Can Dündar sürgünü anlatıyor: "Buradaki koşullardan çok Türkiye'de yitirdiğim şeylerin hasreti beni daha çok zorluyor"

Can Dündar sürgünü anlatıyor: "Buradaki  koşullardan çok Türkiye'de yitirdiğim şeylerin hasreti beni daha çok zorluyor"
Gazeteci Can Dündar’la Kontrast’ta Pervin Metin’in sorularını yanıtlıyor. Dündar, Almanya’daki hayatını, Türkiye özlemini, gazeteciliği ve kendisi gibi sürgünde olduğunu söylediği meslektaşlarıyla ne kadar dayanışma içinde olduğunu da anlatıyor.

2016 yılından beri Türkiye’den uzakta, Almanya’da sürgün hayatı yaşayan Cumhuriyet Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni gazeteci Can Dündar, Kısa Dalga Kontrast programının konuğu oldu. MİT tırlarının durdurulmasına ilişkin görüntü ve haber yayınladığı gerekçesiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada 27 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Dündar, Almanya’daki sürgün hayatını, Türkiye özlemini ve sürgündeki diğer meslektaşlarıyla olan dayanışmasını anlattı.

Gazeteci Dündar, avukatlarının yargılama sürecinin adil olmadığı gerekçesiyle son duruşmasına katılmayı reddettiği davayı, hakkında verilen kararı, Türkiye ve dünya kamuoyundan gelen tepkileri de değerlendirdi.

 Mahkeme kararının kendisi için şaşırtıcı olmadığını belirten Dündar,  “Umudu yanlış yerlerde aramamak lazım. Bu karara çok hazırdım, hem siyaseten hem psikolojik olarak. Yoksa bunun yaratacağı hayal kırıklığı ile baş etmek çok daha zor. Türkiye tarihinin en acımasız yönetimlerinden biri ile karşı karşıyayız ve ona karşı mücadele ediyoruz” diyor. 

"Bu benim şahsi davam değil" 

Kararla ilgili dünya kamuoyundan ummadığı kadar ilgi gördüğünü söyleyen Dündar, şöyle devam ediyor:

“Dünyanın her yerinden ses geldi. Türkiye’de çok üzerine yorum yapılamadı ama özellikle Almanya, İngiltere ve Amerika’da hayli geniş yer buldu. Türkiye’den yeterli tepki gelmedi. Herkesten ortak tavır almasını beklemeyezsiniz ama insan şunu görmek istiyor. Bu benim şahsi davam değil. Türkiye'de halkın haber alma özgürlüğüne dair, medyanın haber verme özgürlüğüne dair bir dava. Ben yargılanırken ya da hapisteyken Türkiye’de karşılaştığım destek çok daha büyüktü. Şimdi aynı desteği göremiyoruz çünkü korku, baskı çok daha fazla.” 

"Bütün hayatımın altüst olacağını elbette beklemiyordum" 

MİT tırlarına ilişkin haberi sadece gazetecilik refleksiyle yaptığını, haber sonrasında başına gelebilecekleri düşünmediğini söyleyen Dündar, “Biraz gazetecilik yapmış ya da kanına biraz gazetecilik bulaşmış herkes çok iyi anlayacaktır ki, ben o haberi yazarken sadece büyük bir haber yakalamış olmanın heyecanını hissettim. Bir gazeteci için bütün bu hesapların yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bunları hesaplamaya başladığınız zaman ne haber yazabilirsiniz ne gazetecilik yapabilirsiniz. Düşünenleri de yadırgamıyorum ama gerçekten ben yazarken, gazetecilik refleksiyle yazdım.  Haberi verme iştahıydı. Hükümet tepki gösterir, yasaklar, soruşturma açar, gazeteyi toplatırdı belki ama bütün hayatımın altüst olacağını elbette beklemiyordum.” 

"İstediğimi konuşabiliyorum yazabiliyorum" 

Can Dündar, kendini Almanya’da güvende ve özgür hissedip hissetmediğini anlatıyor: “Gerçekçi olmak lazım, dünyanın hiçbir yerinde güvende değilsindir. Ama bu koşulları yaşayan sadece ben değilim. Bunu bilip ona göre davranmak lazım. Evet özgür hissediyorum kendimi. Çünkü istediğimi konuşabiliyorum, istediğimi yazabiliyorum.  Ama psikolojik ve siyasi hazırlık çok önemli. Siyaseten nelere muktedir olduklarını, neler yaptıklarını, neler yapabileceklerini biliyoruz.  Buna rağmen susmuyoruz ve devam ediyoruz. Olumlu yönünden bakarsak, yaşadığımız bu depremin bize kazandırdığı şey Türkiye çapında lokal bir yayıncılık yaparken şimdi uluslararası yayıncılık yapar hale geldik, dünyaya ses verir hale geldik. Erdoğan sayesinde uluslararası sahneye çıktık. 

“Benim son yıllarda Türkiye’ye adapte olmam çok daha zor oldu. Son üç beş yılda Türkiye’de gördüğüm zulme,  arkadan hançerlemeye, meslektaşlarımın birer birer hükümet yanlısı olmasına, meslektaş dediğin insanların hükümet çizgisine girmesine, medyadaki yozlaşmaya bakınca asıl adaptasyon sorununu Türkiye yaşıyorduk, ben ve benim gibi  düşünen insanlar. Geldiğimden beri burada Alman gazetecilerle çalışıyorum. Ve gerçekten kendimi evde hissediyorum. Özgür basın ortamında soluk alıp vermek bir gazeteci için kaçınılmaz, sizin hayata tutunmanızın tek yolu özgür kalabilmek. Nefes alabiliyoruz, konuşabiliyoruz, yazabiliyoruz. Evet güneşi biraz daha az görüyoruz, Alman mutfağı da pek parlak durumda değil, Almanca da bilmiyorum ama buna rağmen sözümün önünde bariyer yok. Özgürce konuşabiliyor olmak bir insanın nefes alması kadar önemli, ekmekten daha kıymetli şu anda.” 

"Keyfimden gelmedim hayatımın elimden alınma noktasına gelindi" 

“Benimki pek keyfimden değildi. Koşulların zorlaması, sadece özgürlüğümün değil hayatımın elimden alınması noktasına geldiği için buradayım. Ve eğer mesleğimi yapamayacak durumda olsaydım yine de göze almazdım. Ama şu anda kitap yazabiliyorum, belgesel çekebiliyorum, bir Alman gazetesinde yazıyorum, Alman televizyonu ile çalışıyorum. Yani mesleğimi dolu dizgin, uzun zaman sonra yapabildiğim için kendimi şanslı mutlu hissediyorum. Öte yandan ülkemi özlemiyorum  muyum? Orada yapmak istemez miydim? Elbette…” 

“Burada bulduğum koşullardan ziyade orada yitirdiğim şeylerin hasreti beni zorluyor” 

“Beni en çok zorlayan şey hasretlik duygusu. Ülkenizi, sevdiklerinizi özlüyorsunuz. Annem orada yalnız. Şehrinizden uzaksınız, deniz kokusu, güneş, en önemlisi o kültürel olarak içinden çıktığınız şeyi çok özlüyorsunuz. Burada bulduğum koşullardan ziyade orada yitirdiğim şeylerin hasreti beni daha çok zorluyor. Onun da çok uzun sürmeyeceği umudu beni ayakta tutuyor.”

SÖYLEŞİNİN PODCASTİNİ DİNLEMEK PLAY TUŞUNA BASINIZ

Söyleşi