‘Biz onların Kürt arkadaşları değil meslektaşlarıyız’
DERYA OKATAN
Diyarbakır’da 8 Haziran sabahı 20’si gazeteci 21 kişi gözaltına alındı. İlk etapta gözaltıların nedeni bilinmiyordu ancak tahmin etmek güç değildi. Kürt medyasına yönelik büyük bir operasyon başlatılmıştı.
Günlerce yakından takip ettim. Özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde gözaltılara karşı bir ses bekledim. Çıkmadı. Sonra üyesi olduğum DİSK Basın-İş Sendikası’nın whatsapp grubundan Diyarbakır’a ziyaret planlandığı açıklaması geldi. Hiç düşünmeden ‘ben de gelirim’ dedim.
Böylece Diyarbakır yolculuğumuz İstanbul ve Ankara’dan gazetecilerin katılımıyla 17 Haziran’da başladı. Yolculuk beklediğim kadar sorunlu olmadı. Sadece Kayseri ve Diyarbakır’da GBT kontrolü için durdurulduk. Bunlarda da çok uzun bekletilmedik.
18 Haziran sabah erken saatlerde Diyarbakır’a ulaştığımızda ilk durağımız Dicle Fırat Gazeteciler Derneği oldu. Burada kalabalık bir ekip tarafından karşılandık. Kürt medyası çalışanlarının bizden beklentilerini, neler yapabileceğimizi konuştuk.
Bu yazının amacı biraz da o beklentileri anlatabilmek.
‘BU ATEŞ SİZİ DE YAKAR MANŞETİ BUGÜN TÜM MUHALEFET GÜÇLERİNEDİR’
Diyarbakır’daki meslektaşlarımızın derdi sadece tutuklanan arkadaşlar değil. Dezenformasyon Yasası ile birlikte düşünüldüğünde tehlikenin boyutuna dikkat çekiyorlar. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu’nun söyledikleri çarpıcı.
Müftüoğlu, Özgür Ülke Gazetesi 1994 yılında bombalandığında, ertesi gün "Bu ateş sizi de yakar" manşetiyle çıktığını hatırlatıyor ve ekliyor: "O gün o manşet iktidara atılmıştı ama bugün bu söz tüm muhalefet güçlerinedir. Bugün bize yapılanlara sessiz kalan herkesin evinin kapısının polisler tarafından çalınması an meselesi."
Diyarbakır’daki meslektaşlarımız, bu operasyon ile çalışmalarının sekteye uğratılmasının amaçlandığını düşünüyor. Bunun boşa çıkarılmasının da tek bir yolu var: Dayanışma.
Haber Nöbeti, Özgür Gündem Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği gibi kampanyaları anıyoruz. Bu tür dayanışma eylemlerine ihtiyaç olduğunu belirtiyorlar.
‘HAKİKATİ KAMUOYUNA DUYURAN PENCEREYİ KAPATMAK İSTİYORLAR’
Mezopotamya Ajansı editörlerinden Gökhan Altay, “Birbirimizle dayanıştığımız ölçüde bu baskılara dur diyebiliriz” diyor.
Altay, operasyonun genel süreçte yaşananlardan bağımsız ele alınamayacağını düşünüyor. “Bölgede yoğun hak ihlalleri yaşanıyor, çatışma var, bir sınır ötesi operasyon hazırlığı yapılıyor. Bu gündemleri perdelemek amacıyla yapılan bir operasyon. Hakikati kamuoyuna duyuran pencereyi kapatmak istiyorlar. Ayrıca seçim sürecindeki ‘yol temizliği’ne Kürt basınından başladılar.”
Dosyada elle tutulur hiçbir delil olmadığına da dikkat çekiyor. “Hukukçular bile isyan ediyor” diyen Altay, “Talimatla tutuklama. Başka açıklaması olamaz” diyor.
POLİS TAKİBİ ALTINDA ZİYARET
Toplantımızın ardından Jinnews ziyareti için Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nden ayrılıyoruz. Dışarı çıkar çıkmaz polis hareketliliği de başlıyor. Yürüyerek gittiğimiz Jinnews’e kadar oldukça kalabalık sivil polis ekibi tarafından takip ediliyoruz. Biz binaya girdikten sonra da kapının önüne iki tane polis otobüsü getiriliyor. Bu polis takibi, Diyarbakır’dan ayrılana kadar sürüyor.
