilerden bağımsız olması gerektine dair mevcut temel prensibe dikkat çekiyor. Nachtwei'e göre önemli olan bir diğer nokta da Afganistan'daki insani durumun giderek daha da kötü bir hal almasının Avrupa ve Almanya'nın çıkarına olmayacağı.
Nachtwei'e göre Taliban ile nasıl bir ilişki kurulacağı, Kabil'in yeni yönetiminde Taliban dışında başka güçlerin de yer alıp almayacağına bağlı olarak belirlenecek.
Taliban, Kabil'e girdikten sonra dışarıya "kapsayıcı bir Taliban" imajı yansıtmaya çaba harcıyor. Örgütün ikinci adamı sayılan siyasi lideri Molla Birader "ılımlı, açık ve kapsayıcı bir İslami hükümet" kurulacağını duyurarak Taliban dışındaki unsurların da yönetime dahil edileceğini ima etti. Taliban sözcüsü Muhammed Naim de kapılarının dünya toplumuna açık olduğunu söyledi ve izole bir ülke istemediklerini belirtti.
Uluslararası arenada hareketlilik başladı
Bazı devletler de Taliban'ın çağrısına hızlıca yanıt verdi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying, Pazartesi günü yaptığı açıklamada Afgan halkının kararına saygı duyulduğunu söyledi.
Bu açıklamadan iki hafta önce zaten Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, dokuz kişilik bir Taliban delegasyonunu Pekin yakınlarındaki Tianjin'de kabul etmişti. Kendilerine serilen kırmızı halının karşılığını da Taliban hemen verdi ve Çin'in iç işlerine karışmamayı taahhüt etti. Bu da ülkenin batısındaki Sincan'da bulunan radikal İslamcı gruplara destek verilmeyeceği olarak yorumlandı.
Ankara "olumlu" olarak niteledi
Taliban'ın yönetimi ele geçirmesiyle ilgili ilk olumlu açıklamalardan bir diğeri de Ankara'dan geldi. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kabil'e girdikten sonra Taliban'ın verdiği ilk mesajların "olumlu" olduğunu söyledi ve Ankara'nın Afgan güçleriyle temasta olduğunu da dikkat çekti.
İngiltere de Afganistan'ın yeni yönetimi konusunda pragmatik davranmayı tercih ediyor. İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab, ortaya çıkan yeni gerçekliğe kafa yormak gerektiğini söyledi ve meselenin Afganistan'daki yeni rejim üzerinde olumlu etki yaratma olduğunu ifade etti.
Afganistan ile ilişkiler ve Kabil'e yönelik tutum önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmelere bağlı olarak belirlenecek. Özellikle de Taliban'ın verdiği mesajlara sadık bir tutum izleyip izlemediği, bunda da insan hakları ve kadın hakları konusunda taahhüt ettiklerine uygun davranıp davranmadığına bakılacak. Ve pek çok ülkenin başkentinde Taliban ile yeniden bir diyalog kurulacak mı, kurulursa nasıl bir diyaog olacak tartışması yürütülecek.
Matthias von Heinen
© Deutsche Welle Türkçe
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.