Jinnews’te, meslektaşlarımız baskın hakkında bilgi veriyor. Operasyonun geleceğini öngörmüşler. Anlattıklarına göre, son bir iki aydır sahada haber takip eden muhabirler sürekli takip ediliyormuş. Kimlikleri kontrol edilip, “sen gazeteci değilsin, bu kart geçerli değil” deniliyormuş. Hatta bir ay öncesinden “adres tespiti” için polisler gelmiş.
‘İSTEDİKLERİ BİZİ YALNIZLAŞTIRMAK, BUNA ZEMİN HAZIRLAYIP HAZIRLAMAMAK MUHALEFETE KALMIŞ’
Gazetecilerin gözaltı sürecinde batıdan ses çıkmaması Kürt medyası çalışanlarını üzmüş. Jinnews editörü Beritan Canözer, “Zaten istedikleri bu; bizi yalnızlaştırmak” diyor.
Samimi ve içten konuşmasından etkilenmemek mümkün değil:
“Sitemimiz, kendimizi bir türlü gündemlerine sokamadığımız meslektaşlarımıza. Biz kendimizi Kürt gazeteci olarak zaten adlandırıyoruz ama oradaki (batıdaki) arkadaşların ‘gazeteci arkadaşlarımız’ demek yerine ‘Kürt arkadaşlarımız’ demesi biraz ayrıştırıcı bir dil oluyor. Yan yana getiremedikleri hissi yaratıyor. İkincisi kim tutuklanırsa tutuklansın biz yanında durmaktan vazgeçmeyeceğiz. Bizim amacımız gazetecilik mesleğini savunmak. Bizim savunmaktan vazgeçmediğimiz insanların yeri geldiğinde bizimle yan yana durmaktan çekinmesi çok kırıcı.
“Umuyorum ki bu dayanışma buradaki arkadaşlarla sınırlı kalmaz, daha da büyür. Sadece gazeteciler değil tüm muhalefet kesimleri buradaki gazetecilerin yaşadıklarını görmüyor. Siyasi partiler, STK’lar, basın örgütleri, bazı gazeteciler için büyük ses çıkarırken, söz konusu Kürt gazeteciler olunca sahiplenmiyor. Zaten istedikleri bu; bizi yalnızlaştırmak, illegalize etmek, ayrıştırmak. Buna zemin hazırlayıp hazırlamamak da muhalif kesimlere kalmış.
“Meslek dışında işler yapıyormuşuz gibi algı yaratılmaya çalışılıyor. Ama dosyadaki suçlamalar, ‘neden bu haber kaynağını programa çıkardın, neden şu soruyu sordun’ şeklinde.
“Maddi manevi zaten bizi zora sokuyorlar. 5 bilgisayarımız kullanılamaz durumda. Arkadaşlarımız bir haftadır telefonları ile haber yazıyor. Biz taviz vermiyoruz. İstedikleri kadar alsınlar, bir yolunu bulur haber yapmaya devam ederiz. Biz bu kadarını göze alıyorken onların da göze almasını bekliyoruz. Dibe çekilmeye çalışıyoruz. Sosyal medya yasası çıktığı zaman hiçbirimiz hiçbir şekilde ses çıkaramaz noktaya geleceğiz. Onların tam olarak istediği de bu zaten. Ne yapılacaksa bugün yapılmalı, yarın çok geç olabilir.”
Buradaki ziyaretimizin ardından sonraki durağımız hâlâ polis ablukası altında olan Pia ve Ari adlı prodüksiyon şirketinin binası oluyor. Burada yaptığımız basın açıklamasıyla tutuklu meslektaşlarımıza desteğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.
‘ÇAPEMENİYA AZAD DENG Û RENGÊ ME YE’
41 derece sıcağa rağmen Diyarbakır halkının basın açıklamasına katılımı da etkileyici. Aslında ilk günden itibaren Kürt medyasının yanındalar. Gazetecileri sahiplenişi her yerde görmek mümkün.
Ziyaretlerimizi tamamladıktan sonra Sur’da herhangi bir kafeye giriyoruz ve duvarda asılı olan bu yazıyla karşılaşıyoruz. “Çapemeniya Azad Deng Û Rengê Me Ye.”
Yani, “Özgür basın bizim sesimiz ve rengimizdir.”
Bu sessizliğin içerisinde küçük de olsa bu ziyaret ile bir adım atmak hepimize iyi geldi. İstanbul için 2600, Ankara için 1800 kilometrelik yolculuktan geriye bu kare kaldı.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.